Ana Sayfa Art-izan Sanat, Eylemsizlik ve Siyaset

Sanat, Eylemsizlik ve Siyaset

Sanat, Eylemsizlik ve Siyaset

Teologlar tarafından bu sorulara verilen cevap, bugün sizinle tartışmak istediğim sorunun çıkış noktasını oluşturuyor. Tamamen başıboş bir tanrı, dünyayı yönetmeyi bırakan, iktidarsız bir tanrıdır. Teologların kabul etmeleri mümkün olmayan bir tanrıdır bu.

Son üç yıldır dikkatimi, neyin ekonominin ve hükümetin teolojik bir şecere sistemi olarak tanımlanabileceğine yönlendirdim. Planım, iktisat ve hükümetin mevcut egemenlik alanının toplumsal yaşamın her alanında, erken Hristiyan teolojisi paradigmasını gösterme biçimini ortaya koymaktı. Teslis anlayışı ile monoteizmi uzlaştırmak için teologlar, onu kutsal “ekonomi” olarak, Tanrı’nın ilahi yaşamı ve yaratılmış dünyayı örgütleme ve yönetme biçimi olarak sundular.

Bu tür araştırmalara tüm benliğimle daldığımda, tam da bir sonuca vardığıma inandığım zaman, ansızın çalışmak için yepyeni bir alan belirir ve önümde beklenmedik bir ufuk açılır.

İlahi idarenin dünyadaki aracıları olarak melekler üzerine çalışıyordum. Hıristiyan teolojisinde melekler, öncelikle dünyadaki ilahi idarenin vekilleridir; dokuz hiyerarşik bakanlığa ayrılmış olarak, yeryüzünde olduğu gibi cennette de daima tanrısal inayetin buyruklarını yerine getirirler. Hıristiyan Batı’da angeloloji (meleklerle uğraşan din bilimi), bürokrasinin bir paradigması olarak yürütülmüştür ve bakanlık hiyerarşileri konseptimiz bu göksel paradigmadan büyük ölçüde etkilenmiştir. Kafka’nın Kale’si, idrak edilemez birer melek aurası ile çevrelenmiş habercileri ve memurları ile bunun güzel bir örneğidir.

Melekler üzerinde yapılan ortaçağ tezlerinde, teologların problemli bir soruna karşı çıktıkları, dikkatinizi çekmek istediğim bir nokta var. Dünyanın ilahi idaresi, esasen sonlu olan bir şeydir. Son Yargı’dan sonra dünya tarihinin ve onun yaratıklarının sonu geldiğinde, seçilenler ebedi mutluluk elde ettiklerinde ve lanetlenenler ezeli cezalarına çarptırıldıklarında, meleklerin yapacak başka işi kalmaz. Cehennemde şeytanlar durmaksızın lanetlileri cezalandırmakla uğraşırken, Cennetin Krallığı’nda, bugün Avrupa’da olduğu gibi olağan durum hareketsizliktir. Özellikle radikal bir teoloğun yazdığı gibi: “Nihai tamamlanma, ne yaratılmış varlıklar, ne de herhangi bir vekillik tarafından yapılan bir işbirliğini kabul eder. Tanrı her canlının ivedi başlangıç noktası olduğu gibi, aynı zamanda sonudur, alfa et omega. Dolayısıyla bütün yönetim, meleklerin vekilliği ve hiyerarşik operasyonlar sona erecektir; çünkü tüm bunlar insanı sonuna yönlendirecek şekilde tasarlanmıştır ve bu sona eriş gerçekleştiğinde hepsi nihayete ermelidir.”

Sorun özellikle önemlidir; çünkü teologların bile güçlükle kavrayabileceği bir şey hakkında düşünmemizi gerektirir: Tüm ilahi faaliyetlerin durdurulması, boşta kalma ve ebedi hareketsizlik… Aksine teologların tüm çalışmaları, yıldızlardan tüyü bitmemiş en küçük serçeye kadar tüm kozmosu kucaklayarak, ilahi ve meleksel aktiviteleri tarz ve biçimleri yönünden hayal etmeye adanmıştır. Böylece Tanrı’nın dünya üzerindeki kusursuz yönetim şeklini daimi olarak garanti altına alırlar. Şimdi insanlarla meleklerin yanı sıra Tanrı için de tamamen anlamsızlaşmış bir yaşamı nasıl düşünebilirler? Olası bir idareye sahip olmayan bir Krallık nasıl tasarlanır?

“İnsan ırkı yargılandıktan sonra”, diye sordu Aziz Jerome endişeyle “orada nasıl yaşam olabilir? Başka bir yeryüzü, başka bir dünya olacak mı? Kutsal Yazılar tarafından bize bildirilen, yalnızca yaşadığımız dünyayı biliyoruz; dünyadan önce var olan ve dünyanın sonundan sonra var olacak olan, kesinlikle bilinemez “.

BAŞIBOŞ TANRI

Teologlar tarafından bu sorulara verilen cevap, bugün sizinle tartışmak istediğim sorunun çıkış noktasını oluşturuyor. Tamamen başıboş bir tanrı, dünyayı yönetmeyi bırakan, iktidarsız bir tanrıdır. Teologların kabul etmeleri mümkün olmayan bir tanrıdır bu. Bütün gücün tamamen yok olmasını önlemek için, gücü iktidar kullanımından ayırırlar ve iktidarın kaybolmadığını, ancak artık uygulanmadığını savunurlar. Böylece güç, yüceliğin hareketsiz, küresel biçimini (Yunanca’da doxa) varsayar. Tüm idari faaliyetlerini terk etmiş olan meleksel hiyerarşi değişmeden kalır ve şimdi Tanrı’nın ihtişamını kutlar. Meleklerin sona ermeyen idari vekilliğinin başarısı, artık hem melekler hem de kutsal ruhlar tarafından Tanrı’ya hitap eden sonsuz övgü şarkılarıyla sağlanmaktadır. Artık güç, idareye önceden esrarengiz bir gölge gibi eşlik eden, törensel ve kutsal görüntülerle tamamen asimile olmuştur. Güç ve etkin bir idare gösteren iktidarın niçin öncelikle yücelik gerektirdiğini sık sık merak etmişimdir. Devletin temelde sınırlı olduğu bir Hıristiyan teolojisinin perspektifinden yücelik, iktidarın yerine geçtiği bir biçimdir ve akıl almaz endüstriyel gelişmeler, anlamını teolojik düzenin sınırları dahilinde bulur.

Bugün sizi üzerine düşünmeye çağırdığım şey, yücelik ve eylemsizliği birbirine bağlayan özel ilişkidir. Yücelik, insanoğlunun nihai sonunu ve Son Yargı’yı izleyen koşulları belirlediği kadar, içinde insani ve ilahi, tüm yapıtların ve tüm sözcüklerin çözüldüğü, yargı-sonrası eylemsizlik noktasını işgal eder. Bununla birlikte Yahudi geleneği, en büyük ifadesini Sabbath’ta (kutsal dinlenme günü, Yahudilerde cumartesi) bulan bir eylemsizlik sembolünü kabul etmiştir. En önemli Yahudi festivali olan şabatın teolojik temeli esasen yaratılış eyleminde değil, kutsal ilan edilen yedinci günde tüm eylemin sonlandırılmasında yatar. Bu nedenle hareketsizlik, Tanrı’ya özgü bir durum olarak belirlenir. “Eylemsizlik (anapausis), gerçekte yalnızca Tanrı’ya mahsustur” diye yazar Philon. ”Eylemsizlik anlamına gelen Sabbath da Tanrı’ya mahsustur” ve aynı zamanda eskatolojik beklentilerin nesnesidir. “Eylemsizliğime nüfuz edemeyecekler” –eis ten anapausin emou, Ps. 95, 11.

Hıristiyanlıkta problematik olan eylemsizlikle Tanrı’yı tanımlamak, gerçekten de en üst düzeyde bir teolojik problem haline gelir; insanlığın nihai durumu olarak ezeli Sabbath problemidir bu. Aziz Augustine, teoloji ve politika üzerine en uçlaşmış tasarılarını açıkladığıTanrı Kent’ini gün doğumu olmayan bir Sabbath imgesi ile (sabatus non habens vesperam) sonlandırır. Kendisine Cennetteki kutsanmış ruhların ölümsüz ve ruhsal bedenlerinde ne yapacaklarını sorar ve kişinin etkinlik ya da aylaklıktan uygun bir şekilde bahsedemeyeceğini kabul eder; yaratılan varlıkların nihai olarak hareketsizliği sorunu, meleklerin olduğu kadar insanın da zekasını aşar. Aziz Augustine’in deyişiyle burada söz konusu olan, “havarinin de söylediği gibi, tüm anlayışı ortadan kaldıran Tanrısal huzurdur”.

İktidarın ikonografisinde dinsel ve seküler olarak yüceliğin merkezi boşluğu, ihtişamın ve aylaklığın bu birleşimi, simgesel örneğini boş taht imgesinde bulmuştur.

YÜCELİK

Bu akıl almaz eylemsizlik vizyonu, Aziz Augustine için kavranması zor bir meseledir; öyle ki bazı noktalarda çekimser davranır, neredeyse gevezelik etmek ister gibi görünür. Ne eylemsizliği, ne de gereksinimleri bilen ve eylemleri hayal bile edilemeyecek olan bir durum hakkında yazar. Bunula birlikte yazıları ihtişam ve asalet doludur. Ne eyleyen ne de eylemeyen bu kutsanmış eylemsizliği tanımlamak için, Tanrı, melekler ve insanların biririne karışmış ve hiçliğe gömülmüş olduğu ebedi bir Sabbath’dan daha iyi bir ifade bulamazdı. Aziz Augustine nihai koşulu, potansiyeline yükselmiş bir Sabbath olarak, Sabbath’ta dinlendirilen bir Sabbath olarak, eylemsizlik içinde çözülen bir eylemlilik hali olarak tanımlar. “O halde Tanrı Sabbath’da aylaklık edecek ve bizim olduğumuz aynı Sabbath’ı kendi içinde aylak kılacak ve bu, sonu gün batımından habersiz, bizim kendi Sabbath’ımız olacak; tıpkı ebedi sekizinci gün gibi… Biz boşta olacağız (Vacabimus) ve göreceğiz, göreceğiz, göreceğiz ve seveceğiz, seveceğiz ve öveceğiz. Ve bu sonsuza dek sonda olacak.”

İktidarın ikonografisinde dinsel ve seküler olarak yüceliğin merkezi boşluğu, ihtişamın ve aylaklığın bu birleşimi, simgesel örneğini boş taht imgesinde bulmuştur.

Son koşul görkemli yücelikle birleşir ve yücelik zamanın sonuna dek ebedi bir Sabbath şeklini alırsa, artık sorgulamak zorunda olduğumuz şey, yücelik ve eylemsizlik arasındaki bu yakın ilişkinin anlamıdır. Üstün gücün başında ve sonunda – Hristiyan teolojisine göre – eylem ve idareyle değil de, eylemsizlikle bağlantılı bir figür yer alır. Zaferin kör edici ışığıyla gizlediği varsayılan tarifsiz gizem, Tanrı’nın dünyayı yaratmadan önce ve dünyanın tanrısal idaresi nihayete erdikten sonra ne yaptığına dair ilahi aylaklığın gizemidir. Benim sık sık yaptığım gibi, eğer iktidar mekanizmasını idareyi meydana getiren mekanizmayla karşılaştırırsak, o zaman yücelik, teolojide olduğu gibi politikada da makinenin sürekli çalışmasını garanti eder. Böylece, iktidarın eylemsizliğinin temsil ettiği akıl almaz boşluğun yerini alır; ancak iktidar mekanizmasını besleyen bu açıklanamaz ve yönetilemez boşluktur; iktidarın bu boşluğa ihtiyacı vardır; çünkü ne pahasına olursa olsun, onu ele geçirmesi ve zafer formunda merkezinde bulundurması gerekir.

Giorgio Agamben

SEMBOL VE GERİLİM

İktidarın ikonografisinde dinsel ve seküler olarak yüceliğin merkezi boşluğu, ihtişamın ve aylaklığın bu birleşimi, simgesel örneğini boş taht imgesinde bulmuştur. Roma’da senatonun Caesar’a atfettiği sella curulis -görevlerini yerine getirirken cumhuriyet hakimlerinin kullandığı koltuk- bunun bir erken dönem örneğidir. Bu koltuk oyunlarda boş gösterilerek değerli taşlarla kaplanmış olan altın bir taçla bezenirdi. Augustan döneminde madeni paraların üzerindeki imgelerin yanı sıra yazılı kanıtlar da yaldızlı koltuğun oyunlarda düzenli olarak sergilendiğine işaret ediyor. Caligula’nın Campidoglio’ya yerleştirilmiş boş bir tahtının olduğunu ve senatörlerin bu tahtın önünde secde etmekle yükümlü olduklarını biliyoruz.

Roma’da senatonun Caesar’a atfettiği sella curulis -görevlerini yerine getirirken cumhuriyet hakimlerinin kullandığı koltuk- bunun bir erken dönem örneğidir. Bu koltuk oyunlarda boş gösterilerek değerli taşlarla kaplanmış olan altın bir taçla bezenirdi. Augustan döneminde madeni paraların üzerindeki imgelerin yanı sıra yazılı kanıtlar da yaldızlı koltuğun oyunlarda düzenli olarak sergilendiğine işaret ediyor. Caligula’nın Campidoglio’ya yerleştirilmiş boş bir tahtının olduğunu ve senatörlerin bu tahtın önünde secde etmekle yükümlü olduklarını biliyoruz.

Bununla birlikte, Hıristiyan çevrelerde, Erken Hıristiyan ve Bizans bazilika zafer taklarını ve apsislerini süsleyen hetoimasia tou thronou‘nun görkemli eskatolojik görüntüsünde, boş tahtın dini önemi doruğa ulaşır. Böylece Roma’daki Santa Maria Maggiore’de, III. Sixtus’un kemerinde bulunan mozaik (beşinci yüzyıl), çok renkli taşlarla kaplanmış, üzerinde bir minder ve haç bulunan boş bir tahtı tasvir eder; tahtın yanında bir aslan, bir kartal, kanatlı bir insan figürü, kanat parçaları ve bir taç yer alır. Bizans Bazilikası’nda, Son Yargı mozaiğinde yer alan Torcello’da Meyem’in Göğe Yükselişi hetoimasia’sı (ç.n. Erken Hıristiyan ve Bizans ikonografisinde -tahtın hazırlanması- kompozisyonu), üst kısmı altı kanatlı melekle çevrili tahtı, haç, taç ve mühürlü kitabe ile birlikte ve her iki tarafında yer alan büyük melek figürleri ile gösterir. Mistra’da, Demetrius Kilisesi’nde, on üçüncü yüzyıldan kalma bir fresko boş tahtı, gökyüzünde asılı kalmış gibi, mor draperi ile kaplı ve el çırpan altı melekle kuşatılmış halde sunar; Biraz daha yukarda, yarı saydam, kristal bir eşkenar dörtgende bir kitap, bir amfora, beyaz bir kuş ve siyah bir boğa bulunur.

Tarihçiler genellikle taht imgesini kutsal veya seküler olsun, bir saltanat sembolü olarak yorumlar. Ancak bu açıklama, Hristiyan hetoimasia‘da boş tahtın hesabını veremez. Hetoimasia terimi, hetoimaso fiili ve İncil’in Yunanca tercümesindeki hetoimos sıfatı gibidir; bu terim, Mezmurlar’da Yehova’nın tahtına atıfta bulunan teknik bir terimdir: “Tanrı, tahtını cennette hazırlamıştır” (Mz.102,19); “Her zaman tahtı için (hetoimos) hazırdır” (Mz. 92. 2). Hetoimasia herhangi bir şey hazırlama veya düzenleme eylemine atıfta bulunmaz; tahtın hazırlığına işaret eder. Taht her zaman hazırdır ve Tanrı’nın her zaman ihtişamını bekler. Hahamcı Yahudiliğe göre ihtişamın tahtı, Yehova’nın dünyayı yaratmadan önce yarattığı yedi maddeden biridir. Benzer şekilde, Hıristiyan teolojisinde taht, ebedi olarak hazırlanmıştır; çünkü Tanrı’nın ihtişamı onunla eş değerdir. Dolayısıyla boş taht saltanat değil, ihtişam sembolüdür. Zafer, dünyanın yaratılışından önce gelir ve onun sonuna kadar varlığını sürdürür. Ve tahtın boş olmasının tek sebebi, ihtişamın ilahi öz ile örtüşmesine rağmen onunla özdeşleşmemesi değil, aynı zamanda derinlerinde bir yerde aylaklık olmasıdır. Hakimiyetin en üst imgesi boştur, beyhudedir.

Türkçesi: Nesli Türk

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl