Bu makale, bir simgesel şair olan Salâh Birsel’in şiirlerinde sözlü, durumsal ve dramatik ironiyi ele alıyor. Analiz edilen metinler, 1950’li yıllardan gelmektedir. Birsel, şiirlerinde ironiyi ve yergiyi ustaca kullanırken kimi şiirlerinde espri, yergi ve ironi dozunu alabildiğine yükselterek dilde ve içerikte deneysellik ve mizahı yer yer anlamsızlığa ulaştırır. Böylece toplumcu-gerçekçi şiire yakın durmakla birlikte şiirde zekânın önemine inanmıştır. 1956’dan sonra ise Birinci Yeni şiirinden tamamen uzaklaşmış olan Salâh Birsel’in hem tematik zenginliği hem de dilsel ve biçimsel özgünlüğüyle kendine has bir şiir oluşturmayı başardığını söylemek isterim.

Birçok şair-eleştirmenin örneğini takip etmeksizin üç temel ironi arasında ayrım yaptım: sözel ironi, durumsal ironi ve dramatik ironi. Ayrıca ironinin paradoksla ve her ikisinin de şiirle olan ilişkisini incelemeye çalıştım.

Birincisi olan sözel ironi, ironinin geleneksel tanımında (bir şey söyleyerek ve/ya aksini belirterek) dili kullanan metnin alıcısını ironik olarak algılayan bazı sözel ve üslup özellikleri üzerinde durmaktadır. Durumsal ironi ise uyumsuz karşıtların bir arada bulunmasının en saçma, beklenmedik duyguyu tanımasına atıfta bulunmaktadır.

Makalenin amacı, Salâh Birsel’in şiirlerinde bu sözel ironinin işleyen mekanizmalarını bulmak ve açıklamaktır.

Birincisinde klasik retorik ironi örnekleri olarak kategorize edilebilecek zıtlıklara ve/veya tahmini olarak olumsuzluklara dayanan ironiler vardır. Şairin şiirlerinde, basit ironik metaforlar olarak açıklanabilecek daha az sayıda bir metafor kümesi ile karşılaşıyoruz. Buradan bu kümenin son yönlendiricisine erişmek için ters değerine dönüştürülmesi gerektiği sonucuna varabiliriz. Birsel’in şiirleri ile ilgili en ilginç açıklamalarından bazıları, sözel ironi için nesnelerin, isimlerin istikrarının bozulması konusundaki tartışması bağlamında kasıtlı yansıtımlarla ve benliğin dünyaya girmesiyle (olduğu gibi) egemenlik kazanır. Şairin kendisini bağışıklık hâline getirmediği bu süreçte nesnelerin ve isimlerin istikrarının bozulması, değişenlerin bir öngörüsü değildir. Göz, her şeyin en önemli bir anlamı mıdır? İsimlendirme, aynı zamanda Birsel’in “Ne yapar çileli Hacivat şimdi mezarda” tartışmasının da ana teması olmaktadır.

Bir şeyi belirli bir özelliği ile isimlendirme tarzı, ironi için büyük ve doğal bir potansiyele sahiptir. Eğer ironi bütün bu parçalardan biri ile temsil edilirse bu durumda ironinin temel özelliği olan alaycı etki yaratılır. Doğru isimlerin “Hacivat” veya “Karagöz” gibi bazı özellikleri, yaşama ve cesaret sanatını belirtmek için kullanıldıklarında, Salâh Birsel’in şiirinde belirli bir tür ironik ad değişimi tespit edilirken aslında bunun tersinin, önemsizlik ve korkaklık olduğu görülecektir. Şairin “Hacivat” başlıklı şiirini okuyalım şimdi:

Ne yapar çileli Hacivat şimdi mezarda
Dayak mı yer gene Karagöz’den o yerde
Yoksa çay mı pişirir pilav ya zerde
Ne yapar çileli Hacivat şimdi mezarda

Büyük hayalleri yoktu zaten hayatta
Bozuk düzen bir ev üstelik Balat’ta
Şaşırmaya kalkmamıştır bu yüzden Arafat’ta
Dedim ya tokgözlüydü zaten hayatta

Kaldıysa tuhaflığı kalmıştır perdede
Çektiklerine gülünüyor hâlâ memlekette
Zekâsı ki dolaşırdı üç beş dilde
Ne yapar çileli Hacivat şimdi mezarda

Yukarıdaki dizelerde, ilk klasik ironi grubuna benzer şekilde söylenenle, neyin anlamı arasındaki ironik karşıtlıkların yalnızca zıtlıklara değil, bundan ziyade hayal edilebilir ölçeğin ve sıfır noktasının en yüksek, en değerli seviyesi arasındaki farka bağlı olduğu anlaşılacaktır. Örneğin, söylenen şey asildir, fakat aptal ne demektir?

Birsel’in şiirinde çatışkıyı, ironik karşıtlığını, geçmişi, yerelliği ve duyarlılık yansımalarını ima eden metinler vardır. Ancak çelişkide kaldıkları için sözel ve durumsal olmak üzere iki kutba da karar vermek mümkün olamamaktadır.

Benim ironi anlayışım, Birsel’in şiirinde ironik olarak yorumlanan örneklere mükemmel bir şekilde uygundur. Buna göre bir ifadenin kullanımı, ifadenin ifade ettiği ile bağlantılı olarak verilir; bir ifadeden söz etmek, ifadenin kendisine atıfta bulunmak demektir. İroni söz konusuysa konuşmacı doğru olmayan, saçma veya duruma uygun olmayan bir şekilde ima eden bir cümle üretir. Bir tür söz olarak ironi teorisi, konuşmacı ile işaretçi arasında ayrım yapan çokseslilikli teori ile de iyi bir şekilde uyuşmaktadır.

Sıradan söylemde bunlar, çoğunlukla çakışır ancak ironi, konuşmacının kendisinin bile inanmadığı ifadeler ürettiği durumlardan biridir. Birsel’in “Şiirler Şiiri” adlı şiirinde de en iyi anlatılabilecek şekilde birçok ironi örneği vardır. Başka biri tarafından tutulan ve konuşmacının kendisi için kabul edilemez olan bu görüş, alınan rol, ima edilen şairin bakış açısına karşı olduğu için bir tür söz olarak ironiye benzeyen ironik bir rol oynamak, sesin açıkça ima edilen şair ile tanımlanamayacağı bir ironidir. Aşağıdaki dizelerde amaç, salt rol oynamak değil, rol oynamanın çeşitli unsurları da bulunmaktadır:

Yazdığım şiirler içinde benim
Bir tanesi öyle içten öyle güzel
Jale mutlak siz de beğenirsiniz
Bir yeri var hele bütün yazılanlara bedel.

Sizsiniz Jale o satırlarda adı geçen
Beyhan sizsiniz Güzin siz
Siz eskiden benim şiirlerime
Hep birden girerdiniz.

Siz ki keskin kokuydunuz dünyadan
Yeşildiniz parlaktınız tizdiniz
Siz aşkın kuvvetiydiniz
On sekizinde ve baharda

Salâh Birsel’in şiirlerinde ironi, kelimelerin anlamlarının tersini ifade etmek için kullanılmıştır. Şiir boyunca da kullanılır ve okuyucunun görünenleri analiz etmesine ve ayırt etmesine imkân verir. Sözlü, durumsal ve dramatik olmak üzere farklı ironi türleri vardır. İroni; şiir başlıklarında, temalarda ve mesajlarda çokça kullanılır.

Şiirler Şiiri” adlı şiirin yorumlanmasının birçok yolu vardır. Bu nedenle ironi, sivri yorum yapmanın veya bir okuyucunun duygularını değiştirmenin çok güçlü bir yoludur. Bazen alay olarak adlandırılan sözel ironi, genellikle bu şiirin başlığında ortaya çıkıyor ve “Siz aşkın kuvvetiydiniz/ On sekizinde ve baharda” dizeleriyle şiirin içeriğinin de doğrudan tersi oluyor.

Neden bazı şiirler bizi güldürüyor, mizahın şiirde bulunması konusunda benzersiz bir şeyler var mı? Şiir, tipik olarak mizah ile ilişkili bir ortam içinde olmayabilirken neden mizah şiirde kesinlikle ve bol miktarda bulunuyor? Neden mizah, birey ve toplum arasındaki mesafeyi ifade etmek için çok iyi bir araç olabiliyor?

Mizahî şiir, kahkaha şeklinde keyif sağlar ancak doğrudan tartışmak için sıkıcı olabilecek bazı konuları da koparabilir. Bu şiirler ilginçtir, çekirdeklerinde esasen bir duygu içermektedir. Çünkü evrelerinde zekâ ve mizah ile doludurlar. Bu nedenle okumak için en keyifli şiirler arasında olmakla birlikte okuyuculara da sunacakları çok şeyler vardır. Birsel tarafından yazılan “Kikirikname” adlı şiir, mizahî şiire mükemmel bir örnektir:

Sizinkisi de gülmek mi a kikirikler
Gülünce şöyle sunturlu gülmeli
Bir iki üç dişleri göstermeli
Sırıtmalı değil zangır zangır gülmeli

Yakaları kolalatmalı bir iki üç
Bir iki üç başları doğrultmalı
Boşuna değil bu öğütler inanın
Gülünce sabah akşam gülmeli

Ceketler kavuşturmalı bir iki üç
Köşelerde değil ortalarda gülmeli
Düğmeleri parlatmalı zamanında
Gülünce şapkalarla gülmeli

Bir iki üç sayıyla bükülmeli
Sırayla değil hep birden gülmeli
İşin bütün inceliği burda a kikirikler
Gülünce dişleri göstermeli

Bu dizelerde şiirin başlığı ve içeriği arasında bir tutarsızlık yatıyor. Bu şiirin teması, devletin gücünü ve bir bireyin güçsüzlüğünü gösteriyor. Birsel, temayı doğrulamak için bu şiirin başlığında ironi kullanıyor. Şiirde durumsal ironi, okuyucuların beklentileri ile çeliştiği zaman oluşuyor.

Okuyucu, bu şiirin unvanını yorumladığında büyük olasılıkla kendisinin ‘kikirik’lerin yakınında olmasını bekler. Ancak şiiri okumaya devam edince “Bir iki üç sayıyla bükülmeli / Sırayla değil hep birden gülmeli / İşin bütün inceliği burda a kikirikler / Gülünce dişleri göstermeli” dizelerinde görüleceği üzere ironik bir biçimde sevinçle ve tutkuyla değil de sanki şiirin bir anda ağır bir yenilgiyle sonuçlandığını fark ediyoruz.

Kikirikname” adlı şiir, aynı zamanda dramatik bir ironi sergileyen bir şiirdir. Dramatik ironi, okuyucu anlatıdaki karakterden daha çok şeyin farkında olduğunda ortaya çıkar. Okuyucu, gerçek karakterden önce karakter eylemlerinin önemini görmektedir. Bu şiirdeki ses, hikâyesini şefkatsiz ve duygusal olmayan bir tarzda anlatıyor. Okuyuculara ise konuşmacının can sıkıcı bir insan olduğu gerçeğini düşündürüyor.

İroni, şiirde belirli bir duygu ya da tepki uyandırmak için kullanılabilir. Bazen tanımlamak zor olabilir ancak sonunda bir şiiri yorumlama şeklinizi de değiştirebilir. Günümüz şiirinde ironi, her biçimiyle önemli bir okuma-yazma tekniği hâline geldi. Tek bir şiirde ironiyi sözlü, durumsal ve dramatik olmak üzere üç formda da görebilirsiniz.

Bu arada 2010’lar şiirinde de ironi, edebî değerin egemen ölçütleri hâline gelen dilsel isyan, yenilik, sapma, oyun türlerini temsil ediyor gibi görünüyor ve ironi ile paradoksun yakından ilgili olduğuna ilişkin yaygın bir inanç da var. Bunun nedeni dilin kullanılmasına verilen önemden kaynaklanmaktadır.

İroninin paradoksla ve her ikisinin de şiirle olan ilişkisi incelendiğinde çoğu zaman bu ilişki şairin Şiirin İlkeleri adlı kitabına, daha özel olarak da Salâh Birsel’e atfedilir. Bununla birlikte Birsel, iki terimi alışılmadık, tuhaf ve figüratif teorideki kullanımlarından ayrı olarak önemli derecede farklı bir şekilde kullanıyor. İroniyi bir düzen, birlik ilkesi ve birbirleriyle ilgisi olmayan teorileri bir araya getiren bir tür tutarlılık olarak dilin veya anlamın bütünlüğü, dürüstlüğü olarak düşünüyor.

Bu nedenle ironi ve paradoksu, karakteristik özelliklerini ve ölçütlerini, özellikle birbirlerinden nasıl ayrıldıklarını belirterek sözlü figürler olarak incelemek istedim. Birsel tarafından anlaşılan ironi ve paradoksun ironi, paradoks ve figürler olarak önemli derecede yakınlık taşıdıklarını ancak hem figüratif teoride hem de şairin genişletilmiş anlamda Şiirin İlkeleri adlı kitabında yaptığı açıklamalar doğrultusunda bu iki kavramın aslında oldukça farklı oldukları gerekçesiyle tartışılmaları gerektiğini düşündüm.

Birsel; paradoksu, algılarımızı ve düşüncelerimizi alışılmadık ve aydınlatıcı yollar hâline getirmek için konvansiyonel dilden bir sapma olarak görüyor. Paradoks, bu görüşe göre konvansiyonel dilin sınırlamalarının zararını karşılayan bir araçtır ve bu nedenle şairin geleneksel olmayan kavrayışları ifade edebilmesinin de tek yoludur. Birsel için paradoks sadece yararlı ve eğlenceli değil, aynı zamanda gereklidir de. Şiirin İlkeleri adlı kitabında şair, paradoks için şöyle yazmış: “şiir için uygun ve kaçınılmaz olan dil”.

Birsel, ne bu tür şeyleri ilk yorumlayan kişiydi ne de ironi ve paradoksu edebî bir değer kaynağı olarak ilk kez kullanandı. Şiirimizin tarihi, bunlar gibi benzer düşüncelerle doludur ve bunlar şiirimizin ne olduğunu veya hangi tür bir şiirin tanımlandığını belirleyen faktörler arasındadır. Şairin bu görüşleri, aydınlanma karşıtı isyanların ilki de değildir ve en azından kartezyen bir dil netliği idealine de karşıdır. Birsel, en iyi şiirsel diksiyonun sıradan insanların dili olduğunu yazmıştı.

Şaire göre “dil, düşünceyi gizliyor”. Birsel, açıkça düşünme düşüncesinden etkilenmemekle birlikte şairlerin yarı bilgiyle de olsa bu konuda içerik sahibi olması gerektiğini söylüyor ve toplumun iletişiminin imkânsızlığı konusunda okuyucularla görüşlerini paylaşıyor. Açıkçası Türk şiirinde ironiyi paradoksla bağlayan Birsel’di. İroninin bir paradoks biçimi olduğunu söyledi ve eğer bu söylem genomikse ironiyi, ironinin mantıksal bir güzellik olarak tanımlanabileceğini de unutulmaz kılmış oldu böylece.

Şair, ironi ve paradoksu bir araya getirmek için şüphe uyandırmak zorundaydı. Burada da şairin bu bağlantısının haklı olup olmadığını anlamak ve bunu açıklamak da benim amacımdır. Sorun kısmen ortaya çıkıyor çünkü klasik retorikteki dili birbirlerine bağlayan büyük eserlerden hiçbiri, Birsel’in döneminde yoktu. Klasik retorikte bunlar, sadece konuşma figürleriydi.

Eğer Birsel’in döneminde bu iki terim, farklı ya da genişletilmiş bir anlam kazanmış olsaydı hiçbir şekilde değişmeceli teoride orijinal bir kaynaktan türetilmemiş olacaktı. Bu nedenle benim niyetim, öncelikle şekil olarak Birsel’in şiirlerini incelemektir. Gördüğümüz gibi bu, Birsel’i ve benzer düşünceleri olan herkesi düşünmeye, ışık tutmaya zorlayacaktır.

Bir konuşma şekli olarak ironi, özellikle sözel ironi, üç gerekli ve yeterli koşula sahiptir: 1. Konuşmacının anlamı kısmen ifade edilmiş ve kısmen belirtilmemiştir. 2. Belirtilen ve belirtilmemiş anlamlar birbiriyle anlam bakımından zıttır. 3. Konuşmacı tarafından amaçlanan ve dinleyicinin anlayacağı anlam, birlikte alınmış olarak belirtilen ve belirtilmemiş olan anlamlardan oluşur. Bunların her birine sırayla bakmak istiyorum: İlk koşulda sözel ironi, en iyi bilinmekte olan konuşma şeklidir. Sözel ironinin tanımından başka bir şey söyleyerek bir şey söylemek, ironik olarak Birsel’in “Hacivat” adlı şiiri kadar eskidir ve kendi zamanında şair bu tür bir yer tespitinin tuhaflıklarını ayrıntılı olarak incelemiştir. Şair, bununla birlikte ironinin bir şey söylemek ve bir başka anlam ifade etmek için özel bir şekilde davrandığını da açıkça belirtmiştir. Çoğu zaman ironi, hiç ortaya çıkmaz. Birsel’in kendi örneklerinden bir, iki dize bu noktayı yeterince açıklamaktadır: “Yakaları kolalatmalı bir iki üç/ Bir iki üç başları doğrultmalı

Yanıtın ikinci bölümü, açıklanmamış bölümdür. Bu bölüm, Birsel’in ima olarak adlandırdığı şeydir ve şair anlatımın belirtilen bölümünü tamamladığı zaman çoğu ima maddesinin de karakteristik biçimi ortaya çıkmış olacaktır. Aksi takdirde ilgisiz veya teğetsel görünen sözlerin yalnızca konuşma duygusu yaratma işlevinden kaynaklanmış olduğu görülecektir. Bununla birlikte bazen sözü edilen parçayla semantik olarak devam etmek yerine, bir söylemin açıklanmamış bölümü onunla anlam bakımından zıttır. Bu, ironinin işaretidir ve ikinci şartıdır.

Anlamsal karşıtlık ile ilgili de iki tür açıklama vardır. Biri duyu ve referans arasında bir farklılıktır. Birsel’in “Büyük hayalleri yoktu zaten hayatta / Bozuk düzen bir ev üstelik Balat’ta / Şaşırmaya kalkmamıştır bu yüzden Arafat’ta / Dedim ya tokgözlüydü zaten hayatta” dizelerini, devrimci bir öfke olarak tarif edersem duyu ve referans açıkça uyuşmaz.

Bunlardan birincisi şairin açıklamalarında ifade ettiği şeyin gerektirdiği şeyden daha fazlasını, ikinci bölümde de belirttiğinden daha azını ifade eder. Bu şekilde üretilen ütopyalar, ölçeğin ironileri ve geleneksel retorik dil içinde de sırasıyla aşırılık ve mayoz bölünme olarak düşünülebilir.

Belirtilen ve belirtilmemiş anlamlar arasındaki karşıtlık tamamlandığında, birinin diğerini olumsuzlaması olduğu zaman başka tür anlamsal bir karşıtlık oluşur. Bu negasyon, bir çelişki biçimini alabilir.

Örneğin Birsel’in “Hacivat’ın çileli bir adam” olduğu konusundaki ifadesi, “Hacivat’ın çileli bir adam” olmadığı iddiasıyla çelişkilidir. Olumsuzlama aynı zamanda karşıtlıksızlık biçimini de alabilir ve bu iki iddiada birbirine karşıtlık vardır. Karşıtlıklılık ve çelişki, mantıksal muhalefet türleridir. Dolayısıyla bunlardan her ikisine de muhalefet ironileri olarak atıfta bulunabiliriz.

Sonuç olarak aşırılık ve mayoz bölünmeye ayrılmış ölçek ötesi çelişki ironileri ile zıtlık içeren bileşik ironilere bölünen muhalefet ironileri arasında ayrım yapıyorum. Ölçek ironileri ve muhalefet ironileri, ironik anlatımların belirtilmiş ve belirtilmemiş anlamları arasında semantik bir karşıtlık oluşturmaktadır. Anlamsal karşıtlık, bu nedenle ironinin gerekli bir şartıdır.

Şimdi üçüncü gerekli şartı buluyoruz. Bir yandan aşırılık ve mayoz bölünme arasındaki farkı göz önüne alarak konu hakkında en iyi yaklaşımımıza önem verirken diğer yandan da övgüye önem veriyoruz. İkincisinin amacı gerçeği gizlemektir.

Karagöz’den dayak yiyen Hacivat’tan “Yoksa çay mı pişirir pilav ya zerde” diye söz edilirse ve ortada bir memnuniyetsizlik varsa bu durum gerçeği gizlemek için tasarlanmış bir övgü olmaktadır. Karagöz, dayakçı olarak anıldığı zaman bu onun sıradanlığını ve korkusunu gizlemek demektir.

Hem örtüştürme hem de bombalama, en azından bazı insanlar için açıklanmamış anlamlara sahip olabilir. Ancak amaçları açıklanmayan anlamları en aza indirmek ve sonuç olarak ortadan kaldırmaktır. Aslında söylenen, söylenmeyen şeyin yerine geçmek demektir. Birsel’in “Sizsiniz Jale o satırlarda adı geçen/ Beyhan sizsiniz Güzin siz/ Siz eskiden benim şiirlerime/ Hep birden girerdiniz” dizelerinde söylediği gibi açıklanmamış anlamların rolü, düşünceyi gizlemek ve aslında bir düşünceden diğerine geçmektir.

Aşırı ulusallık, mayoz bölünme ve genelde ironi olarak yani tamamen aksi bir durumda her türlü ironinin amacı, gerçeği açığa çıkarmaktır ya da dikkatimizi ona odaklamaktır. Açıkça belirtmeksizin aksini ya da çelişkiyi gerçekte ifade ederek veya gerçeği vurgulayarak bu mümkün olabilir.

Biz de biliyoruz ki ironi böyle işliyor. İroniyi anlamak, karmaşık bir yorumlama biçimini gerektirir. Yalnızca söylenen sözcüklerin bir yorumu değil, aynı zamanda belirtilmemiş anlamın çıkarımı ve ikisinin arasındaki ilişkinin anlaşılması gibi. Pek çok ironi çalışması, belirtilen anlamı belleksel olarak kenara koyup belirtilmeyen anlamı da değiştirerek bir ironiyi yorumlamanın mümkün olacağını ileri sürüyor. Bu esasen yanlıştır.

Hacivat çileli bir adam” olarak adlandırılan ironik ifadenin, ironik olmayan “Hacivat çileli bir adam değil” ifadesiyle aynı anlamı taşımıyor. Aynı iddiayı yapabilirler; bunların aynı anlamı yoktur. Bir ironinin anlamı hakikat koşulları tarafından değil, belirtilen şey ile olmayanın arasındaki bir etkileşimle belirlenir. Eğer bir okuyucu, diğer bir okuyucuya dönüp de Birsel’in ne dediğini sorarsa ve yanıtını da şairden “Hacivat’ın çileli bir adam olmadığını söylüyorum” şeklinde alırsa bu bir çeşit gerçeklerin çarpıtılması oluyor. Çünkü okuyucuya yalan söylenemez, Birsel’in söylediğini de zaten anlayamıyor okuyucu.

Şimdi paradoksa dönüyoruz. Bu terim, dikkatle kullanılması gereken bir terimdir. Felsefede büyük bir ilgi uyandıran ve birtakım anlaşmazlıkları tetikleyen bir konudur. Kısmen çelişkilerin nasıl çözüleceği ve kısmen de farklı çelişkiler olup olmadığı konusundaki bir anlaşmazlık olarak düşünebiliriz bu paradoksu. Bununla birlikte Birsel, genel olarak yüzeyde basit ve zararsız görünen daha ileri incelemelerde mantık, düşünce veya dilin bazı temel yasalarını baltalayan sonuçlara neden olan herhangi bir ifadeye paradoksta isim vermeye meyilli olduğunu da Şiirin İlkeleri adlı kitabında açıklamaktadır.

Bir şekil olarak paradoks, yukarıdaki ifadelerin tam tersidir. Burada adı, yüzeyde sahte, çelişik veya saçma görünen ancak daha ileri incelemelerde şimdiye kadar düşünülmemiş bir gerçeği ortaya çıkaran bir ifadeye atıfta bulunmaktadır şair. Paradoksu ironi ile bağdaştıran da budur. Her iki durumda da anlaşılır bir yüzey anlamı ve daha sonra söylemin asıl noktası olan, onun gerçek değerini oluşturan ikincil, gizlenmiş bir anlamın olduğu kabul edilmelidir.

Bununla birlikte bu belirgin benzerlik, yanlış anlaşılmaktadır. Bazı paradoks örneklerine bakalım. “Kikirikname” ve “Şiirler Şiiri” adlı şiirler, çok üretken paradoks kaynaklarıdır. Ancak Birsel’in şiirleri içinde “Hacivat” yine de en iyisidir. Şair, kendi insanıyla konuşurken en azından kendisi vardır şiirde. Üstelik ona bir maske verirsek bize gerçeği söyleyecektir, diyebilme şansımız da bulunmaktadır.

Bunlardan ilki için konuyu nasıl yorumladığımızı göz önüne alalım. Sadece görünüşe göre yargılamayanlar, çok sığ insanlardır. Başlangıç veya yüzey anlamı sözcüklerin kendisinin anlamıdır yalnızca. Burada belirsizlik ya da gizem yoktur. Bununla birlikte sözcüklerin durumu, sığ insanların görünüşleri ve akıllı insanlar tarafından egemen görünen geleneksel görüşlerle çatışan şey, görünüşün altındaki gerçeğe bakılmasıdır.

Örneğin okuyucuların geleneksel bilgeliğinde ‘Hacivat’ı canlı ve iyi bulmak ilginçtir! Çatışma nasıl çözülür? Birsel’in lehine çözülür. Birkaç cümle ile bu çatışmayı yansıtmanın yararlı olabileceğini düşünüyorum. Sığ insanlar, görünüşlerinin altında yatan şeyler kadar bu şeylerin bir parçası olduklarını ve bunların daha az önemli olduklarını düşünmek için hiçbir neden olmadığını fark etmiyor. Sonuçta görünüşler, görünüşleri oldukları şeylerle üretiyor. Deneyim ve bilgelik, görünüşün başlaması için yanlışsa genelde her şeyin yanlış olduğu durumunu belirtmek istiyorum.

Başka bir ifadeyle Birsel’i kabul etmek ama konvansiyonel görünümünü de reddetmek için tartışıyoruz. Bu unutulmamalıdır ki, gizlenmiş veya açıklanmamış bir anlam keşfi yapılmamaktadır.

Aksine orijinal ifadeyi kabul etmeyi gerektirir bu anlayış. Bu, ironiden tamamen farklıdır. İroni söz konusu olduğunda, ifade edilen anlam ile birlikte alınması gereken ikinci bir açıklanmamış anlam daha vardır. Çelişkiler söz konusu olduğunda orada bulunan tüm anlamlar bunlardır. Çünkü anlamsal yapıları açısından bakıldığında ironiler ve paradokslar birbirinden çok daha farklı olamaz. Figüratif paradoksun bu açıklaması, bizi Salâh Birsel’e geri götürüyor. Söylediğim gibi Birsel için paradoks, günümüzün biçimci şairleriyle ve Türk Dil Kurumu ile ilişkili olduğumuz alıştırma veya bozulmaya benzer bir kaliteye verilen addır. Birsel’in ironi ve paradoks hakkında yazarken şairin paradoksları değerler-dizisi olarak algılanırsa bunların işlevleri, okuyucuları şimdiye kadar düşünülmemiş gerçekleri uyarma işlevidir de ayrıca. Geleneksel bilgelik karşısında uçan bir şeyler yazarak gerçekleştirilen bir işlevdir bu.

Birsel, kendi tarzında açıkça paradoksal olan bir dili kullanmadan geleneksel algıları ve inançları karıştıran, bunları daha kesin, ayrıntılı bir anlayışla değiştiren bir biçimde yazdı. Çünkü ironi farklı bir konudur. Tabii ki burada sadece sözlü ironiden söz ediyorum. Kikirikname’deki anlatı ironisi, Şiirler Şiiri’ndeki çarpıcı ironi, Hacivat’taki konuşma ve entelektüel ironi, her türden dramatik ironi, belirtilemeyen bazı gerçeklerin var olduğu varsayımına bağlı olarak Birsel şiirinde yaygın olan diğer ironi türleridir. Sözcüklerle karşılaştığımızda belli belirsiz bir şekilde gözüküyorlar ya da yarı biliniyorlarsa, sözcükleri açıkça ifade edemiyorlarsa en azından sözcüklerle ima edilebiliyorlardır.

Bu yarı bilinen gerçekler, diğer doğrulara göre bazı açılardan daha derin ve daha kişisel olabiliyor. Birsel’e göre bu anlamda ironi, onu doğru bir şekilde anlamışsam gizli, gözle görülen, yarı bilinen bir anlam seviyesinin ve edebî bir eserin bütünlüğünü ürettiğini de söylemem gerektiğini anlamışımdır, demektir. Ne kadar farklı, parçalı ve dolambaçlı olursa olsun, onun bir dili ve yüzey anlamı olabiliyor olmasa da anlamı bir arada tutan mantıklı, tutarlı, bir ikinci ve henüz açıklanmamış bir anlam katmanı olabilir. Sözel ironide olduğu gibi belirtilen ve/ya belirtilmemiş anlamlar, diyalektik olarak çatışabilirler. Ancak nihayetinde bütünleşmiş olarak anlamlı bir bütün oluşturmak üzere birleşirler.

Bu nedenle Birsel’in bazı şekillerde ironi, paradoks terimlerini klasik retorik ve çağdaş figüratif teorideki temel kullanımlarına önemli derecede yaklaştırdığı düşünülmektedir. Aynı zamanda açık olan şey ironi ve paradoksu bir arada toplamak için herhangi bir haklılık bulunmadığıdır. Birsel için (geniş anlamıyla) paradoks ve ironi, oldukça farklı görünüyor. Paradoks, dilin netliğine ve doğruluğuna dayanıyor; gerçeğin tek başına kelimelerle ifade edilebileceğini gösteriyor. İroni, dilin ötesine geçmek için sözcükleri kullanıyor. Diğer birçok figürler gibi ironi, gündelik dili sınırlı olan kaynakların aşılmasıyla ve sonuç olarak genişletilmesiyle birlikte, düşüncenin gizlenmesini sağlamanın yanı sıra hem ebelik hem de düşünce aracı olma yoludur. Düşünülebilecek her şey açıkça düşünülmemelidir ancak düşünülmesi mümkün olan her şey sözcüklerle ifade edilebilmelidir.

DİP NOT: BİRSEL, Salah: “Şiirin İlkeleri”, Adam Yayıncılık, s:111, İst., 2001.