Ana Sayfa Litera ŞİİRCİ NOTLARI-3

ŞİİRCİ NOTLARI-3

ŞİİRCİ NOTLARI-3

Sadece ŞİİR’e ve ŞİİR YAZILARI’na yer veren dergiler, şiirciyi ÖYKÜ’den, ANI’dan, şundan bundan uzak tutarak kumalığı önlediklerini zannediyorlar. Oysa kumaların en tehlikelisi  ŞİİR YAZILARI’dır.

 

ŞİİR yazan kişi ŞİİR SANATI üstünde düşünmelidir elbette. Yazılanları dikkatle okumak ve kendi yazdıkları bunu getirebilir. Ama nicelikte ölçüyü kaçırmamak gerekir.

 

Şiir yazıları beyhude işlerdir, demek, hele de yanlış anlaşılırsa, doğru olmaz tabii. İtirazlar, suçlamalar mevcut ve kaçınılmaz bulanıklığı çoğaltır.

 

Düşündürür, eğlendirir, farklı işlevler üstlenebilir. Hem zaten şiirciler ŞİİR ÜSTÜNE yazmadan duramazlar. Ne var ki perilerdir şiirleri yazdıran, ŞİİR YAZILARI değil!

 

Bunlar 1001 kılıkta yaşamdan havalanıp gelirler, teleklere, şehballere konarlar.

Gelmezlerse, konmazlarsa pek bir şey yapılamıyor (MU?)

Yapan, yapabilen yok mu? Var tabii.

 

Ayrıca, seyrek de olsa, bazı periciler, perisiz çalışanların kanalına girip orada da faaliyet göstermeye kalkabilirler. Bunu, hiçbir yerden bilmesek, kendimizden bilebiliriz. Şifa bulamayan  şiircilersek  eğer.

 

Yapışkan, egoist konuklardır İLHAM PERİLERİ. Peş peşe saldırırlar. Kapıyı kıynaşık gördü  mü öteki de koyar ayağını.

 

Peri ziyaretleri iş çıkarır şiircinin başına. Kanatlarıyla darmadağın ettikleri masayı toplamak, masa sahibine düşer. Uzun sürebilir.

 

 

 

_____

 

 

 

ERKAN KARAKİRAZ’IN YORUMU

 

Mehmet Mümtaz Tuzcu’nun ‘Şiirci Notları’ başlığı altında topladığı poetik denemelerinin ilk ikisini, 11 Ağustos 2021 tarihinde, Eleştirel Kültür’ün Litera bölümünde yayımlamıştım. Şiir yayımlamaya başladığı ilk yıllardan bugüne, şiir sanatı üzerine yazı yayımlamaktan uzak duran Tuzcu, ‘az, kısa ve dolu dolu’ olması temennisiyle kaleme aldığı denemelerinin üçüncüsünde, bu türden metinler yazar ya da okurken ölçüyü kaçırmamak üzerine düşünüyor ve kaldığı yerden söze devam ediyor.

 

Temelde, yaratıma açık bir dünyada, çalışmayla koşut giden rastlantının mutlaklığını kabul eden bir şair olarak tanıdığım Tuzcu, burada, çalışmayla çatılıp ortaya çıkan yapıtla esinin verdiği coşkunun etkisiyle çatılıp vücut bulan yapıt arasındaki farkı ve beraberinde gelen belirsizlik duygusunu düşünmeye zorluyor okuru.

 

Tuzcu, önem sırasına göre ses, sözcük seçimi, konu, teknik ve anlamı gözeterek yaklaşır kendi şiirine; okur olarak ise sıralama değişse de gözünü ilgili unsurların niteliğine diker. İlham perilerinin gelip konmamaları olasılığına değinerek ‘Yapan, yapabilen yok mu?’ diye sorup ‘Var tabii.’ yanıtını vermesinin sebebi, tam da bu işte.

 

Şiirin neliği, söylediği, ilettikleri üzerine kafa yorarken, onun çelişkilerle sarıp sarmalanmış varoluşunu göz önünde bulundurarak, şiir sanatı üzerine yazıların görmezden gelinemeyeceğini dile getirip yazmaya yol açan unsurların neler olabileceği ve ne türden sonuçlar doğurabileceği üzerine de kelam ediyor.

 

Şiirinin arterinin tam ortasında, asık suratlı bir yetişkinden ziyade neşeli, meraklı, araştırıp sorgulayan, sokulgan bir çocuk bulunan Tuzcu, bu özelliklerini poetik denemelerine de taşıyor. Şiirinde, güncel olan ya da güncelliğini yitirmeyen evrensel meselelere, tartışmaya açık konulara ve insanlık hallerine tepki vermeyi seven Tuzcu, denemelerinde de bu tutumunu koruyor; ancak kendi farkını, birbirini içerip gerektiren sözcük ve zihin tasarımlarıyla koyarak, tepkilerini, dil örüntüleriyle yol alan bir tür oyuna dönüştürüyor.

 

Tuzcu, şiirin tarihselliği içerisinde egemen modelleri takip etmekten kaçınan bir şair. ‘Şiir sanatı üzerine yazıların yararsızlığı’ imasıyla söz alan şairin, hem bir okur kimliğiyle şiir yazımına katkısı/etkisi üzerine düşünüyor olması hem de bir yazar kimliğiyle türe yine de ilgi gösteriyor olması bakımından, bu metinlere mesafeli durma eğiliminin boşa çıkması kaçınılmaz hâle geliyor.

 

Çağın, özellikle siyaset ve kurumlar aracılığıyla dayatttığı düzene, modernizm yanlısı bir şiirle tepki veren Tuzcu, her daim devingen bir yapı gösteren çıkışların tam merkezinde konum alıyor. Görünümler değişip çıkışlar şekillendikçe kendinden ödün vermeden tazelenip kan değiştiriyor. Her ne kadar şiir, kaynaklarını ortaya döküp saçma açısından birincil araç gibi duruyorsa da Tuzcu’nun sırtına binen yükün içeriğinde bolca resim, fotoğraf, sinema, öykü, roman ve deneme de var.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl