Umur Bugay’a, ölüm yıldönümünde saygıyla

Uğurtan Sayıner’e geçmiş olsun

dileğiyle*

Türk sinemasında Ertem Eğilmez ekolü daima konuşulur, referans verilir. Eğilmez, Yeşilçam’ın Yeşilçam olduğu, seyircisini yakalayıp kimliğini bulduğu 60’larda pişen, yönetmenlikten yapımcılığa, filmlere çeşitli açılardan dokunmuş önemli bir sinemacıdır. 1989’da hayatını kaybeden Eğilmez çoğu görüşe göre sinema tarihimizin en komik oyuncu kadrosunu toplamış ve uzun süre bir arada tutmayı başarmıştır. Eğilmez ekolünün hakkını teslim ederken bir sinemacıdan daha bahsedilebilir: Umur Bugay’dan. Bugay da Eğilmez gibi senaristlikten yapımcılığa değin sinemanın birçok alanında hizmet vermiş, yine televizyon için unutulmaz işlere imza atmıştır. En bilinen dizisi ise Bizimkiler’dir. Tiyatro kökenli Bugay’ın Bizimkiler dışında birçok film senaryosu yazdığı bilinmektedir. 70’lerin ikinci yarısından itibaren özellikle Zeki Ökten filmlerine yazdığı senaryoların niteliği gözler önündedir. Ökten’in yönetip Kemal Sunal’ın başrolü üstlendiği Kapıcılar Kralı (1976), Çöpçüler Kralı (1978), Davacı (1986), Yoksul (1986), Düttürü Dünya (1988) gibi filmler dönemlerinin adeta sosyal bir panoramasını çizerken sınıfsal çelişkiye dair güçlü tespit ve eleştiriler barındırmaktadır. Bugay’ın senaryolarında toplumsal ilişkileri başrole taşıması şaşırtıcı değildir. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi sosyoloji bölümünde tamamlamıştır Bugay ve karakterleri kurarken salt eğlence kültürüne hizmeti gözetmediğini, bilimsel bir bakışı da rehber edindiğini söyleyebiliriz. Bugay senaryolarında film ve dizileri ayırabilir, sinema ve televizyon dünyasına has ortak özellikler saptayabiliriz. Filmlerde daha çok yoksulun kentte tutunma pratiğini ve ilişkilerini ele alırken dizilerinde aile eksenini Bizimkiler, Yazlıkçılar, Komşu Komşu örneklerinde olduğu üzere apartman, yazlık gibi mekânlarda Oğlum Adam Olacak örneğindeki gibi tarihsel art planlar eşliğinde kurmaktadır. Aile ve geçim olguları öne çıkarken diğer yandan çeşitli kültürlerden temsilcilerini görebileceğimiz, adeta ete kemiğe bürünmüş bir orta sınıfın alt ve üst sınıflarla mesafesi, özlemleri, arayışları Bugay senaryolarının çekirdeğini meydana getirmektedir. Bugay‘ın Zeki Ökten’in Kapıcılar Kralı için yazdığı senaryo Bizimkiler dizisi için de esin kaynağı olmuştur. Esasında Bizimkiler’e baktığımızda iki baş kahraman görürüz: Şükrü (Erdal Özyağcılar-Savaş Dinçel) ve Kapıcı Cafer (Ercan Yazgan). Şükrü ailesini çekip çevirirken Cafer apartmanı idare etmektedir. Zaten Bugay Oradaydım belgeselinde Bizimkiler dizisinin kendi ailesinden ve Kapıcılar Kralı’ndan şekillendiğini söyler.**

Bizimkiler’de temel çatışmalar göze çarpmaktadır. Gurbetçinin döndüğü vatan toprağına uyum süreci ve yönetici-kapıcı çelişkisi son derece görünürdür. Dizi Şükrü’nün ailesini de alıp memlekete dönmesiyle başlamıştır. Zamanla Şükrü adapte olur ve ilerleyen sezonlarda bu çatışma kangrene dönüşmüş bir versiyonu ile başka bir aile üzerinden aktarılır. Kesin dönüş yapan Davut (Selçuk Uluergüven) ve Alman eşi Ulviye-Ulrike (Güzin Çorağan) iki ucu temsil etmektedir. Davut milliyetçidir, Türk’ün batıya üstünlüğünü ve örf ananelere sorgusuz bir bağlılığı savunur, Ulrike ise sürekli “Nein Davut” diyerek eşini frenleyen, yargılayan bir pozisyondadır. Davut’u gözden çıkarmaz ancak son sözü söylemesine de izin vermez. Bu tavır 90’larda Avrupa Birliği ile kurulan siyasi ilişkiyi hatırlatmaktadır. Avrupa Birliği Türkiye’ye umut vermekte fakat üyelik konusunda atılması beklenen adımları bir türlü atmamaktadır. Bu oyalayarak idare etme anlayışını Ulviye’nin Davut’u idare edişinde görebiliriz. Ulviye ile Davut arasındaki çatışmayı siyasal kılan unsur ise bir bakımı oğulları Halis’tir. Halis (Ali Uyandıran) iki kültür arasına sıkışmıştır ve zihinsel gelişim problemleri sergilemektedir. Batının serbestliği ile Doğunun tutuculuğu arasına sıkışan ve bu karşıtlığa ebeveynlerde bir yarılma halinde tanıklık eden Halis cinsel bir açlık yaşamaktadır. Daha doğrusu arada kalmışlığın enerjisiyle baş etmeye çalışmaktadır. Kah annesinin kah babasının doğrularını benimser, bir denge politikası izler. Bizimkiler’in esas çatışması ise kuşkusuz Kapıcı Cafer, kendi işinin patronu Şükrü ve Yönetici Sabri Bey hattında yaşanmaktadır. Her üç karakter apartmanın ve daha geniş bir ifadeyle şehirleşmenin özünü temsil etmektedir. Şehirdeki üç tipi verili karakterlerimiz üzerinden şöyle okuyabiliriz. Kapıcı Cafer “yırtmaya” çalışan emekçiyi simgelemektedir. Bu yönüyle Kapıcılar Kralı ile Çöpçüler Kralı arasında bir yere sıkışmıştır. Ticarete düşkünlüğü ve idare etme yeteneğiyle Kapıcılar Kralını andırır Cafer ancak Sabri Bey ile kurduğu ilişki Çöpçüler Kralındaki zabıta amiri-temizlik işçisi hiyerarşisiyle uyuşmaktadır. Kısacası Cafer ne yırtar ne yırtılır. Bu hali de onu bir ikileme bağımlı kılar. Hamle yapması gerekmektedir, zengin olma düşlerini başka türlü gerçekleştiremeyecektir fakat ne var ki Sabri Bey ile de anlaşmak zorundadır. Sabri Bey, Cafer ile çatışmanın görünür diğer ucudur, ekonomik olarak memur zihniyetini, kültürel bağlamda ise bir çeşit İstanbullu’luğu karşılamaktadır. Sabri Bey bir yönüyle ikinci cumhuriyetçilerin hedef tahtasına koyduğu tipolojiyi işaret etmektedir. Halktan kopuk, statükocu ve korkak…

Sabri Bey’e yöneticilik verilmesi kağıttan kaplanlık atfedilmesidir, tek artısı görüntüsüdür. Sabri Bey’i canlandıran Mehmet Akan’ı Yazlıkçılar dizisinde emekli konsolos rolünde izleriz. Emekli konsolos apartman yöneticisine kıyasla daha rafine zevklere sahiptir ve daha da önemlisi iktidarı makro düzeyde kurmaktadır. Her iki karakterin maddi sıkıntılar çekmesiyse hayli ilginçtir. Bu durum iktidardan düşen burjuvaları yahut 75. Yıl coşkusu içinde toplumsal desteği aşınan bir laik cumhuriyet mevzisini anımsatmaktadır. İktidar bu yönetici sınıfın elinden kayıp gitmek üzeredir. Şükrü Bey ise Bizimkiler dizisinin çekirdeğindedir. Hikâyeyi onun yolculuğu başlatır, dış ses onun ailesindendir (oğlu Ali-Atılay Uluışık); ilkin vatana ardından dönemin sosyal atmosferine ve iş dünyasına alışmak gibi sınavları o vermektedir. Bizimkiler bir bakıma Şükrü Bey’in olgunlaşmasına mercek tutmaktadır. Bu olgunlaşmada ilk adım üç kağıtçı kayınbiraderin diziden çıkmasıyla atılır (kayınbiraderi canlandıran Yaman Okay 1993’te pankreas kanserinden hayatını kaybeder). Oyuncu kadrosuna kimi karakterler eklenir ve Erdal Özyağcılar yerine Savaş Dinçel gelir 97’de. Özyağcılar genellikle gayriciddi rollerin oyuncusu olmuştur. Sinemaya Ah Güzel İstanbul (Atıf Yılmaz, 1966) filminde “manken fotoğrafı çeken adam” rolüyle girmiştir. Onu Kibar Feyzodan “ben karı istiyem” repliğiyle hatırlamak da mümkündür. Savaş Dinçel ise asık suratlıdır. Bu geçiş Şükrü’nün evrimini de vurgular. Bizimkiler dizisinde ana hat böyle çizilirken Halil Pazarlama örneğinde olduğu gibi birçok yeni cephe de açılmıştır. Cafer’in kayınpederi Halil (Oktay Sözbir) ticarete düşkünlüğüyle Kapıcılar Kralı’nı yaşatmaktadır. Cafer kayınpederini bir hastane koğuşunda tanımış, hemen kanı kaynamıştır. Burada Cafer’in eşinden ziyade kayınpederini seçtiğini görürüz. Köyün kentteki izdüşümüdür bu seçim, görücü usulü bir yuva kurma anlayışı söz konusudur. Halil Pazarlama kente göçün ürünüdür. Bizimkiler dizisinde Nazan’ın uyanık kardeşi Nazım (Yaman Okay) entelektüel bir kesimi temsil etmektedir. Onun eksikliği 90’ların ortasında Rutkay Aziz’in canlandırdığı şair Cenap karakteriyle doldurulmak istenir. Cenap’a eşlik eden ise İbrikçi (Cezmi Baskın)’dir. Bizimkiler dizisi Katil, Tak Tak Sedat, Şükrü’nün ağabeyi Şevket, sarhoş Cemil, muhasebe müdürü Ergun ve şirketin odacısı Abbas gibi daha birçok karakter vasıtasıyla dönemin kültürel ve ekonomik ilişkilerini ekrana taşımaktadır.

Yazlıkçılar’da yaşam: sosyokültürel dönüşüm ve orta sınıfın tutunma çabası

Yazlıkçılar’a değinmeden önce bir bilgi vermekte yarar var. 1990’lar bir oyuncunun aynı sezonda birkaç dizide birden oynayabildiği yıllardı zira oyunculuk günümüze kıyasla çok daha az plastikti. Bir oyuncu birden fazla role girebiliyor, ayrıksı karakterlere bürünebiliyordu. Bizimkiler okul sezonu boyunca sürerken yazları da boş bırakmayan Bugay Yapım Yazlıkçılar dizisini yayınladı. Dizideki karakterler Bizimkiler ile aynı değildi hatta bazı oyuncular başka rollere gitmişlerdi. Fakat genel olarak baktığımızda oyuncuların Bizimkiler’deki rollerine yakın roller oynadığı, biraz sivrilip biraz yontuldukları söylenebilir. Kayda değer üç değişim söz konusu… Bizimkilerin Nazan’ı Yazlıkçılar’da pasif bir roldedir, safı canlandırmaktadır, sanki kızağa çekilmiştir. Bizimkilerin babaannesi Yazlıkçılar’da bu kez Almanya görmüş köylü kadını (İbret Hala-Güzin Özipek) oynar. Yine otoriterdir ancak iktidarda olduğu söylenemez. Üçüncü önemli değişiklik Halil Pazarlama’dadır. Kapıcı Cafer’in Bizimkiler’den kayınpederi Halil Bey de Yazlıkçılar’da pasifize edilmiştir. Peki bu roller yumuşarken güçlenen nedir? Bugay Yazlıkçılar’a Bizimkiler’de olmayan düzeyde bir zengin aile getirmiştir. Beldenin de dalga konusu olan bu sonradan görme zengin aile 90’lardaki çözülüşün bir sembolü gibidir. 1996’da yaşanan Susurluk kazası devletin derinlerine sinmiş ilişkileri ortaya saçarken bürokrasinin karıştığı yolsuzluklar da ayyuka çıkmıştır. Hortumlanan bankalar, örtülü ödenekler, devlet kasasından işlenen cinayetler… İşte bu zengin aile de nasıl zengin olduğu bilinmeyen ihaleci ailelerdendir. Dönemin popüler mesleği müteahhitlik ile uğraşmaktadırlar. Balinalar lakabıyla anılan bu zengin aile çevresinde onlara tutunmuş asalakları da doyurmaktadır, siyaset-sermaye ilişkisi bir belde üzerinden teşhir edilmektedir. İlk sezonlarında kendi halinde bir köy iken belde olan bu sayfiye yerinde rant kavgası verilmeye başlanmıştır. Sürekli muhtar Osman (Orhan Çağman) ile çekişen belediye başkan adayı Fikret (Savaş Yurttaş) beldeyi mumları henüz üflenmemiş bir pasta olarak görmektedir. Herkese vaatlerde bulunur, pastadan dilim teklif eder ve seçimi kazanır. Onun seçimi kazanmasıyla birlikte yükselenler dikkat çeker. Köyün özensiz eğlence mekânını işleten aileye beldeyi tanıtma festivalinde organizatörlük verir başkan. Yanında dolaşan, sürekli “hayvan oğlum” diye seslendiği Sadık’ı zabıta amiri yapar. Plajda cankurtaranlık yapan Seyfi de zabıta olur. Zamanında başkanı kollayan başka bir deyişle ağız kokusunu çeken herkes yükselmektedir. Nedir ki tuz da bir noktadan sonra kokar. Tuzu kokutan çürümenin odağı sayabileceğimiz Balinalardır. Aile dizinin son sezonunda Yaman Tarcan’ın canlandırdığı mafya artığı bir koruma ile görünür. Oğulları dolandırıcılıktan ceza almıştır. Balinalar bu durumu dillendirmez, dizi çekimi ve güzellik yarışması gibi dikkat dağıtıcı kara para aklama yöntemleri üzerinde yoğunlaşmayı sürdürürler.

Susurluk sonrası, 75. Yıl arifesinde Türkiye: “Geliyorum” diyen yıkım

Dizinin son sezonu Cumhuriyetin 75. Yılına denk gelmektedir. Bu tarih Yazlıkçılar’ın finali olurken ülkenin siyasal tarihinde de bir dönüşümün eşiğini temsil eder. 99’da son kez koalisyon hükümet kurulur. Sosyal demokrat ve milliyetçi ağırlıklı bir koalisyondur, merkez sağdan da destek almıştır. Bir müddet sonra (2001’de) toplantıda anayasa fırlatma ve başbakana yazarkasa atma olayları yaşanır. Ekonomik kriz patlak verir. Küresel sermaye Türkiye coğrafyasına ılımlı islam öngörür. Liberal ekonomiyi, özelleştirmeleri son derece militan savunan bir kanat Milli Görüş ideolojisinin kalesi sayabileceğimiz Fazilet’ten koparılır. İşin uluslararası boyutunu Abdullah Gül örerken, nitelikli kadroları Bülent Arınç, tabanı ise Tayyip Erdoğan dizayn eder ve Ak Parti kurulur. Balinaların düşüşü başka bir yükselişi, başka bir yozlaşmayı işaret etmektedir. 90’lar Yeşil sermayenin kurumsallaştığı ve bazı sektörler özelinde egemenlik kurmaya başladığı bir dönemdir. Gıda sektörü Selam marketleri aşıp gettolardan çıkar ve yine yoksullara, orta sınıfa hitap eden ancak ölçeği çok daha geniş perakendeciler açılır. Gıdada yeşil sermaye perakendeye sıçramaktadır. Anadolu Kaplanları bu sıçrayışın her yanında tutunarak kendilerine yer bulurlar ve ikinci bir ANAP süreci yaşanır. 80’lerin ANAP’ı AKP’de vücut bulur. Özelleştirmeci milliyetçi kadrolar muhafazakarlarla onlar aşırı dindarlarla buluşurlar ve hem yerli hem yabancı sermaye desteği sağlanır. Bu süreç tam anlamıyla bir akarken doldurma sürecidir. Doğrusu “bütün bunların Yazlıkçılar ile ne ilgisi var” diye sorabilirsiniz. Yazlıkçılar da aslında 80’lerdeki dönüşümün izdüşümüdür. Bugay nasıl Bizimkiler dizisine iki temel çizgi açıklıyorsa Yazlıkçılar için de temel bir çizgi açıklanabilir. 1986’da çekilen Zeki Ökten filmi Ses, Yazlıkçılar’ın habercisi gibidir. Senaryosunu Ökten ile Fehmi Yaşar’ın birlikte kaleme aldığı film bir 12 Eylül filmidir. Ses, işkence gibi ciddi bir konuyu ele alır, tek bir komedi sahnesi bile yoktur fakat Bodrum Gümüşlük’te geçen film bir tatil yerinin dönüşümünü darbe sonrası siyasal iklim ile bağdaştırarak açıklamaktadır. Üstelik Ses filminde Orhan Çağman, Güler Ökten gibi birçok “kadrolu Bugay oyuncusu” da yer almaktadır. Özellikle Çağman’ın canlandırdığı karakterler birbirine benzer. Ses filminde Çağman (Sadık Reis) biraz hayalci bir karakterdir, gençlik aşkı Rum kadının hayaline bağlıdır fakat esas konumu liberal dönüşüm karşısında kah romantik kah nostaljik kurşunlar sıkarak samimiyeti savunmaktır. Samimiyeti geçmiş ile özdeşleştirir Reis, bu durumda kuşkusuz gençlik aşkının etkisi yadsınamaz. “Her şeyi satıyorsunuz” eleştirisi yapar bu ihtiyar balıkçı. Ses’te denizin, Yazlıkçılar’da toprağın tarafındadır ve yağmacılara her iki yapımda da ateş püskürür.

Yazlıklardan notlar: Paylaşılan her şey buharlaşıyordu!

Ses’teki ana temadan Yazlıkçılar’daki bir tarza yönelebiliriz. Bugay yapımlarına dair karakterler çok ekonomik kullanılır diyebiliriz. Cafer’in, yönetici Sabri Bey’in, Sarhoş Cemil’in (Uğurtan Sayıner) replikleri fazla değişkenlik göstermez. Bu tasarruf Yazlıkçılar’da artık doruğa varır. Örneğin Almancılar tüm sezonlarda aynı olaylara aynı tepkileri verirler. Sürekli olay çıkarırlar, kaza geçirirler. Diğer komşularda da aynı kişilerin her zaman aynı replikleri kullandığını görürüz. Bu durum karakterin gelişim göstermeyişi gibi bir handikapa yol açmaktadır. Yine de avantajları vardır. Yazlığın ruhu bu şekilde yaşatılır. Söylenmek istenen biraz da “yazlıkta hiçbir şey değişmez”dir. Bizimkiler’de olduğu gibi Bugay Yazlıkçılar için de merkez aile seçmiştir fakat bu kez iki aileyi hemen hemen aynı ağırlıkta sunmaktadır. Almancılar ve emekli albay Bedri’nin ailesi Yazlıkçılar dizisinin odağını meydana getirirler ki bu tercih şaşırtıcı sayılmaz. Yazlık kültürünün temel taşları gurbetçiler ve emekli askerler değil midir? Bu bir kaynaşmanın işaretidir. Gurbetçi sonradan görmüştür, Değerli para cinsinden kazanıp değersiz para cinsinden harcamaya gelir, emekli asker ise disiplinli ve yerlidir. Yazlıklarda iki ucun birleşmesine tanık oluruz fakat yazlık modası geçmiş bir tatili simgelemektedir. Darbe sonrası dönüşüm yazlıkların popülerliğini git gide kırmıştır. Bu kırılmada ailenin payı büyüktür. Yazlık aileyi hatta sülaleyi bir araya getiren, mecburen yüz yüze baktıran bir mekândır hatta belki de bu yönüyle biraz kamusal bir mekândır. Beleşçilerin de katılımıyla zoraki kamusal alana çevrilir yazlıklar. Öte yandan otel tatilleri, kamplar ise yalnızlığı, çekirdek aileyi daha çok ifade etmektedir. Yazlıkçılar dizisinde üç şey öne çıkmaktadır. Bir: Yazlıkların daimi alıcıları olan gurbetçiler, emekli askerler, orta sınıfın tüm temsilcileri ve esnafından idarecisine yerel unsurlar “çevreye verilen rahatsızlıktan dolayı özür dilenerek yahut dilenmeyerek” bir arada yaşamaktadırlar. İki: Orta sınıf dönüşmektedir. İlk olarak Ses filminde emarelerini gördüğümüz bu dönüşüm hızlanıp Cumhuriyetin 75. yılına doğru memur orta sınıfların düşüşünü, Susurluk zenginlerinin yükselişini hazırlamaktadır. Üç: Dizide pek az genç görsek dahi bu gençlerin ayrı bir dünyaları vardır. Zaten az görmemizin sebebi de budur diyebiliriz. Onlar yazlıkta sadece fiziken bulunmaktadır ve zihnen başka bir tatil anlayışına aittirler. Onları ancak yeni açılacak olan diskolar tatmin edecektir. Her şeyin yenisini ararlar. Bu genç karakterler 80’ler Türkiyesi’nin filmlerinden fırlayan gençlerin devamıdır. Bizimkiler’de Bilge karakteri (Şükrü’nün kızı) Almanya’dan ilk döndüklerinde nasıl hiçbir şeyi beğenmiyorsa bu gençler de mevcut hiçbir şeyi beğenmiyorlardır. Yazlıklar da memur orta sınıfın çözülüşüyle beraber gençlerin gözünde cabizesini yitirmekte ve gerilemektedir.

Yazlıklardan tipler: Yazlıkta beleşçi, yağma düzeninde avantacı

Yazlıkçılar’da oraya ait olmayan tek bir karakter dahi görmeyiz. Dizinin başarısında bu gerçekçiliğin de rol oynadığı söylenebilir. Dizi hem dönemini hem mekânını olanca çıplaklığıyla yansıtmaktadır. Bir köy iken deniz kenarı arsaları değerlenen, otelcilerin ilgisine mazhar olan tatil yeri komisyoncu (peşkeşçi) Fikret’in çabalarıyla belde olur ve sezonlar ilerledikçe köy samimiyetinin yerini yağma ekonomisine bıraktığını gözlemleriz. Elbette bu ekonomide kaymağı beklediği ölçüde yiyemeyenler de vardır. Önceleri küçük bir bakkal işleten Hüseyin market sahipliğine yükselse de sürekli diken üzerindedir çünkü yağmayı koordine eden Fikret ile iyi geçinmek zorundadır. Diziye karpuzcu ve çırağı olarak giren Hıdır (Aykut Oray) ve Haydar (Tuncay Akça) ise bir süre sonra plajın işletmesini alırlar. Kurdukları çadırda yaşayan ikili halinden memnundur. Rantın çarkı dönmekte, sırasını bekleyen bir yere gelebilmektedir. Sabreden dervişler hırkalarına cep dikmektedir! Oysa bu çarkı büsbütün reddedenler de söz konusudur. Muhtar Osman reddetmekle kalmayıp savaş açanlardandır ancak değişime karşı koyamaz ve yarıştığı ilk ve tek seçimi kaybeder. Muhtarı canlandıran Orhan Çağman rahatsızlığı nedeniyle oynadığı son sezonda kendi sesini kullanamaz, 97’de ise yaşamını yitirir. Çağman Ses filminde sembolik bir ölüm ile görünürken Yazlıkçılar dizisinde gerçekten ölür ve ölümü dönüşümün en hızlı evresinde sembolik bir anlam kazanır. Muhtar Osman’ın dışında bir de Kesikbaş vardır ki ondan ancak meczup diye bahsedilebilir. İlk sezonunda sadece kuma gömülü gördüğümüz Kesikbaş (Tuncer Necmioğlu) dizi ilerledikçe “muhalif deli” çizgisine kayar. Vatanını sevmektedir, irticaya karşıdır, tüccarlara karşıdır, doğanınn katline karşıdır, çocukların şımartılmasına bile karşıdır. Kesikbaş bir anlamda Bizimkiler’de Sarhoş Cemil’in ifadesini taşımaktadır, dışlanan ama çemberden itilemeyen bir karakterdir. Orta yolcular da mevcuttur kuşkusuz. Köy kahvesinde çalışanlar ve geçimini tambur çalarak sağlayan Cavit (Arif Erkin) yerliliğin en somut hallerini dışavururlar. Kafaları karışıktır, gündelik çıkarların peşinden giderler, ne yağmacıdırlar ne de samimiyet savunucusudurlar.

Dizide ev sahipleri kadar yancıları da olay örgüsünde önem taşımaktadır. Öyküyü genişleten karakterler genellikle bu yancılar arasından çıkmaktadır. Bedri Albay’ın komutanı Şahin Paşa (Salih Kalyon) ve Rıfat-Nalan (Tayfun Çorağan-Mine Teber) çifti dizide dikkat çeken yancılardandır fakat giderek (özellikle Şahin Paşa) öyküyü geliştirenler arasına katılırlar. Merkezin Almancı aile olduğunu söylemiştik. Bu aile yazlık yere büyük şehirlerin ötesinde kapitalist bir ülkenin (Almanya) bakışıyla yaklaşır. Elbette ne oralı olmuş ne buralı kalmışlardır. Küt Nuri aşırı bir karakterdir ve Bizimkiler’in Davut’unu andırmaktadır. Ondan ayrıldığı nokta ise barizdir ve milliyetçiliğinin düzeyini belirler. Davut kesin dönüş yaparak bir tesisatçı açmıştır. Küt Nuri ise patavatsız ve dolandırıcı damadıyla (aynı zamanda akrabasıdır) Berlin’de dönerci çalıştırmaktadır. Nuri birçok komşusunun aksine köyün yerlisidir ama bir o kadar da uzaktır. Bu arada kalmışlık Nuri’nin milliyetçiliğini “şiş kebap-raki” seviyesine dek düşürmektedir.

Evli evine köylü köyüne… Dönecek bir Ankara… Kaldıysa tabi!

Yazlıkçılar dizisi de Bizimkiler’e benzer şekilde temel çatışmalara yaslanarak ilerler. Doğu-Batı çatışması iki araç ile aktarılır. Bu araçlardan ilki Almacılar’dır. Almancılar Batının parasını alıp kültürünü alamayan kesimdir. Diğer araç ise emekli konsolos Ümran Bey ve kızkardeşi Güzide’dir. Bu ikili de Batının medeniyetine doymuş fakat parasız kalmıştır. Dizideki diğer çatışma köylü-kentli, evli-evsiz çatışmasıdır. Bu noktada kentliliği, ev sahipliğini emekli askerler temsil etmektedir. Albay Bedri ve Şahin Paşa siteyi askeri nizamla yönetmeyi arzularken karşılarına karpuzcu Hıdır ve Haydar dikilir. Hıdır ve Haydar mevsimlik işçilerdir, köylüdürler, şehrin nimetlerine açtırlar, kalacakları bir yer yoktur. Sitenin bahçesine traktörleriyle dalan, “karpuz kan” diye bağıran Hıdır ve Haydar’ın plajın ayak işlerini idare etmesi onları yerlileştiren dahası ehlileştiren bir sürecin sonucudur.

Son olarak dönüşen-dönüşmeyen çatışmasını ele alabiliriz. Fikret ve Balinalar köyü belde yapmışlardır, ilçe de yapacaklardır, tam gaz ilerlemektedirler. Festivaller, güzellik yarışmaları, otel projeleri gırla gitmektedir. Bu çeteye yalnızca Muhtar Osman, Kesikbaş ve son sezon diziye kooperatif mağduru rolünde giren Naci (Zihni Göktay) direnir. Geri kalan herkes ittifak yapar yahut sindirilir. 98’de dizi bittiğinde yeni bir eşiktedir Türkiye ve dünya. Milenyum bir göktaşı gibi uygarlığa yaklaşmaktadır. Türkiye 2002’de malum siyasi kırılmayı yaşarken dünya genelinde kültür sanalın tahakkümüne girer. İnternet yaygınlaşır ve neredeyse tüm faaliyetlerin başına -e gelir. Geriye ise kulağımızda Albayın karısı Meliha’nın isyanı kalır: “Ben Ankara’ya dönüyorum Bedri!”

*Bizimkiler dizisinde Cemil’i (Sarhoş Cemil ya da Baykuş Cemil), Yazlıkçılar dizisinde ise piyanist şantör Kerim’i canlandıran Uğurtan Sayıner yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle hastaneye kaldırılmış. Umarız en kısa sürede sağlığına kavuşur.

** https://www.youtube.com/watch?v=YLUKq4EeiPs