Ana Sayfa Litera Tozu (Öykü)

Tozu (Öykü)

Tozu (Öykü)

Arada sevda varmış gız annem./ Sözü verdik biz bize.”

Anonim-Çankırı Türküsü

 

“Darbuka solosu uzun olan türkülerde tasa, basa basa doldurulan kız annem leblebi de lüks karışığın içine girmeye hak kazandı.” Gram kıra kıra kuyumcuya dönen terazibaşı koltuğu oldum. Adeta altınzade. Altunizade’yle altınzade arasındaki yedi farkı bulunuzu geçmem için köprüsüz otoban yolum gerekse de şimdilik kesekâğıdının non-erotizmiyle tuzsuz fıstıkları ayıklamam gerekti. Yorgundum. Karanlığın uzun süren ağrısıyla son cümleye karşı etkili bir eklem düşündüm. Bulamadım. Kıvrıma yazılan sözcük topluluğu şuydu: “Ölümün ne olduğunu bilmiyor olsaydık, zamanı gelince tozlaşsaydık mesela, mutlu olmaya çalışmazdım herhalde.”

Eşimle üç hafta önce başlattığımız bir oyundu. Komodin üzerine birkaç kâğıt bırakacağız, bir de kalem. Her gün birimiz cümlesini yazacak kıvrıntıya. Diğeri de cümleyi okuduktan sonra kendininkini bırakacak, önceyi kıvıracak. Günlük mühlet. Böylece üç ay sonunda uzun uzadı öykümüz ortaya çıkacak. Neden üç? Nedeni yok. Her şey Merve’nin aklına geldi. Tabii kurallar da ondan. İlk cümleyi yazdı. Hoşuma gitti. Cümle değil de oyundu giden. Cümle kısaydı, karmandı. Sadece yazımı yumuşak bir “g” harfiyle boğarak yakalanmıştım: “Güvercinlerin mevsiminde alevlenmesi hayırdır inşallah yalnızlıklarına terstir.” Boş değildim, sabahına cevapladım: “Hangi yalnızlıkların ters olacağına ilişkin atmosfer gazımız maalesef kalmamıştır.” Apayrı bir edebî cenk. Cenkle cönk arasındaki az gibi görünen topluluk farkı bulunuzu geçmem için mor ışıklı gece lambası altında iz arayarak sevişmem gerekse de şimdilik duvar sıvasının pütürüyle uyarılmam gerekti.

Kuruyemiş birleşiğinden aklım incirlenir. Çocukluk kalımı. Dedemin sakalına göre yemiş denilen şey zaten kurumuş süt incirdir. Yabanı kurutulmaz. Kurutulur da hani, keçilere ara öğün. Dipten, ikindisine gazete doldurulmuş küfelerde yığılarak pazar tezgâhlarında satılan atıştırın toptan adı bende hep çerezdi. Derken dükkânlaştı; küfeler başını sokacak dam altına girdi ve z raporu bildi, esnaflaştı. Kocaman bir “Merve Kuruyemiş” tabelası boyatıldı Cihat’a. Kajunun daha adı yoktu ama bir avuç badem tuzu bile haftalığıma karşılıktı. Olacak bu ya sonraki yaz çıraklığıma bu dükkânda başladım. Keyfi boldu. Hele de Merve, babasının yanına uğradığında… Yel yel geçen on iki sene, kararlı evlilik, dükkân başa… Yemişin karnına kıstırılmış ceviz içi gibi güveyliğimden rahattım. Rahattım da… Yalnız… Eksik bir şeyler var sanki. Kavurgası mı, tuzu mu, bilemiyorum.

Eve varınca, yelpazeye durmuş kâğıtları açtım. Dayanamadım. Yirmi üç cümle olmuş. Demek ki üç haftayı geçmiş. Bir ondan bir benden… Yirmi üç gün, dakikalara sığdı:

“Güvercinlerin mevsiminde alevlenmesi hayırdır inşallah yalnızlıklarına terstir.” / “Hangi yalnızlıkların ters olacağına ilişkin atmosfer gazımız maalesef kalmamıştır.” / “İlişkin dediğimiz şeyler ikinci tekilin birazcık ötekileştirilmişi olmalı.” / “Gereklilikten ziyade asıl ötekileştirilen kip, noktalı cümle sonlarına alınmayan şartlardır.” / “Güvercinlerin mevsimine geri dönülmek istenilirse de hava şartlarından dolayı pikniğimizi noktalamamız gerekir.” / “Efsane tadı olan bisküvilerden ‘Piknik’ için artık neden üretilmediğine dair geçerli bahaneler istiyorum.” / “Seninle hâlâ neden evli kaldığıma şaşırmamak için doğurduğum bahanelerin tuvalet eğitimi zamanı geldi.” / “En büyük derdimin ayçiçeği içlerinin kırıklı geleceği korkusu değil de ateşi çıkmak üzere olan ve Calpol tıkadığımız çocuğun bir gün sonra kreşe gidip gidemeyeceği düşüncesi olsun isterdim.” / “Kreş fiyatlarından haberin olduğunu sanmıyorum.” / “Kırık ayçiçeği içinin kolay satılmadığından haberin olduğunu sanmıyorum.” / “Bırak kalsın.” / “Bozulur.” / “Bozulan sen mi yoksa ben miyim, bilemedim.” / “Kare görünümlü arabeskçilerden anlamlandıramadığım biçimde korkuyorum.” / “Korkunun biçimce anlamlı, anlamca anlamsız olması gerekiyor zaten.” / “Değilli cümleler gibi…” / “Değilli cümleler gibi…” / “Ortaokuldaki Türkçe öğretmenim ‘gibi’ edatını sevmediği için o sözcüğü bir süre yok saydık.” / “Ataç da ‘ve’ bağlacını sevmezmiş.” / “Sen ve ben yerine sen ben gibi…” / “Ortaokuldaki Türkçe öğretmeninden ölüce bir intikam aldığını düşünüyorum.” / “Türkçe öğretmenleri zaten ortaokullarda görev yaptığından ve (üstüne Ataç hatırına basarak) lise Dil ‘ve’ Anlatım derslerine edebiyat öğretmenleri girdiğinden gereksiz sözcük kullanımı açısından den dan dan…” / “Bütün gereksiz sözcükler, öleceğini biliyor olsa herkes çok mutlu olurdu.” / “Ölümün ne olduğunu bilmiyor olsaydık, zamanı gelince tozlaşsaydık mesela, mutlu olmaya çalışmazdım herhalde.”

Bir cümlenin içinde “toz” geçtiği vakit, meslek zehrinden mi desem, düşümde hemen leblebiler döner. Karanfili koklatılmış, karabiberi sünülmüş leb… Dudak dudak i… Teneke curcunanın içindeki dönüşünü izleme durumum kimi ebeveynler tarafından geç kalınmış otizm tanısı olarak eyvahlanır belki. Belki Merve’yi de bırakamamam, ona yenilmem kuruyemişçi dükkânından ziyade içindeki işli nohut eskilerindendir. Evet, yenileceğim. “Toz”un üzerine sanırım bir cümle daha düşünemeyeceğim. Yirmi dördüncü cümle, yirmi dört saat içinde oluşmayacak. Gayret, gayret… Doksanların, pipetle içe çekilip damağa yapıştırılan çerezimsisine karşı ne yapılabilir?

Paketler… Aklıma paketler geldi. Lüks karışık paketlerin içine gım gım koymaya başladığım leblebiler… Kâğıdın tavusuna yeni bir tüy kıvırdım:

“Darbuka solosu uzun olan türkülerde tasa, basa basa doldurulan kız annem leblebi de lüks karışığın içine girmeye hak kazandı.”

Hop rinnayı…

 

Resim: Adnan Varınca

 

_____

 

 

NOT

 

ELEŞTİREL KÜLTÜR (EK Dergi) sitesinin edebiyat editörü Erkan Karakiraz’ın seçtiği eserler, sitenin edebiyat bölümü Litera’da yayımlanıyor. Matbu ya da dijital herhangi bir ortamda yayımlanmamış öykü ve şiirlerinizi, literaoykusiir@gmail.com e-posta adresine gönderebilirsiniz.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl