Ana Sayfa Genel “8. Tinos Uluslararası Edebiyat Festivali” Üzerine

“8. Tinos Uluslararası Edebiyat Festivali” Üzerine

“8. Tinos Uluslararası Edebiyat Festivali” Üzerine

Yunanistan’da şiirlerimin yayımlanması serüveni, Tozan Alkan’ın bana Bir Galata Cinayeti öyküsünü göndermesiyle başladı. Öykünün yazarı Chrisa Spiropulu, Messenger’dan Mailimi aldınız mı?” diye bir mesaj gönderdi. Mailini almadığımı söyledim ve kendi mailime yönlendirdim. Ve Poetix’te ilk şiirlerimin İngilizce-Yunanca yayınlanması süreci böyle başladı. Ben Pelerin Dijital Fanzinde Chrisa’nın öyküsünü yayımlamıştım fakat tanışmıyorduk. Tanıştık ve mail yazışmaları başladı, ardından Yunanistan’da, Tinos’ta çıkan Poetix Dergisi’nde şiirlerime yer verildi. Silsile şöyle gelişti: Önce şiirler çıktı sonra şiirleri yayıma hazırlayan genel yayın yönetmeninin Tinos’ta bir festival düzenlediğini öğrendim Chrisa’dan. Sonrasında festivale davet edildim. Ve Yunanistan serüveni Mayıs ayında başlamış oldu. Çok heyecanlı bir süreçti. Bir takım politik gerginleşmeler yüzünden Yunanistan Konsolosluğu çok zor randevu veriyordu aracı firmaya. Onu da aştık ve sanırım Haziran ayında vizemi aldım, ardından uçak biletlerimi. 7.40’a uçak bileti alınır mı, abiniz eğer Mithat Güçlü Karataş’sa alınır. Çok mantıksız bir uçuş saati, üstelik İstanbul Havalimanı’ndan. Asya yakasında yaşayan biri olarak zor oldu.

Çok zorlu bir yolculuktu. Tek başıma yola çıktım. İki valizim vardı vesselam. Atina’ya indiğimde saat dokuz civarıydı ve beni F karşıladı. F ile birlikte Rafina Limanı’na gittik. Limanda bir kafede oturduk. Tinos’a feribotla gidiliyor ve yol üç buçuk saat sürüyor. Fakat 17.30’a biletimiz var, vakit geçirmek zorundayız. Ben L1 vertebra kopması sonucu omurilik felciyim ve bir takım cihazlar takıyorum, bastonlarla yürüyorum. Dolayısıyla biraz yorgundum. Bir kafede oturduk ve kahvemizi içerken etrafı-civarı seyretmeye, fotoğraflar çekmeye başladık. Balıkçılar vardı ve dikkatimizi çekti. Balıkçılar bizim balıkçılara benzemiyorlardı. Çok çok sakindiler. Gözleriyle konuşan, gözleriyle gülen insanlar oturmuş çok sahih bir sohbetin içindeydiler. Balık satıcıları tezgahlarını süslüyordu. Bize çok yardımcı oldular, çok zarif davrandılar. Yunanlılar çok şık insanlar. Kalp gözüyle konuşuyorlar. Sana bir kalp uygarlığına ışınlanmışsın gibi bir his veriyorlar. Özellikle insanların dostane tutumları, seni incitmeden kendini ortaya koyuş biçimleri inanılmaz güzeldi ve kendimi huzurlu hissettim. Sonrasında mekân değişikliği ihtiyacı duyduk ve bir başka bir kafeye gittik. Kafede tuvalet ihtiyacım oldu. Ben tekerlekli sandalyede oturuyordum. Aslında yürüyebiliyorum, fakat uzun mesafeyi tekerlekli sandalyeyle hallederim diye düşünüyordum. İşletmeci Bey’e tuvaleti sordum. Benden müsaade istedi ve frenlerimi açıp beni iki yüz metre ilerdeki engelliler tuvaletine götürdü. Teşekkür ediyorum ona. Sonra arkadaşların da yardımıyla feribota bindik. Feribotta yürüyen merdivenle beni ikinci kata çıkardılar. Orada engelliler için bir oturma alanı var, o oturma alanında oturduk. Biraz uyumuşum. Sonra güverteye çıktık sigara içtik. Bize Yorgo diye biri yardımcı oldu, güverteye çıkmamıza da. İnsanları şık, zarif, centilmen ve güler yüzlü gördük. Ardından yolculuğumuz bitti ve Tinos’a indik. Festival görevlilerinden bizi karşılayanlar oldu.

Yine tekrar tekrar söylemekte yarar var, zarif ve çok güler yüzlüydüler. Yorgunluğumuzu bize unutturdular. Ben özellikle 7.40 uçağına binmek için dört saat öncesinden havalimanında olduğum için hiç uyuyamadım gece. Tinos’a vardık ve ben otele gitmek istedim. Saat 11.00’e geliyordu. Restoran programına katılamadım. Saat dokuz civarıydı. 21.00’de otele gittiğimizde çok yorgunduk, hemen uyumuşum. Ertesi gün programın değiştiğini öğrendim. Ben 30’unda yola çıkacağım için 30’unda saat 21.00’den sonraki programı 29’una almışlar. 29 Temmuz’da saat 21.30’da bizi dağın tepesinde bir ibadethaneye götüreceklerini söylediler. Dolayısıyla gittik oraya. Rüzgâr babamın şakası gibi değildi. Rüzgâra hep babamın şakası, Allah’ın şakası gözüyle baktığım için… Rüzgâr sert esiyordu insanın yüzüne, fakat o sertlikte bile dev bir hayalet imgesi vardı. Hayalet bir dev gibi insanı ayağa kaldırma gücüne sahip bir rüzgârdı. Ardından program başladı. Programda ilk beni alacaklarını söylediler, teşekkürler ettim. İlk şiirlerim okunmaya başladığında, Yunancada kimlik bulan şiirlerim okunmaya başladığında şiirimin Rum kimliği beni mutlu etti. Uluslararası ilk adımım değildi bu, daha önce Tetova Şiir Festivali’ne de gitmiştim, Makedonya’ya.

Fakat bir AB bölgesinde ilk adımımdı, bu beni heyecanlandırdı. Burada da uluslararası çok festivale katıldım, fakat şimdiye kadarkilerin en ciddi olanı zannediyorum bu festivaldi. Açıkçası festivalde şiirlerim okunmaya başladığından itibaren kendimi güvende hissettim. O küçük amfiteatrda iyi bir ses düzeniyle mikrofonik bir sesle önce çok eski, 2004 yılında yazdığım Penguen şiirini ardından Koala’yı okudum. Mutfak, Hipnoz ve Şemsiyeler Yağmuru Durduramaz şiirlerinin Yunancası okundu. Ve bana dönen o olağanüstü insanlardan biri: Baska” dedi. Ben de Çetele şiirini okudum. Tinos’un kutsal bir ada olduğunu öğrenmiştik yolda. Ben Gökyüzüne şiirimi okumak istedim. Gökyüzüne şiirini okurken âdeta kendimden geçtim, iki mısrayı unutmuşum. Fakat Çetele şiiri insanlarda bir değişime yol açtı. Yeni bir şiirdi fakat tam da beni yansıtan, dürüst bir şiir olduğu için… bir yanıyla da mistik bir şiir olduğu için, galiba insanları da beni de biraz sarstı. Ve güzel bir alkış koptu. Çok içten bir alkış koptu. Chrisa beni anlatırken ve şiire değini yaparken Yunanca konuştu, fakat zannediyorum, özverili bir şair olduğumu, büyük bir özveriyle oraya geldiğimi, imkânlarımı sonuna kadar zorladığımı, konfor alanımdan çıkma konusunda hiç tereddüt etmeden cesaretle, hareket edebildiğimden bahsetti. Derken ikinci bir alkış koptu. Sonra aslında bir ülkeyi de temsil ettiğim için dikkatli davrandım. Güler yüzlü olmayan sohbetlere dahil olmadım. Ertesi gün yola çıktık; yine Yorgo bizi feribotun ikinci katına çıkardı, fakat ondan önce limanda halatları bağlayan işçilerin kediler için mama bıraktıklarını ve sularını değiştirdiklerini gördüm. Kedi geldi, yemeğini yedikten sonra gitti. Ardından yola çıktık; uyumuşum. Olağanüstü bir yolculuktan, bir medeniyet toprağından, bir kalp uygarlığından ayrılma zamanı gelmişti. Zannediyorum Mazhar Alanson ile aynı uçaktaydık. Geri döndüm. Ve çok güzel anılarla döndüm. Bu anıları, bir zaman sonra yazmayı planlıyorum. Şimdilik yolculuğum böyle geçti.

Tinos

Bir çarpma etkisi

Yere doğru inip

Gökyüzüne çıkma etkisi

Bir çarpışma etkisi

Rüzgârın saydam bir dev gibi

Beni ayağa kaldırması

Tinos seni unutmayacağım.

Levent Karataş

***

Tinos

An impact effect

Descending towards earth

And then ascending to the sky

A crash impact

The wind like a lucid giant

Getting me up on my feet

I won’t forget about you Tinos.

Levent Karataş

İngilizceden çeviri: Volkan Hacıoğlu

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl