gülüşünüz bir mağaranın karalık tarihini aşıyor artık-Turgut Uyar

Unutamadığım ve unutamayacağım bir yürüyüşü hatırlıyorum. Özlemlerimizin, tutkularımızın ve hayat üzerine arayışlarımızı konuştuğumuz, o yürüyüşü hatırlıyorum. Unutulmaz sözcükler konuşmuştuk o yürüyüşte. O sözcüklerin hepsini sakladım. Atilla İlhan’ın, söylediği gibi, ‘mıh’ gibi sakladım. Hayatı iliklerime kadar hissettiğim o yürüyüşü hiç unutmadım. Unutamam da. O yürüyüşten, çok şey öğrendim. O yürüyüşün, bir defa daha olmayacak olması canımı çok acıtıyor. O yürüyüşün, hayatımın en önemli an’ı, olduğunu bilmiyordum.

Vedat Türkali, Beyoğlu Melek Sineması’nda, “Bir yürüyüşü hatırlamamak, o yürüyüşe ihanettir” demişti yaş günü konuşmasında. Haklıydı. Bir yürüyüşü hatırlamamak, o konuşmaya ihanettir. Unutamadığım, bir yürüyüşü hatırlıyorum. Bu yazıyı yazmadan önce, o yürüyüşü tekrar yaptım. Nefes aldığımız o banka oturdum. Her defasında çok şeyi hatırladığım o bankta, bu defa bir şeyi fark ettim. “Çok iyi bir açı bu” dedim. Hayata sarılmak kadar güzel bir açı. Siz o bankı göstererek, “Buraya oturalım mı?” demiştiniz. İzmir’in sıcağında, tepemizde güneşe hiç aldırmadan. Martılar yine var, vapurlar yine geçiyor.

Sizin kadar, aklını ve gözlerini her gün ama her gün eğiten bir insan daha tanımadım. Filmlerinizin karşısındaki sessizliğimde işte hep bundan. İzleyip izleyip, ağlıyorum filmlerinizi. İzleyip izleyip, o bakış açısına hayran oluyorum. Biliyor musunuz, filmlerinizi izlerken, çoğu zaman bir kareyi durduruyorum. Hayata, bu bakış açısını bıraktığınız karelerinize, öylece bakıp tutkusu oluyorum. “Nasıl bir derinlik bu” diye, mutlu oluyorum. Siz, derinliği çok severdiniz. Çok özlüyorum, bıraktığınız o derinliğinizi.

Günlerdir, Ateş Üstende Yürümek filminizde, şu sahneye bakıyorum. [52.23-57.18] Hayata bıraktığınız eserleriniz gözlerimi kamaştırıyor.

Biliyor musunuz, bugün yine o bankta oturdum. Çantamdan çıkardığım 2004 yılında yazdığınız köşe yazılarınızı; bulutlara, martılara, masmavi denize okudum.