Hayao Miyazaki, kariyerine animasyon yapımlarında çizerlikle başlamış, dönemin manga uyarlaması birçok anime dizisinde yardımcı ve baş çizer olarak çalışmıştır. Bunun dışında manga denen Japon çizgi romanları da çıkarmıştır. Kendisinin yazdığı ve yönettiği ilk uzun metrajlı film olan 1984 yapımı ‘Nausicaä of the Valley of the Wind’ filminin elde ettiği başarıyla Anime dünyasında kendine ait yerini sağlamlaştırarak 1985 yılında arkadaşlarıyla Japonya’nın Disney’i olarak da adlandırılan ‘Stüdyo Ghibli’yi kurmuştur. Ödüllü birçok yapıma imza atan Miyazaki, Şinto ve Budist kültürden beslendiği yapımlarında savaş, çevre kirliliği ve kapitalizm gibi konuları işlemiştir. Anlatılarında kullandığı masalsı dille, eleştirilerini doğrudan bir biçimde anlatmaktansa imgesel ve soyut bir dili tercih etmiştir.

II. Paylaşım savaşı sonrasının Japonya’sında büyüyen Miyazaki’nin anlatılarında, savaşın yıkımını ve sonrasındaki toparlanma sürecindeki çevresel etkileri görmek şüphesiz doğal bir yansımadır. Aynı şekilde bu buhranlarla yetişen kendi neslinin en çok ihtiyacı olan umut ve iyimserlik de anlatılarının içindedir. Yapıtlarındaki kötü gibi görünen karakterler, aslında yanlış inanışlara sahip, dışlanmış veya sevilmemiş kişilerdir. Kötü insan yoktur Miyazaki sinemasında, sadece dokunulmamış ruhlar vardır. Doğru yaklaşımlar ve sevgiyle herkesin yola gelebileceğini anlatmaktadır sıklıkla. Bu da, Budist bir tezdir. Masalsı anlatım bu yüzden en sevdiği dildir. Aynı zamanda eleştirildiği de dildir. Çocuklara ve yetişkinlere aynı anda hitap edebilen eserler yazmıştır. Hikâyeleri bu yüzden daha hümanist bir taraftandır.

ÇOCUKLARA VE BÜYÜKLERE MASALLAR

My Neighbour Totoro – 1988

Kurgusu gerçek dünyada geçen ilk Miyazaki filmi olan ‘My Neighbour Totoro’ 1950’lerin Japonya’sında babalarıyla birlikte hasta annelerinin yattığı hastaneye yakın olmak için kırsal bölgede bir eve taşınan iki kız kardeşin hikayesini anlatmaktadır. Hasta annelerinden uzakta olan çocukların doğayı keşfetmesini ve Animist Şinto inancının izlerini görürüz. II. Paylaşım Savaşı sonrası Japonya’da umudu ve iyimserliği anlatan bir yapıttır. Yapım öncesi ve yapım sonrası ilk yıllarında ilgi görmeyen filmi için Miyazaki bir konuşmasında “içinde süper güçler olmadan ve insanların birbiriyle savaşmadan da bir şeyler anlatılabileceğini göstermek istedim.” diyerek Anime ve Manga kültürünün anlatılarını eleştirmektedir. Çocuklara ve yetişkinlere eşit derecede yüksek hitap etme gücüne sahip film, iki kız kardeşin ormanda karşılaştıkları Totoro isimli ruhla, Batılı izleyici açısından hasta annelerine olan özlemle baş etmek için hayal dünyasına sığınmaları ve Animist Doğu açısından ise ormanın ruhlarıyla birlikte giriştikleri bir macera anlatısıdır.

Kiki’s Delivery Service – 1989

On üç yaşına basan genç cadı ‘Kiki’ ve kedisinin eğitimini tamamlamak için ailesinin yanından ayrılarak başka bir şehre yerleşmesi ve burada kurduğu kurye hizmeti işiyle tanıştığı insanlarla olan macerası, ergen genç kızların, kendi ayakları üzerinde durabilme ve özgüven arasında yaşadıkları sorunları anlatmıştır. Bağımsızlığın önemini vurgulayan feminist bir anlatısı vardır.

Spirited Away – 2001

“Ruhlar tarafından anne-babası domuza çevrilmiş 10 yaşındaki bir Japon kızının onları insana döndürmenin bir yolunu aramasının öyküsü. Japon Şinto ve Budist folkloründen birçok öğe taşıyan film, ‘Alice Harikalar Diyarında’ ve ‘Oz Büyücüsü’ ile benzerlikler taşıyor. Filmde, kapitalizm, Batılılaşma ve çevre kirliliği eleştirisi var; fakat bunlar çok da ön planda değil.” (*) Doğrudan sistem eleştirisi yapmaktansa birçok yapıtında yaptığı gibi sorunları kişilere indirgeyerek, kötücül -ama aslında kötü olmayan- karakterlerin böyle olmalarının kaynağını yalnızlaştırma, açgözlülük ve yanlış anlamalardan kaynaklanan küslükler olarak göstermeyi tercih ediyor. Çocuklara ve büyümeyen yetişkinlere sadece biraz sevgi ve ilgiyle herkesin iyi olacağını anlatan bol ödüllü bir film.

SAVAŞIN BÜYÜK YÜZLERİ

Porco Rosso – 1992

Bir manga uyarlaması olan film, I. Paylaşım Savaşı sonrası, İtalyan faşizminin yükseldiği 1930’larda geçen, bir ödül avcısının maceralarını anlatmaktadır. İnsanların domuz olarak gördüğü başkişi bir repliğinde “faşist olmaktansa domuz olmak yeğdir” repliğiyle kendi fiziksel görünümü üzerinden döneme gönderme yapar. Komedi ve gerçeklik arasından geçişler yapan bir kurguya sahiptir.

Howl’s Moving Castle – 2004

“Bir İngiliz romanından esinlenme, bir sihir ve cadı anlatısı. Savaş karşıtı bir yapım. Ayrıca yaş ayrımcılığı ve dış görünüş gibi konular işleniyor. Görünüşlerin ne kadar aldatıcı olduğunu ve savaşın bütün cephelerinin aslında ne kadar benzer olduğunu anlatıyor. Güç için verilen mücadelenin yıpratıcılığını yine kişiler üzerinden imgeliyor.

Yönetmen, bu filmi, ABD’nin Irak işgaline tepki amacıyla çektiğini söylüyor ve filmi, Amerikalı izleyicilerin sevmeyeceğini tahmin ettiği ekliyor, ama seviliyor. Neden? Çünkü Miyazaki filmlerinin eleştirelliği, genel olarak çok soyut ve masalsı düzeyde. Eleştirileri kime yönelttiği belli olmuyor; bu nedenle, kimse üzerine alınmıyor.”

The Wind Rises – 2013

“Tarihsel bir canlandırma filmi. Bir uçak tasarımcısının öyküsü. 1918’den 2. Paylaşım Savaşı’nın bitimine uzanıyor. Barış yanlısı bir yapım. Öyküsü anlatılan kişi, Japon sömürgeciliği döneminde kullanılan savaş uçaklarının tasarımcısı. Film, onun yaşamını birebir aktarmıyor; çokça kurgu yapılmış. Romandan bol kurguyla ve ilgili mangadan uyarlama söz konusu. Miyazaki, film nedeniyle Japon milliyetçilerinin tepkisini çekiyor. Onlar 2. Paylaşım Savaşı’nı hamasetle anarken, Miyazaki barıştan yana.”

ÇEVRE ÜZERINE ANLATILARI

Nausicaä of the Valley of the Wind – 1984

‘Stüdyo Ghibli’ öncesi çektiği, bilinmeyen bir gelecekte geçen bir manga uyarlaması olan anlatı, çevre kirliliği ve savaşlar sonrasında, az sayıda kalan insanların birbirleriyle ve dünyayı ele geçirmekte olan zehirli doğa ve böceklerle olan savaşını görüyoruz. Savaş aletleri dışında teknolojinin gerilediği, kaynakların kısıtlandığı dünyada kendilerini yok eden doğayı anlamak yerine ona açtıkları savaşın çözüm olacağına inanan insanların, savaşları bitirmek için giriştikleri savaşın çelişkisini görüyoruz. Mücadele etmek ve savaş arasındaki farka eğilen film, doğanın yeniden kendini toparlamasında insanın öneminin olmadığını, insanla veya insanlar olmadan yeniden kendine bir yol bulacağını ileri sürüyor.

Castle In the Sky – 1986

19. yüzyılda geçen bir kurguya sahip film, uçan bir şehri arayan genç kızla ile erkeğin maceralarını anlatmaktadır. Teknoloji ve doğanın bir arada bulunabileceğini anlatan bir Ekotopya anlatısıdır. Teknolojini nasıl zarar verdiğinden çok nasıl kullanılırsa doğaya katkıları olacağını ele alıyor.

Princess Mononoke – 1997

Lanetlenen bir orman ruhu tarafından zehirlenen genç bir adamın, lanetin kaynağını ararken karşılaştığı savaş ağaları ve diğer orman ruhlarıyla yaşadıklarını anlatan “tarihsel, fantastik bir savaş destanı. 14-16. yüzyıl Japonyası’nda geçiyor.” İnsanın doğaüstünde bitmek bilmeyen hâkim olma mücadelesini ve bunun gerekliliklerini anlatırken, diğer yandan doğanın zarar görerek aynı sertlikle insanlara verdiği cevabı anlatıyor. Doğayla olan savaşın kaybedeni her zaman insandır gibi bir ileti de çıkıyor filmde.

Ponyo – 2008

Çevre üzerine bir diğer Miyazaki canlandırması olan ‘Ponyo’, “5 yaşında bir erkek çocuğu ile insana dönüşmek isteyen bir Japon balığının öyküsü. Anlatının geri planında çevre kirliliği yine çok vurgulanmadan belli belirsiz anlatılıyor. Elbette, bir Miyazaki klasiği olarak, görüntüler ve müzikler harika.”