Dünya üzerinde her toplumun kendine göre çıkmazları bulunur.Çözüme kavuştuğu düşünülen bu çıkmazlar ya örselenir ya da değişim geçirir. Türkiye’nin yaklaşık son 200 yılını belgeler dahilinde incelemeye çalışan bir tarihçi bunu isterse rahatlıkla görür.. Peki değişimin belgelerini inceleyen bir tarihçi tamamen tarafsızca bir tarih yazımı gerçekleştirebilir mi? Açıkçası buna cevap vermek güç. .13 Ağustos 1903’de Azori isimli birinin Sultan Hamid’i eleştirdiği kitabı jurnal belgelerinde yer alır1 Bunu bazıları iç güvenlik mekanizması olarak görür. İç güvenliğin tehdidine karşı devletin güçlü olması gerektiğini savunanlar, 21 Temmuz 1906 yılında yerli tiyatrocuların yabancı tiyatrocular hakkındaki şikayetlerini(onlar para kazanmasın biz kazanalım tepkisi) muhtemelen padişahın sanata ve sanatçıya duydukları saygı olarak yorumlar CITATION Tug61 \l 1055 Bu ve buna benzer hadiseleri o dönem “istibdat” olarak yorumlayanlar ise 1913’deki Bahricedid Vapurundan ya da 1914-1918 yılları arasındaki abartılı basından asla söz etmeyeceklerdi .. Örnekler inandığınız ideoloji ya da mensubu olduğunuz sınıf hatta tuttuğunuz takıma göre bile çoğaltılabilir. Sancıları olan cemiyetlerde gerçek dün olduğu gibi bugünde insanların inandıkları ve duymak istediklerinden ibaret.Bu karmaşa içerisinde ortaya çıkan aydın aslında toplumun koskoca bir aynası.

Tarihin dönüm noktaları diyebileceğimiz anları vardır. Türkiye için bu zamanlar çoğaltılabilir.Durağan olmayan tarihimizde değişim ve dinamiğin izlerini görebiliriz. Bunu kronolojik olarak anlatmak isteyenler muhakkak olacaktır işte bu noktada hiçbir fikir ya da kişi için sıfır noktası tabirinden bahsedemeyiz. Çünkü Türkiye’de her fikrin ve kişinin bir öncesi vardır. Örneğin 1839’da Gülhane Parkında ilan edilen Tanzimat Fermanı bir anda gerçekleşen bir olay değildir. Tanzimat Fermanına giden yolda III. Selim’in ne ölçüde eskinin geleneklerini terk edip yeni metotlara yönelmesini ve ne ölçüde 18. Yüzyılda seleflerinin takip ettiği geleneksel reform çizgisi incelenmelidir CITATION Tug61 \l 1055 Belki sırf bundan dolayı günümüzde yaşanan herhangi bir olay sonrası hemen bunun izlerini geçmişte arama kaygısı taşıyoruz. Modernleşmeye çalışan ya da şeklen de olsa kendince modernleşmek için didişen toplumlarda yaşanan “nostalji” sosyal bir ruh hali olarak karşımıza çıkması bundan ileri gelir. Durağan olmayan tarihimiz işte bu nostaljinin tortularını günümüze yansıtır. Bu yansıma yaşanan savaşlar,fikirler ve çözümlenemeyen problemler olabilir. 1912-1913 yılları arasında yaşanan Balkan felaketinin izlerini bir an da 1989’da görebilirsiniz ya da Birinci Dünya Savaşı yıllarında yapılan hataların bedelini günümüzde uluslar arası arenada karşınızda bulabilirsiniz. Peki ya fikirler ve onların beraberinde getirdiği karmaşanın izleri. İşte bu belki de en can alıcı ve üzerinde aslında en çok düşünülmesi gereken konu. Yıkılan bir imparatorluk ve sonrasında kurulan bir devletin temelinde yaşanan fikirler zaruretler sonrası oluşacaktı. Böyle olmalı mıydı sorusuna ise günümüzde dönemin koşullarına göre düşünmemiz gerekiyor cevabını verecektik. 20. Yüzyılın başlarında Türkiye’de olan her aydının aklında daha iyi bir ülke hayali vardı. Yıkılış yıllarında ortaya çıkan fikir akımlarını hatırlayalım. Hepsi süreci durdurmak ve yeniden ayağa kalkmak için farklı tezlerini ortaya koyuyordu. Fakat fark edemedikleri bazı şeyler vardı. Kendi düşünceleri yaşanan gelişmeler sonrası bir hezeyana dönüşüyor ve gün geçtikçe değişiyordu. Bu değişimi bugün bile her olay sonrası görmek mümkün.


Artık sınırı pek belli olmayan Batılı düşünürlerde açıkçası bu karmaşayı çoğu kez farklı yorumladılar. Goethe, Faust’da “Çok uzaklarda, Türkiye halklar birbini yerken ,Pazar ve tatil günleri savaşa ve savaş çığlıklarına ilişkin bir söyleşiden daha iyi bir şey düşünmem” diyerek aklında olan Türkiye algısını ortaya çıkarır CITATION Tug61 \l 1055 Batılı gözlemciler,kendilerine öznel olarak ters göründüğü için Türk geçmişinin genellikle “gayri tabii” olduğu yargısına varmışlardır CITATION Tug61 \l 1055 Bu bakışa ilginçtir burada olanlarlarda kapılacaktı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından Cumhuriyet’e gidin yolda ortaya Yeni Osmanlılar yani Jön Türkler’in fikirsel geleneklerin temelinde olduğu iddia edilen Şair Şinasi Efendi’nin görüşleri diğerlerinide şekillendirecekti. Peki Şinasi ne derecede kendi başınaydı. Kasidelerinde sık sık Tanzimat’ı ortaya çıkaran Mustafa Reşid Paşa’ya göndermelerde bulunuyor ve onu övüyordu. Şinasi’ye göre Büyük Reşid Paşa yeni bir dinin “medeniyet dininin resulu” olarak gösteriliyordu. CITATION Tug61 \l 1055 Aydın ve Devletin aynı düşünme zarureti yine bu yıllara aittir. Bu ilerleyen yıllarda çok daha büyük tezatlıklar olarak karşımıza çıkacaktı. Kimi aydınlar düşündüklerinin bir anda tersini savunacak kimileri ise kurtarılma ümidiyle kurtarıcı olarak tanıtılanlara sığınacaktı.İstibdat olarak adlandırılan dönemde Pierre Quillard’ın muhalefetin popüler simalarından olan Ahmet Rıza’ya: “Sizin siyasi fikirlerinizle Abdülhamid’in siyasi fikirleri arasında zerre fark yoktur” demesi aslında şaşırtıcı değil. CITATION Tug61 \l 1055 Üslup olarak derinliği olmayan bu fikirler ince bir zırh taşıyordu bunları kazıdığınız zaman aynı şeylerle karşılıyordunuz. Hatta bunu Şinasi’den Ahmet Rıza’ya kadar uzanan nesil göremedi. Sonrasında ise tarih bizi bambaşka maceralara sürükleyecekti..

Düşünün bir sabah evinizde top sesleri ile uyanıyorsunuz ciddi anlamda bir hayat endişeniz var. Ne olacağınızı bilmiyorsunuz. Her insan böyle bir atmosferden etkilenir. 1900’lü yılların başında ileride Cumhuriyeti kuracak olan kadrolar korkular, kurtarıcı endişesi ve soru işaretleriyle ile yeni bir yüzyıla giriyorlardı. Şinasi’nin 1860’ların ortalarından başlayarak basın yoluyla yaratmaya çalıştığı değişimden 1913’e kadar bir çizgi çektiğimizde çok az kişinin gerçeğe saplantılarından sıyrılmış bir şekilde bakabildiğini görüyoruz. Bunda yaşanan gelişmelerin yarattığı yıkımdan bahsetmemiz gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu 1877-1878 93 Harbi ve 1912-1913 Balkan Harbi sonrası çok derin ve kapatılamayacak bir yenilgi almıştı. Bu yenilgiler sadece toprak kaybı anlamına gelmiyordu aynı zamanda inanılan fikirlerde yeniliyordu. Özellikle Balkan felaketi gerek Türkiye’nin gerek aydınların fikirlerini tamamen değiştirecekti..

Şinasi’den itibaren kendince sorgulayan, olaylara ve kişilere göre tezat farklılıklar gösteren, eksikliklerini kabul etmeyen bu “yeni aydın tipi” günümüze kadar türlü değişkenliklere uğrayacaktı. Tanzimat öncesi Türk toplumunda iki aydın tipi vardır medreseden yetişen ulema ve tekkeden gelen veli.Bunlar devlete hakim olan “maddi iktidara” karşı manevi iktidarı da temsil ediyorlardı CITATION Tug61 \l 1055 Yeni aydın tipi ikisinin de rolüne bürünüyordu fakat halkın yaşanan bu gelişmelerden ne derecede haberdar olduğunu söylemek epey güç. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra(1908) Ahmet Şerif ‘in Tanin Gazetesinde yayınlanan Anadolu manzaraları bundan dolayı bana hep garip gelmiştir. Yayınlanan bu gezi Anadolu’yu turlayan bir oryantalistin değil kendi insanımızın ifadeleridir. Yokluğun, hastalıkların ve elbette taassubun inanılmaz boyutlarda olduğu bir coğrafyadır bu.

1839’dan başlayan Batıcı Tanzimat aklı ve Tanzimat zihniyetine, bürokrasinin modernleşmesi ve merkeziyetçi bir yönetimin oluşturulmasına paralel olarak bir Batıcı Tanzimat dilinden söz etmek mümkündür. CITATION Tug61 \l 1055 Şinasi’nin kimliğinde oluşan Batıcılığa yaşanan gelişmeler sonrası bir şey daha eklenecekti, Türkçülük.

Devam Edecek..

 

 

1 [ CITATION Tug61 \l 1055 ]

CITATION Tug61 \l 1055  “Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmut Dönemleri” Stanford J. Shaw Çeviren: M. Faruk Çakır Yeni Türkiye Yayınları 2002 610

CITATION Tug61 \l 1055  Faust, Johann Wolfgang Goethe, Goldmann Verlag, 2. Auflage,Berlin/Weimar

CITATION Tug61 \l 1055  Türkiye ve Avrupa Arnold Tonbee Birinci Baskı 1971 Çevirenler:Kasım Yargıcı-Mehmet Ali Yalman –Örgün Yayınevi

CITATION Tug61 \l 1055  Tanzimat Değişim Sürecinde Osmanlı İmparatorluğu Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Ankara 2006 Mustafa Reşit Paşa ve Yeni Aydın Tipi Mehmet Kaplan Sayfa 465

CITATION Tug61 \l 1055  Çocukluğum,Gençliğim,Siyasi ve Edebi Hatıralarım Yahya Kemal İstanbul Fetih Cemiyeti 1976

CITATION Tug61 \l 1055  Age Mehmet Kaplan 465

CITATION Tug61 \l 1055  Sociology of Religion and Sociology of Knowledge, Peter l. Berger-Thomas Luckmann, Penguin Books England 1971 s66