İmamoğlu’nun 17 günü ve yeniden kazanma umudu, İstanbul’un değişik kesimlerinde büyük bir heyecan yarattı. Ülkeyi geçici ya da kalıcı olarak terk etmiş İstanbul kökenli eğitimli nüfus arasında, dönüş planları gündemde. Memleketiyle bağını tümüyle koparmış olanlar da var elbette; ama aslında birçok ‘göçmüş beyin’, uzun süredir, “durumlar biraz düzelse de dönsek; memleketin düze çıkması için katkı koysak” düşüncesindeydi, ama düzelme bir türlü gerçekleşmiyordu. Memlekette olduğu gibi, uzak diyarlarda da İnce ile nefesler tutulmuştu ve sonra aranılan liderin o olmadığı kısa sürede anlaşılınca, geri bırakılmıştı.

Öne Çıkan 3 Vaat

Bugün İmamoğlu’nun vaatleri arasında, temel olarak 3 nokta öne çıkıyor: Öğrenci kart indirimi, suyun ucuzlatılması ve ideolojik güdülerle vakıflara aktarılan devasa fonların ayrım gözetmeksizin İstanbullulara hizmet için açılması ve bu biçimde kaynakların verimli kullanımı. Bilindiği gibi, ilk ikisi, iktidar partisinin seçim yatırımı olarak şimdiden gerçekleştirildi. Üçüncü nokta ise, tam da seçimin düğüm noktası niteliğinde ve aynı zamanda, ilk bakışta çok da farklı olmaması beklenen iktidar ve muhalefet belediyeciliğini keskin bir biçimde ayırıyor. Peki ama İmamoğlu bunların dışında neler vaat ediyor? Tersine beyin göçü olasılığı, soyut bir umuttan mı ileri geliyor yoksa İmamoğlu’nun somut vaatlerinin tersine beyin göçünü özendirecek olmasından mı? İmamoğlu’nun vaatleri arasında öne çıkanları burada ele alarak, son sorunun yanıtının “ikisi de” olduğunu göreceğiz. Diğer bir deyişle, ortada hem soyut bir umut var hem de somut vaatlerin özendiriciliği söz konusu… İmamoğlu, sitesinde vaatlerini ‘Projeler Katalogu’ adı altında 132 sayfalık bir pdf dosyada sıralıyor (bkz.

https://www.ekremimamoglu.com/wp-content/uploads/2019/03/Projeler-Katalog.pdf ). Biz de burada bu katalogda dikkate değer noktaları ele alıyoruz.

Çocuk, Genç, Öğrenci, Kadın, Yaşlı, Engelli, Yoksul, Doğa ve Hayvan Dostu Katılımcı Belediyecilik

İmamoğlu’nun vaatleri, özetin özeti olarak, çocuk, genç, öğrenci, kadın, yaşlı, engelli, yoksul, doğa ve hayvan dostu bir belediyecilik başlığı altında toplanabilir. İmamoğlu, çocuklara kreş, oyun alanları, (halk ekmeği gibi) halk sütü uygulaması vb.; gençlere indirimli kart, spor ve kültür etkinlikleri (spor salonları, yüzme havuzları) vb.; öğrencilere burs, kütüphane, yurt, gönüllü çalışma olanakları vb.; kadınlara indirimli kart, % 40 kadın kotası, kadın dostu bütçe, kadın sığınma evleri, kadın destek hizmetleri, kız çocuklarının eğitim durumlarının takibi, acil durum desteği, kadın emeği ofisi, ev emekçisi kadınların ürünlerini satabilmeleri için destek vb.; yaşlılara sağlık, bakım, huzurevi ve sosyalleşme olanakları vb.; engellilere erişilebilir bir kent vaat ediyor.

Yoksullara geçim destek paketi, sosyal yardım, kent lokantaları, düğün desteği, beyaz eşya-mobilya pazarı ve yoksul çocuklara kırtasiye ve üniforma desteği vb. sunuyor. Evsizler için barınma evlerinin açılması öngörülüyor. Kentsel dönüşümde ise yurttaş yararının gözetildiği insan odaklı bir anlayış egemen olacak. Sosyal konutlar yapılacak, fakat bunlar TOKİ’nin sık sık yaptığı gibi tek tip olmayacak. İstanbul afet planı ve iklim eylem planı ise, ideolojik ve ekonomik temellere değil bilimsel temellere dayandırılacak.

İmamoğlu, doğa dostluğu ekseninde, (15 yaşam vadisi ve 70 km.’lik yaşam koridoruyla) yeşil alanları katlayarak genişletip bir yenilenebilir enerji ve atık ayrıştırma atağı vaat ediyor. Buna göre, uzun erimde, belediye araçları, akaryakıt bağımlılığından kurtulup elektriğe geçecek; güneş ve rüzgar enerjisi kullanımı yaygınlaştırılacak. İstanbul’un kırsal kesimlerinde, tarım ve hayvancılık desteklenecek; kentsel kesimlerinde ise dikey tarım ve teras tarımı gibi uygulamalar yaygınlaştırılacak.

Hayvan dostluğuna gelirsek, kent hayvanlarına sağlanan hizmetler arttırılacak. Mahalle ölçeğinden başlayarak hayvan dostlarının bir araya gelip güçbirliği yapabilecekleri gönüllü ağları oluşturulacak. Kent hayvanlarına yönelik rehabilitasyon ve sağlık merkezleri sayıca arttırılacak. İstanbullulara hayvan hakları eğitimi verilirken, bir yandan da her bir hayvanın takibi yapılacak.

Katılımcı belediyecilik’le kast edileni ise, İmamoğlu’nun 17 günlük icraatında gördük: Oturumlar canlı yayınlanıyor, bütçe şeffaf ve bunlara ek olarak, mahalle düzeyinde ve elektronik yollarla belediye kararlarına daha fazla yurttaş katılımı vaat ediliyor. Elektronik katılım amaçlı E-İstanbul (Katılımcı İstanbul Belediyesi) uygulaması işe koşulacak.

Bu dostluklu kentçiliğe bir emek dostluğu eklenseydi hiç fena olmazdı. Yalnızca işçilere değil her kesimden emekçilere özel bir indirim kartı, ileride emek hareketlerinin gelişimine de katkı sağlayacaktı… Yine de, İmamoğlu belediyeciliğinin bu hali de kapsayıcı nitelikte…

İstanbul’a Çin Seddi Gelecek

Kültür politikalarına baktığımızda, İmamoğlu’nun İstanbul’u bir turizm, konferans ve festival şehri olarak konumlandıracağını görüyoruz. Son yıllarda, İstanbul, çeşitli nedenlerle bu üçlüde geriledi. Aslında, yapılabilecek çok iş var. Dikkat çeken önerilerden biri, İstanbul surlarının Çin Seddi gibi üstünde yürünebilir duruma getirilmesi. Bozdoğan Kemeri gibi örneklerde halkın kendi girişimiyle bunu gerçekleştirdiği görülüyor. Fakat bütün bir yarımadanın koruyucu bariyerleri olan surlar eşliğinde yürünebilir olması, İstanbul’a tek başına büyük bir turist akını yaratacak; bu da kent ekonomisinin bir ölçüde de olsa canlanmasına yarayacaktır. İmamoğlu ve ekibine bu güzel vaate ek olarak iki öneride bulunulabilir: Vakıflara giden paralardan ayrılacak bir kaynakla, tarihi yarımadanın altındaki dehlizlerinin incelenip açılması ve bunların işler duruma getirilmesi için arkeologların ve diğer uzmanların görevlendirilmesi ve Boğaz’ın çeşitli bölgelerinin su altı turizmini özendirmek üzere, su altı dalışlarına uygun bir duruma getirilmesi…

Diğer bir kültürel vaat, daha fazla müzenin açılması yönünde. Bu, yerinde bir öneri. İstanbul’un Bizans mirası, ideolojik nedenlerle hep ihmal edilmiştir; çünkü bu konuda ne kadar çok yol kat edilirse, Yunanistan’ın hak iddialarının da o kadar güçleneceği varsayılır. Oysa bunlar artık büyük oranda geride kaldı. Aynı biçimde, erken Cumhuriyet’in Osmanlı kültürel mirasına bakışı, pek olumlu olmadı; çünkü Osmanlı geride bırakılmak istenen bir mirastı; artık geleceğe bakıyor olmalıydık. Sonrasında iktidara gelen sağ partiler ise, o mirasa yandaşça baktılar. İstanbul’un Osmanlı kültürel mirası, nesnel ve bilimsel ölçütlerle nadir olarak değerlendirildi. Ne Bizans’ı ne Osmanlı’yı dışarıda bırakan bir belediyecilik anlayışı, hem tarihe ve kentin kültürel mirasına hakkını verecek hem de İstanbul’a daha fazla turist çekerek istihdam yaratacaktır. İmamoğlu’nun açmayı vaat ettiği 15 müze arasında, Osmanlı ve Bizans müzelerini birarada görüyoruz. Arkeoparklar ve tarih dışındaki izleksel müzeler de (örneğin, müzik müzesi, bilim ve teknoloji müzesi vd.) dikkate değer. Tarihsel çeşmelerin işlevlendirilmesi ise, muhafazakar bir yönetimden beklenen ideolojik bir adım olması gerekirken, onun karşıtlarının kültürel taleplerinden biri olarak not edilesi… İstanbul’un silüetinin ‘muhafazası’nda da aynısını görüyoruz.

Yüzülebilir Bir Kent, Faytonsuz Adalar ve Diğerleri

İmamoğlu, İstanbul’u yeniden yüzülebilir bir kent statüsüne getirmek istiyor. 80’li yıllarda, Salacak’ta Kız Kulesi’nin karşısında bile yüzülürdü; şimdi İstanbul kumsalları çok kısıtlı. Başkan, böylece İstanbulluların tatil giderlerinin azalacağını ve bu sayede genel olarak alım gücünün artacağını ileri sürüyor.

Ulaşıma geldiğimizde, İmamoğlu ile Yıldırım, varolan raylı sistemlerin uzatılmasını vaat ediyorlar. Bunlara ek olarak, İmamoğlu’nun kataloğundaki ulaşım haritasında Büyükada ve Kınalıada için raylı sistem görünüyor; bu da hayvan hakları eylemcilerinin sık sık eleştirdiği at zulmünün ortadan kaldırılması anlamına gelecek. Bir diğer dikkat çekici nokta, İmamoğlu’nun deniz ulaşımına yaptığı vurgu. Bütün atıl iskeleler yeniden kullanıma açılacak ve Beylikdüzü vb. gibi yeni iskeleler açılacak. Yayaları ve yürüyüşle sağlığımızı korumayı özendirmek üzere, yürüyerek puan kazanılan bir mobil uygulamayla çeşitli belediye hizmetlerinden yararlanılacak. Bisiklet kullanımı desteklenecek ve yaygınlaştırılacak. Okul servisleri atıl oldukları tatil dönemlerinde turizm için kullanılacak. Ana caddelerdeki özel yol kaplamaları aracılığıyla gürültü kirliliği azaltılacak.

Özel Olarak Tersine Beyin Göçünü Özendirebilecek Vaatler

Gelelim özel olarak tersine beyin göçünü (daha doğrusu beyin dönüşünü) özendirebilecek vaatlere:

– İstanbul Küresel Kent Akademisi kurulacak. Bir platform niteliğinde olacak bu akademide araştırmacılar İstanbul’la ilgili çalışmaları için maddi destek alabilecek. Bu çalışmaların İstanbul 2030 ve 2050 vizyonları kapsamında olması bekleniyor.

– İstanbul İstatistik Ofisi kurulacak. Bu kadar büyük bir kentle ilgili sayısal veriler çok kısıtlı. Kapsamlı bir veri toplama programı olacak ve bu veriler kamuya açık olacak.

– Yetişkin eğitimini amaçlayan Kent Enstitüleri kurulacak.

– Özellikle gençlerin yaygın dilleri öğrenebilmeleri için Dünya Dilleri Merkezi kurulacak.

– Milyonlarca kitaplık Saraçhane Kütüphanesi kurulacak.

– Her mahalleye kültür, sanat, eğitim ve sosyalleşme etkinlikleri için mahalle evleri kurulacak; bu kurumlarda atanamayan öğretmenlerle emekli öğretmenler istihdam edilecek.

– İstanbul Turizm Atölyesi kurulacak.

– İstanbul Ulusal Gastronomi Merkezi kurulacak.

– Uluslararası İstanbul Gönüllüleri grubu oluşturularak dünya ölçeğinde İstanbulseverlerin emeği ve enerjisi ortaklaştırılacak.

– İstanbul’un geleceğini tartışmak üzere, kent ütopyalarının geliştirildiği İstanbul Hayal Fabrikası kurulacak.

Burada sayılanların büyük bölümünü İmamoğlu yerine başka bir başkan da yapabilirdi; ancak ideolojik güdülerle vakıflara devasa kaynak aktarımı yapan bir başkanın bunlara bütçesi yetmeyecekti; ayrıca, bütün bunları ideolojik bir içerikle yapması bir hayli olası olacaktı.

İmamoğlu Seçilirse AKP Çöker mi? (Yanıt: Çökmez)

İmamoğlu seçilirse ne olur? Canan Kaftancıoğlu, İmamoğlu’nun ikinci bir zaferinin AKP’yi çöküşe götüreceğini söylüyor. Kimi yandaş yazarlar ise, “böyle derse, eski AKP’li küskün seçmen, yeniden AKP’ye oy atar” diyorlar; çok doğru. Kaldı ki, İmamoğlu’nun olası bir ikinci zaferi, AKP’yi mutlaka çöküşe götürmeyecektir; tam tersine, onun ömrünü uzatabilir. AKP, İmamoğlu’nun ikinci zaferini kabullenerek ya da kabullenmiş gibi görünerek, bunu kendine demokrat bir makyaj yapmak için kullanabilir. Yabancı yatırımcılara “gördünüz mü, ülkemizde demokrasi var; sandık iradesine saygımız var; siz de gelin yatırım yapın artık” denilecektir. AKP İstanbul’u kaybederse, siyasal yetkiler zaten Saray’da toplanmış olduğundan, yerel yönetimlerin yetkilerinin kısıtlanması yoluna gidilecektir, ki bunun ilk işaret fişekleri şimdiden yakılıyor. Diğer bir deyişle, AKP, kaybettiği makamların siyasal ve hukuksal gücünün altını oyacaktır. Bu durumda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbul hakkında çok daha az söz, yetki ve karar hakkı olacaktır. AKP’nin İstanbul’u kaybettiği senaryoda, Erdoğan, siyasal anlamda birkaç kelle alacak (ilk başta elbette Binali Yıldırım ve AKP İstanbul il ve ilçe yöneticileri ve hatta Topbaş ve Gökçek örneklerindeki gibi seçilmiş ilçe başkanları) ve kendi konumunu güçlendirecektir. Eski AKP’li seçmenlerin önemli bir bölümü, Erdoğan’a değil AKP’ye tepki göstermektedir. Dolayısıyla, bu ve benzeri nedenlerle, İmamoğlu’nun olası ikinci zaferi, AKP’yi çökertmek yerine güçlendirecektir. Ancak, İmamoğlu, bu katalogdaki vaatleri olabildiğince uygulayıp başka bir Türkiye’nin mümkün olduğunu gösterirse -ki gösterecektir, işte AKP asıl o zaman güç kaybedecektir. AKP’nin korktuğu, İmamoğlu’nun ikinci bir seçim zaferi değil, alternatif bir belediyecilik yapma olasılığıdır.

İstanbullular olarak, bu vaatlerin takipçisi olmalıyız; ne kadar talepte bulunursak, bu vaatler o kadar çok gerçekleşme olanağı bulacaktır. Dahası, onları emek dostu belediyecilik örneğindeki gibi daha ileriye taşımanın yollarını bulmalıyız. Bunun da yolu, etkin yurttaş katılımından geçecektir.

TEILEN
Önceki İçerikLOUIE CORDERO-ALİ ELMACI: İki Sanatçı Tek anlatım
Sonraki İçerikOna Yaşadığımı Söyle (Şiir)
1978’de İstanbul’da doğdu. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 15 yıl ders verme deneyimine ve Yeni Zelanda (doktora), Avustralya (ortak proje) ve Latin Amerika’da (gazetecilik) araştırma deneyimine sahip bir akademisyen-yazardır. Araştırma ve öğretim konuları, iletişim, psikoloji, eğitim bilimleri, şehir plancılığı, Asya çalışmaları vb. gibi geniş alanları kapsamaktadır. Eğitimini Darüşşafaka, Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ ve yurtdışında tamamlayan Gezgin’in yayınlanmış 13 kitabı ve çok sayıda kitap bölümü, makalesi ve gazete yazısı vardır. Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü ve deneme türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri Türkçe’ye kazandırmaktadır.