Ana Sayfa Kritik QUEER : FARKLILIK FETİŞİZMİ Mİ, YENİ UFUKLAR MI?

QUEER : FARKLILIK FETİŞİZMİ Mİ, YENİ UFUKLAR MI?

QUEER : FARKLILIK FETİŞİZMİ Mİ, YENİ UFUKLAR MI?

 

Queer, son yılların en popüler konularından biri haline geldi. Yayın alanından, tartışma platformlarına ve akademiye kadar uzanan çizgisine bakılırsa hızla yol aldığı ve almakta olduğunu söylenebilir. Bir alt kültür hareketi olarak sokaklardan alınıp, akademiye kadar uzanan değişim çizgisi belli kaygıları da beraberinde taşımakta. İlk çıkışından bugüne kadar yaşadığı değişim ve anlam genişliği queer teoriye biçilen misyonu da ring dışına taşımakta, biçilen gömlek üzerinden sarkan bir görünüm de arz etmekte. Bu yazının amacı da buraya vurgu yapmaktır: içinden ya da cepheden değil, dışından ama yanında olarak.

Kapitalizm; ele geçirilmiş, ehlileştirilmiş, cinsiyetlendirilmiş, sınıflandırılmış ve sömürülmüş beden üzerindeki hal ve hareketlerdir. Tecrübeleri göstermiştir ki toplumun her kesiminde mutlaka uyumsuz, muhalif, sıra dışı ‘’potansiyel firariler’’ her zaman olmuştur ve olacaktır. Denetim en elzem yöntemdir ve sabah akşam yoklama alınarak başlanılması zorunlu görülür. Zira bu kaçaklar zaman içinde toplumsal bir alternatif olabilirler ya da en azından böyle bir alternatifin önemli unsurları.

Her insan bir kültürün içine doğar, çıplak ve kimliksiz geldiği bu dünyada değişik kimliklerle sarıp sarmalanır: Ulus, inanç, sınıf, toplumsal cinsiyet… Toplumsallaşma sürecinin esasını tek tipleştirme oluşturur. Bir anlamda toplulaştırmadır bu. Baştan köreltilip azaltılarak, büyük çoğunluğun bir parçası haline getirilir. Erkeklerin çükleri kesilip kısaltarak bir törenle sakatlanır. Artık unutmazlar inancın beslediği bu geleneğin de belirlediği ‘’merkez’’in neresi olduğunu. Heteronormativ ahlakın  sınırları içinde sokup çıkaracağı bir delik bulmak kalmıştır geriye. O pezevenkliği de toplum gönüllü üstlenir. Üretici olarak arızasız bir şekilde görevlerini yapıp, kendisinden bekleneni yerine getirecektir.  Mutlu olması için fazla bir şeye ihtiyacı yoktur. Çünkü belirlenmiş sınırlar içinde kaldığı sürece güvendedir. Sıkıştırılmış kimlikler içinde bunaldığında hızır gibi yetişen psikiyatri gece gündüz emrine amadedir

Hiçbir kimlik homojen bir saflığa sahip değildir. Ama egemen politika saf ve sabit kimlikler kurma derdindedir. Dolayısıyla her kimliğin bir resmi tarihi vardır ve bu tarih yıkılması gereken bir utançlar bütünüdür.

Siyasi arenada belli bir düşüş yaşandı. Ülkemizde 1980’den sonra özellikle 1990 yılların başından itibaren sosyalist devletlerin buharlaşmasıyla içine girilen yeni dönem bir yenilgi psikolojisi yarattı ve hala sürmekte. Haliyle arayış dönemi olarak birçok kimliğin sahneye çıkması tesadüf olmadı. Kendisini kısıtlayan, üzerine kara bulut gibi çöken siyasi reel sol hegomanyadan kurtulup ipini koparırcasına fırladı sokağa,; tali alan olmaktan çıkıp bir nebze nefes aldı. Feministinden ekolojistine her çevre kendi esasını oluşturdu, oluşturuyor. Mücadele aranası, muhalefeti kendi alanında örgütleyen çeşitlilikle zenginlik gösterdi.  Gezi Parkı Direnişi’nin, herhangi bir kurmayın öncülüğüne ihtiyaç duymadan kendi oluşturduğu dinamiklerle dünyadaki muadilleri gibi ortaya çıkması bir tesadüf değildi.

Sol’un, ‘’ekonomik  determinizmi’’ kadın sorunu da dahil ertelemeci  politikalarının nedeni olmuştur. Eşcinsellere karşı verdiği sınav ise tarihinin kara lekelerinden birisini oluşturur. Heteronormativ sistemin soldan yansıması, bir anlamda sağlaması noktasına düşülmüştür. Sovyetler Birliği ve Çin’deki olumsuz uygulamalar gayet iyi bilinir. Bugün hala ayakta görülen Küba’da da durum değişmemiş, Castro sonradan özeleştiri vermiş olsa da eşcinseller cezaevleri ve rehabilite merkezlerine gönderilip normalleştirilmeye çalışılmıştır. Feminizm ve eşcinsel hareketin tarihi başarılarından birisidir sola sahip çıkarak dönüşümünü sağlamak.

Yazının başında queer teorinin anlam genişlemesiyle ‘’fazla şişkinlik’’ yaratılmaya çalışıldığı söylendi.  Akademik olarak dar alanda paslaşmanın bir zafiyeti olarak da algılanabilir. Ayrıca bu durum akademisyen bir feminist olan Bell Hooks’un feminizme dair bir uyarısını çağrıştırıyor: ‘’Akademik meşruiyet kazanılması feminist düşüncenin gelişmesi açısından önemli ve gerekliydi.(…)Teori ve pratiğin içinden çıkan feminist düşünce birden gözden düştü veonun yerine bir üst dile dayanan, dışlayıcı bir jargon yaratan, sırf akademik bir çevreye hitap eden teori ilgi odağı olmaya başladı. (…)Feminist düşünce ve teori feminist hareketle dirsek temasını kesti. Akademi politikaları ve kariyer kaygıları feminist politikayı gölgede bıraktı.’’(1)

 

Sistemin egemen doğasına ‘’ters’’ olanların mücadelesindeki en büyük tehlike mevcut sisteme eklemlenme durumu olarak belirlenir. Körelmiş bir bıçak kesmeyecektir elbette.  İçi sabit bir özle doldurulup dayatılan kimliklerin hegomanyasına karşı  queer teori daha keskin bir karşı duruş koyuyor ortaya.  Radikal duruşun devamlılığının anahtarı mıdır zaman gösterecek. ‘’Alayına isyan’’ diyerek ortak bir toplanma alanı ya da şemsiye olarak görülmesi diğer mücadele alanlarını belli bir zafiyete uğratabilir mi? Alınteri ve bedeller ödenerek kazanılmış mevzilerin korunması hatta queer bakışın getireceği zenginlikle tahkim edilmesini gerektiren toplumsal kaygılar güncelliğini koruyor. Feminizmin ‘’erkek düşmanlığı’’ olarak algılandığı toplumda, kadın ve trans cinayetleri haber programlarının günlük ekmeğine dönüşmüş durumda. Homofobik ve transfobik şiddetin boyutları had safhalarda.  Hiçbir alanın özgünlüğünü ve özgüllüğünü hafifletmeden, ‘’iç çekişmelerin’’ uzağında sürekli dirsek temasını korumak zorunlu bir pratik olarak dayatıyor kendini: biraz önce dediğimiz gibi konu artık ölüm kalım meselesi.

Sisteme eklemlenme konusunun abartıldığını düşünüyorum. Kapitalizmin iki temel yüzü üretim ve yeniden üretim ise feminizmin radikal kolları  bunu aşmış ve mahkum etmiştir.  Sadece varlıklarıyla bile sistemin provokatörleri olan eşcinseller bu sürecin yani yeniden üretimin (aile, üreme vb.) bir parçası olamayacakları için, sisteme eklemlenme politikaları olsa da, hep dışarıda görülecek, sürekli kusulacaktır. Tarih göstermiştir ki sistem, üretilmediği hiçbir alanı, hiçbir pürüzü kabul etmiyor. Sadece politikalarına uygunluğu ölçüsünde idare ediyor. Bu konuda haklı bulunan nedenler öne sürülse de kaygılar boşluğa düşüyor görünmekte.

Queer teorinin alanı cinsellik. Norm karşıtlığı temelinde tüm cinselliklere dokunulmazlık addeden politikaları savunma noktasına düşülmekte.  Tehlikeleri olabilecek bir tutum. Cinsellikleri savunmak ve özgürlüğü adına, eleştirinin dışında gören özcü bir tuzağa düşülebilir.  Kesinlikler üzerinden giden her hareket ve düşünce zaman içinde özcü, hegonomik bir yapı arz etmeyecek mi?

Arzular tüm konular gibi sorgulanabilir ve dokunulmaz da değildir. Örneğin  İslamiyet’ten beslenen gelenek sapık bir toplum yarattı:  ensest, çocuk anneler ve bademleme denilen pedofil sapıklıklar meşru bir norm halinde toplumda yaşıyor. Bu toplumun büyük çoğunluğunun kabul edip yaşadığı ne varsa eleştiri okları buralara yöneltmeli, teşhir edilmeli ,yüzleştirilmelidir. Topluma nüfus etmeye buradan başlanmalıdır belki de. Bunlarla araya bir mesafe konulmalıdır.  Eve, arzular sorgulanabilir, sadece yaşanılan toplumsal gerçeklere karşı değil, ticari seksten, pornografiye ve hatta SM’ ye kadar neyi nasıl savunmalı?

Cinsellik alanından yola çıkarak özellikle queer teorinin oluşumunda önemli etkiye sahip judith Butler’in bakış açısıyla toplumsal cinsiyet kategorilerini sorgulamanın ötesinde taşıma telaşını sorun edinmiş görünüyor: ‘’Kategorilerden ve sınırlardan uzak durmayı vaat eden queer teori, yalnızca toplumsal cinsiyet kategorilerini değil, kanımca kategorik kimliklerin tümünü sorgulamak için ufuk açmaktadır.’’ (2)

Bu zorlama neden? Kendi alanındaki yoğunlaşıp birçok verimli çalışma ve eylem üretebilecek potansiyeline sahip iken her alanda bir yöntem olarak öne sürülmesi ne derece doğru? Bir makale de şöyle deniliyor: ‘’Queer siyasi duruş, etnik mücadelelerle aynı zemine oturmaya karşı olduğu gibi feminizm, sınıf mücadelesi gibi kendinden önce gelen sistem karşıtı hareketlerle bir tutulmaya da karşı çıkıyor. Bu nokta hayati önem taşıyor çünkü queer ile ilgili dolaşımda olan yanlış anlayışlardan biri q=lgbtt formülü ise, ikincisi de, queer’in tüm sistem karşıtı hareketlerle doğal olarak yoldaş olduğu, hatta queer’in tüm bu hareketleri birleştirecek bir yelpaze olarak algılanabileceği düşüncesi. Her sistem karşıtı duruş queer değildir. Queer, cinselliği sınırlandıran sisteme karşıdır.’’(3)

Toplumsal her alan mayınlanmış bölgelerdir.  Egemen kültürün söylemleriyle, gerçekler farklı mecralarda.  Ekonomik ve siyasi indirgemecilikten uzak, anti-otoriter, anti-hiyararşik yapısı ve tahakküm karşıtlığı ile her muhalif kesimin ortak alanı olma potansiyelini taşıyan anarşist bir ‘’tahayyüle’’ doğru…

———————————————————-

  • Feminizm Herkes İçindir, Bell Hooks, bgts Yayınları, s.35
  • Aktaran Yasemin Öz, Kaos GL Dergisi, 2011
  • Cinsellik Muamması, Cüneyt Çakırlar-Serkan Delice.,- Tuna Erdem’in makalesi-Metis Yayınları, s.55
  • Queer Tahayyül, Sibel Yardımcı-Özlem Güçlü, Sel Yayıncılık.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl