Sesli yazıyorum, onun dayattığı bir tempo olsa gerek. Nasıl anlatıldığı neyin anlatıldığından hep daha önemli oldu benim için; yazarken de okurken de. Metinde kolladığım ilk şey de akıcılık.

Bir at yarışı tahmincisinin hikayesi ne kadar şiirsel olabilir? Ya da ölümün olduğu bir hikayeyi gülümseyerek oku(t)mak mümkün müdür? Yitik Ülke Yayınları tarafından yayınlanan son romanı albüm’de bu soruların cevabını vermiş Sıtkı Silah. Seçtiği epigraf bile kitabıyla ilgili çok şey anlatıyor bana kalırsa: Gülüyorum, çünkü canım acıyor.

Bir albüm yazma fikri nereden çıktı?

Birkaç yıl önceydi, at yarışı merakı sarmıştı beni. Hemen her yarışı izler olmuştum; altılı ganyan da oynuyordum. İlgi alanlarım dönemsel değişir böyle, çok sürmez geçer hevesim, sıkılırım sonra. Ya da bir şeye dönüşürler: Bu roman projesi yatan altılı kuponlarımı atmayıp üzerlerine Behçet Necatigil dizeleri yazmamla doğdu. Anlatıcısının, yani Necati’nin hikayesine epey benziyor benimki de.

Burada bir parantez açıp Cemal Süreya’nın Behçet Necatigil Şiirlerini Nereye Yazardı şiirinden bir dizeyi düşmeli ki deli demesinler:

Bir şey çıkmamış biletlerin kenarına yazardı.

Daha sonra hayatını ve kişiliğini mercek altına aldığımda kendim de görecektim bunu, cebinde her daim dizeler çiziktirdiği bir kağıt parçası olurmuş sahiden de. Şiiri yazmakla kalmamış, yaşamış da büyük usta.

Her neyse, evde eski bir albüm bulmuştum o sıra, içinde bir tane bile fotoğraf yoktu, hüzünlü görünüyordu. Kuponları ona yerleştirmeye başladım, teskin eder gibi. Ben yarışları bilemedikçe Necatigil dizelerinden terkip bir albüm çıktı işte ortaya. Tek eksiği fotoğraflardı, onları da ben ekledim. Romanı o dizeler çağırdı diyebilirim kısaca; eminim okuyanlar bunun tam tersini düşünmüştür.

Evet, her sahnesi unutulmaz dizelerle taçlanıyor. Onların dışında Necatigil’e başka göndermeler de sezdim romanda, yanlış mıyım?

Gözünüzden kaçmamış, doğru bir tespit bu; hayatından, şiirlerinden, radyo oyunlarından epey iz bulmak mümkün. Görebilene fazladan tat sunacak, ıskalayanı okuma keyfinden etmeyecek göndermelerdi onlar. Kimse bir romanı hakkıyla okumak için Behçet Necatigil’in(ya da bir başkasının) hayatını didiklemek zorunda değil elbet. Öte taraftan, her metin de herkes için değil.

albüm için bir aşk romanı diyebilir miyiz?

Bence bir dostluk hikayesi albüm, illa yapılacaksa öncelikle öyle etiketlemeli sanki. Ama aşk da var içinde evet; neyin yok ki?

Romanda büyük harf kullanmamanızı hikaye örgüsü içinde bir nedene bağlıyorsunuz. Peki ya gerçekteki sebebi?

Katre büyük harfleri çirkin buluyor, ben de! Ama burada bir ton ayarlaması söz konusu elbette; romana Necatigil şiiri, Chopin noktürnü beğenisi vermek, bir tür dinginlik havası yaratmak istedim açıkçası. Umarım okuma güçlüğüne neden olmamıştır, olumsuz bir eleştiri almadım gerçi…

Akıcı bir dili var romanın, tempolu, hatta hızlı mı desem?

Sesli yazıyorum, onun dayattığı bir tempo olsa gerek. Nasıl anlatıldığı neyin anlatıldığından hep daha önemli oldu benim için; yazarken de okurken de. Metinde kolladığım ilk şey de akıcılık.

Ama hız da söz konusu gibi. Altıncı ve son böm diğerlerine göre çok daha kısa mesela. Tarzınızı bilmesem finali aceleye getirilmiş bile bulabilirdim belki.

Bu yorumunuza cevabım romanın yapısıyla ilgili bir tüyo da içerecek mecburen: Son ayağı tek geçtim.

Tezgahta yeni roman var mı peki, ya da öykü kitabı?

At yarışı hevesimin albüm’ü doğuruşu gibi, geçen bahar başlayan tuhaf bir ritüelim de yeni bir metin fikri getirdi aklıma. Ne olduğu şimdilik bende kalsın. O fikir gelişip değişti, bir hikayeye dönüştü kafamda. Dönüşmesiyle de o ritüel son buldu zaten, tıpkı at yarışı merakım gibi misyonunu tamamladı. Yine Adanalı bir anlatıcım var, bu kez İstanbul’a değil de Ankara’ya gidiyor. Bir yolculuk hikayesi daha yazıyorum anlayacağınız…

Vakit buldukça da öykü dosyamla uğraşıyorum. Benim kurmaca anı olarak sınıflandırdığım metinleri içerecek bu kitap. Adını da buradan duyuralım, İntizar Antolojisi olacak.

Merakla bekliyorum ikisini de. Son söze geldi sıra yine, söyleşiyi bitiriyoruz.

Biz çok şeyi vakit yok pek kısa geçiyoruz.

TEILEN
Önceki İçerikMUHAFAZAKÂR, YERLİ VE MİLLİ SANAT
Sonraki İçerikUzaya Kaçan Bir Köpek ve Arkasından Seslenen Rıfat Ilgaz
Manisa’nın Akhisar ilçesinde doğdu. Üniversiteye kadar bu şehirde yaşadı, kitaplar okudu, filmler izledi ve zeytin ağaçları dikti. 3 üniversite terk etti. Rock tedrisatını tamamlamak için plakçılarda çalıştı. BirGün, Evrensel, Aydınlık gibi günlük-ulusal gazetelerde 7 yılı aşkın bir süre sinema yazıları yazdı. Birçok sinema dergisinde eleştirileri yayınlandı. Ortak yazarlı kitaplara katkıda bulundu. Sinema üzerine çeşitli atölyeler yaptı. Film festivallerinde paneller, konuşmalar düzenledi. Dünyayı gezdi. Yayınevlerinde danışmanlık-editörlük yaptıktan kısa bir süre sonra film yapım sektörüne atıldı. Şu anda Global Filmcilik başta olmak üzere çeşitli film şirketleri için proje danışmanlığı görevini yürütmektedir. Film ve kitap çalışmalarına son hızla devam eden yazar, ayrıca Ulysses Zeytinyağı adlı gıda şirketinin kurucusu ve yöneticisidir.