Sokulurdun geceye belki deniz kabukları beklerdi
ay kumsala dokunurken
sana doğru kırılırdı bütün ışıklar
bakardın büyüktü çok büyük ve parlaktı
yüreğine değip sanki çarpacaktı dünyaya.
Dokunmuş katran karası bir şey kimbilir ne zaman
eski bahçenizde gezinen bir masum çocuğa
hep yalnız ve umutsuz beklerdin hiç bilmeden
bakışında yazılıyken kimselerin okumadığı
insanlar çoğalıp duruyordu günlerinde
sen gizlice eksilirken.
O zamanlar sokakta çelikçomak oynayan çocuklar
biz
ayrı değildik böylesine
ama büyüyüp oyunları değiştiren de bizdendi
düşleri satıp savanlar umuda çelme
güleç mahallemizin anısı şimdi uzak
gidecek dünyalar arıyor içimizde.
Sen hep benim gönül yaramdın kırmızı
bir zehirli çiçeğe benzerdin
ölesiye yakın öldüresiye uzak
ayrılığı üşüten dokunduğu yakan
ardın sıra koşan ömrüm bir mevsim kadar çabuk
artık bir enkaz kadar ıssız
neyin peşindeydik söyle kırmızı
her şeye rağmen
bile bile
hiç bilmek istemeden.
Resim: Mark Rothko