Zygmunt Bauman, Postmodern Etik adlı kitabında “Her zaman bize yol göstermiş olan ve bugün hala yol gösteren ahlakın kolları güçlü ama kısadır. Oysa artık uzun, çok uzun kollara ihtiyacı vardır” önermesini ortaya atarak modern dönemle birlikte tahribata uğramış olan ahlak değerine yönelik bir sorgulamaya girişir. Bauman için modernliğin olduğu yerde ahlaktan bahsedebilmek mümkün değildir. Çünkü modern proje insana yanlış seçim imkanının olmadığı bir dünya tasarlamaktadır. Oysa ‘ahlaklı olmak’, insanın iyi ve kötü arasında bir seçim yapma tercihinde bulunabilme imkanına sahip öznenin özgürlüğüyle ilişkilendirilmektedir. Ahlakiliğin bir özelliği olarak müphemlik, modernlik tarafından ortadan kaldırılmış ve yerine etik yasa yerleştirilmiştir. Bu durumda da ortaya ‘yüksüzleştirilmiş’ ve ‘yerinden edilmiş’ bir kimlik çıkmıştır. Bu bağlamda Bauman modernitenin etik çağına, postmodernitenin ahlak çağına işaret ettiğini temellendirmeye çalışır. Bauman’ın postmodern ahlak önerisinde Tanrı ile insan arasındaki ontolojik eylem, ‘ben ‘ ve ‘öteki’ arasına indirgenmektedir. Ahlakın metafizik boyuttan kopartılması her ne kadar tektanrıcı dinler açısından bir problem teşkil etse de çok kültürlü toplumlarda bir arada yaşamayı kolaylaştıracak işlevsel bir yan taşıyabilir. Bauman, yalnızca ahlak ile etiği birbirinden ayırmakla kalmaz, modern etik ile postmodern etiği de birbirinden ayırır. Modern etik daha çok genel anlamıyla normlar koymaya yönelikken, postmodern etik, ahlak ve ahlakilikle ilişkili gibi görünmektedir. Bauman’ın öne sürdüğü şekliyle, felsefe tarihi bağlamında etik, ilk olarak ve ideal anlamda tüm zamanlardaki tüm insanlar için geçerli olan doğru davranışı tanımlayan hukuki bir koddur. Evrensel olduğu kabul edilen bu kod bir yasa olarak düşünüldüğü gibi bu yasalılık zemininde iyiyi kötüden ayıran bir işlev gütmektedir.

Etik ve ahlak ayrımında sorulması gereken en mühim sorulardan biri, insanların belli bir formda örgütlenmesini ve ona itaat etmesini sağlayacak biçimde yapılan düzenlemelerin insanlığa verdiği büyük zararların tekrarlanmaması için ne türden yaklaşım farklılaşmalarına gidilebileceğidir. Amaç, hemen her bakımdan ağır bir baskı yaratan kurum ve kuralların yanında ahlaki olanın kendisini göstermesine imkan tanıyacak bir muhalefet etme alanına yer açmaktır. Bauman’a göre ahlaki benliğin temeli temelsiz olan ahlaki itkidir. Bu bağlamda ahlaki itkiye dayanan ahlaki benlik güvenilmez ve öngörülemez bir konumdadır. Benliğin belirsizlik içinde olması, belli bir akıl veya merkezi otorite üzerinden neyin mümkün, neyin mümkün olmadığını belirleme yetkisini bulundurmak isteyen bu ikili için bir tehdit taşımaktadır.

Bauman’a göre insan toplumla birlikte ahlaki bir varlığa dönüşmez, ahlaki bir varlık olduğu için toplum içinde yaşar. Ahlaki benliğin toplumdan önce gelmesi mantıksal bir önceliktir. Ahlaki itkinin taşıyıcısı olmakla birlikte ahlaki bireye dönüşen insan, belli bir temellendirmeye yaslanamamaktadır ve ahlaki varlığı yalnızca eylemde kendini gösterebilmektedir. Bu açıdan ahlaki benlik öğrenilebilir ve öğretilebilir bir şey olmaktan çok her özel durumda tasvir edilebilir bir şey haline gelmektedir. Toplum içinde yaşayan insanın taşıdığı ahlakilik, toplumsallığı tescilleyen kurum ve kurallardan önce gelen ahlaki itkiyle ilişkilidir. Bauman’ın amacı ahlakiliğin ve ahlakiliğin taşıyıcısı olan ahlaki itkinin ve bir anlamda ahlaki itkinin gerçekleştiricisi olan ahlaki benliğin, bağlamlar ve konumlandırmalardan önce geldiğini gösterilebilmektir. Bunun yanı sıra Bauman’ın bir diğer amacı, insanların bir aradalığı ve ilişkilerinden türetilebilen kuralların ve benliklerin çeşitli biçimlerde nedensellik içinde konumlandırılmalarına karşıt olarak, ahlaki itkinin, ahlaki benliğin ve bir bütün olarak ahlakiliğin, kendisinden başka bir temelinin veya gerekçesinin olmadığını öne sürmesinin yanı sıra, herhangi bir temellendirme veya gerekçelendirmenin bu önce olana ilişkin güvenilir bir durum vermeyeceğini göstermektir. Bu bakımdan ahlakilik, güvensiz ve belirsiz bir konumda kalmaya devam etmek zorundadır. Bauman, bu noktada ahlaki itki ile toplumsal benlik arasında bir ilişki kurmaya çalışır.

Ahlaki İtkinin Platformu Olarak Toplumsal Benlik

Etikte, insanın toplumsal bir varlık olarak iyi bir insan olmasıyla ilgili kuramsal söylem üreten bir yaklaşım söz konusudur. Bu yaklaşımın ahlaki olanın önüne konulması ve ahlaki olanın etik olan olarak tanımlanması ve şekillendirilmeye çalışılması da söz konusudur. Ahlaki itki ve ahlaki benlik, bütün kuramsal olandan, insanın belli gerekçelerle ürettiği ve temellendirdiği yaklaşımlardan önce gelir ve tüm bu kuramsal konumlandırmaları yıkabilecek bir ele avuca sığmazlığa sahiptir. Fakat, şu soru sorulabilir: “Ahlaki itkinin kendindeliğinin kabul edilmesinin ve bağımsız bir dinamiği olduğunun desteklenmesinin gereği nedir?” Bunun gereği, belli bir ulus veya belli bir insanlık kavrayışı adına şekillendirilmiş ve özleştirilmiş etik yaklaşımların yıkıcılığı ve yabancılığıyla insanlığın yaşadığı deneyimlerdir. Burada etik olana öncelik tanınması, ahlaki olanın geri planda ve kısık sesli olarak kalmasına yol açacaktır. Bu da modernitenin ahlaka vurduğu en büyük darbedir. Bauman, bu noktada tekrar gündeme getirdiği soruyla insanların haklı olduklarına inandıkları çeşitli ilkeler ve kuralları uygulayarak nasıl tarihe yön veren savaşlara, büyük göçlere ve insanlık facialarına yol açtıklarını sorgular. Onun için buradaki ana problem, ahlaki itkinin, belli prosedürler ve kurallaştırılmış davranış formları doğrultusunda ikinci plana atılmış olmasıdır. Böylelikle ahlakilik bir anlamda geri plana itilerek, “insan-dışı” eylemlerin odağında şekillendirilmiştir. Sorun da tam olarak burada ortaya çıkmaktadır. Öyleyse modernitenin ortaya çıkardığı ahlaksızlık en kökten tespit edilmeli ve birlikte yaşamamızın olanağı olan ahlak yeniden kurulabilmelidir.

Bauman, tekil bireyin artık ahlaksız ve tekinsiz görülmeye başlandığını öne sürer. Ona göre insan, belirsizliğin ve tekinsizliğin eşiğinde yaşayan belirsiz ve tekinsiz bir varlıktır. Bauman’a göre ahlaki sorumluluk da kendini kurmakla ilgilidir. Vazgeçme ise ahlaki benlikten  toplumsal benliğe giden yolda ortaya çıkar. İnsan neden başkalarından sorumlu olsun? Kişinin yasalara karşı sorumlu olması ötekine karşı olan sorumluluğunun bir göstergesi değil midir? Varlıktan önce gelen bir ahlakta sorumluluğu gerekçelendirecek hiçbir şey yoktur. Sorumluluk, karşılaştığım yüzü ve ahlaki benlik olarak beni yaşatan şeydir. Ahlaki benlik ve ahlaki sorumluluk gerçekliğini sıkıca saran ve örten etik bulutların dağıtılması sayesinde mümkündür. Ahlaki yöneliş insana has, doğal bir yöneliştir: açığa çıkar ya da çıkmaz. Otonom ahlaki birey ahlaki benliğin taşıyıcısıdır ve suçlanma riskine sahiptir. Postmodern çağda yaşamakta olan insanlar, kendi ahlaki özerklikleriyle ve dolayısıyla da kendi ahlaki sorumluluklarıyla yüzleşme konusunda güçlük çekmektedirler. Günümüzde yaşanmakta olan ahlaki acının sebebi de budur. Bauman için bu aynı zamanda, ahlaki benliklerin şimdiye dek hiç karşılaşmadıkları bir şanstır. Ahlaki benlik, her zaman için yeterince ahlaklı olup olmadığı kuşkusuyla yaşayan benliktir.

Bauman’a göre ahlaki itkiler yararlılık veya karlılık testinden etkilenmeden çıkamaz; dahası bundan sonra varlıklarını sürdüremezler. İnsan, düşünmeden önce ahlakidir. Vicdan sahibi bir varlıktır. Vicdanın çağrısı yasaları da aşan, insan olmaya çağıran bir sestir. Bu vicdan çağrısı kişiye gelirse kişinin bundan kaçması mümkün gözükmemektedir.  Kavramlar, standartlar, kurallar olmadan düşünce olamaz. Bunlar devreye girdiği anda da ahlaki itki devreden çıkmaktadır. Etik akıl yürütme, ahlaki itkinin yerini alır. Öte yandan ahlaki olduğu halde irrasyonel olan ve ahlaksızca olduğu halde rasyonel edimler olabileceği gibi, hem irrasyonel hem de ahlaksız edimler olabilir. Ahlaki benliğin özelliği her zaman yeterince ahlaklı olmadığı kuşkusuyla uğraşan bir benlik olmasıdır. Ahlaki benlik, Kant’ın yasa-koyucu öznesi gibi ödevini yaptıktan sonra geri çekilmez. Bauman’a göre görevin sınırlarını çizecek bir uzlaşım, bir kural yoktur. Dolayısıyla böyle bir zeminde modernitenin yapmaya çalıştığı gibi uyumlu bir etik inşa edilemez. Ahlaki benliği oluşturan ne yapılması gerektiğini bilmek değil, onu yapma dürtüsüdür; doğru olarak yerine getirilmiş ödev değil, yerine getirilmemiş ödevdir.

 

Bauman, bu noktada toplumsal mekanı ahlaki edimlerin uygulanabileceği tek mekan olarak görür. Ona göre, “için olmak”, “birlikte olmak” tan önce gelir ve benlik, öteki ile iletişime girdiği anda ötekinin iyiliğinden ve kötülüğünden sorumlu olmasıyla, ahlaki edimin uygulanabileceği tek mekan birlikte olmanın toplumsal mekanı olarak ortaya çıkar. Bu mekanda ahlaki sorumluluğun teşvikleriyle hareket etme imkanı kurtarılmalı ve yeniden ele geçirilmelidir. Sorumluluk, teknik-araçsal hesaplara karşı öncelik kazanmalıdır. Bu öncelik, üstünlük ise “biz” deneyiminde temel bulur. Bauman’a göre, bunun sağlanması bir kazanım olacaktır. Fakat bunun gerçekleşebileceğine dair bir garanti yoktur. Bauman kişisel bir ahlakı, toplumsal mekanda da geçerli kılma çabasındadır. Bu, eylemlerimizde “sorumluluk” esasına göre hareket etmek anlamına gelecektir. Bauman, günümüz toplumundaki birçok olguyu ahlakı etkisizleştirdiği, ahlaki kapasiteyi yok ettiği, bastırdığı için eleştirmektedir. Araçsal akıl, bürokrasi, teknoloji ve postmodern estetik ruh ahlakı yerinden ettiği için eleştiri konusu haline gelir. Teknoloji ve artan yoksulluk gibi sorunlar ayrıca yaşadığımız dünyayı gittikçe daha da güvenliksiz hale getirmektedir. Bauman, bu sorunların çözümü için toplumsal hayatta ahlaki kapasitenin yeniden ele geçirilmesini, politikanın ahlaki sorumluluğun bir uzantısı ve kurumsallaşması olması gerektiğini ifade eder.

Bauman için ahlaklılık modern etiğin öne sürdüğünün aksine söz konusu buyurucu ve zorlayıcı kural ve yasaların yokluğunda mümkün olabilmektedir. Bu yönüyle Bauman’ın ahlaka olan yaklaşımı ile Nietzche’nin immoralist tutumu arasında bir paralellik bulunabilir. Ahlaklılığın yapısının anlaşılması açısından üzerinde durulması gereken ana husus onun müphemliği ve ahlaki benliğin niteliğidir. Toplumsal benlik ahlaki itkinin platformu, ahlaki itki de toplumsal benliğin “ilk hareket ettiricisidir”. Zygmunt Bauman’ın ahlak önerisi, ahlakı bir anlamda Kantçı olan rasyonel/evrensel/yasa koyucu etik anlayışından kurtarmaya çalışırken, ötekine bağlı bir ahlak anlayışı geliştirmesiyle birlikte kendi içerisinde bir özgürlük problemine yol açmaktadır. Yine de Bauman’ın tezi, onun sosyolog kimliğinin de etkisiyle ahlak felsefesi alanında yenilikçi bir perspektif sunmaktadır.