Ana Sayfa Litera ŞİİR’İN DİRENİŞİ

ŞİİR’İN DİRENİŞİ

ŞİİR’İN DİRENİŞİ

 

 Şiir, esas itibariyle, şiirin kendisinden daha fazlası ve daha başka bir şey olandır. Ya da daha doğrusu, şiirin kendisi, şiirin aslında hiç olmadığı bir yerde daha yerinde olabilir.

Anlıyorsak eğer, eğer şu ya da bu şekilde bir anlam eşiğine erişiyorsak, bu şiirsel olarak gerçekleşir. Bu şiirin bazı anlam biçimleri ya da erişim aracı oluşturduğu anlamına gelmez. Neredeyse tam aksi şekilde- burada tam da erişimin şiiri belirlediği, ve sadece bu erişim gerçekleştiğinde anlamın oluştuğu anlamına gelir.

“Şiir” sözcüğü, bu nedenle, bir söylem, sanatların arasında bir tür ya da kendini türlerin ve biçimlerin dışında sunan bir kalite belirtebilir. Ve aynı şekilde bu tür ve biçime giren çalışmaların kendilerinde dahi noksan olabilir. Lettré’ye göre bu sözcük en mutlak anlamı gözetildiğinde şu anlama gelir: “Dizenin dışında bulunup dizeyi en iyi şekilde betimleyen nitelikler […] Şiirsel zenginlik ve ihtişam, düz yazıda olduğunda bile: Platon şiirle doludur.” Bunun için, “şiir” olarak adlandırılmış kompozisyon türüyle sınırlandırılamaz nitelikler serisinin müphem birliğidir şiir ve sadece ihtişam, zenginlik, gözüpeklik, renklilik ve derinlilk benzeri terimlerine “şiirsel” sıfatı atfedilerek belirtilebilir.

Lettré aynı zamanda, simgesel bir anlamla “şiir, bir sanat eserine, bir kişinin karakteri ya da güzelliğine ve hata doğal bir ürüne dokunup onu yücelten her şeye denir” diyor. Edebi anlamlarını geride bıraktığımızda, bu sözcük sembolik anlamlar kazanır; bununla birlikte bu anlam genel karakteristikleri“dokunan” ve “yüceltilmiş” sözcükleri tarafından verilen niteliklerin müphem birliğinin mutlak anlamının yayılması olur. Bundan dolayı, şiir, böylece, daima, bir çift dizeden doğal herhangi bir şeye, esas olarak hiçbir esasa hiçbir saf esas anlama devredilemez bir kendine özdeş olandır, ve aynı zamanda daima bu esasın sadece bir figürüdür. “Şiir” tam olarak bir anlam değildir, bir anlam olmaktan çok anlamın her defasında öteye atılmış ve noksan anlama erişimdir. “Şiir’in” anlamı daima yapılmakta olan bir anlamdır.

ÇAKIŞMAZLIK
Şiir, esas itibariyle, şiirin kendisinden daha fazlası daha başka bir şey olandır. Ya da daha doğrusu, şiirin kendisi, şiirin aslında hiç olmadığı bir yerde daha yerinde olabilir. Hatta, şiirin ve tüm şiirselliğin tam karşıtı ya da reddi şeklinde olabilir. Kendiyle çakışmaz şiir: ve belki de bu çakışmazlık, bu maddesel uyuşmazlık onu en uygun biçimde şiir yapandır.

Şiir, sadece şiirin kendini olumsuzlayabilme yetkinliği kadar olur: kendinden vazgeçtiği, reddettiği, kendinden uzaklaştığı kadar. Yani olumsuzlamayla, şiir, hangi deyiş ya da betimleme olursa olsun, anlamın bunlara erişmesinden, bunlara indirgemesinden kendini alıkoymuş olur. Şiir, bu nedenle, olumsuzlamada erişimin olduğu şey olmasıdır: ilkin müphem olanın yıkılması, reddedilmesi gerekliliğidir. Erişim zordur ama raslantısal bir nitelik değildir ve bu zorluğun erişim sağladığı anlamına gelir. Zorluk, kendinin yapılmasına izin vermeyendir, ve tam olarak şiiri şiir yapan şey budur. Zorlaştırır çünkü kolay görünür ve bu nedenle uzun zamandan beri şiir “narin şey” olarak adlandırılır. Ve sadece nasıl göründüğüyle ilgili değildir bu. Şiir zorlaştırır, mutlak surette kolayı zorlaştırır. Zor, kolay olanda vazgeçip bırakır çünkü. Ama bu daha kolay yapılabileceği anlamına da gelmez. Onun, olduğu şey için ortaya çıktığı ve sunulduğu ve bizim de buna müdahil olduğumuz anlamına gelir. Kolayca, aniden, erişime geçeriz ve budur mutlak surette zor olanda “yüceltilmiş” ve “dokunur” olan.

Buradan şu sonuç çıkar, anlama erişimde, erişim burada ister bir geçiş, ister bir yörünge ya da bir yol belirtsin, şiir aynı zamanda reddetmesi anlamında olumsuzlamadır. Ve kendini bir mevcudiyet, bir fetih olarak olumlar. Anlama erişimden ziyade, anlamın erişimidir böylece. Aniden (kolaylıkla), varlık ya da hakikat, kalp ya da akıl kendi anlamlarından feragat ederler ve çarpıcı şekilde zorluk da tam orada beliriverir.

Bu doğrultuda, şiir diğerleri arasında ve diğerleriyle ilişkili olarak belirlenebilecek her erişimi de reddeder. Felsefe şiirin başka bir alan( ve bazen din) olduğunu kabul eder. Descartes, bundan dolayı şöyle yazmıştır: “İçimizde hakikat tohumları vardır: filozoflar onları akıl yoluyla ortaya çıkarır, şairler hayal güçleriyle onları köklerinden koparırlar ve böylece daha büyük bir parlaklıkla parlarlar.” Şiir, karşılıklılık olmadığını kabul eder: Mutlak ve dışarıdan, her an mevcut, somut ve böylece değiştirilemez bir erişimi onaylar. Erişimi onaylar, ama – sonsuz yaklaşım ve ufak ayarlamaya az çok duyarlı – belirlenim rejimine göre değil fakat bir kesinlikle onaylar: Bitmiş ve tamamlanmış: Sonsuz daima işler şekilde gündemdedir.

Bu açıdan, şiirin tarihi şiirin herhangi bir biçim ya da şiirsel tarza indirgenmesine karşı ısrarlı bir reddin tarihidir- ve diğer taraftan o ana kadar olanlardan az çok daha belirgin keşfetme hatta hakikatleri bunu gerektirirmiş gibi onları düz yazıda çözümlemek değil ama başka yeni bir kesinliği belirlemek adına. Sonsuzluk, sonsuz kez mevcut olduğundan daima yeni şekilde gerekli olur.

Şiir zorlaştırır, mutlak surette kolayı zorlaştırır. Zor, kolay olandan vazgeçip bırakır çünkü. Ama bu daha kolay yapılabileceği anlamına da gelmez.

SONSUZ ŞİİR
Şiir aynının, aynı zorluğun, zorluğun kendisinin sonsuz döngüsünün praxis’idir. Bu anlamda romantiklerin “sonsuz şiiri” Mallarme’nin yontması, Pound’un opus incertum ya da Bataille’ın şiir nefreti olarak belirtilen şeyin sunumundan başka bir şey değildir. Bu bütün bu sunumların birbirlerinin aynı oldukları ya da biçimlendirilemez şiirin tek benzersiz biçimlendirmeleri oldukları anlamına gelmez. Bu durumda çünkü bütün şiir “türleri”, “okulları” ve “düşünceleri” arasındaki tüm savaşlar temelsiz olurdu. Bu, yalnızca şu şekilde farklılıkların olduğu anlamına gelir: Erişim her seferinde sadece bir kez yapılır ve daima yeniden yapılmalıdır, kusurlu olduğu için değil tam aksine olduğunda (açığa çıktığında) her seferinde kusursuz olduğu için: Sonsuz döngü ve sesin paylaşımı için.

Şiir bu kusursuzluktan başka bir şey öğretmez. Şiirsel olumsuzlama, bu anlamda, aynı zamanda onun kesinlikle basit hakikatiyle erişime özgü birlik ve birliktelik tarafından sıkı bir şekilde belirlenmiş, bir poziyondur: Şiir ya da dize. Şiir ya da dize, tümüyle birdir: şiirin tüm parçaları şiirdir, yani bitmiş bir “yapma”. Ve dize bir bütünün parçası olarak hala bir dize, bir dönüm noktası, bir devinim, bir anlam değişikliğidir. Şiir ya da dize bir kesinliğin birliğinin hitabını belirtir. Bu hitap geçişsizdir: Anlamlara içerik olarak referans etmez, iletişime geçmez ama tam olarak ve kelimenin tam anlamıyla onu hakikat yapar. Bu nedenle dilin bürosunu oluşturan şeyden başka bir şey üretmez, ilkin yapısını ve sorumluluğunu: Bir ifadede sadece anlam olduğunu anlatmak için anlamı ifade eder. Ama şiir tam olarak, -bir yakın anlam, imge ya da çağrışımı değil- kesin anlamı ifade eder.

Şiir belirtiği anlamdan daha fazlasını söyler. Daha açık olarak – ya da daha iyisi tam olarak: “şiir” konuşmayı yapılandırdığı ölçüde, olduğu gibi söylemenin-daha-fazlasını söyler. “Şiir” bir söylemenin-daha-fazlasını söylemenin-fazlasını söyler. Ve aynı zamanda, sonuçta, onu daha-fazla-söylememeyi de söyler. Ne var ki, bunu söylemek, aynı zamanda, şarkı söylemek, sonra, onun kökünü kazımak, monotonlaştırmak, dövmek ya da döverek ses çıkarmak demektir.

“Şiir” sözcüğün kendine özgü semantiği, onun sürekli etkinliği ve abartısı, konuşmanın-ötesinde-söz söyleme biçimi, onun doğası gereğidir. Platon (aynı zamanda, şiirin en büyük meydan okuyucusu) poesis sözcüğünün bütünü parça olarak aldığımız bir sözcük olduğunu işaret eder: Üretken eylemin tümü yalnızca vezinli konuşmanın veznini üretmektir. İkincisi birincinin özünü ve mükemmeliğini yorar. Her şey, sanki şiirin yapımına odaklanır ve şiir yapılabilecek herşeyi yapar. Littré( o da, Aydınlanma’nın lirik şairi) bu odaklanmayı şöyle kaydeder: ” şiir… poiein’den, yapmaktan: yapılmış şey (eşsiz olarak)’dır.”

MEVCUDİYET
Neden peki, şiir yapılmış şeyin eşsizi olmuş olur? Çünkü hiçbir şey anlama erişimden daha tamamlanmış olamaz. Eğer bu gerçekleşmişse, gerçekleşen tümüyle mutlak kesinliktir ya da diğer türlü bu( anlama yaklaşma bile) değildir. Gerçekleştiği zamansa bu artık, mükmemel ve mükemmelin ötesidir. Erişim sağlandığında, onun daima orada olmuş olduğunu biliriz ve aynı şekilde daima dönüş de gerçekleştirecektir (eğer biz, bizim kendimiz hakkında hiçbir şey bilmezsek de şuna inanmalıyız ki her an, birileri, bir yerlerde erişimi gerçekleştirecektir). Şiir, tam olarak, bir idealin hatırlanmasıyla hiçbir ilgisi olmaksızın, sonsuzluğun mevcut varlığı, kesinliği, kendisinin sonsuz döngüsü olan hatırlaması zor bir asilzadelikten erişimi çekip çıkarır.

Yapılmış şey bitmiştir. Böylece bitimi sonsuz anlamın mükemmel mevcudiyeti olur. Burada şiir, şiir ve düzyazı, türler ve sanat yapma biçimleri yani mutlak sanat arasındaki bütün ayrımlardan, daha eski olarak temsil edilmiş olur. “Şiir” şu anlama gelir: İlk yapma ya daha iyisi daima bir ilk olarak yapma, her daim orijinal olan. Yapmanın işlevi nedir diye sorarsak burada? Yapma, olmakta yerini alır: Yapılmış olan kendi sonunda kendini konumlandırarak kendini tüketir. Ve bu son, kendi sonunun kendi olumsuzlaması olarak bir amaç niyetiyle buradadır, çünkü yapılmış olan kendi mükemmeliğinde kendini fesheder. Ne var ki feshedimiş olan onu konumlandırana, mükemmeleştirene ve mükemmelikten fazlası yapana özgüdür. Yapmak, her defasında, başka şeyleri ve kendini tamamlar. Sonu onun, onun bitimidir: burada sonsuzca yerini alır, her defasında, sonsuz şekilde kendi çalışmasının ötesine konumlanır.

Şiir kendini yapmaktan yapılmış olandır.

Sunum yapılmış olmalı, anlam yapılmış ve mükemmel olmalı. Bu ama üretilmiş, işletilmiş, gerçekleştirilmiş, yaratılmış, harekete geçirilmiş , vücuda getirilmiş olma anlamlarında değildir. Net olmak gerekirse bunlarla hiç bir alakası yoktur. İlkin olduğu şeyden az tarafı yoktur, tüm bunlar içinde yapmanın söylemek istediği şey yani yapmanın kendi varlığıyla dili mükemmelleştirirken yaptığı şey: anlama erişim. Konuştuğunda yapılmış olur, yaptığında konuşulmuş olur. Şunun gibi mesela biri sevişmek, aşk yapmak dediğinde: Aslında hiçbir şey yapmak(make) olan ama bir erişimi var yapan şey. Yapmak ya da olmasına izin vermek: basitçe yerini almak ve tam anlamıyla azlolmak.

Şiir herşeyi konuşturmaktır – ve karşılığında, yapılmış ve mükemmelden fazlası olan şey olarak, şeylerde konuşan herşeyi azletmektir.

Çocukluktan bir alıntı:
Her şeyde uyuyan bir şarkı vardır
Rüyalarla durmaksızın devam eden
Ve dünya da şarkı söylemeye başlar
Sadece o büyülü sözcüğü bulursan

Bu oldukça eski ve oldukça ağır, külfetli ve inatçı şiirsel olay, gösterişçilik ve yüceliğe, can sıkıntımıza ve bütün şiirsel yalanlara hoşutsuzluğumuza en şiddetli şekilde direnir. Bizi ilgilendirmediğinde dahi gerektiğinde bize bir şekilde, bugün de tıpkı Horace, Sceve, Eichendorff, Eliot ya da Ponge zamanında olduğu gibi farklı yollardan da olsa bir duruş getirir. Her ne kadar Auschwitz’den sonra şiirin imkansız olduğu söylenmiş olsa bile, bunun tam karşıtı olarak biz şiir Auschwitz’den sonra gerekliydi diyeceğiz. Anlama erişimin zorunluluğu – bunun mecburiyeti, had safhada talebi – söylem ve tarihe, bilgi ve felsefeye, eylem ve kanuna bir duruş getirmekten vazgeçemez.

Hiçkimsenin bize şiirin etiği ve estetiği hakkında konuşmasına izin vermeyelim. “Şiir” denilen bu yapma* çok eski -mişli geçmiş zamanlarının ve onların lehine daima ayaktadır. Zırhlı bir canavar gibi çömelmiş dururken, çoktan harekete geçmiş, bir yay gibi gerinmiş.

*Şiir sözcüğü Yunanca “yapma” anlamına gelen “poeisis” sözcüğünden türemiştir.

Çeviri yapılan kaynak: https://fragilekeys.com/2014/04/26/resistance-of-poetry/

TÜRKÇESİ: SELMAN AKIL

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl