Ana Sayfa Art-izan Sanat hayat olabilir mi?

Sanat hayat olabilir mi?

Sanat hayat olabilir mi?

 

Sanatın estetik boyutunu küçümsememek gerekiyor, sanat yoluyla kurulan salt sanatsal bir estetik değil, yeni yaşam formlarının önünü açan bir düşünme biçimidir. “Rus avangardının devrime bu kadar kapılmasının arkasında “formların dünyayı değiştireceğine” ilişkin inançları, felsefeleri vardır.

“Gezi” ile yeniden sorgulanmaya başlayan sanat hayat, hayat sanat olur mu sorusunu 1917 Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılı nedeniyle yeniden düşünmek gereği ortaya çıktı. Rusya’da 1917 Devriminden sonra eğitim-sanat-kültür işleriyle ilgili Halk Komiserliği’ne getirilen Lunaçarski, sanatın yönetimini Maleviç ve Tatlin’e bıraktı. Bu dönemde çok sayıda avangard kolektif oluştu. Bu kolektifler, Maleviç ve Tatlin’in çabaları ile süprematist ve konstrüktivist estetiğin, deneysel ve devrimci sanatın gündelik hayata ve kamusal alana dâhil olması için çalıştılar.

“18. yüzyılda Petersburg’un yoktan var edilmesiyle ve Rus modernleşme hareketiyle kurulmaya başlayan Ermitaj ve Rus Devlet Müzesi gibi dünya çapındaki müzeler, Akademi, ve imparatorluğun inşa ettiği bütün öteki görkemli sanat kurumları; ayrıca, çoğu Moskova’da olan aristokratlara ait eşsiz bir dolu koleksiyon, henüz yirmilerini, otuzlarını süren birtakım delişmen, başıbozuk hayalperestlere terk ediliyor.”(1)

Devrimci kadroların desteklediği, entelija içinden değil de Rus sanatının en uç, en aykırı, en marjinal hareketlerinin başındaki sanatçılardan Maleviç ve Tatlin’in sanatın yönetimine getirilmesi, Lunaçarski’nin cesareti ve öngörüsü ile gerçekleşti. Lunaçarski sayesinde, sanat tarihinde ilk kez sanatçılar kendi sanatlarının yöneticisi oldular. Sanatın kamusal mekânı dönüştürmesi yönünde düşüncelerini hayata geçirmek için çaba gösterdiler ancak Rusya’da değişen koşullar ve anlayışlarla birlikte devrimciler arasında fikir ayrılıkları arttı, iktidarda olan politikacılar bu gelişmeleri kavrayamadı ve bu rüya da hüsranla son buldu.

Oysa Lunaçarski, Sovyetlerde sanat ve kültürün tarihsel mirasını reddetmek yerine o mirasın üzerine devrimci fikirler ve kadrolarla çok yönlü yeni anlayışların özümsenmesi için çaba saffetti. “Maleviç’e göre, “kübizm ve fütürizm, toplumsal ve ekonomik hayattaki 1917 Devrimi’ni önceden haber veren devrimci formlardı”. Devrim önce sanatta gerçekleşmiş, sonra da siyasette. “Etkin olan yaratıcı, toplumsal ve pedogojik hayatla organik olarak” birleşmişlerdi”(2).

Ütopyanın Peşinde
Bir ütopyanın hayata geçirilmesinin kıyısından dönüldüğü bir tarihten bugüne baktığımızda olan şey, sanattan beklenilen bir “kurtarıcılık” değil elbette. Sanat ile hayatın yer değiştirmesi. Sanatın tüm hayata nüfuz ederek hayatı kapsaması ve kendisine dönüştürmesi. Bu mümkün olabilirdi. Ancak hiçbir iktidarın estetik estetik dilden konuşan sanatın, sorgulayıcı zihniyetine tahammülü yok.

Lunaçarski’ye göre, “her başyapıtta biçim tamamen içerik tarafından belirlenir ve her sanat eseri bu türden bir şaheser olmayı hedefler” formülünden çıkan bu biçimsel momentler, aslında kesinlikle toplumsal yaşamdan kopuk değillerdir. Kendileri de toplumsal bir yorum bulmak zorundadırlar”(3)

Sanat neden iktidarlarda tedirginlik yaratır?

Bugün sanata baktığımızda, toplumsal yaşamdan kopuk olmayan sanat, “hakikat”e yaslanarak, varolan durumun irrasyonalitesi”ni eleştiren bir tavır içinde. Sanatın insanları umutlu ve dirençli kılan, sorgulayıcı yönü ile ütopyalara ulaşmada bir umut, bir “idea” alanı olarak içinde barındırdığı potansiyel, iktidarları hep korkutmakta ve tedirginlik yaratmakta. Çünkü sanat özü gereği devrimcidir, varolanı yıkar yerine yeniyi önerir. Sanat, gücünü bu zihinsel ilerlemeden alır, yeniden yeniden kurduğu estetikten alır.
Bu estetiği kurmak ne sadece burjuva sanatçısına aittir ne de başka sanatçılara. Sanatçılar değil de sanatçı olmayanlar bu estetiği kurarlarsa ne olur?
İşte o zaman sanat ile hayat yer değiştirmiş olur. İşte o zaman Gezide gördüğümüz gibi hiçbir birey halkın yaratıcılığı ile yarışamaz.

Bu, her türlü yapaylıktan ve kurgudan uzak, samimi bir üretme hali. “herkes tarafından anlaşılabilir olmaya da çok ilgi duyuyoruz. Her türlü kendi kabuğuna çekilmişlik, sıkı sıkıya yalıtılmışlık sayılan son derece az özgül estetler çevresi için düşünülmüş her türlü yapaylık ve kurnazlık, Marksist eleştiri tarafından ısrarla izlenmelidir”(4).

Sanatın politika ile dönüşümlü biraradalığı 1917 devrimi sonrası Rus Konstrüktivizmindeki örnekleriyle hayat sanat, sanat hayat arasındaki sınırın ortadan kalkabileceğini gösterdi ancak bu ütopya hayata geçemeden son buldu.

Gündelik Estetik
Gezi, bize sanat ile hayatın yer değiştirebileceğini sanatın hayat, hayatın da sanat olabileceğini gösterdi. Sanatın siyaset ile kurabileceği ilişkiyi, sanat-politika hattında kamusal alanın sanat ile yeniden anlamlandırılmasında bize çok önemli bir deneyim yaşattı. Özelikle kentin planlanmasında kültürel olanın politik olanla yer değiştirmesi birbirlerinin yerine geçmedeki akışkanlığını, kamusal alanlarda katılımcı ve paylaşımcı olabilme durumunu gösterdi.

Bugün biz politik olanın sanattan izole edilmeye çalışıldığını ancak sanatın bütün bu baskılara rağmen halen özgür ve direnişçi bir eylem alanı olabileceğini görmek zorundayız. Sanatın eleştirel boyutu, daha güzel bir dünya düşü için halen elimizdeki en güçlü araç. Lunaçarski’nin söylediği gibi “eleştiriden bir artı, ileriye doğru bir hareket çıkmıyorsa, eleştirmek yararsızdır”(5)

Sanatın estetik boyutunu küçümsememek gerekiyor, sanat yoluyla kurulan salt sanatsal bir estetik değil, yeni yaşam formlarının önünü açan bir düşünme biçimidir. “Rus avangardının devrime bu kadar kapılmasının arkasında “formların dünyayı değiştireceğine” ilişkin inançları, felsefeleri vardır. Bununla kastedilen, Maleviç’in belirttiği gibi, yeni bir estetik kurmak değil, yeni bir evren, insanlar arasında ve insanlarla doğa arasında yeni bir armoni kurmaktır”(6).

Sanat neşeyle yapıldığında enerjisi tüm hayata, düşünüşe yansır. Neşe ve kahkaha Marx’çı bir kahkahadır. Lenin’i ziyaret eden, çok yetenekli bir Amerikan gazetecisi daha sonra bu görüşmenin ilginç bir öyküsünü şöyle yazar: «Lenin’le konuştuğum zaman beni en çok şaşırtan şey onun durmadan gülmesi, alayla ve neşeyle, gülmesi oldu. Merak ettim. Ülkesi açlık çeken (o zaman durum öyleydi), çevresi düşmanlarla sarılmış, pekâlâ umutsuz görünebilecek bir durumda olan bu adam neden böyle gülüyor, şaka ediyordu? Anladım ki bu Marx’çı bir kahkahadır, toplumsal yasaların kendisine üstünlük getireceğine inanmış bir adamın kahkahasıdır, yetişkinler için çok açık olan olguların anlam ve önemini henüz anlayamamış çocuklara karşı yumuşak bir hoşgörüsü olan insanlara özgü bir kahkahadır”(7).

Neşenin Direnişi
İktidarlar kahkahaları bu yüzden sevmez. Ortaçağda kahkaha atan kadınların içine şeytan girdiği söylenerek kent meydanlarında ateşte yakılarak öldürüldüler. İktidarlar kadının gülmesini yasaklamak isterler. Çünkü gülmek devrimci bir eylemdir. Gülmek isyanın türküsünü söyleyerek, eğlenmek, iktidarı takmamak, direnmektir, gülmek yaşama atfedilen neşe, daha güzel bir dünya umududur.

Gabriel Garcia Marquez’in söylediği gibi “Her an gülümse, boş ver ne düşündüğünü bilmesinler. Ve her şeye rağmen patlat bir kahkaha, bırak neden güldüğünü merak etsinler.”
Gezi Direnişi’de tanık olduğumuz neşe, coşku, kahkaha yaşama atfedilen en güzel eylemlilik olarak tarihe geçti. Gezide görsel dinamizm; eleştirinin, protestonun imgelere, ironiye, dönüşen hali sanat olarak değil hayat olarak karşımızda duruyordu. Sanat ile hayat yer değiştirmişti. O nedenle hiçbir sergi, bienal, sanat fuarı, geziyi aşamazdı. Gezi süresince yeni espriler, yeni imgeler, sloganlar, semboller üretilmesi siyasetin estetize, estetiğin de en siyasi haliydi. Demokratik koşullar sağlandığında siyaset ile yaratıcı düşünce arasında eşzamanlılık kurulabileceğini gördük. Bu sadece direnişin değil yeni bir yaşam estetiğinin olabileceğini gösterdi. Gezi direnişi bize sokaktaki yaşamı, doğallığı ve rasyonaliteyi iktidarın sömürgen düzeninin elinden almanın mümkün olduğunu, estetize edilen zihinsel dünyayla sokağın pratiğini birleştirebileceğimizi, fiziksel dünya ile zihinsel dünyanın birbirlerinden ayrılamayacağını gösterdi.
1-Rus Avangardı / Formların Siyaseti ve Tatlin Kulesi, 25/12/2015skopbülten Ali Artun

2-Artun, Ali, a.g.e.

3-Lunaçarski, Anatoli Vasilyeviç; Devrim ve Sanat, Denemeler – Konuşmalar – Notlar, sa.17, Çev.Süheyla Kaya, Saliha Kaya, İnter Yay., İstanbul, 2000

4-Lunaçarski, a.g.e, sa.23

5-Lunaçarski, a.g.e, sa.24

6-Artun, Ali; Rus Avangardı / Formların Siyaseti ve Tatlin Kulesi, 25/12/2015skopbülten 

7-Lunaçarski, Anatoli Vasilyeviç; Sanat ve Edebiyat Üstüne, Lunaçarski, Adam Ya., sa.168-69

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl