Ana Sayfa Litera ‘Yeni Dünya’da Sabahattin Ali Öykücülüğü

‘Yeni Dünya’da Sabahattin Ali Öykücülüğü

‘Yeni Dünya’da Sabahattin Ali Öykücülüğü

Öykü, fıkra gibi sonuyla güldürür. Belli ki Sabahattin Ali, bu öyküde, farklı yazım biçemi arayışındadır. Ancak, izlekleri değişmez: Köy, köylüler ve kentlilerle aralarındaki çatışma…

Yeni Dünya’ (1943), Sabahattin Ali’nin (1907-1948) 4. öykü kitabı. Bu kitapla önceki kitapları arasında büyük ölçüde süreklilik var. ‘Asfalt Yol’ adlı öykü, ‘bir köy öğretmeninin notlarından’ biçimindeki altbaşlıkla açılıyor. Birinci tekilden anlatımla, öğretmenin köye varışı ve ilk izlenimleri anlatılıyor. Öğretmen, köylüyü yasalar konusunda bilinçlendirince, yerel yöneticilerin şimşeklerini üstüne çekecektir. Köyün bağlantı yolunun yapılmasını talep eder; beklenmedik bir nedenle yol yapılır, öğretmenin saygınlığı artar. Fakat kısa süre sonra, onu yerin dibine batıracak bir gelişme yaşanacaktır. Köy öğretmeninin ‘rüzgar gibi geç’ip gitmesinin öyküsü…

Üçüncü tekil anlatımla sunulan ‘Hanende Melek’ (1937) adlı öykü, bir sazlı kahvede geçiyor. Hayatını 5 yıldır sesinden kazanan şarkıcı Melek’in sevmediği bir hayranı vardır. 2 aydır her akşam kahveye gelir. Son gece, bardağı taşıran son damla gibi olacaktır. Ali’nin bu öyküsü, diğer öykülerine göre, toplumsal eleştirisi olmayan az sayıda yapıtından biri. Bu açıdan, ilk öykülerine benziyor. Oysa, Ali’nin öykülerinin çoğu toplumsal eleştirisiyle diğer öyküler arasında öne çıkıyor.

Birinci tekil anlatımla aktarılan ‘Çaydanlık’ adlı öykü, hastaneye yatırılan mahkumlar arasında geçiyor. Sabahattin Ali öykülerinde görülmedik bir biçimde, bu öyküde mizah var.

Ayran

Ayran’ (1938) adlı öyküde, üçüncü tekil anlatımla, çok ağır çeken bir ayran güğümü taşıyan bir köylü çocuk (Küçük Hasan) konu ediliyor. Hasan, tren istasyonunda satıcıdır. Biri 2, diğeri 5 yaşındaki kardeşlerine bakmak durumundadır. 4 bardak ayran parası, eve bir ekmek götürebileceği anlamına gelmektedir. Betimlemeyle başlayıp betimlemeyle bitmiş, “ortasında bitmiş” hissi veren bir öykü.

Isıtmak İçin’ (1939) adlı öyküde, yalnız yaşayan bir adamın çok yoksul olan çamaşırcı için duyduğu acıma ve üzüntü duyguları konu ediliyor. Yine önceki öykü gibi, ortasında bitmiş bir öykü…

Uyku’ (1939) adlı öykü, Anadolu’dan bir yolculuk öyküsü… O dönem sürücüler için sağlanan berbat iş koşullarının kazalar için yeşil ışık yaktığını görüyoruz. Semih Gümüş’ün derlediği ‘Türk Yazınından Seçilmiş Kısa Öyküler’ kitabında Sabahattin Ali’den tek yapıt olarak bu öyküye verilmiş.

Selam

Birinci tekil anlatımla verilen ‘Selam’ (1940) adlı öyküde, yolculukta olan yalnız bir adamın daha önce hiç gitmediği bir yerde yaşadıkları konu ediliyor. Sonunda berbere gidecek ve berberden başka bir berberin derbeder olma hikayesini dinleyecektir. Bu, içinden tiyatro kumpanyası geçen üçüncü Sabahattin Ali öyküsü. Diğerleri, ‘Kağnı’da yer alan ‘Arap Hayri’ ile ‘Değirmen’in sonunda yer alan ‘Komik-i Şehir’ idi.

Bir Mesleğin Başlangıcı’ (1940) adlı öyküde, ben ve biz dilinden anlatımla, Anadolu’da geçen bir tren yolculuğu konu ediliyor. Başkişinin yolculuk arkadaşı, Anadolu’daki halk anlatılarını derlemek üzere yolda olan bir halkbilimcidir. Birlikte berbat bir otelde kalırlar. Arkadaşı, anlatı ve türkü derleme bahanesiyle yöreden biriyle bağlantı kurdurup o gece oturak alemi yaptırır. Bu işleri yürüten kişi, hali vakti yerinde, efendi görünümlüdür. Bu nedenle, başkişi, ona bu işlere nasıl bulaştığını sorar; o da gençliğinden başlayıp anlatır…

Üçüncü tekilden anlatılan ‘Bir Konferans’ (1941) adlı öyküde, köye yapılan yeni yatılı okul için, şehirden kodamanlar gelir, sıra sıra dizilirler. Okul, yeni yapılmasına karşın dökülmektedir; fakat buna kendilerince açıklamalar uydurup işin içinden çıkarlar. Sabahattin Ali, ‘Bir Konferans’ta, klasik öykü tekniğinden uzaklaşarak kara mizaha yönelir:

-Köycüler yolda ve kahvede rastladıkları bazı köylülerle lafa girişmek teşebbüsünde bulundular. Aralarında köycülük tahsili için Paraguay’a gidip senelerce kalmış biri vardı, sesini tatlılaştırıp yumuşatarak türlü şeyler soruyor, hiçbir şey ifade etmeyen kısa cevaplar alıyordu. Bütün gayretlere rağmen, konuşmalar birkaç sual ve cevaptan ileri gidemedi. Soran karşısındakinin acaba ne diye bu kadar her şeyden habersiz, vurdumduymaz olduğunu, sorulan ise ötekinin neden böyle ipe sapa gelmez şeyler sorduğunu düşünerek birbirlerinden ayrıldılar.” (Ali, 2002, s.110)

Öykü, fıkra gibi sonuyla güldürür. Belli ki Sabahattin Ali, bu öyküde, farklı yazım biçemi arayışındadır. Ancak, izlekleri değişmez: Köy, köylüler ve kentlilerle aralarındaki çatışma…

Yeni Dünya

Yeni Dünya’ (1942) adlı öykü, davulcu ve dansçı olan Türkmen baba-oğlun betimlenmesiyle açılıyor. Öyküde, bir köy düğünü konu ediliyor. Öykü ve kitabın adı, ‘Yeni Dünya’ adlı dansçı kadından geliyor. Düğüncüler, Yeni Dünya’yı beğenmezler; başka bir kadın (Deli Emine) ararlar. Deli Emine gelince, Yeni Dünya’yla birlikte dansa kalkar, düğüncüleri eğlendirirler. Öykünün devamında düğün gelenekleri anlatılır. Olaylar gelişir. Yeni Dünya’nın sonu iyi olmaz…

İki Kadın’ (1942) adlı öyküde, 70’lik Kerim Ağa ve iki eşi, 45 yıllık eşi Hacer ve 5-6 yıllık eşi 24 yaşındaki Esma öne çıkan kişilikler. Kerim Ağa, günlerdir ishaldir. Günboyu evde yatar. Hastalığı bir türlü geçmez. Öleceğini düşünmeye başlar. Öte yandan, cimri biri olduğu anlaşılmaktadır. Eşleri, ölür ölmez paracıklarını ararlar; bulduklarını aralarında paylaşırlar. Bu öykü, İranlı öykücü Sâdık Hidâyet’in ‘Diri Gömülen’ (1930) adlı kitabındaki ‘Ölü Yiyiciler’ öyküsünü anımsatıyor (bkz. Gezgin, 2017).

Sulfata’ (1942) adlı öyküde, başkişi, dağlarda yolunu kaybeder; susuzluktan yanmaktadır. Sonunda bir ev, tarla ve kuyuyla karşılaşır. Susuzluğunu giderir, ev sahiplerinin dönmesini bekler. Bu, genç bir köylüdür. Eşi sıtma olmuştur ama devlet ilgilenmemiştir. “Bugün git yarın gel”, “bize değil falanca yere gideceksin” diye diye gittiklerine pişman ederler. Yardım etmesi beklenen doktorlar oralı olmazlar. Köylü, bu doktorların umursamazlıkları nedeniyle ölse yeridir…

Bu öyküde, dağlı-ovalı çatışması var. Gelin, Yörüklerdendir. Yörükler Alevi’dir. Bu nedenle, gelinin kayınpederi, oğlu askerdeyken, “Kocan askerde, ben sana bakamam, git kendi baban baksın, Kızılbaş dölü!” der! Zeytinlerden anlaşıldığına göre, bu öykü, Orta Anadolu’da geçmemektedir.

Hasanboğuldu: Bir Dağlı-Ovalı Öyküsü

Hasanboğuldu’ (1942) adlı öyküde, başkişi, 4-5 günlüğüne, Kaz Dağları’nda, Yörüklerle kalacaktır. Onu gideceği yere götürecek olan, kendisi de şans eseri oraya gidecek olan, 18-20 yaşlarındaki bir Yörük kızı olan Hacer’dir. Hacer, dereler, çağlayanlar vb. aştıklarında bölgeyle ilgili açıklamalarda bulunur, bir tür rehberlik eder. Hasanboğuldu Büveti’ne (gölet) böyle varırlar. Bir süre sonra, Hacer, başkişiye, bu büvete bu adın verilme nedenine ilişkin öyküyü anlatacaktır. Bu öyküde de, dağlı-ovalı karşıtlığı işleniyor. Ovalı Hasan ile Dağlı Emine’nin aşkı mutlu sona varamayacaktır:

İnsan nereye giderse rızkı da beraber gidermiş; bunu düşündüğüm yok. Ama ben dağlıyım, bu çukur ovalarda kalamam.

Köyünüzün eli kınalı kızlarına katışamam, senin içine dert olur… Kızılbaş kızı geldi de Hasan’ı elimizden aldı derler, benim içime dert olur… Yörük kızı dağdan köye, çadırdan eve inmemeli… Ben seni görmemeliydim… Gördüm, sözüne uymamalıydım…” (Ali, 2002, s.174)

Hasan, aşkı için dağda yaşamaya razı olunca, Yörükler onun için bir sınavı şart koşarlar. Sırtında ağır bir yükle obaya varabilirse, düğün yapacaklardır. Olaylar umdukları gibi gelişmeyecektir.1

Sonuç

Yeni Dünya’ kitabında da, önceki 3 kitaptaki izleklerin işlendiğini görüyoruz: Köy, köylüler ve köye gönderilen kentliler ile köylü-kentli karşıtlığı… ‘Asfalt Yol’, ‘Ayran’, ‘Uyku’, ‘Bir Mesleğin Başlangıcı’, ‘Bir Konferans’, ‘Yeni Dünya’, ‘İki Kadın’, ‘Sulfata’ ve ‘Hasanboğuldu’, bu izleklerle karşılaştığımız öyküler. Görüldüğü gibi, ‘Yeni Dünya’daki öykülerin çoğu, burada anılan izlekler altında değerlendirilebilir. Öte yandan, ‘Hanende Melek’, ‘Çaydanlık’, ‘Isıtmak İçin’ ve ‘Selam’, farklı izleklere karşılık geliyor. ‘Çaydanlık’, yazarın önceki kitaplarında esin kaynağı olan hapislik yaşamından kalma/gelme bir öykü gibi görünüyor. ‘Isıtmak İçin’, ilk öykü kitabındaki yalnız yaşayan genç bekar tiplemesinin (‘Bir Gencin Hikayesi’) devamı niteliğinde bir başkişiye sahip. ‘Hanende Melek’, ‘Değirmen’ kitabındaki ‘Sarhoş’ adlı öyküyü anımsatıyor.

Yeni Dünya’da, Sabahattin Ali’nin önceki öykü kitaplarında olmayan yeni bir izlek var. Bu, köylü-kentli karşıtlığına ek olarak, dağlı-ovalı, Yörük-Türk, Alevi/Kızılbaş-Sünni ayrımı… Yazar daha uzun yaşasaydı, belki de bu konuda daha çok öykü yazacaktı. Özellikle, ‘Hasanboğuldu’ öyküsü, bu açıdan özel bir nitelikte.

Kaynakça

Gezgin, U.B. (2017). Çağdaş İran Yazınının Öncüsü Sâdık Hidâyet Üstüne: ‘Diri Gömülen’ ve ‘Üç Damla Kan’da Hidâyet Öykücülüğü.

Gümüş, Semih (1992). Türk Yazınınından Seçilmiş Kısa Öyküler. İstanbul: Adam.

Sabahattin Ali (2002). Bütün Öyküleri 2: Yeni Dünya, Sırça Köşk, Esirler (Oyun). İstanbul: YKY.

Bu öykünün 1990’da bir filmi yapılır. Kazdağları’na gömülen Tuncel Kurtiz’in bu öyküyü anlatımı için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=l1BB1ha2X4Q

 ulasbasar@gmail.com

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl