Anatolia. Bir kadim ana kara.

Anımsadığım bir geçmiş. Terra Toria. Güzel bir şarkı.

Helen. Gidecekmiş gibi…

Bakış. Sanki göz açıp kapayıncaya kadar, tarih sahnesinden silinivermiş kadim uygarlıklar. Çorak ve kıraç topraklar, uçsuz bucaksız. Kurumakta olan susuz bedenler. Susmuşlar evini tıka basa doldurmuş olan.

Yürüyorum. Barbaros Bulvarında. Vedat Örs atölye sergisi için. Terraiçin.

Düşünüyorum. Bu sergiye beni çeken ne? Büyük olasılıkla atölye sergisi olması. Samimi. Kendine ait bir mekanda sergilemesi çok değerli. Sanatçıya nefes aldırmayan kimi galerilerin kaprisinden uzak. Ücretsiz. Komisyonsuz. Konuşulmayanlar yani. Yanı başımızda her an yaşadığımız ve kanıksadığımız şeyler…

Sanatçının bu açık ve protest tavrı, atölye sergisine daha yakından bakmamızı ve okumaya buradan başlamamızı istiyor gibi. Piyasanın ağır tahakkümünü kırmak isteyen, yapmamayı tercih ediyorum” diyebilen özgür bir irade.

Terra

Atölyedeyim. Kırmızılar içinde güzel bir kadınla tırmandım merdivenleri. Erkenciyim galiba! Henüz fazla kimse yok! Birazdan dolar ama. Yapıtlara doğru yola çıkarken, bugünlerde çok konuşulan malum aktivistlerin sanat eserlerine saldırısı var kafamda hep. Müzelerde ve kamusal alanlarda ‘kontrollü kargaşalar’ yaratılırken, Vedat Örs’ün mütevazı ‘atölye sergisi’ daha bir önem kazanıyor.

Sanatçı kim? Sanat eseri ne? Ya estetik değer? Neleri paranteze almamız gerekiyor?

Anatolia, Küçük Asya kokuyor Vedat Örs atölyesi. Aromalı bir içeceğin buğusu aynı zamanda. Nev’i şahsına münhasır. İçeceklerini göstermek isteyenler şeffaf bardak tercih ediyor. Gizlemeyi tercih edenler ise karton. Dışımızın içi” ve içimizin dışı.”

Tuvaller ve kağıtlarda resimler. Monokromdan polikroma… Vazgeçilemeyen merkezi figür. Anıtsal. Ve heykeller. Sanatçının farklı dönemlerini içeren. Didaktik metne, retoriğe ihtiyaç duymayan. Belirişler ve kayboluşlar… Eşzamanlı. Bedenler… Vazgeçiş mi? Unutuş? Susuş? Bu bedenler iletişim kurmuyor, konuşmuyor. Yazgılarına da gülümsemiyor. Anadolu kadınları gibi. Son bakışta gizli. Gizledikleri.

Peki biz? Sırtımızı dönebilecek miyiz? Gidebilecek miyiz gönül rahatlığıyla? Bizi çağırdığında, gittikçe çoraklaşan toprağa? Gizlediklerimizle?

Vedat Örs, referansını kendinden alan, eskilerin deyimiyle nev’i şahsına münhasır bir modern özne. Ayakları burada. Terra’da.

Kasım 2022 – Kandilli

TEILEN
Önceki İçerikBir Kiraz Kuşunun Hikâyesi
Sonraki İçerikARİF DİRLİK: RADİKAL GEÇMİŞLER ve POSTKOLONYAL TRAVMA
Jale İris Gökçe
Kendini Angel Rainbow (Gökkuşağı Meleği) yani ‘kendilik araştırmacısı’ olarak tanımlar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Tarih, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi’nde Resim okudu. Yüksek Lisansını Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yaptı. Sanatta doktorasını Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde ‘Kendilik Öyküsü Olarak Resim: Gökkuşağı Meleği’nin Anatomisi’ adlı tez çalışmasıyla tamamladı. Yurt içi ve yurt dışı birçok karma sergide yapıtlarıyla yer aldı. ’İris : Sergilerin Bugünü Uzaktır’ (Ankara 2013), ‘Angel Rainbow’ (Selanik 2017), ‘Kaos’ (İstanbul 2019) ve ‘Pandemi! Sorun Acaba Self de mi?’ (İstanbul 2020), Angel Rainbow&Self (İstanbul 2021), ‘Fragmented Self’ ( İstanbul 2022), ‘HEP Self’ (İstanbul 2022) son yıllardaki kişisel sergileridir. Sanat ve sanat yapıtı konusundaki görüşlerini, ‘Kendilik Nesnesi Olarak Sanat Yapıtı’ adlı makalede somutlaştırdı. Ona göre sanat; gerçekliği sadece yansıtmakla yetinmez, yansıtmayı aşar ve gerçekliği dönüştürür. Tek bir akım ve tanıma indirgenemeyecek, geniş perspektifli bir anlayışı sanatçı sorumluluğunu ön planda tutarak, hayata geçirme çabası içinde olduğu söylenebilir. Gerçeklikle kurmuş olduğu bu ilişkide, kendisinden hareketle topluma, dünyaya ve evrene yönelik bir çaba… Sanatsal çalışmalarını İstanbul ve Ankara’daki atölyesinde sürdürmektedir.