Ana Sayfa Kritik Pencere Boşluğundan Sızan Nemesis

Pencere Boşluğundan Sızan Nemesis

Pencere Boşluğundan Sızan Nemesis

Artık mutfak penceresini kapatamıyordu. Anlaşılan, pencerenin metal düzeneği bozulmuştu. Dışarıdan esen rüzgarın duyulduğu bir boşluk oluşmuştu. Füzeler uçuşuyordu dışarıda. Bölgede tekrar bir yangın olursa dairesinin dumana maruz kalacağından korkuyordu.

Akşam olmuştu. Pencereleri karartmak gerekiyordu. « Su uyur düşman uyumazdı » çünkü. Pencereye kalın çarşaflar serdi. Camlar kararmıştı, ışık neredeyse yok olmuştu ama çatlaktan hala hava sızıyordu.

İnsanlar sığınaklara inmişlerdi. Bir an için orada daha güvende olacağını düşündü. Sığınaktaki bir arkadaşını aradı. Arkadaşı doktordu ve ona, sığınaktaki insanlara yardım ettiği için yanına gelemeyeceğini söylemişti. Petrol depolarındaki yangın sönmüştü üstelik. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Bu boşluk sayesinde, dairesinin nihayet geceleri havalanacağını düşünerek kendini avutmaya çalıştı.

Ayrıca, mutfağı, geceyi geçirmek için, güvenli bir yer haline gelmişti.

Az sonra bir roketin parçası evinin çok yakınına düştü. Bu saldırının ardından bir evin duvarından, sanki biri bir elmayı ısırmışçasına, bir parçanın ısırılmış olduğunu farketti. Duvarı hasar gören ev, gevrek biskuvitten evlerin betimlendiği Grimm masalının kabus gibi bir illüstrasyonunu andırıyordu.

Yine akşam oldu, odasında oturuyordu. Oda yavaş yavaş hafif bir yanık kokusuyla dolmaya başladı. Uzaklarda bir yerde, belki de Dinyeper’ın kıyısında, yoğun bir roket ateşinin ardından ormanlar yanıyordu. Nerede olsa tanırdı, çamla karışık yanık kuş kanatlarının kokusunu.

Onu bu füzeler, bu yıkım kaygılandırıyordu kaygılandırmasına, ama en çok, bir deniz kabuğunun denizin seslerini saklaması gibi, savaşın, kadim düşmanlıkların, kabuk tutmuş yaraların ve nefretin seslerini saklayan Nemesis’in hafızası kaygılandırıyordu onu. Anlaşılan, duman ve yanık kokusuyla birlikte, pencere boşluklarından evlerin içine sızıyordu.

Rusya’nın saldırganlık savaşı sadece uluslararası siyasete meydan okumakla kalmadı, aynı zamanda Ares’i ve Nemesis’i de gömülü olduğu Yunan Pantheonu’ndan uyandırdı.

Ukrayna’dan her gün ulaşan dehşet hikayeleri ve yıkım görüntüleri karşısında, bir güçsüzlük hissine kapılıyoruz. İçimizde, bu güçsüzlük hissinden kurtulmak için, öfke ve hiddet ile el ele giden, güçlü bir intikam dürtüsü uyanıyor.

Putin’in saldırganlık savaşının arkasında intikam denen arkaik bir neden bulunuyor. Böylesine bir akıl yürütme aslında Putin’den çok, kendi algılarımız hakkında bir bilgiyi ele veriyor. Olaylara, boğuşan iki güreşçi imgesinin birbirine düşmanca konuşlandığı algısıyla bakıyoruz.

Ülkemizde de aynı algı yaygın olarak toplumsal dokulara nüfuz ettirildi. Ağırlıklı olarak asker kökenli elitler tarafından kurulan Cumhuriyet kadroları, sosyal dokulara, askeri bir algı olan düşman, teyakkuz ve devletin bekası kavramlarının nüfuz etmesini sağladılar.

Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında iç bütünlüğü sağlamada bir katalizör işlevi gören bu algı, giderek, toplumu kutuplaştıran ve sosyal streslere maruz bırakan habis bir şeye dönüştü.

Herkesin Türk’e düşman olduğu paronayası, otoriter iktidarı yeniden üreten bir işlev üstlenegeldi. Bu halet-i ruhiye içinde paronaya, ırkçılık, kutuplaşma ve faşizm kuluçkalandı. Bu algıyla, otokrat yöneticiler gerçekleri eğip bükerek kendi siyasi amaçları için kullanma olanağı buldular.

Fakat, özgüveni yüksek olan Rusya’nın, bizdeki gibi, birlik ruhunu güçlü tutmak için, soyut bir düşman algısına ihtiyacı bulunmuyor.

Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle baş edemeyen Putin, gücendirilmiş bir onuru, incinmiş, ezilmiş eril bir gururu ve tarihi bir aşağılamayı temsil ediyor ve anlaşılan, bu aşağılanmanın derinlere kök salmış mızrağı tarafından yönlendiriliyor.

Bu yorum şeması, Putin’in Ukrayna savaşını, intikam ve rövanş bağlamında okuyor. Avrupa tarihinin revizyonist bir okuması tarafından yönlendirilen “intikam ruhu” bu yorum şemasının ihtiyaç duyduğu felsefi zemini de sağlıyor.

İç siyasette ülkemizin son on beş yılda etkisi altında olduğu rövanşist anlayış, yenilgilerin hesabını Kemalist devrimlerden sormaya yönelik güçlü bir habis enerjiyi içinde barındırıyor.

Sorulmak istenen hesap nedir, bu hesabı kim sormak istiyor? Bu sorunun olası tüm yanıtları, Rusya-Ukrayna savaşının rövanşist karakteriyle birlikte okunabiliyor.

Aslında, zaten savaşın üçüncü gününde Zelensky, Rus düşmanlıkları ile bağlantılı olarak intikam kelimesini bizzat telafuz etmişti.

Modern siyasi ve ahlaki düşüncede intikam kavramının küçümseyici, aşağılayıcı, kötüleyici ve yerici pejoratif bir karşılığı bulunuyor. Bu nedenle Putin’in savaşını bir intikam eylemi olarak tanımlayan herkes, bu savaşı, kapsamlı bir şekilde, gayri meşrulaştırmayı hedefliyor.

Rusya’nın saldırganlık savaşı uluslararası hukuk açısından zaten açıkça gayrimeşrudur. Yani bu saldırganlığı kınamak için, « karanlık intikam ruhu » gibi bir betimlemeye aslında ihtiyaç bulunmuyor. Ancak asıl soru şu: Putin intikam almak için mi hareket ediyor?

Aristoteles, intikamı, maruz kalındığı iddia edilen gerçek bir adaletsizliğe yanıt oluşturan bir tepki olarak tanımladı. Başka bir deyişle, intikam eylemine başvuranlar, daha önceden haksızlığa uğradıklarına inandıkları için kendilerini haklı hissediyorlar.

Putin de aslında böyle hissediyor olabilir. Ancak eğer öyleyse, bu duygusunun haklı olup olmadığını, yani Rusya’ya gerçekten bir haksızlık yapılıp yapılmadığını sorgulamak gerekiyor.

Ukrayna Rusya’ya nasıl bir yanlış yapmış olabilir? Ülkenin doğudan çok batıya yönelmesi ve Avrupa ile daha güçlü bağlar arayışında olması Rusya tarafından bir tehdit olarak algılanıyor. Bu tehdidi, Sovyetler Birliği’nin dramatik dağılışı, NATO üyeliği, neo-emperyal özlemler, Sovyetlerin ideolojik restorasyonu, rövanş, Soğuk Savaş ve iki kutuplu dünya bağlamlarında okumak gerekiyor.

Zira, neo-emperyal güçler tarafından kemirilen, sadece, Sovyetlerin coğrafi büyüklüğü değildi, aynı zamanda başka bir dünya tasavvuru da yenilgiye uğratılmıştı. Anlayacağınız, bu intikam duygusu, arka planda, ideolojik bir hesaplaşmayı da gizliyor.

Bizdeki neo-Osmanlıcılılar da, sadece Osmanlı’nın toprak kaybının rövanşını değil Atatürk devrimlerinin bozguna uğrattığı teokratik devlet düzeninin intikamını da almaya çalışıyorlar. Bu, muhafazakar bir toplumda, siyasal İslamcılara siyaseten çok ekmek yedirten bir alana karşılık geliyor.

Bu ulusal parantezden sonra tekrar Ukrayna meselesine geri dönelim.

Böyle bir okuma bile, Ukrayna tarafından Rusya’ya yönelik bir adaletsizlik ve bir norm ihlali olduğunu kanıtlamaya yetmiyor.

Uluslararası milletler hukuku, egemen bir devlet olan Ukrayna’nın, doğudaki “ağabeyini” memnun edip etmemesine bakılmaksızın, kararlarını tek başına verebileceğini söylüyor.

Bu yüzden intikam ile ilgili yorum şemasına çok dikkat etmek gerekiyor.

Aydınlanma’dan bu yana intikam, Avrupa düşüncesinde güçlü duyguları tetikleyen duygusal bir kavram olageldi. Bu nedenle, bu kavramı kimin hangi bağlamda ve hangi niyetle kullandığına her zaman dikkat etmek gerekiyor.

Özellikle şiddetli siyasi çatışmalarda, intikamın diğer saiklerle karıştırıldığı veya yalnızca siyasi iktidar çıkarlarını retorik olarak gizlemek için bir bahane olarak kullanıldığı sıklıkla görüldü.

İntikam referansı, belirli eylemlerin meşruiyetini inkar etmek için kullanıldığı gibi, özellikle savaş zamanlarında şiddet içeren eylemleri meşrulaştırmak için de sıklıkla kullanıldı.

Dahası, savaş ahvali içinde herhangi bir eylem bir intikam eylemi olarak yorumlanabiliyor. Çünkü savaş kaçınılmaz olarak sürekli bir dizi saldırı ve karşı saldırıyı içeriyor.

Bu ahval ve vaziyet içinde her şey intikam eylemi olabiliyorsa, o zaman hiçbir şey intikam değildir. Görüldüğü gibi, terim, tüm içerik ve tanımını kaybedip adeta savaş mantığı tarafından absorbe ediliyor.

İntikam argümanının bumerang etkisi yaratarak saldırganı vurması da olasıdır. Örneğin dost-düşman şemasında olduğu gibi, dost ile düşmanın sıklıkla yer değiştirdiği tarihsel kontekst içinde, intikam, kısır şiddet döngüleri yaratan bir olguya dönüşüyor.

Son günlerde medyada Putin’in intikam temalarının hızla ele alınıp yayılması, Putin hakkında, aklımıza musallat olan, bastırdığımız intikam duygularını açığa çıkardı.

İşte tam bu esnada habis algıları “öteki” üzerine yansıtma diyalektiği işlemeye başladı. Bu durumda, intikam, Ukrayna’daki savaş karşısında acizlik ve öfke içinde debelenen dünya kamuoyunun çaresizliği için bir alibi, olası bir karanlık yüzleşme için sadece bir şifre ve ayna işlevi gören bir olguya dönüştü.

İntikam, kuşkusuz, varlığın özünde saklanan arkaik bir dürtünün ürpertisini açığa çıkarıyor.

İpleri asla gevşetmeden bize pusu kuran, derinliklerimize saklanmış bir korkuya, bir özgüven eksikliğine karşılık geliyor. Bu da kalıcı bir sosyal teyakkuz hali doğuruyor.

Putin geri gelmeyecek zamandan bir şeyleri kurtarmaya uğraşıyor. Rus halkının ekseriyetini kucaklayan duygu parçalanmalarıyla saldırıyor Ukrayna’ya.

Ukrayna’yı ”Nazi ruhundan temizlemek” savı, tüm cepheye yayılıp büyük Rus ressentimentinin kırık parçaları arasına sızıyor.

Cephe, imparatorluk ile gerçeklik arasındaki derin yarığı gösteriyor.

Şimdi ile sözde Rus altın çağı arasındaki mesafe aniden yok oluyor. Rusya ve Sovyetler Birliği, birbirlerini ebediyen hatırlayan bedenler misali, intikam ve rövanş ekseninde, şizofren bir ilişki inşa etmeye başlıyorlar.

Cephedeki trajedi, büyük imparatorluk çemberinin dışında kalan zamanın, ”sonsuz bir şimdinin” içinde usulca solmasına neden oluyor.

Savaş, tarihin kendine has dinamiklerini ortak bir zaman kırılmasında buluşturuyor.

Savaş hikâyesi şiddete dair neredeyse pornografik ayrıntılar sunadursun, cephe hattından yükselen dumanlar, Sovyet ”hayaletini” yeniden uyandıran kişinin, onunla artık sonsuza kadar vedalaşması gerektiği gerçeğini kabullenmesinin kolay olmayacağını gösteriyor.

İntikam, insanlığın hiçbir zaman bir masumiyet çağı olmadığını da anımsatıyor.

İntikam tanrısı habis enerjilerini etrafa saçarken, geriye kırık oyuncaklar, izmaritler, yanmış giysiler, yapılamayan cenaze törenleri, mültecilere tıka basa dolu trenler, kayıp ev kedileri, yıkıntılar arasında sahibini arayan köpekler, gri bir duman ile yanık et kokusu sızdıran pencere aralıkları bırakıyor.

*Nemesis, bu denemede, sadece, intikam tanrıçası anlamıyla kullanılmıştır.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl