Ana Sayfa Kritik SYRIZA Döneminin Kapanmasının Ardından Türkiye Solu Özeleştiri Yapıyor mu, Yapacak mı?

SYRIZA Döneminin Kapanmasının Ardından Türkiye Solu Özeleştiri Yapıyor mu, Yapacak mı?

SYRIZA Döneminin Kapanmasının Ardından Türkiye Solu Özeleştiri Yapıyor mu, Yapacak mı?

Dün itibariyle Yunanistan’da SYRIZA dönemi kapandı. Türkiye’de neredeyse solun tümü, SYRIZA konusunda yanıldı, Ocak 2015’teki seçim zaferini alkışladı.

HDP, CHP, ÖDP ve hatta AKP, “Türkiye’nin SYRIZA’sı biziz” yarışına girdi. Yanıldıklarını anladıklarında çok geçti ve hâlâ özeleştiri yapmış değiller.

SYRIZA Konusunda Öngörü Sahibi Olanlar:

SYRIZA’nın sol bir parti değil, sistemi restore edecek bir parti olduğunu önceden tahmin edenler, solu kültüralist değil sınıfsal olarak çözümleyen kurum ve isimlerdi. Türkiye’de SYRIZA’nın gerçek rengini önceden anlamış olanlar şunlardı:

– Yunanistan Komünist Partisi’yle yakın ilişkileri dolayısıyla TKP ve HTKP.

– Kimi Troçkist isimler (örneğin Sungur Savran)

– Genel anlamda eleştirel, sorgulayıcı düşünce yapısına sahip az sayıda sol yazar.

– Taner Timur ve Korkut Boratav gibi, konuyu sınıfsal eksende ve SYRIZA’nın ekonomik politikalarının solda durmaması üstünden değerlendirenler.

– Kimi partilerde ve hareketlerde, sınıfsal bakanlar doğru tahminler yaptı, kültüralist bakanlar yanıldı. Diğer bir deyişle, bunların kendi içlerinde de farklılaşma söz konusuydu. Solun gerisi (çoğu), birkaç istisna dışında yanıldı.

Bunları 2018’de Atina’da yayınlanan bir akademik dergide çıkan bir makalemde ayrıntılarıyla anlattım (aşağıdan okuyabilirsiniz). Bugün, makalede sık alıntı yaptığım TKP’li yazarlardan biri, sosyal medyada bana teşekkür etmiş. Teşekkürü aldım, kendisine ben de teşekkür ederim.

TKP’li değilim. Solda duran bir akademisyen-yazar olarak doğruların peşindeyim. Önemli olan, memleketimizde düşünce kültürünün daha da gelişmesidir.

Peki SYRIZA’nın başkalaşmasının, adeta Frankestein’laşmasının önhabercileri nelerdi? 2015’te konuyla ilgili olarak yazdığım bir yazıdan alıntılıyorum:

“İlki, Syriza’nın irili ufaklı sol partilerle koalisyon kurmak varken sağcı bir partiyle koalisyon kurmasıydı ve işin ağlatılı yanı, bunu Avrupa’nın kemer sıkma politikalarına karşı çıkmak üzerinden gerekçelendiriyordu. Milli savunma bakanlığının sağcı koalisyon ortağına verilmesi ve maliye bakanının Marksist olmaması, onun yerine kapitalizmi reforme etmeye çalışan bir Keynes’çi olması da bir diğer noktaydı.

Üçüncü bir nokta, seçimden birkaç hafta sonra, Alexis’in öldürüldüğü 2008 yılında İçişleri Bakanı olan Prokopis Pavlopulos’un Syriza’nın oylarıyla devlet başkanı yapılmasıydı. Buna, “2011 sonrasında Tunus’ta ve Mısır’da olduğu gibi Syriza iktidarının ömrünü uzatmak için eski rejime verilmiş bir ödün” diyebilirdik belki. Ancak bunu Türkiye’de yapana (örneğin Berkin’in öldürüldüğü sırada İçişleri Bakanı olanı devlet başkanı yaptırmak) herhalde solcu denemezdi.”(*)

Türkiye Solunun SYRIZA Yanılgısından Çıkarılacak Dersler:

1. Sol, eski zamanlardaki eleştiri-özeleştiri döngüsünü bırakmış durumda. Kimi hareketler başka konularda özeleştiri yaptılar. SYRIZA konusunda yanılan sol kesimler, “daha önce şöyle şöyle dedik, hem de bunları kesin doğruymuş gibi söyledik, yanıldık” diyebilmelidir. Yanılıp da yanılmamış gibi yapmak, yanılmaktan daha kötü…

2. Akademik makalede anlattığım gibi, solun yaygın yanılgısı, sınıfsal değil kültüralist bakmasından ve ekonomik politikalara değil politik etiketlere inanmasından ileri geliyor. Üstelik SYRIZA konusunda tek yanılan, Türkiye solu değil, dünyada da çokça yanılan oldu. Bu yanılgılı durum, günümüze özgü de değildir. Geçmişte de benzerleri olmuştur; üstüne gidilmediği için 21. yüzyılda hâlâ aynı sorunları yaşıyoruz.

3. Bu yanılma halleri, SYRIZA konusuna özgü de değil. Suriye’deki savaş konusunda da (örneğin, cihatçıları geçmişte Afganistan’ta olduğu gibi ‘özgürlük savaşçısı’ ya da ‘halk muhalefeti’ diye tariflemeler), Uruguaylı başkan övgüsünde de (çünkü sosyalizm hayırseverlik değildir) ve daha birçok örnekte aynı yanılgılı düşünce yapısını görüyoruz.

4. Sol, bilimden ve felsefeden uzaklaştıkça, daha yanılgılı konumlara savruluyor. ‘Felsefenin Temel İlkeleri’ gibi (değerli bir kitap olmakla birlikte), sola solu anlatan eskimiş kitaplar yerine, daha güncel, daha kapsayıcı bir okuma programıyla solun kendisini geliştirmesi şart.

5. Sol, kesin konuşmayı bırakmalıdır. Kimi konularda tek bir doğru vardır; başka konularda yoktur. Sol, bilgiyle görüşü ve olguyla yargıyı ayırmayı artık öğrenmelidir.

6. Solun kuramının doğru olması, uygulamada doğruluğu güvence altına almıyor. Kuramla uygulama ve uygulamayla kuram arasında örülmesi gereken bağlar uzun süredir kopmuş görünüyor.

Buradan “tek doğru, benim dediğimdir” gibi bir sonuç da çıkarılmasın. Amaç, kimseyi kırmak ya da kızdırmak da değil. Bu satırların yazarı, elbette herkes gibi yanılabilir; ancak öyle gelişmeler oluyor ki, kimi zaman herkes yanılıyor ve yalnızca tek bir insan ya da bir avuç insan, doğruları söylüyor; onların sesleri ise, sol çoğunluk içinde arada kaynıyor.

Özeleştirisiz eleştiri, eleştirilene yedeklenmeyi getirir. Solun sosyal medyada sık görülen kişisel kavgalar ve hakaretamiz sataşmaların ötesine geçip soğukkanlı olarak tartışmayı öğrenmesi gerekir. Bir ülkeyi, hatta dünyayı yönetmeye talip ve aday olan bir hareket ya da düşüncenin, buna uygun bir olgunlukta davranması beklenir. Amaç, sosyal medyada fenomen olmak, çok beğeni almak vb. olmamalıdır. Paylaşımlar gelip geçer, beğeniler dönemlere özgü olarak artar da azalır da… Güçlü düşünceler ise yıllara meydan okurlar… Önemli olan, kısa erimli kazanımlar yerine, bu tür uzun erimli düşünceleri üretmek olmalıdır.

Sonuç: Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?

Türkiye solu, SYRIZA konusundaki yanılgılarından ders çıkarmalıdır. Kendine her solcu diyenin solda olduğuna inanmayı bırakmalıdır. Bir partiyi değerlendirirken, partinin hangi sınıfları temsil ettiğine bakmalıdır. Siyasete kültüralist bir çerçeveden bakmak yerine partilerin ekonomik politikalarını incelemelidir. Yalnızca kendisiyle tümüyle aynı görüşte olanlarla değil dünya solu yelpazesinin farklı kesimleriyle daha yakın ilişkiler kurmalıdır ya da en azından, dünya solu okumalarında kendisinden farklı düşünen sol kesimlerin kaynaklarını da incelemelidir.

Sol, yanılabileceğini kabul etmelidir. Papa’nın yanılmaz olduğunu, yüzyıllar boyunca sözcüğün çifte anlamıyla ‘şiddet’le savunan Vatikan bile, sonunda yanılmazlık savını bir yana bıraktı… Sol, yanıldığını ve yanılabileceğini inkar etmek yerine, gelecekteki olası yanılmalara karşı önlem almalı, eleştiri-özeleştiri döngüsü ile doğrulama-yanlışlama düzeneklerini devreye sokmalıdır. Ülkeyi ve dünyayı yönetmeye talip ve adaysa bunu yapmak zorundadır.

Kaynak:

Gezgin, U.B. (2018). SYRIZA’s Metamorphosis As Seen By the Turkish Left: A Critique of Leftism Without Economics and Class Analysis. Athens Journal of Mediterranean Studies, 4(4), 291-304. https://www.researchgate.net/publication/327254332_SYRIZA%27s_Metamorphosis_as_Seen_by_The_Turkish_Left_A_Critique_of_Leftism_without_Economics_and_Class_Analysis

https://www.athensjournals.gr/mediterranean/2018-4-4-2-Gezgin.pdf

(*) Gezgin, U.B. (2019). İki Solun Hikayesi: Uruguay’ın Ak Partisi ve SYRIZA. Bianet, 14.08.2015.

https://m.bianet.org/bianet/toplum/166814-iki-solun-hikayesi-uruguay-in-ak-partisi-ve-syriza

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl