Gertrude Stein, Vili heykelinin iki sanatçıyı ne şekilde etkilediğini şöyle anlatıyor: “Bu Afrika heykelinin Matisse ve Picasso üzerindeki etkisi tamamen farklı oldu. Heykel, Matisse’in vizyonundan çok imgelemini, Picasso’nun ise imgeleminden çok vizyonunu etkiledi”.

Picasso, Matisse ile, Avrupa’nın yükselmekte olan sanatçı ve yazarlarını evinde düzenlediği haftalık buluşmalarda bir araya getirmekten hoşlanan Gertrude Stein aracılığıyla tanışır. O sıralarda Paris avangart sanatının lideri konumundaki Matisse, aralarında Derain ve Vlaminck’in de bulunduğu Fovist grubun başını çekmektedir. İki büyük ressamın tanışması bir süre sonra yakın bir dostluğa olduğu kadar ebedi bir rekabete de dönüşecektir. Tarihin cilvesine bakın ki ressamlardan İspanyol olanı, Fransız olanını tahtından etmek için planlar yapadursun, beriki tutar, rakibini Afrika sanatıyla tanıştırır!

Evet, aşağıda gördüğünüz heykelcikten bahsediyoruz. Gabon, Kongo ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yerleşik Vili kabilesine mensup biri(leri)nin elinden çıkma bu ahşap yontu, bir dönemin tarihinde belirgin bir ağırlık kazanır, gündeme oturur. Matisse bu heykelciği 1906 sonbaharında, “le negrier de la rue de Rennes” (Rennes sokağının köle tedarikçisi) namıyla maruf Emile Heymann’dan satın alır. Bu şaka yollu takılmış bir lakaptır tabii; yoksa bir süre Paris’te Afrika sanatının tek adresi olan Heymann’ın o taraklarda bezi yoktur.

Vili Kabilesi Heykelciği, Gabon-Kongo

Her neyse, yine Stein’ın evinde buluşulduğu bir gece, Matisse, Picasso’ya yeni oyuncağını gösterir. Picasso, daha önce bir benzerini görmediği bu heykelcikten öylesine etkilenir ki Fransız yazar Max Jacob’un naklettiğine göre, onu gece boyunca parmakları arasında evirir çevirir, elinden hiç düşürmez. Ertesi sabah Jacob, Picasso’ya uğradığında, üzerine çizim yapılmış çok sayıda kağıdın atölye zeminine saçılmış olduğunu görür. Bütün kağıtlara aynı portre çizilmiştir: Burnu ağzıyla birleşecek kadar uzatılmış, tek gözlü, bir bukle saçı bir omzuna dökülmüş, tombul bir kadın. Max Jacob’a inanacak olursak kübizmin doğduğu gün, o gündür.

Gertrude Stein portresi, Picasso, 1905-1906

Picasso, Vili heykelinden etkilenmekle kalmaz, Gertrude Stein portresini yaparken yaşadığı teknik sıkıntıları aşmakta da heykelden yararlanır. Bu portre için Stein 1905 yılı boyunca tam 90 kez Picasso’nun karşısına geçtiği halde portre tamamlanabilmiş değildir. Picasso, yaşadığı memnuniyetsizlik ve kararsızlıklar sonucunda resmin yüz kısmını bütünüyle silmiştir. Nihayet Picasso, Vili heykelinden aldığı ilhamla, aylardır el sürmediği bu portreyi bitirir. Ortaya çıkan Gertrude Stein portresinin Gertrude Stein’a hiç de benzemediği eleştirisi karşısında Picasso’nun cevabı kısa ve nettir: “Benzeyecek”. 

Afrika heykelli natürmort, Matisse, 1906

Matisse, heykeli konu olarak yalnızca bir kez, o da yarım bıraktığı “Afrika heykelli natürmort”ta kullanır. Gertrude Stein, Vili heykelinin iki sanatçıyı ne şekilde etkilediğini şöyle anlatıyor: “Bu Afrika heykelinin Matisse ve Picasso üzerindeki etkisi tamamen farklı oldu. Heykel, Matisse’in vizyonundan çok imgelemini, Picasso’nun ise imgeleminden çok vizyonunu etkiledi”.

Otoportre, Picasso, 1907

Ve Picasso 1907’de proto-kübist yapıtlarını (Avignonlu Kızlar ve otoportre) vermeye başlar. Peki, kübizme geçişte keramet gerçekten de bu heykelde mi? Heykel güzel oturmuş hikayeye, doğrusu Matisse’in onu çıkartıp Picasso’ya uzattığı an ikisinin de yüzünü görmek isterdim. Max Jacob’un heykelli gecenin ertesi sabahı Picasso’nun atölyesinde yerden topladığı o kağıtları görmek isterdim. Ama o kadar. Vili heykelini bu hikayenin merkezine koyanlardan en azından şunu da yazmalarını beklerdim: Picasso’nun “tek ustam” dediği Paul Cezanné 22 Ekim 1906’da  öldü.