Fahrettin’e (Koyuncu) takılıyorum bazen telefonda:

Ne var ne yok, ŞİİRİN GECESİNDE yıldız savaşları devam ediyor mu?

Ediyor Hocam, olanca hızıyla.

Az da olsa azalma yok mu?

Hayır, hiçbir zaman da olmaz.

Ben anlam veremiyorum, sebebi ne bu harplerin?

SANAT falan değil tabii, İKTİDAR SAVAŞI bunlar.

İddia Makamı itiraz ediyor.

Yargıç haklı buluyor ve diyor ki: Savunma’nın son sorusunu ve tanığın son ifadesini kayıtlardan çıkaralım. Jüri bu bölümü dikkate almayacak.

Savunma Makamı itiraz ediyor.

Yargıç haklı buluyor ve diyor ki: Savcılığın son sorusunu ve tanığın son ifadesini kayıtlardan çıkaralım. Jüri bu bölümü dikkate almayacak.

Bazen birini bazen de öbürünü sert bir tonda uyarıyor.

İkisini birden yanına çağırıyor.

Ara veriyor oturuma.

Herkesi odasında topluyor.

Hakkaniyet peşinde koşarken birbirini izleyen, üst üste yığılan yığınla uygulama ve daha niceleri. Şiir kadılarının arızalı tartacını azıcık insaflı, azıcık doğruölçer bir hâle getirmeye çabalarken benzer yöntemler denenebilir mi acaba? Herkesin güvensizlikle, kuşkuyla baktığı ünlü terazi, hile mi yapıyor, yoksa hata mı yüzyıllardan beri?

Yargıç kim olacak?

12 temiz insanı kim nerede bulacak?

Daha çok parıldamaktan ve öteki yıldızların parıltısını karartmaktan başka hırsı olmayan yıldızların

YILDIZ SAVAŞLARINI izlemeyi sürdürüp, GECE’yi bir türlü aydınlatamayışlarının tanığı olmaya devam mı edeceğiz?

ŞAİR ŞUDUR, ŞAİR BUDUR BU DEĞİLDİR YAZILARI GEREKTİĞİNDEN ÇOK DAHA FAZLA

YAZILIYOR VE ŞİİRİNİ KAÇIRIYOR ŞİİRİN.

YOKSA ŞİİR FALAN YOK MU ORTADA, ONDAN MI BU YAZILAR YAZILIYOR DURMADAN?

_____

ERKAN KARAKİRAZ’IN YORUMU

Mehmet Mümtaz Tuzcu, Şiirci Notları’nın dördüncüsünde, şiir ve şair üzerine yazılanların, işe yaramak şöyle dursun şiir düşüncesinin, şiirin ve şairin neliğini bir sis perdesiyle örttüğü üzerine sesini yükseltiyor. Tuzcu, eleştirisini, ister deneme ister inceleme ister eleştiri ya da makale olsun, şiir/şair üzerine okura önermeler sunan yazıların, şiiri ilgilendiren uzamın çoğu zaman en uç noktasından, belki de şiirin merkezinde duran her türden unsurun dışında bir karşı alandan akıl yürütmeye girişen yazılar olduğu savıyla getiriyor. Tuzcu’nun bu türden yazılara getirdiği eleştiri, şiirin merkezinde duran unsurların her bir şair ve her bir okur açısından farklılık gösterdiği, belirsizlikler içerdiği ve şiir dediğimiz yapının özüne hiçbir zaman yeterince eremeyeceğimiz düşüncesine varıyor. Tuzcu, denemesinin en sonunda sorduğu soru aracılığıyla, şiirde, örneğin 1950’lerin sonlarında gözlemlenen canlılığın, hareketliliğin 2010’lu/20’li yıllarda şiir ve şair niceliğindeki yığılmaya karşın nitelikte sönük kaldığını savunuyor. Bu sav, bana Mehmet H. Doğan’ın 2000 yılında kaleme aldığı Şiirimizde Son Yirmi Yılda Yaprak Dökümü başlıklı yazısının, buna benzer bir saptamayı, kalıcılık/geçicilik üzerinden dillendirdiği son paragrafını hatırlattı. Doğan, o paragrafın son cümlesinde şöyle diyor:

Daha çok 50’lerden, 60’lardan bu yana olan yığılmanın, gerek ürün gerekse ad temelinde bir birikimin özümlenme süreci söz konusu şimdi. Daha uzun süre de böyle olacak gibi görünüyor.”*

Ben bu noktada, Mehmet H. Doğan’ın 2000’lerin başlarında dillendirdiklerinin 2020’lerde de geçerli olduğu gerekçesiyle, pek umutsuz olmadığımı söylemeliyim. Şöyle diyor Doğan:

Kesin olan bir şey varsa, bugün, kendinden ödün vermeye yanaşmayan, şiir adına layık gerçekten nitelikli bir şiir yazılmaktadır. Şiir, her zaman sorulagelen ‘Şiir ölüyor mu?’ sorularına aldırış etmeden, bir gizilgüç olarak varlığını sürdürüyor.”**

***

* Mehmet H. Doğan, “Türk Şiirinden Son Okumalar”, İkaros Yayınları, Mayıs 2008, sayfa 31.

** a.g.e., sayfa 17.