Gaspar Noe’nin neredeyse tek mekânda, müzik-dans eşliğinde geçen ve uyuşturucu etkisiyle yaşanmış toplu bir cinnet vakasını gösteriye dönüştüren Climax, yönetmenin tam anlamıyla imzasını taşıyor. Film kışkırtıyor, hem seyircinin hem seyrin sınırlarını zorluyor ve elbette siyasal eleştiriler taşıyor.
Climax’e geçmeden Noe’nin niçin “haylaz” sıfatıyla anıldığını kısaca hatırlamakta fayda var. Arjantin doğumlu yönetmen, özgün sinema dilini yaratırken filmlerinde rahatsız edici çekim teknikleri yeğlemesinin yanı sıra işlediği konuları da genellikle Fransa vatandaşlığına ve Fransız toplumunun kültürel birikimine karşı bir silah gibi kullanıyor.
Kısa metraj Carne (1991) ile aynı hikayenin devamı niteliğindeki Seul Contre Tous (1998) filmlerinde bir at kasabının (Philippe Nahon) hikayesine odaklanıp hedefine tüm bir Fransa’yı yerleştiren Noe, kahramanın tüm olumsuz ve çarpık davranışlarını topluma mal etme eğilimi taşıyor diğer yandan bireyin çıkışsızlık hissini suçun toplumsallığına ulayarak olan bitene münferit vaka gözüyle bakılmasını reddediyordu.
Monica Belluci‘nin canlandırdığı hamile bir kadına (Alex) tecavüz sahneleriyle ses getiren Irreversible (2002) ise başrollerin ünlü isimlerce paylaşımı ve vurucu bir konu seçimi neticesinde yönetmeni daha geniş kesimlere duyurmuştu. Hikayenin sondan başa doğru anlatımı, dikkat zorlayan kamera kullanımı ve intikam duygusunun körüklediği şiddet sahneleri ile hatırlanan Irrevesible’ı Enter the Void (2009) ve Love (2015) filmleri izledi.

Noe ilk uzun metrajından itibaren özgün bir üslup geliştirse dahi Climax’den evvel çektiği son iki filminde halüsinatif deneyimleri ve pornografiyi merkezine alan filmler yapmaya başlamıştı. Climax, diyalogları hariç tutarsak Love denli yoğun birleşme ağırlıklı bir cinsellik içermiyor fakat uyuşturucu tüketen bir topluluğa kurgusal cinnetin başrolünü veriyor. Üstelik filmin henüz başında gerçek bir olaydan esinlendiğini bildiriyor. Ayrıca yeri gelmişken şu düşüncemi belirteyim: Noe’nin filmindeki rahatsız edici unsur gerçek olayların desteğinden ziyade anlatının seyirci üzerinde tam bir hakimiyet kurmasından kaynaklanıyor. Mekân, karakter ve olayların çarpıştırıldığı hikâye başka bir yönetmenin elinde pekâla etkisiz bir filme dönüşebilirdi. Climax dönüşmüyorsa olayların gerçeklerle bağından çok yönetmenin sinematografisini ve atmosfer yaratmada yetkinliğini başlıca sebebler arasında sayabiliriz.

Filmi ve cinneti yöneten Noe mi yoksa ötekiyi baskılayan, ezen, ona pek fazla ifade olanağı yaratmayan Fransa’nın kendisi mi?

Eşitlik, Özgürlük, Sangria’da Kardeşlik

Anlatının baştan sona şehirden uzak bir yatılı okulda, kış koşulları dolayısıyla bir bakıma esaret altında ve pul işlemeli parlak Fransa bayrağı önünde cereyan edişi kuşkusuz anlam taşıyor. Fransa bayrağının eşitlik özgürlük ve kardeşlik değerlerini simgelediği göz önüne alınırsa; koşulların eşitliği, doyum derecesine dek varan özgürlük, eşitlerin/benzerlerin adaleti ve ezilenlerin kardeşliği gibi temalara rastlayabiliriz. Eşitliğin kıstası ise lsd (liserjik asit dietilamid, filmde asit olarak da geçiyor) karıştırılmış sangriadan içmek ve bir anlamda tuzağa düşürülerek cinnete ortak edilmek. Buradaki cinneti kader biçiminde yorumlayabiliriz. Hatta şunu öne sürebiliriz: kader de cinnet gibi bilinçsizce ortak olunan bir hal… Cinnet etkin bir saldırganlık içerirken kader edilgen bir taraf taşıyor. Filmde her koşulda eğlenmeyi sürdürenler ve kaygılarıyla yüzleşenler üzerinden çatışmanın kader ile cinnet biçiminde ikiye bölündüğünü saptayabiliyoruz. Edilgen kalıp eğlenceyi kesmeyerek sürü aklıyla, linç kültürüyle hareket edenler kaderin temsiliyetini üstleniyor. Durumlarını sorgulayıp saldırgan tutum takınanlar yahut saldırıya uğrayanlar, grup histerisinin tarafları anlatının cinnet boyutunu üstleniyor. Yine sangria adlı kokteyl içkinin etimolojik kökeninde kan kelimesini (İspanyolca sangre ve Fransızca sang) görüyoruz. İşler çığırından çıkınca bu kana/kana karışmaya (cinnete ve kadere) ortak olmayanlar suçlu yaftası yiyor ve uyuşturucu maddenin ancak içkiden içmeyen biri tarafından katılabileceği düşüncesi topluluğa hâkim oluyor. İlkin Müslüman inanca sahip bir siyahi peşi sıra hamile bir kadın şiddet görüyor. Müslüman genç sokağa atılıp adeta ölüme terk edilirken hamile kadın lince varan saldırılar sonucu kendine zarar vermeye başlıyor.

Ötekinin Cinneti: Fransa Bayrağı Önünde Esaret

Filmin esinlendiği olayın 1995 yılında yaşandığı belirtiliyor. Aynı tarih Mathieu Kassovitz tarafından yönetilen La Haine filminin de yapım tarihi… Bu bilgi ışığında Fransa toplumunun doksanları için neler söylenebilir? Yahut filmler ne söylüyor? La Haine bir getto tepkisi yorumluyor ve sözünü keskin politik bir çerçevede aktarıyordu. Noe ise sert sinemasına karşın politikayı alt metne başarıyla yediren bir üslup tutturuyor. Climax’de açıkça söylenen sözler dışında salonun baş köşesine asılı bayrağa bir seyircilik, gözetleyicilik vasfı da atfediyor. Fransız toplumu bu yoksul, çaresiz gençleri gözden çıkarmış ve yalnız dans gösterilerini değil trajedilerini de izliyor. Bayrak toplumsal bir yabancılaşmanın, yargılamanın ötesinde bir korku figürü olarak dile getiriliyor. Aslında şu soruyu sormaya imkân doğuyor: Filmi ve cinneti yöneten Noe mi yoksa ötekiyi baskılayan, ezen, ona pek fazla ifade olanağı yaratmayan Fransa’nın kendisi mi? Climax’in girişinde yer alan dans öğrencilerinin mülakat videolarında bir sorgulayış söz konusu… Gençler dansın kendileri için ne anlam ifade ettiğini paylaşırken, söyledikleri ve söylemedikleriyle de öteki olmanın bir tür tarifini veriyorlar. Dans bu gençlerin kimlik kazanıp hayata katılma noktasında işlevsel fakat aynı ölçüde sorunlar ve dışlanmanın verdiği ruhsal tahribattan kaçışın da adresi… Mülakat videolarından şu çıkarsamayı yapmak mümkün: dans, zaten yaygın uyuşturucu tüketme alışkanlığına sahip, aile terbiyesi görmemiş, sahiplenilme arsuzu duyan bu gençler için uyuşturucu kadar manipülatif ve mastürbatif bir saha açıyor. Gençlerin hayatından dans çıkarıldığında geriye madde kullanımı, cinsellik, yoksulluk ve suça yatkın yaşam tarzı kalıyor. Climax için seçilmiş oyunculara baktığımızda La Haine filmine bir benzerlik görüyoruz. Bu gençlerin büyük kısmı Afrika kökenli ve Fransa onların evi değil, aidiyet sorunu yaşadıkları, tepki duydukları bir ülke. Onlar turneye gidecekleri Amerika’ya içten içe bir özgürlük bahşediyorlar. Övdükleri Fransız kültürü onları dışlamış dahası özgürlük (Amerika turnesi) ile kandırıp bir yatılı okulda kapana kıstırmış.
Gençlerce sergilenen dans figürlerinin bireysel estetiği ve koreografik açıdan pek fazla iddia taşımayışı müzik zemininde birleşilse dahi rekabet düzleminin öne çıktığını ortaya koyuyor. Birkaç sahnedeyse bireysel vurgu aşılıyor ve grup halinde refleks gösteriliyor. Beyaz ırktan çapkın ve bitirim David (Romain Guillermic)’in siyahilerin saldırısına uğradığı sahnede “pis beyaz” biçiminde anılması yoksul gençlerin sınıfsal bilinçten uzak gruplaşmalarını ortaya koyuyor.

Noe’den Başka Fransa‘ya Devam

Climax, dinmeyen disko müzikleri, baş döndüren dans gösterileri, kontrolsüz şiddet vurgusuyla temposunu hiç yitirmiyor. Jean Marc Cerrone‘nin Supernature parçasıyla açılan dans sahneleri seyirciye uzun soluklu bir climax yaşatsa da uyuşturucu maddenin sangriada durduğu gibi kanda durmayışı sürekli tırmanan bir gerilime ve kaosa yol açıyor. Yetişkinlerin kontrolsüz çaresizlikleri yetmezmişcesine küçük bir çocuk (sangriayı hazırlayan kadının Tito adındaki çocuğu) elektrik trafosunda mahsur kalınca seyirciyi zor dakikalar bekliyor.
Noe son filminde, duyarsızlık, yabancılaşma ve ekstaz gibi yan yana gelince ürkütücü bir doyum vaat eden insani durumları harmanlayarak Başka Fransa hikâyeleri anlatmayı sürdürüyor. Şüphesiz Başka bir Fransa mümkün! La Haine başka Fransa’nın nefret yüklü ancak bir o kadar meşru arayışlarını, çıkmazlarını yansıtırken Climax başka Fransa’nın dramını, tehlikelerini taşıyor perdeye.
Son olarak filmler hakkında yapılmış “midesine yahut psikolojisine güvenmeyenler uzak dursun” kabilinden uyarıları popülist ve sevimsiz bulsam da klostrofobisi olanlar, anksiyete problemi yaşayanlar Climax’i sinema salonunda izlemeden önce bir kez daha düşünsünler diyebilirim.