Ana Sayfa Litera Savaşın Anlamsızlığı ve Yuva Olmaktan Çıkan Ev: “Gölün Sırrı”

Savaşın Anlamsızlığı ve Yuva Olmaktan Çıkan Ev: “Gölün Sırrı”

Savaşın Anlamsızlığı ve Yuva Olmaktan Çıkan Ev: “Gölün Sırrı”

Roman Berlin Brandenburg’da bulunan bir gölün oluşumuna dair yüzyıllar süren coğrafi şekillenmenin detaylı anlatımını olan prolog ile açılıyor.

Ev romanın önemli karakterlerinden biri. 1930’lu yıllarda evin arazisine sahip olan muhtar ve dört kızı farklı nedenlerden ötürü orayı yuva haline getiremiyorlar ve muhtar araziyi Yerel Çiftçi Birliği’ne satıyor. Naziler tarafından yeniden yapılandırılan şehirde genç mimar araziyi satın alıyor, gölün kenarında eşi ve kendinin yaşayacağı hayalindeki evi inşa etmeyi istiyor. İkinci Dünya Savaşı ve Doğu-Batı Almanya DDR zamanında yaşanan gelişmeler nedeniyle de ev sonraki sahiplerine yıllar boyunca yuva olamıyor. Metnin çok katmanlılığının başladığı ilk yer bu nokta denilebilir. Okuyucunun roman boyunca derin bir şekilde sorgulayacağı “aidiyet” kavramı ortaya atılıyor.

Klasik biçiminden uzak, deneysel olarak yazılmış metinde Ev’in yanı sıra Göl ve Doğa insan olmayan baş karakterleri oluşturuyorlar. Geçiştirilmeden, sıkça bahsedilen doğa tasvirleri, bitkiler ve bahçıvanlık bilgileri ister istemez doğa ile temasının içeriğini ve sıklığını sorgulatıyor. Kronolojik olarak zaman takip edilmediğinden her mevsim kendini yenileyen doğa üzerinden geçen zamanın altı çiziliyor metinde. Romanın her bölümünden sonra gelen Bahçıvan adlı kısımları doğayı adeta bir insan karakter olarak metne yerleştiriyor. Romanın yarısının Bahçıvan kısımlarından oluşmasına rağmen bahçıvan karakteri Bahçıvan karakteri hakkında hiç bilgi verilmemiş olması, nereden geldiği sorusunun metin boyunca özellikle cevapsız bırakılması sessiz, isimsiz bir karakter yaratmanın tercihi altında bu neden yatıyor. Ayrıca Bahçıvan karakteri üzerinden mülk sahibi olmadan da gölün kıyısındaki evde, mülk sahipleriyle yaşarken herhangi bir nesneye sahip olmadan, mülksüz yaşamanın nasıl bir fark oluşturduğu, tüm yaşananlardan en az etkilenen karakter olması gerçeği üzerinden gösteriliyor. Bahçıvan kısımlarının bir başka fonksiyonu da dış dünyanın şartlarından şiddet, istila ve siyasi gelişmelerden bağımsız yaptığı işleri yapmaya devam ederek doğanın sürekliliği ve tekrarı üzerinden insanın oluşturduğu şiddetin karanlık yüzü doğanın varlığı ile aydınlatılıyor. Yaşanan kötü olayların hemen ardından gelen bu bölümler okuyucunun karşısına gündelik hayata ait basit ama yapılması gereken işleri koyarak metinde başarılı ve benzersiz bir kontrast oluşturuyor.

Olayların etrafında şekillendiği karakter olarak ev son yüzyılda on iki farklı hayata tanıklık eden bir sahne ve metafor aynı zamanda. Gelişen politik durumlar ve savaş şartları evin tiyatro dekoru gibi değişimini sembolize ediyor eve gelen Kızıl ordu askerleri evde saklanan kadın, bu sahnelerin en yakından takip edilebildiği kısımları oluşturuyor. Metafor olarak daha geçen zaman ve geride bıraktıkları konu ediliyor. Savaş öncesi insanlar gündelik hayatlarına devam ederken piyano çalarken, spor yaparken, gölden yengeç çıkarırken, uzak mesafelere yüzerken; gündelik hatıralardan oluşan hayatları zamanın karanlığında nereye sürükleniyor, nereye kayboluyor sorgulanıyor. İnsanın tür olarak sahip olduğunu düşündüğü nesneler, yaşam ve zaman üzerinden savaş trajedisini de kapsayarak incelikli bir şekilde irdeleniyor.

Geçen zaman, değişen politik durumlar sonucunda ev sahip değiştiriyor, romanın sonunda tamamen başka biri tarafından yeni bir ev yapılmak üzere yıkılıyor. Romandaki değişmeyen tek şey: Göl. Yazar bununla insan eliyle yapılan, kendi yaşamı da dahil insanın sahip olduğunu düşündüğü her şey değişiyor, yok oluyor. Üstelik tüm bu değişim yine insanın kendi eliyle yaptığı veya sebep olduğu nedenlerden kaynaklanıyor.

Erpenbeck’in aynı zamanda opera direktörü olmasının etkileri romanda hissediliyor. İnsan olmanın getirdiği, farklı duyguların zenginliğiyle harmanlanmış duyguların, iniş ve çıkışların, geçişlerin orkestradaki farklı müzik aletlerinin birleşmesiyle oluşan o tek sesini andırıyor. Savaşın gürültülü şiddet içeren yapısını doğanın sakinliği ile dengelenmeye çalışması, şahane bir kontrast oluşturuyor romanda. Yüzlerce kez hikayesi yazılmış olan ikinci Dünya Savaşı ve sonrası hakkında şimdiye kadar okuduğum en ilginç roman. Ne yazık ki kitabın adı içerik ile uygun olmayacak şekilde seçilmiş. Daha çok gölün etrafında veya yakınlarında yaşanan esrarengiz olaylar, biraz da polisiye türünde bir romanı andırıyor ilk bakışta. Okuyucuların arka adına baktıkları takdirde ıskalayabilecekleri birden fazla kez okumayı hak eden incelikli, çok katmanlı bir roman.

Romanın sonunda ev yıkımında sırasıyla tamamlanması gereken işler ve çıkan malzemelerin yeni emisyon yönergelerine göre bertaraf edilmesi hakkında epilog kısmı yer alıyor ve roman çok anlamlı olan bir cümle ile kapanıyor: “Aynı yere başka bir ev inşa edilene kadar doğa kısa bir an için yeniden sadece kendine benzedi.”

GÖLÜN SIRRI,

Can Yayınları, Nisan 2022, 164 s.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl