György Lukács’ta Devrimci Öznelliğin Marksizmi

György Lukács’ın Marksizm’inde devrimci öznellik boyutu Orta Avrupa’daki romantik-devrimci harekete bağlı olmasından hız aldı.

Romantizmden yalnızca edebi ve sanatsal bir hareketin değil, modern kültürün temel dünya görüşlerinden birinin anlaşılması gerekiyor.

Romantizm, modernite öncesi değerler adına, modern kapitalist uygarlığa karşı kültürel bir itiraz olarak öne çıktı.

Bu “retro” devrimci romantizmin, Jean-Jacques Rousseau’dan Sürrealistlere kadar eleştirel-ütopik devrimci biçimler aldığı gözlendi.

Genç Lukács’ın yanı sıra Karl Mannheim, Ernst Bloch gibi pek çok arkadaşı ve Yahudi kökenli olan Alman kültürünün diğer birçok entelektüeli de bu devrimci romantizm duyarlılığına aitti.

İdealize edilmiş ve sonsuza kadar kaybolmuş bir altın çağa duyulan nostalji, Homerik çağ ile destanlar devrine olan büyülenmede kendini belli ededursun, onun pre-Marksizm çalışmasının merkezinde ütopik bir notla biten “Roman Teorisi” adlı eseri bulunuyordu.

İsa’nın Dağdaki Vaazı mutluluk vaat ediyordu, ancak bu metafizik romantizm devrimci olmasının aksine uzlaşıcı ‘kutsanmış’ bir yaşamı öngörüyordu.

İnsanın ruhsal yoksulluğunu Dağdaki Vaaz ile gidermesi mümkün görünmüyor, öncelikle kişinin kendi en derin metafizik ve metapsişik ihtiyaçlarını tatmin etmek için kendisini kendi psikolojik şartlanmalarından kurtarması gerekiyor.

Midas’ın kulaklarının bile işitmediği iyiliğin vahyi, Dağdaki Vaazda özneden daha yüksek bir kastın görevi ve erdemi olarak öne çıktı.

Modern Çağda iyiliği içimizde ortaya çıkaran daha yüksek kast proletaryadan başkası değildi; bunun nedeni içimizdeki cennetin (ütopyanın) gerçeğe dönüşmesi ve içimizde bir çeşit tanrısallığın uyanmasıydı.

Lukács, hayatın değersiz, anlamsız ve her an ölüme adanmış olmasına rağmen insanın tüm gücü ve duyularıyla yoğun bir şekilde yaşaması gerektiği savını etik ve manevi bir doktrin olarak yapıtında inşa etti.

İnsan sadece ruhun ortaya çıkışının tek kabıydı ve Vahiy şarabı yalnızca bu kabın içine dökülebilirdi. Bir tek bu şaraptaki töz hayatı dönüştürme yetisine sahipti, işte bu nedenle insanın hayattan kaçmaya hakkı yoktu.

Tolstoy ve Dostoyevski, gezegenimizin burjuva uygarlığı tarafından içine sürüklendiği tam ‘suçluluk’ durumunun ötesinde, yeni bir dünyanın ve yeni bir çağın habercileriydiler.

Tolstoy’un dünya çapındaki büyük önemi ve 1905 devriminden önceki ve sonraki dönemde Rus işçi hareketiyle olan ilgisi, İkinci Enternasyonal’in bilinen neredeyse tüm teorisyenlerinin bu yazarla yüzleşmek zorunda kalması sonucunu doğurdu.

Lukács Rus Devrimi’ne işte bu “Dostoyevskici” romantik ve anti-kapitalist perspektiften ilgi duymaya başlamıştı.

Lukács o zamanlar anarko-sendikalizme daha yakındı.

Muhafazakâr idealizm ve ilerici idealizmin gerilim alanında önerdiği etik idealizm, mevcut olana karşı bir “sürekli devrim” perspektifi içeriyordu.

Kurumları muhafazakâr bir karaktere sahip yapılar olarak gördü. Kurumsallaşmanın olumsuz etkileri savıyla sadece Kilise’nin gerici politikasını değil aynı zamanda, başlangıçta çok ilerici olan hareketleri yaratılır yaratılmaz durağanlaştıran diğer kurumları da kastetti.

Macar Komünist Partisine katılımından sonra romantik dünya görüşünü, Hegelci “Aufhebung” Marksist yorumuyla reddedilmiş, tozlu kumaşlara sarmalanmış ve aşılmış bir kuram olarak görmeye başladı.

Kültürün, en güçlü anlamıyla, Antik Yunan ve Rönesans gibi kapitalizm öncesi toplumlarda bulunduğu ve kadim özgün kültürlerin kapitalist uygarlık tarafından yok edildiği yadsınamaz bir gerçekti. Çünkü kapitalizm her şeyi hatta zamanı bile ticari meta düzeyine indirgemişti.

Kapitalist modernitede zamandaki nitelik boyutu giderek kayboldu, artık her şeye saat saat, gün be gün nicelik karar veriyor.

Zaman niteliksel akışkan karakterini kaybedip, niceliksel olarak ölçülebilir bir süreklilikte, bir mekânda donakaldı.

Geçmişteki gibi seçkinci (elit) olmayan, yeni sınıfsız toplumla uyumlu bir şekilde bütünleşmiş yeni bir kültürün yükselişine izin vermek, proleter devriminin temel görevlerinden biri olmalıydı.

Öznellik sorunu ve metalaşma teması giderek analizlerinde merkezi bir yer işgal etmeye başladı.

Lukács işçinin, ancak kendisinin bir meta olduğunun farkına varırsa toplumsal varlığının farkına varabileceğini iddia etti. Bu sınıf bilinci olmadan ekonomik evrimin bilinmeyen bir motoru olan emeğin bir meta olarak spesifik karakteri, bizzat bu çarpık bilinç tarafından metalaştırılacaktı.

Ancak, insanlar arasındaki bir ilişki olan bu tür metanın özel nesnelliği, şeyleşmiş bir zarf, niceliksel bir kabuk, canlı bir niteliksel çekirdek altında kendini gösteren metanın ticari fetişist karakterini açığa çıkarmayı mümkün kılabilirdi.

Lukács’ın felsefi ve politik mücadelesinin temel unsuru, özne ile nesne arasındaki tarihsel diyalektikte öznel anın belirleyici devrimci önemine yapılan vurguydu.

Lukács, kapitalizm tarafından tüm toplumsal ilişkilerin ve tüm kültürel biçimlerin nesnelere ve “nesnelleştirilmiş” ilişkilere dönüştürülmesi sorunsalını ve bu evrensel şeyleşmeye devrimci bir alternatif olarak proletaryanın sınıf bilincine verilen merkezi önemi “Tarih ve Sınıf Bilinci” adlı yapıtında analiz etti.

Yapıtında kültürel karşı devrimde sosyal demokrasinin rolünü ve hareketin, kuyruğuna takılan işçi ve sendikaları pasifize eden karakterini kınadı.

Yapıtı, sosyalizmin sınıfa entelektüeller tarafından dışarıdan sokulduğu yönündeki tamamen diyalektik olmayan Kautskyci doktrine sert bir itiraz içeriyordu.

İşçi konseylerinin kapitalist şeyleşmenin ekonomik ve politik olarak aşılmasındaki rolüne de dikkat çeken Lukács bunun, Kantçı “kendinde-şey”in ortaya koyduğu meydan okumaya yeterli bir felsefi çürütme olup olmadığı sorusuna adadı.

Lukácsçı perspektif, devrimci öznelliğe yönelik kayda değer bir Hegelo-Marksist yücelti içerdi.

Lukács, “öznel idealizm” suçlamasını reddededursun, mücadelenin belirleyici anlarında her şeyin proletaryanın sınıf bilincine ve onun öznel bileşenlerine bağlı olduğunu düşünüyordu.

Elbette tarihsel süreçte özne ve nesne arasında diyalektik bir etkileşim vardır ama kriz anında (“Augenblick”) olayların yönünü belirleyen de devrimci bilinç ve praksis biçiminde öne çıkan bu öznellik bileşenleridir.

Subjektif unsurun belirleyici bir üstünlük sağladığı uğrak, “Augenblick” denilen devrimci ayaklanma ânıdır.

Lukács, Hegel’in “gerçeklikle uzlaşma” teoremine, onun görkemli gerçekçiliğinin ve tüm ütopyaları reddetmesinin en yüksek ifadesi olması bakımından katıldığını ifade etti.

Lukács bu gerçekçiliğin “tarihsel sürecin nesnel diyalektiğini” anlamasına izin verdiğini, sol Hegelcilerin ahlakçı ve öznelci ütopyacılığının ise bir çıkmaza yol açtığını ileri sürdü.

Lukács’ı devrimci öznelcilikten “nesnel gerçeklikle uzlaşmaya” yönlendiren düşünce evrimi, 1917-1923 devrimci dalgasının yenilgiye uğratıldığı ve geriye sadece “tek ülkede sosyalizm” seçeneğinin kaldığı bir toplumsal atmosferin fonunda gerçekleşti.

1949’da “revizyonist” olmakla suçlandı. 1956’da Imre Nagy’nin muhalif komünist hükümetine katıldı ve Sovyet yetkilileri tarafından iki yıl süreyle gözaltına alındı.

Yapıtlarının bugün teorik ve politik geçerliliği, Marksizm’i olayların gidişatının basit bir “bilimsel” gözlemine ve ekonomik durumun iniş ve çıkışlarının pozitivist bir tanımına indirgeme girişimlerine karşı güçlü bir panzehir olmayı sürdürüyor.

Lukács’ın bilince ve öznelliğe yaptığı vurgu, doğrusal ilerleme yanılsamasının eleştirisi ve teknik/endüstriyel aygıtın radikal dönüşümüne yönelik çağrısı, kapitalist küreselleşmeye karşı uluslararası Marksist hareketin şu anda tartıştığı sorunlarla şaşırtıcı bir şekilde uyumlu görünüyor.

Kaynakça

  1. Lukács, “Tarih ve Sınıf Bilinci” (Geschichte und Klassenbewusstsein), çev. Yılmaz Öner, Belge Yayınları, İstanbul, 2014
  2. Lukács, “Alte und neue Kultur, Kommunismus,” 1/43, Berlin, novembre 1920, p. 1539-1549.
  3. Lukács, “Chvostismus und Dialektik”, Budapest, Aron Verlag, 1996, p. 9.
  4. Lukács, “Dialectique et Spontanéité”, Galimard, Paris, 2001, p. 38.
  5. Max Eastman, “Eine Marxkritik im Dienste des Trotzkismus”. “Marx, Lenin and the Science of Revolution”, Die Internationale, 6 octobre 1927.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl