Ana Sayfa Kritik SANATI KİM-LER SIPITTI? 

SANATI KİM-LER SIPITTI? 

SANATI KİM-LER SIPITTI? 

Arkadaşım yazısına, “Geçmişte veya şimdi bir şeyi bilmiyor olduğu için hiç kimseyi suçlayamayız!” diye başlayıp eklemiş, “Bilmek istemiyor! Kişi, kurum, iktidar. Özgür değil mi herkes? Hatta sanat alanından örnek verirsek, şimdiki iktidar partisi belediyelerinin  ‘samimiyetle’ ve büyük paralar harcayarak neredeyse her şehre, kasabaya yaptırdığı ve zaman zaman da canı sıkılan  ‘sanat teröristleri’ tarafından sıpıtılıp yatay eksene  konumlandırılmış heykelleri bile masum sayılmaz mı?  Vakt-i  zamanında  Ankara’daki  yerel yönetimce  alamet-i farika  olarak lanse edilen ‘yaratıcılık patlaması’ kedi heykelleri mesela!  Kediciklerin suçu ne? Gerçekten bilmiyor olduklarını anlıyoruz çünkü, bu ‘kitsch’ işlere baktığımızda!”

 

Hemen telefona sarıldım. Edep dahilinde ağzıma geleni söylemeye niyetlenlenmişken kendi kendime, “Dur  yahu! Biraz bekle!” dedim. Sonra da yazarak cevap vermenin daha doğru olacağı kanaatine vardım!  Madem ki attı önüme yazıyı!

 

Nasıl ki 6 Şubat 2023’te yaşadığımız depremlerde bunca yıkım ve can kaybına neden olmuş birtakım kişiler silsile halinde  liste ediliyorsa (ki ilk başta günah keçisi sadece müteahhitlerdi!), sanat alanında yıllardır yaşamakta olduğumuz “depremin” sorumlularının da teşhir edilmesi gerekmez mi? Ne yazık ki ucu pek çok kişiye dokunacağı  için  bu yapılmadı!  Yapılmıyor! Belki de hiç yapılmayacak!  Sanat alanında bu işin sorumluları, sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi açılışlarda, kokteyllerde boy göstermeye devam ederken,  hala hayatta kalma mücadelesi veren insanlarımızla empati mi kurmuş oluyorlar? Bizlerin de onlar gibi yaklaşmamızı nasıl bekleyebiliyorlar?  Dahası kendileri de aynı acılardan geçiyor iken  olan biten gerçekleri dile getirenlere karşı acımasız bir sansür uygulanmakta çoğu yerde.  Bu sorumlular her şeyden muaf olmaları yetmezmiş gibi bir de tepemizde Demokles’in kılıcını sallamaya devam mı edecekler? Galiba bu şekilde  sürecek! Çünkü, efendiler de köleler de böyle  istiyor!  Oysa müze, galeri, banka, şirket, akademi ve diğer pek çok alanda,  mevcut yapının yanlışlarını da alkışlayıp arkasında duran bir  anlayışın tümüyle   çürümüş  ideolojisini sürdürmesi adına elinden geleni yapmış  olanlar,  gerektiğinde yönetici ve patronlarına resti çekebilmeliydi. Hep angaje ve mıknatıs gibi  para olan yere yapışan  bu “entelektüel”  profili  tamamen azat etmek zamanı geldi de   geçiyor bile!       Özgürleşmeli artık  kültür, sanat ve edebiyat!   Aşırma  hatta taklitten  uzaklaşıp,  bilim ve sanat  geleneklerini de yanına  alarak  kendi sözünü  söyleyebilmeli!

 

İnanmakta güçlük çekiyorum sevgili arkadaşımın yazdıklarına! “…‘samimiyetle’ ve büyük paralar harcayarak…”  da ne demek? Gökten birileri para mı yağdırdı?  Kimin parası bunlar?  Hem bu paralar böyle mi harcanmalıydı? Hiç mi vicdanlar sızlamadı? Kültür-sanat arenasında yer alan  kamu ve özel  kurumların tüm faaliyetlerinin de  halka açık ve  tamamen ücretsiz olması gerekmiyor mu? Öyle  mi oldu? Ücretsiz mi yani?  Ne yazık ki kaynaklar bu hedef doğrultusunda harcanmadı! Tabii  birileri her şeyini seferber edip bu uğurda  yoğun  emek  harcarken,  her dönemde  iktidarın nimetlerinden yararlananlar  yukarıya göz kırpıp, aşağıyı hor gören bakışlar fırlatacak! Anlaşılan her şeyi paraya endekslemiş olan bu zevat, şunu demek istiyor:  paranız  kadar konuşun ve paranız kadar sanat yapın!  “Ne  kaa  ekmek o  kaa köfte!”.

 

Böyle bir zihniyetle yol almak mümkün mü? Apaçık olan bir şey var; bu alanlara en büyük zararı ne yazık ki kendilerini vazgeçilmez ve her şeyin merkezinde gören bu muktedirler  verdi. Yanına sanatçı, küratör, galerici, müzeci, koleksiyoner ve hatta  akademiyi de katarak…  Çocuk okuttuğunu, yeni bir arabaya ihtiyacı olduğunu, yurt dışı seyahatlerinin maliyetinin yükseldiğini,  böylesi hayat şartlarının taviz vermeyi gerektirdiğini sürekli tekrarlayarak… Sanki birileri  silah dayayarak bu şahıslar üzerinde, bu işleri yapmaları için zorla baskı kuruyor!  Oysa burunlarını sokmasalar kendiliğinden olması gereken denge kurulur, özgün ve yaratıcı kişilerin önü açılır ve dünya çapında daha  çok  referans gösterilen sanatçılar, yazarlar ülkesi olurduk!  Çoğunun yapacak  işi  ve sabit bir geliri olduğu halde,  gayet bilinçli yapıldı her şey!  Kültür-sanat kamusunu en hafif deyimiyle “aşırı esinlenme” ürünleriyle yönlendirmek ve manşetlerden düşmemek temel hedefleri oldu hep.  Alanı da, yetiştirdikleri ve akıl hocalarını ihtiras ve kafa karışıklığı yaratma konusunda  hayli sollayan öğrencilerine bırakarak! Yani bir anlamda  kültür ve sanat, geçmişten günümüze, tuzu kuru bir kesimin  can sıkıntısının kurbanı oldu!

 

Her türlü tahakküme karşı gerçekten bir şeyler yapmak isteyen küçük ve samimi bir azınlık ise  her iki tarafın da hışmına uğrayarak köşelerine çekildi ya da  çekilmek zorunda  bırakıldı. “Sağ kesim  bu alanlarda zaten iktidar olamadı” diyenlerin, yani kendilerini  kültür- sanatta  iktidar olarak görenlerin de  yıllar içinde  gemisini  yürüttüğüne şahit olmadık mı?  Bütün bunlar bilinmesine rağmen, bu insanlar olup bitenler hakkında bilinçli olarak konuşmayıp, hep susmayı tercih etmedi mi? Otorite ve kurumları eleştiriyormuş gibi yapıp, tam bir biat içinde olunmadı mı? Para nerede ise oraya yönelmediler mi? Üstelik  muhataplarının gözlerinin içine bakarak  söylemiyorlar mı bunları?

 

Arkadaşım yazısını  şu soru ile sonlandırıyordu: “Peki sence bundan sonraki akıbeti ne olacak  bu kitsch heykellerin?”  Kim bilir?  Her daim işini yürüten “akıl hocaları”  bunlara da kafa karıştırıcı, ağlak, hantal  bir  metin yazıp,   Jeff  Koons  heykelleri gibi   müzelere davet edebilirler! Veya  simitçi heykelinin “ele geçirilen” simit dolu  tepsisinden,   konuklara  simit ikramında bulunabilirler. Yiyebilirseniz! Hem “tıkanmış” olan “çağdaş” sanatımıza  farklı  bir soluk katmış olurlar! Nesi  eksik bunların?

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl