Fotoğrafları, afişleri duvarlarımızı süslemeye başladığında ilk gençlik düşlerimizin Bihter masumiyetindeki Müjde Ar’ı, sinemada devrimin adı olmaya da adımını atmıştı.

1980 sonrasının arayışları içinde bireyin sorunlarına yönelen filmlerin yanı sıra kadın filmleri önemli bir yer tutar. Kadın filmlerinin en önemli ismi ise, her döneme uygun filmler yapan ve kendisini sürekli yenileyerek üretimini sürdüren Atıf Yılmaz’dır. Erkek egemen sistem içindeki kadının ayakta kalabilme mücadelesi, toplumsal baskılara direnmesi, kadın olmaktan kaynaklanan sorunları Atıf Yılmaz filmleriyle beyazperdeye yansır. Yeşilçam sinemasının egemen anlayışında “hizaya getirilen”, toplumsal hayattaki belirlenmiş rolü pekiştirilen, itaat eden kadın, Atıf Yılmaz filmlerinde var olan kurulu ve dayatılan sistemi onaylayan, payına düşeni alan kadın olmaktan çıkar. Üreten ve düşünen kadın karakterler tek boyutlu değildir, tabuları yıkar. İyi kadın, kötü kadın ya da birer melek olan tek boyutlu kadın anlayışının dışında cinselliğini de yaşayan, iyi ve kötüyü de taşıyan ve yansıtan, başkaldıran kadın karakterler işlenir Atıf Yılmaz filmlerinde.

İlk dönemini “Aşk Istıraptır”, “Hıçkırık”, “Kadın Severse”, “İlk ve Son” gibi melodramlarla, roman uyarlamalarıyla değerlendiren Atıf Yılmaz, aralarında “Gelinin Muradı” (1957), “Ala Geyik” (1959), “Keşanlı Ali Destanı” (1964), “Murat’ın Türküsü” (1965), “Ah Güzel İstanbul” (1966), “Kozanoğlu” (1967), “Selvi Boylum Al Yazmalım” (1977) gibi önemli filmlerin de yer aldığı melodramdan, komediye, köy sorunlarına kadar birçok türde filmler üretir.
“Mine” (1982) filmiyle başlayan “Seni Seviyorum” (1983), “Bir Yudum Sevgi” (1984), “Dağınık Yatak” (1984), “Adı Vasfiye” (1985), “Dul Bir Kadın” (1985), “Asiye Nasıl Kurtulur” (1986), “Aaahhh Belinda” (1986), “Kadının Adı Yok” (1987), “Hayallerim, Aşkım ve Sen” (1987), “Ölü Bir Deniz” (1989), “Düş Gezginleri” (1992) ile sürdürdüğü kadın filmleriyle, ‘birey olarak kadın’ın arayışlarına yönelir. Bu da Atıf Yılmaz’ın son döneminde “kadın filmleri yönetmeni” olarak anılmasına neden olur. Bu filmlerde tabuları, önyargıları zorlayan, sınırlarda dolaşan öyküleriyle, kadının kimlik arayışındaki mücadelesini, toplumsal ve politik süreçte yaşanan dönüşümleri anlatarak, kadının dayatılan rolü içinde kıstırılmışlığını, ikiyüzlü ahlak anlayışını sorgular.
Yeşilçam melodramlarında daha çok dayatılan rolü kabullenmesi, başkaldırmaması, sistemle uyumlu olması, toplumsal organizasyonlarda, iş ve aile örgütlenmesi içinde hiyerarşiye itaat etmesi öğütlenen kadın, Atıf Yılmaz’ın “kadın filmleri”nde kimliğini sorgular, itiraz eder, başkaldırır, kendi seçimlerini yaşar.
Atıf Yılmaz’ın yıldızı da Müjde Ar’dır. Müjde Ar, Yeşilçam filmlerinde kadını cinsel nesne olmaktan çıkarıp kendi kimliğinin, cinselliğinin öznesine dönüştürür; bu yöndeki değişimin öncüsü olur.

“Aşk-ı Memnu”daki güzelliğine âşık olduğumuz, düşlerimizin Bihter suretindeki Müjde Ar’ı, sonrasında sanki hayatın ve aşkın ‘sado-mazo hallerini’ bize göstermek istercesine başka suretlerde karşımıza çıkıp, kimilerince ‘seks tanrıçası’ görüntüleriyle beyazperdeye yansıdığında düşlerimizdeki yerini yıkmadan başarmıştı bunu.
Fotoğrafları, afişleri duvarlarımızı süslemeye başladığında ilk gençlik düşlerimizin Bihter masumiyetindeki Müjde Ar’ı, sinemada devrimin adı olmaya da adımını atmıştı.
“Aşk-ı Memnu”nun daha ilk sahnesinde, sandalda gördüğümüz haline çarpılmıştık, düşlerimizin, ütopyalarımızın izini sürmeye başladığımız ilk gençlik günlerimizde. Hayatı anlamaya, tanımaya çalıştığımız günlerdi. İlk gençlik aşkımız oluvermişti Müjde Ar, duvarlarımızı posterlerin süslediği yıllarda. Marx’ın, Lenin’in, Mao’nun, Che’nin posterlerinin yanında Müjde Ar’ın posterleri de kaplamıştı birçok gencin düşlerini de, odasının duvarlarını da. Gerçek adı Suat Ebrem’dir Müjde Ar’ın. Toplumun “Çılgın Aysel” olarak tanıdığı, sevdiği geçtiğimiz yıllarda hayatını kaybeden söz yazarı Aysel Gürel’in kızıdır. “Aşk-ı Memnu”da oynayıp sinemaya geçmeden önce tiyatro oyunculuğu yapmıştır.
Sonrasında ‘deliliğe övgü’ çağrışımlı kadın hallerinde defalarca izlediğimiz Müjde Ar, 1970’li yılların ortasında “Baldız”, “Pisi Pisi”, “Köçek”, “Batsın Bu Dünya” gibi filmlerde kendini kanıtlarken, henüz sinemada ‘devrim’ yapacağından biz de habersizdik, kendisi de. Evet; Adile Naşit’li, Münir Özkul’lu, Şener Şen’li, Halit Akçatepe’li aile komedisi Ertem Eğilmez filmi “Gülen Gözler”de de, yine Ertem Eğilmez’in yapımcılığında Kartal Tibet’in yönettiği “Tosun Paşa”da da, Orhan Gencebay’lı Şerif Gören filmlerinde de “Aşkı Ben mi Yarattım”, “Kır Gönlünün Zincirini”, “Feryada Gücüm Yok”, Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Kibar Feyzo”da da oyunculuğunu geliştirip kanıtlarken hem sinemada hem de gönlümüzde devrim yapacağından habersizdik.

Müjde Ar bu filmleri tamamladığında 1970’li yıllar geride kalmış, 1980’lere gelinmişti. Karanlık günlerin başladığı, dönüm noktası olan 1980’ler, sinemadaki Müjde Ar için de yeni bir başlangıcın, büyük değişimlerin ve ‘sinemada kadın konumlarının karşı-devrimine’ inat, devrimin başlangıcıydı. 12 Eylül birçoğumuz gibi Müjde Ar’ı da yakından etkilemiştir. O günleri ve entelektüel birikimindeki dönüşümü, Nuriye Akman’la yaptığı söyleşide şöyle anlatıyordu: “Toplumsal olaylar insanı çok etkiliyor. 12 Eylül’de İzmir Fuarı’nda şarkı söylüyordum. Birdenbire dediler ki, “Fuar muar bitti, hadi evinize.” Bahçede çay içerken aniden tankları gördük. 12 Eylül’ün etkisi çok fazla oldu üzerimde. İşte o asılan gençler, idam cezaları, Özal Türkiye’si, değerlerin hızla yok oluşu, değişimi, aydın düşmanlığı… Orada şunu hissediyorsun: ‘Karşı bir tavır içine girmeliyim ve kendimi geliştirerek farklı bir yerde var etmeliyim.’ (14 Nisan 2002).
Müjde Ar, Sinan Çetin’in “Çirkinler de Sever” (1981), Ömer Kavur’un “Ah Güzel İstanbul” (1981), “Göl” (1982), Kartal Tibet’in “İffet” (1982), “Şalvar Davası” (1983), Şerif Gören’in “Güneşin Tutulduğu Gün” (1983) filmleriyle, sinemadaki uzun yürüyüşünün başarılarını bizimle paylaşmayı sürdürüyordu beyazperdede. Gerçekleştirdiği sessiz devrimin ürünü olan, unutulmaz oyunculuklar sergilediği bu filmlerin arkasından Müjde Ar adıyla anılan dönem başlıyordu sinemada. Atıf Yılmaz’la başlayan ‘kadın filmleri’ döneminde, kadının adı Müjde Ar’dı.

Müjde Ar’ın ve tabii ki sinemamızın bu dönemi Atıf Yılmaz’ın “Dağınık Yatak” (1984) filmiyle başlıyordu. Arkasından Atıf Yılmaz imzalı “Adı Vasfiye” (1985), “Dul Bir Kadın” (1985), “Asiye Nasıl Kurtulur” (1986), “Aaahhh Belinda” (1986) filmlerinde adı Müjde Ar olan oyuncu, sırasıyla Vasfiye, Suna, Asiye, Serap/Naciye suretlerinde kimi zaman gerçekliğin acımasızlığında kimi zaman da fantazyanın traji-komik öykülerinde gezindi. Yine bu dönemde Yavuz Turgul’un yazıp yönettiği “Fahriye Abla” (1984), Şerif Gören’in “Gizli Duygular” (1984), senaryosunu Ümit Ünal’ın yazdığı, Halit Refiğ’in yönettiği “Teyzem” (1986), Başar Sabuncu’nun “Asılacak Kadın” (1986), “Kupa Kızı” (1986), “Kaçamak” (1987), Şahin Kaygun’un “Afife Jale” (1987) filmleri unutulmaz Müjde Ar filmleri olarak belleğimizdeki ve sinema tarihindeki yerini aldı. Sinemamızdaki ‘Müjde Ar devrimi’ni Atıf Yılmaz filmlerinden önce, Ömer Kavur’un “Ah Güzel İstanbul”uyla başlatmak doğru bir tespit olur sanırım. Sinemanın ‘kurallı sultanı’ Türkan Şoray da bu filmden sonra, “Sen cesaret etmeseydin biz de edemezdik. Biz de seninle gördük bir şeyin ucuzlatmadan, bayağılaşmadan olabileceğini,” der, “Mine” filminden başlayarak kurallarını yıkan, yok eden bir değişim içine girer. Öpüşmeyen sultan, filmlerinde öpüşmeye, sevişmeye başlar. Müjde Ar devriminin açtığı kapı ve gösterdiği cinselliğin de hayata ve sevgiye dahil/dair olduğu gerçekliği sinemanın kurallarını, tabularını yıkma yolunun da kapılarını açar. Katı kuralları olan Türkan Şoray’ı da sinemayı-sinemacıyı da değiştirir. Sinemadaki erkek egemen bakışta/yaklaşımda önemli bir kırılma yaşanır. Kadını alınıp satılan bir mal gibi gören, sadece erkeğin gösterebileceği kadar sevgiyle, sahiplenmeyle sulanan bir çiçek gibi gören geleneksel Yeşilçam anlayışı Müjde Ar filmlerinde mahkûm edilir. Kadın sorunlarının, kadının insan/birey olarak sorunlarının sinemaya yansımasının, görünür kılınıp gündeme getirilmesinin ötesinde bir adımdır yapılan.

Müjde Ar’ın ‘tabu deviren’, ‘ikonları yıkan’ kadın olarak sinemadaki yeri de ayrıca ve mutlaka filmlerinden örneklemelerle kapsamlı yazılması gereken önemli bir konudur.
1980’li yılları Ertem Eğilmez’in unutulmaz filmi “Arabesk”le tamamlayan Müjde Ar, Yavuz Turgul imzalı “Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni” (1990) filminde de göstermişti bize kendini. Son dönem filmleri “Yolcu” (Başar Sabuncu, 1994), “Ağır Roman” (Mustafa Altıoklar, 1997), “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar” (Serdar Akar, 2000), “Komser Şekspir” (Sinan Çetin, 2000) ve “Eğreti Gelin”de de (Atıf Yılmaz, 2004) farklı suretlerde Müjde Ar’ı izlemek, bizim kuşak için Bihter’le başlayıp bugünlere uzanan tutkunun özlem gidermeleriydi. Müjde Ar, “Adı Vasfiye” filminin “Yaratıcı Ekipten Notlar” kitapçığında, “Bedensel değil, ruhsal bir yolculuğa çıktım senaryonun içinde ve her kasabada kadın denen varlığı Vasfiyelerin maskesiyle gördüm. Sevmeyi ve sevilmeyi bilmeyen Vasfiyelerin maskesiyle. Ben de bir Vasfiye değil miydim?” diye yazmıştı.
Yine aynı kitapçıkta Aytaç Arman, rol arkadaşı Müjde Ar için şunları söyler:
“Müjde Ar, yansıttığı kapasitenin üzerinde bir oyuncu. Tüm olumsuzluklarıyla sinemamızı belirleyen iç pazar ve denetim kaygılarından arınmış, daha üstün nitelikli filmlerin oyuncusu. O’nun karşısında oynayan herhangi bir oyuncun başarısız olması için yeteneksiz olması gerekir.”

TEILEN
Önceki İçerikBeklenilemeyen ve Tarif Edilemeyenin Korkusu
Sonraki İçerikYerel Blade Runner 2049
1961, İstanbul doğumlu. Uzun yıllar grafik tasarım alanında çalıştı. Edebiyat ve fotoğraf çalışmalarının yanı sıra yirmi yıldır sinema yazarlığı yapıyor. Artizler Kahvesi, Yeşilçam’da Unutulmayan Yüzler, Yeşilçam Hatırası ve Pendikli Yıllar Sinemasal Anılar, Sinema ve 12 Eylül, Mülksüz ve Çıplak adlı altı kitabı yayınlandı. Ayrıca UÇ, adlı edebiyat dergisinin yayın yönetmenliğini ve sayfa tasarımını, Ünlem adlı haftalık haber dergisinin sinema editörlüğünü ve sayfa tasarımını üstlendi. İstanbul Haber, Express, Öküz, Merhaba Beyoğlu, Fesat, Aksak Kurbağa, Sanal Ördek, Uç, Akşam gazetesi Sinema Eki: Prömiyer, Ünlem, Kaçak Yayın gibi dergilerde yazarlık ve editörlük yaptı, gazetelerde yazıları çıktı. Sinema dergisi Cinemascope’un üç sayısının yayın yönetmenliğini ve tasarımını yaptı. Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel: Şimdi Geçti Buradan, Fantastiğin Sineması ve Unutulmayan Yüzler adlı belgesel filmlerin yönetmenliğini yaptı. 2008 yılının Ağustos ayında beyin damarlarındaki tıkanma sonucu felç geçirdi; sol yanında oluşan ciddi güç ve his kaybı nedeniyle aylar süren tedaviler sonrasında, doğup büyüdüğü, anılar biriktirdiği İstanbul’dan ayrılıp Ege’ye yerleşti. BirGün gazetesinde yazıları yayınlandı; gazete yazarlığını halen Evrensel gazetesi Pazar ekinde sürdürüyor. Filmografi : • Erkan Yücel Belgeseli - Yönetmen ve Metin Yazarı • Fantastiğin Sineması - Yönetmen ve Metin Yazarı • Salih Tozan Belgeseli/Yardımcı Yönetmen (Yönetmen Yılmaz Atadeniz) • Sami Hazinses Belgeseli/Danışman (Yönetmen Yılmaz Atadeniz) • İzzet Günay Belgeseli/Senaryo yazarı • Yeşilçam’ın Kötü Adamları/Senaryo Yazarı (Yönetmen Burak Gülgen)