Ana Sayfa Kritik Masalların ve rüyaların yönetmeni: Leos Carax

Masalların ve rüyaların yönetmeni: Leos Carax

Masalların ve rüyaların yönetmeni:  Leos Carax

Öncelikle söylemeliyim ki, sinema sanatı üzerine ‘felsefi yazı yazmakla’ sinema eleştirmenliği aynı şey değil. Ayrıca sinemanın bir ‘görsel sanat’ olduğu bazen sinemacılar tarafından da sık sık unutuluyor. Bu nedenle, filmlerin teknik yapılarını değil de ruhlarını okuyan bir ‘yazan’ olmak istiyorum. Felsefi yapı, görsellik, çağla uyum gibi niteliklerin peşindeyim. Bir bakıma Mauvais Sang’la [Carax/ 1986] başladığını düşündüğüm Leos Carax sineması, “Les Amants du Pont-Neuf”la ortalığı darmadağın etti. [1991] Genç bir yönetmenin bu yeteneği görkemliydi; ancak bunun eğitimi altında belki teknik anlamda Truffaut ya da Godard izleği yatıyordu. Esin kaynağı  Kurosawa da olsa, Wim Wenders da olsa, yönetmenin çizgisi ‘kavramsal nitelikli bağımsız’ bir sinema patikasında yürüdü bağımsız film çekmeye başladığında. Sözünü ettiğim Fransız ve diğer yabancı ustalara ise hiç yakın bir tarz aramadı. O, felsefenin ve hayatın ‘anlatıcısı’ oldu hep.

Carax üretkenliği sevmiyor. Neredeyse her on yılda bir film yaratıyor, ancak bu yaratım da ‘olumlu ya da olumsuz’ anlamda kendinden söz ettiriyor. Ah, benim kanım hep, sinemanın, [özellikle çağın sinemasının] sivri dilli olması gerektiğidir.

“Pont-Neuf” sonrasında Carax’ın ortaya çıkardığı “Pola X” [1999] filmi beklediği ilgiyi görmese de, yine ‘çizgidışı’ bir nitelik taşıyordu. Buradan yönetmenin tam ulaştığı nokta, felsefi bir başyapıt yaratmaktı. 2012 tarihli “Holy Motors” ise tümüyle bu istemin yansımasıydı. Bir anlamda -sürrealist değil- kavramsal bir dil içeren bu film, belki de “yaşamın yaralı şiirini” dile getirme çabasındaydı. Limuziniyle “yaşam tiplemeleri dosyalarını” bir rol.gibi yansıtan Bay Oscar’ın söylemek istediği belki de toplumsal sınıfların, bireysel acıların sosyal ve politik sistemle ilişkisi; daha doğrusu yaşama katılan şeyin “ne” olduğunu beyinlere, ruhlara işlemekti. Bu rol ustasına yönetmenin öngördüğü “rol” buydu. Yani filmin kanımca ana mesajı da buydu.

Karmaşık bir dünyada, “yaşamı rol yapılan bir sahne” gibi anlatmayı deneyen ve de algılayan bir tuhaf ortamda ‘yaralı kurbanlar’ vardır; hayatın kurbanları.

Oysa bu hikâyedeki yaşamsal sahnede oynanan “son rol” alabildiğine görkemlidir.

Filmin finalinde bu hüzünlü sahne sunulur izleyiciye.

Denis Lavant-Kylie Minogue resmiyle sonlanan eski ve içli bir aşk hikayesinin de acı finalidir bu; yirmi yıl önceki bir aşkın taraflarının bu aşkı sorgulamak/yaşamak/ ve sonuçlandırmak için sadece yirmi dakikalarının olması. Bu yara ise, Kylie Minogue şarkısında ses bulur; elbette bir dünyasal acının sorgulanması da aynı sesin ürperten  yankısıdır:

 

kimdik biz önceleri

ve kim olabilirdik şimdi

bir şeyleri farklı yapsaydık eğer”

 

Yönetmenin 2021 tarihli bir ölçüde müzikal niteliği taşıyan filmi “Annette”i  ise bir başka bir yazıda değerlendirmeyi umuyorum. Çünkü bu film de diğer yönetmen filmleri gibi sayfalara sığmayacak gibi görünüyor.

 

Carax bir fenomen.

Bir rüya/hülya sinemacısı.

Elbette yaşamın talihsiz kabusları da onun konusu..

 

Gün gün değişen çağ, döneme tanıklık eden bu tür sinemacıları özlüyor. Salt sevgi, insanlık ve duyarlık adına.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl