Ana Sayfa Litera ŞİİRCİ NOTLARI

ŞİİRCİ NOTLARI

ŞİİRCİ NOTLARI

 1

 

ESİN’in yoğun akışıyla ortaya çıkabilen taşkınlık, çekidüzen eksikliği, sabuklama gibi görülebiliyor.

Doğurgan bir baş dönmesi düzenlenebilir mi?

Sanatçı, ruh çağırır gibi, davet edebilir mi yaratıcı rüzgârı?

 

 

“İlhama inanırım ama O gelmese de ben çalışırım”, diyordu Moravia.

“Tasarılarla, hazırlıklarla yapılabilen bir şey değildir EDEBİYAT. Gerçek SANAT, özgür ve spontanedir.” diyordu.

Çelişki var, değil mi? Çelişki var çünkü sanat hakkında konuşuluyor.

Netlik iştahlarınızı doyuramayacağınız bir sahada devinmeye yeltendiyseniz, sadece SANAT değil, HAYAT da bir tenakuzlar yumağıdır gibilerden pelesenklerle işi götürmeye bir an önce alışsanız iyi olur.

 

 

Şiirciler, ŞİİR YAZISI yazmadan duramıyorlar. Duramıyoruz, doğru!

Hiç olmazsa az, kısa ve dolu dolu olsun bu yazılar.

Düşüncem değişmedi. 30 yıl önce de aynı şeyi yazmıştım: ŞİİR YAZILARINI, şairlikte gözü olmayan şiir tutkunlarının yazması gerekir.

Şiirin korkunç kıskançlığı hesaba katılacaksa, kuma’nın tarifini doğru yapmak gerekiyor.

Kumaların en zararlısı, süre ve güç çalıcı ŞİİR YAZILARI’dır.

Hiçbir işe yaramazlar ayrıca.

 

Çelişki; yaşamın hem kanı hem de iskeletidir.

Yaratmak da, yaratılanı kurcalayıp mıncıklamak da, gene çelişmeli, zıt yönlü hareketlerle ilerler. Şiir;   yoğunluğuyla, müzikle olan derin ilişkisiyle, büsbütün dolaşık bir yapı.

O’nu eşelemeye, eksiksiz aydınlatmaya heves edenlerin, handiyse her koşulda başarısız olmalarında çok fazla hayret edilecek bir taraf yok aslında.

Bu işler böyle. Kabul etmek lazım.

 

 

***

 

 

2

 

ŞİİR konulu yazılarda açlığı artıran bir şey oluyor her vakit.

Bir şey değil, birçok şey.

Alanda boşluk hissedip boşluğu daraltmak gayesiyle okuduysanız (ve yazdıysanız hatta) boşluğunuz oylum kazanacaktır, o kesin.

Şekeri düşüp gözü kararan birinin çorba kaşığıyla reçel yemesi gibi.

Netice: daha büyük bir açlık.

Kofulu kıyıcığından az da olsa dolduran, gurultuyu kesen…

AÇDOYURAN YAZI VAR MI?

Ben olabileceğini sanmıyorum; karşılaşmadığım için herhalde.

 

 

Şunu da hemen söylemek gerekiyor:

Bu boşluk, “boş ver, yorulma,” dedirten, vazgeçiren, caydırıcı bir boşluk değil.

Doldurmanın olanaksızlığı sezildikçe doldurma çabalarını çoğaltan, kamçılayan bir boşluk.

Ancak bu alanda hiçbir zaman doyamayacağınızı kabul edebilirseniz, belki hafif bir doygunluk hissetme şansınız olabilir.

 

 

 

_____

 

 

 

ERKAN KARAKİRAZ’IN YORUMU

 

Mehmet Mümtaz Tuzcu ile hayat, sanat, edebiyat, sinema odaklı sohbetlerimizde, konu her zaman dönüp dolaşıp şiir konulu yazılara gelmiştir. Onun bu türden yazılara mesafeli olmasına karşın yine de o yazıları okuduğunu defalarca dile getirdiğinin tanığıyım, kimi yazılardan büyük bir heyecanla söz ettiğinin kimilerinin sözünü dahi etmeye değer bulmadığının da. Bugüne değin poetika üzerine, konusu şiir olan herhangi bir yazı da yayımlamamıştı (bir şiirinin hangi şartlarda ortaya çıktığını anlattığı yazı hariç). O yüzden kaleme aldığı şiir konulu ilk yazının odağında şiir konulu yazıların olması bana hiç şaşırtıcı gelmedi. Tuzcu, dilin sınırlarını aşarak yazdığı şiirleri ve kendine özgü mükemmeliyetçi bir teknikle donattığı öyküleri düşünüldüğünde, şiir üzerine yazılan her şeyin, şiir düşüncesinin belirsizliğinin ve çelişkilerinin de etkisiyle, ancak aslının sureti, gölgesi, yedek parçası, yancısı olabileceğinin çok farkında.

Şiir konulu yazılar yazmaya girişmemesi ya da yazmışsa kenarda bekletmesinin altında, dile getirdiklerinin daha az suret, daha az gölge, daha az yedek parça ya da daha az yancı niteliği taşımasını arzu ediyor olması yatıyor. Şiir üzerine yazılmış her metin, Tuzcu’nun da dikkatimizi çektiği üzere, hem bu türde yazılan her şeyi daha fazla okuma isteğini artırıp boşluğun büyümesine hem de okuyanın da benzer bir yola girip şiir konulu daha fazla yazı yazmasına yol açıyor. Tuzcu’nun verdiği sözü tutacağına şüphe yok: Şairin şiir konulu yazıları-tıpkı seçip buraya aldıklarım gibi- her daim az, kısa ve dolu dolu olacak.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl