Bilgeler, her çağda yaşam için aynı hükmü

vermiş: değersizdir. Sokrates bile ölürken

şöyle söylemiş: “Yaşamak… uzun zaman

hasta olmak olmak demektir.

F. Nietzsche

Büyük verimlere gebe kalemlerin ebediyen sustuğunu bilmek acı verici. O anlatılara dair olma çabası da bir o kadar zor. Bu yazı bunun ispatı olacak. Yaşamın; -Behramoğlu’na inat- öylesi matah bir armağan olmadığı gerçeğiyle kalakaldığımız ruh akrabalıklarında hüzün; gidenin mi yoksa kalanın mı nasibi kestirmek de zor. Aslında cevabı bulmak değil insanın o sebebini bilemediğimiz yaşama ısrarını gördükçe akıllara takılan çelişkilere rağmen cevap vermek zor olan.

Genç ölmek büyük mesele hele de bir şair için… Koparttığı varoluş avazında sözünü, söyleyebildikleriyle ve artık söyleyemeyecekleriyle bir yankının artık olamayacağı. Yakın zamanda kaybettiğimiz bir isimden söz edeceğim. Tayfun Gerz; kısa yaşamında sözlerini yine de edebiyat dünyasında yankı bulabilecek hale getirmeyi bildi. Yoksa ne ben ondan haberdar olabilirdim ne de bu yazı kaleme alınabilirdi. Bir de hiç ses veremeden gidenler var. Onların da namına olsun bu anışımız.

Buraya kadar söylenen sözler, bir şiir dilinin atmosferine sızarken daha baştan beyaz bayrağı sallamak gibi görünse de nesnel kriterleri elden bırakmayacağımız bilinmeli. Yoksa bu az önceki girizgâhı yazmamak kadar büyük bir ayıp olurdu. Belki de daha da feci… Kısacık hayatı süresince evrimleştirme şansı bulamadığı şiirleri hakkında nihai tespitlere girişmek türünden bir hata payının göz kırptığı alanda kurmaya çalışıldı bu inceleme metni. Ötesi argümanlar ile ölçüt arayışı – karşılaştırma – kreşendo biçimlemeleri ile Gerz’in şiirlerine yaklaşmak hata olacaktır. Yazılı Kâğıt Yayınları’ndan çıkan şairin tek verimi olan kitabı ‘Erkenden Dünya’ ismiyle vücut bulmuş… Toplam otuz bir şiirinin yer aldığı kitabının tematik olmayışı bir ilk kitaptan beklenen cinsten. Zoraki bir kuruluş nüvesi olmasındansa tematik arayıştan kaçınılabilir diye düşünüyorum aslında. Aksi bir istikamet çizmek bir yazının ve sahibinin samimiyetine gölge düşürülebilir. Bu durum Gerz’in şiirlerine tümden başına buyruk duyumun hakîm olduğu anlamına gelmemeli. Birbirini besleyen anlam öykünmeleri ve izini sürdüğü bazı arayışların yanık bile oluşturduğunu gördüğümüz odak ışımaları var. Bunlar net örgülerle bir konunun başka başka yönlerine vurgu yapan şiir bütünleriyle okuyucuya ulaşmıyor olsa da kanımca aksinin meydana gelmesi beklenemez olandı. Belli durakları aşmamış şairler için bu gibi sonuçlara varılamaz, varılmamalı.

Gerz’in şiirlerinde göze çarpan ilk unsur olarak bir perspektif algısının, şiir kişisinin (bir şiiri şairin gözünden yaşayan soyut süje) anlağında oturmamış halidir. Bu reel evrende devam eden bir anlama çabasının işareti olarak şiirin soyutlamalarında yer eder. Yer düzleminde istikamet çizilen insanın tanrı ve fizik ötesi paradigmalar ile kurduğu / kuramadığı bağın hesaplaşması verili kader ve getirileri üzerinden yapılır. ‘Piyer’ şiirinde sunulan anne – çocuk – baba üçlüsünün karton birer karakter olmayıp bir acılı yazgının nesneleri haline gelmesi işte bu verili tanrısal kaderin sebep olduğu gerçekliktir. Şiirin başında epigraf olarak verilen ‘çocuklar tanrı olmak isterler’ cümlesiyle üst üste koyabileceğimiz:

babası tanrı gözetiminde öldürülmüştür” / “tanrı piyer’in sağ omuz meleğini boğmuştur”

babasız büyüyen çocuklara “babasız büyüyen çocuklardan

tanrıyı anlatmak güçtür” sevgi beklemek suçtur”

(Piyer)

gibi dizeler serimlenen insani eksikliklerin tetiklediği öfkeyi ortaya koyar. Diğer bütün şiirlerinde de gözlemlenen bir dil akışı bu şiirinde de görülüyor. Bu noktaya tekrar döneceğiz. Dizeler birer tanıtlama ifadesine dönüşüyor buysa dilsel akışın kesintiye uğramasına sebep oluyor.

Gök ile yer arasına ayrı ölçülerin biçildiğini gören göz kurduğu dünyasında (karşı cins ile kurulan bağlar hariç) hep kendine çarptığı bir yenilgiyi büyütür. Kelebek imgesiyle insan kaderi üzerinden sunduğu mimetik doku bu umutsuzluğun ayrı bir göstergesidir. Bunu kıracak bir talihse yaşından beklenmeyen bir pesimizm ile yok sayılır:

Uğur gerekir demir yenilginin doğrulmasına ama

Artık gökyüzüne inanmıyor kelebekler”

(Gök Ağladı)

İnsan – kader ilişkisi birçok tartışmanın konusu olmuştur hatta dini akidelerini sırf bu sorunsalın açmazları yüzünden sonlandıranlar da vardır kuşkusuz. Gerz; tıpkı ‘İstek’ şiirinde “aşk’a olan inancımı, din gibi / küçük denilebilecek yaşta / kaybetmeseydim eğer….” (*) Dediği gibi bu sorgulamaların ayrı bir sonucu olarak şiirini ruhsal bir yalnızlığın değinisi haline getirmiştir.

“yalnızlığın ipini çekiyorum [ burada bir imlâ vurgusu olarak bir

tanrının mecbur bıraktığı gibi cins ifade olan aşkın özelleştirilme-

tanrının mecbur bıraktığı yerde” si ve bu şekilde kesme ile ayrılma-

( Kördüğüm) dikkat çekicidir. (*) ]

-ayrıca bkz. ‘gözyaşı’ şiiri-

Bunda istek fikrinin tanrı inşası bir kader tarafından hiçe sayılışı etkin bir rol oynar. ‘İp’ ifadesi ise özellikle üstünde durulması gereken bir unsurdur. Gerz’in teolojik argümanlarını diğer şiirleri dikkate alınacak olursa her ne kadar hristiyanlığa özgü unsurlardan seçtiği görülse de islam inancının kutsal kitabında da ‘ip’ metaforu kullanılmıştır:

Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.”

[Âl-i İmran – 103]

Tutunma düşüncesi insanın yeryüzünde varlık halini bir temele bağlar. Kimileri bunu tekâmül olarak ontolojik bir tutunma olarak yaşar kimileriyse dine içkin mülâhazaları dışlayarak dünyevi gerçeklerle barışık materyalist bir hayatı bu tutunmanın varsılı kılar. Gerz’in şiirinde bu unsurun yok hükmüne gelmesi depresif parametreleri gündeme taşımıştır.

Yok oluş belirtisiydi / kendime açılan çıkmaz yokuş” – ( Lahza – epigraf- )

Emredildi kocamış yarınlar / büktüm boynumu / yıkıldı üzerime kutsal adalet”(aynı)

ve hiçbir şey yaşarken ki yorgunluğuna / değmiyor insanın”(Meryem)

Gerz’in ‘metafor’ ve ‘sis’ gibi şiirleri başta olmak üzere diğer bazı şiirlerinde de konu anlatım olanaklarının geniş bir düşünsellikle kurulduğu ancak dize ritmini tutturmada eksiklikler gösterdiği hissediliyor. Bazı şiirlerinde –daha yolun başında olduğu akıldan çıkarılmamakla- metafor kurma arzusunun onu iğreti duracak dizelerin tuzağına düşürdüğü görülmekte. Aynı şiir içinde yüksek değerlikli dizelerin bariz kötü / eskimiş olanlarla beraber kullanımı onun ilk arayışlarının sempatik ve dikkat çekici hatırası olarak zihinlerde yer edecek.

Kaç şiir daha yazmalıyım “bak rengârenk düşler sunuyorum sana”

Bir ah’ın tercümesi için (aynı)/ OLUMSUZ

Issızlık insanda kaç yalnılık eder

Söyleyin”

( Bir Kadın İçin) / OLUMLU

Şairin bazı şiirlerini kurarken kişisel tarihinden alıntılar yaptığı görülür. Bu çok doğal bir durum ancak bunu açımlarken okuyucuya bazı ipuçlarını vermesi beklenirdi. Usta işi kalemlerin hermetik nüveleri dahi belli kodlar yahut imalar aracılıyla metinde deşifre edilebilir kılması bu yüzdendir. Ayrıca şiirin üzerine inşa edildiği bir özne ya da nesne serimi yapılırken orijine alınmalı ve bütün vurgular onun üzerinden yapılmalıdır. Gerz’i bir mukayesenin içine dahil etmemek adına burada örneklere girişmek istemiyorum ancak belli kadınlar için yazdığı anlaşılan şiirlerinde kısmen gösterdiği başarıyı; ‘Hatıra’ ve ‘Ölüm’ şiirlerinde yakalayamadığı anlaşılıyor. Kadınlar mevzuunun genç bir şairin kaleminin malzemesi olması zaten muhtemel ancak Gerz’in bunu temel eksene oturtması başkaca bir beklenti içinde olduğunu ispatlıyor. “İsterdim, harflerden kadın yaratabilmek / ve işlemek yaramı kâğıda” diyerek somutladığı ‘Piyer’ in yaratma dürtüsünü arzulayan ve anneden yola çıkarak sokak fahişelerine uzanan bir kadın temsilleri bu minvalde ifadeler. Burada terazinin bir haznesinin eksik kaldığı görülmüyor mu sizce de? Baba figürü Gerz’in şiirlerinde bir hatıradan ibaret kalmıştır. Bunun açtığı gediğinse bir arzu nesnesinin hırsla karışık örülerek kapatılmaya çalışıldığı fark edilecektir. Kutsal sevgiye dönük arayış onun şiirlerinde ‘olamama’ halinin eşlik ettiği nice karamsarlıkların belirgin sebeplerine dönüşür:

Evrimini tamamlayamamış / aşklar saplanıyor şakağıma

Düşsem gururum incinir / sevsem bırakmazlar”

( Bir Kadın İçin)

Ne de yabancı yenilgiler biriktirmiştim

Boyumdan büyük sapasağlam kederler”

( Mehtap – 2)

Bu kutsal sevgi atıflarının realist dünyanın gerçeklerine çarpması ve bunun örneklerini bir çok kereler gördüğümüz üzere bir depresyon karakterini domine etmesi büyük bir hayal kırıklığının beslenmesi için ideal ortamı yaratır. İnsanların başkaları üzerinden yaşadığı tatminler, başka acılar üzerinden kendi sevinçlerini inşa etmesi – bir ‘schadenfreude’ ifası mıdır bilinmez- (bkz. ‘meryem’ şiiri) dünyaya yönelecek bir ağız dolusu tepkinin şiir kişisinde yer etmesini sağlar.

Elle ufalanabilirdim / yuvarlandıkça / taş kesiliyorum”

(Çığ)

Bundan sonra da Tayfun Gerz’in bizi şaşırtacak gelişimine tanık olmayı, onunla tanışmayı isterdim. Anlamak için sorular sormayı ve şaşırmayı… Ne yazık ki onun yeni şiirlerini duyup merak edemeyeceğiz.

Umarım burada bulamadığı aşikâr olan mutluluğu gittiği yerde bulmuş olsun.