Ana Sayfa Litera Tanat (Öykü)

Tanat (Öykü)

Tanat (Öykü)

“Kaymakam eşinin, makam aracıyla işe gelmesinin hukuksal karşılığı nedir?” diye sordum. Kardeşim, telefonun ucunda her zamanki gibi uzun uzun güldü. Yüzünü görmesem de gülüşünden yola çıkarak o anki oturuş pozisyonunu bile tahmin edebiliyorum. Böyle de bir özelliğim var işte: Doğruyu bulmak. Bu özellik çoğu zaman başımı belaya sokuyor. Bela dediğim de küçük hesaplaşmalar, kusumsuz mide bulantıları. “Bana ne”mi sanırım annemin zihnime kazıdığı devanası ebem, ben doğar doğmaz plasentamla birlikte sobaya atmış. Çıtır çıtır. O zamanlar plasentaya verilen isimle ilgili de doğru olduğuna inandığım tahminlerim var ama… Tahmin yeteneğimse muhtemelen annemin yediği loğusa peltesinden üremiş sütün (of; ne biçim bir cümle olmaya, “Hocam, hiç göl maya…”) dudağımda bıraktığı ballı tadından (ben daha balın ne olduğunu bilmeden balı biliyormuşum; Balışeyh’in bal kavunu yol alçıları, sarı, arı… “Hocam, hiç Arı Maya tutar m…”) almışım. “Muhtemelen” dememem gerekiyordu. Bunları düşünürken telefonun hâlâ açık olduğunu fark ettim. Kardeşimin “yine dalmıştır” ağız büküşünü tahmin ettim. Sorumun cevabını beklemeden telefonu kapatıverdim.

Zamanı durdurabildiğimi anladığımda altı yaşındaydım. Böyle bir anda değildi duruş, yavaş yavaş. Müzik terimiyle “fade out” gibi bir şey. Benzetmeyi kullanmamın nedeniyse orada an durması değil ağırdan kısılma olması. Neyse, ilk kısılmalar dedemin ölüm döşeğinde başladı. Tabii döşekte olan ben değildim. Hoş, ot yastıklarından salon evi yaptığım somyanın üzerinde yatan dedem, bu kısılmayı içten gülerek karşılıyordu. Gerçek içten. Tahminim. Amcaların koala gelişi, halamın fabl tavşanından hâllice yetişememesi ve öğütlü kapanış. Dedemi on iki dakika fazla yaşatabildim, boşluğu fazlalık olarak kabul edebilirsek. Neden on iki? Hitit’in on iki tanrısı, havarilerin on artı ikisi, altı çarpı iki imam… Bir nedeni yok, yalnızca küçük İskender dost. Alaşehir’deydi. Anma. Açık alan yağmurunu bahane edemezdik. Zaten dört konuşmacı, üç dinleyici. Tekimiz, ünlü filmlerden birinde iyi rol oynamış. Dinleyicilerden biri de şairin “Artık Kalbim Yok” şiirinden bestelenen, Düş Gezginleri’nin şarkısına ritim tutmaya çalıştı. Anmada. Arkadaşım. Arkadaşımdı. Bütün ilçeyi (ben de parçadanım) dolandırıp tayinle kaçtığında yirmi yedi yaşındaydım. Keşke yirmi dört olsaydım. Altı ve on ikinin katları. “On iki”nin yazımını bu hafta işledim. Derste. Sadece on ikinin değil tabii. “Birden fazla sözcükten oluşan sayılar, yazıyla yazıldığında ayrı yazılır.” Yazıyla yazılmadan birden fazla sözcükten oluştuğunu nereden… Yazıyla yazıldığında-yazılır-yaz. Yazın gelmesine beş hafta. Bir aydan fazla, bir buçuktan eksik. Eksik olan tek şey o değil elbet. Para. “Para ile ilgili işlemlerde senet, çek vb. ticari belgelerde geçen sayılar bitişik yazılır.” Neden? Paraları ayırmamalıyız. Çift maaş. Eğer “dokuz bin yüz on altı lira” yazarsak kötü niyetli eski arkadaşlarımız onu “on dokuz bin üç yüz on altı lira” yapabilir. Bu yüzden kapatmalıyız ve yapıştırmalıyız. Paralar iyi yapışır. #dokuzbinyüzonaltı# Arkadaşları kapat. “Artık Kalbim Yok”. Tahminimce İsmail’in de yoktu. Bazen, diyorum; zamanı durdursam şöyle, yanına varsam, alnının ortasına gotik harflerle kocaman “GÖT” yazsam. Gotik tam okunmayabilir. Hem Türkçe karakter içeren… İyisi, Times New Roman. En büyük punto. Yap bunu. Yaptım bunu. Zamanı durdurarak intikam alabileceğimi anladığımda otuz yaşındaydım.

Kuşların da dini vardır. Kıssadan hisleri, şeyhleri, engizisyonları, oğul kurbanları, ağlama duvarları olmasa bile ağlama telleri, yeşil sermayeleri, kara sermayeleri, yulaf sermayeleri… Bayağı gelinciklerin yediği gurk tavuğum da bence kanatlı bir peygamberdi. Aslında yenmedi, onun kanı emildi. Peygamber yemek gelinciklerde haram olabilir. Ev sahibime göre belediyenin küpeli köpeklerinden biri yapmıştı bu işi ama köpeğin bunu yapmış olması bir sonraki seçimde başkana oy vermeme engel olmamalıydı. Eşime göre katil, oğluma göre öcü. Bence tanrının işiydi. Tanrının yeni meleklerinden ars. Uçarılığını unutarak yeniden dinozorlaşmaya başlayan avangart tavukların cezalandırılması. Kar vakti. Kârlı. Dinozorların tüyü olmadığına Jurassic Park mı karar verdi? Geçelim. Vaz. İşte, altındaki on üç yumurtanın (biri belki de Judas) çıkımına iki gece kala (tek saymayı sevmeyenlere bir gündüz) kuşluk vaazında parçalandı peygamberim. Vaz vaaz. İbretlik bedeni kansızca, apak sergilendi; canlı ceninleri, ada şövalyelerince esirlendi, horozlandı. İlk defa horoz kestiğimde on üç yaşındaydım ben. Judas. Ergenliğe girdiğim anlaşılınca (ki sürekli hamamlık durumum) babaannem tarafından önüme atılan Serinhisar kırsalı bıçakcağız ve onun hemşerisi horoz. Beyaz bez ayakkabılarıma bulaşan kanla birlikte boynun can çıkmadan kopması. Zamanı yavaşlatıp horozun gözüne son kez baktım. Mat. Beni görüyordu, emindim. Horoz için zaman hiç durmamıştı, şaşırdım. Demek ki boşlukta, benimle bir yaşamayan başka canlılar da vardı. Astral. Dream.

İnsanların hakkımda düşündüklerini tahmin edebiliyorum. Ürkütücü bir şey bu. Sevildiğinizi sandığınız kişilerce iç arkanızdan konuşulanları hissettiğinizi düşünün. Düşünmüşsünüzdür. Uzaklaşıyorum. Siyasi nedenlerle ilçe yapılmış bu yerleşkede uyumamın sebebi de belli. Kaç. Kaç gündür aklımı kurcalayan soruyu kardeşime bu uzaklıktan, kaçaklıktan sordum: “Kaymakam eşinin, makam aracıyla işe gelmesinin hukuksal karşılığı nedir?” telefonu kapatsam da kardeşim konuya ısrarcı. Aradı. Açtım. Aç. Kullanamazmış ama bu devirde kimi kime şikâyet edecekmişim. Beni bene bana. “Şu an geldiği falan yok,” dedim. Azınlık raporum. “Buradan sürüleceğim. Daha içe. Ben gider gitmez de eş durumundan kaymakamın eşini yerime tayin edecekler. Tahminimce. Okula kocasının makam aracıyla gelecek. Gelecek üstünlüğü. Birazdan güleceksin ve ben yine telefonu kapatacağım.”

Zamanı durdurma (hadi, yavaşlatma) yetim kaybolduğunda otuz üç yaşındaydım. Oğlum altı yaşına girmişti. Anladım. Beni on iki dakika daha fazla yaşatacaktı.

 

Resim:Max Ernst (ayrıntı)

 

_____

NOT

ELEŞTİREL KÜLTÜR (EK Dergi) sitesinin edebiyat editörü Erkan Karakiraz’ın seçtiği eserler, sitenin edebiyat bölümü Litera’da yayımlanıyor. Matbu ya da dijital herhangi bir ortamda yayımlanmamış öykü ve şiirlerinizi, literaoykusiir@gmail.com e-posta adresine gönderebilirsiniz.

 

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl