Ana Sayfa Kritik Berlusconi: Bir Medya Baronunun Kadük Rüyası

Berlusconi: Bir Medya Baronunun Kadük Rüyası

Berlusconi: Bir Medya Baronunun Kadük Rüyası

Una storia italiana[1], Silvio Berlusconi’nin 2001 seçimleri arifesinde milyonlarca eve gönderdiği kitapçığın adıydı.

 

Mussolini, 20. yüzyılın ilk yarısının heybetli figürü olarak öne çıkadursun, Berlusconi, şüphesiz, ikinci yarısının en etkili İtalyan’ıydı.

 

Cavaliere[2], hem girişimci hem politikacı, hem yarı politik yarı TV (mitolojik) varlığı, aşırı teşhirli medya lideri ve belirsiz bir iş adamı olarak, siyaset sahnesinde köktenci alt üst oluşlara neden oldu.

 

Silvio Berlusconi’nin ayrıksı kişisel, profesyonel ve siyasi kariyeri, bu yeni yüzyıllar ve binyıllarda Batı demokrasilerinin geleceğinin habercisi olma özelliği taşıyor.

 

Berlusconi, bir halkın değerleri, yaşam tarzı ve politik davranış biçimleri ile onun (halkın) kolektif temsilleri üzerinde herkesten daha fazla etkiye sahip oldu.

 

Berlusconi’nin kariyeri, 1970’lerin karanlığında, müteahhitlerin ekonomik servetlerinin kökeni üzerinde asılı duran o rahatsız edici ve meşum gölgede başladı.

 

İtalyan evlerinde parıldayan mavimsi, yapay, tanıdık bir ışık, beraberinde, daha hafif, daha kolay, daha iyi ve tasasız yeni bir hayatın vaadini taşıyordu.

 

Katot ışını tüplerinden yayılan ışın, borçlanma ve keseden yeme mevsiminin bittiğini, çok fazla kan dökülmesine neden olan politikaların, ideolojilerin ve projelerin devrinin yavaş yavaş sönümlenmekte olduğunu, insanların, yüzünü, çok şey vaat edip yerine getirmeyen bir geçmiş yerine, vaatlerini yerine getirecek bir geleceğe çevirmelerinin zamanının geldiğini gösteriyordu.

 

Dürtülerin mutlak bir şekilde serbest bırakılması ve mal bolluğunun körüklediği dizginlenemeyen hazcı tüketim, giderek, zamanın ruhunu sembolikleri haline geldiler.

 

Fininvest’in[3] TV kanallarının yüksek kaliteli kitlesel yayını, insanları sıkıcı Paskalya ayinlerine değil, bitmeyen bir karnavala götürüyordu.

 

Komünizm herkes için temel ihtiyaçların karşılanmasını vaat ederken, Berlusconizm, herkes için lüksü ve tatmin edilen arzuların katmerlenerek çoğalmasını garanti ediyordu.

 

“Tüketim sınırsızca genişletilebilir, hayat harikadır, buna inanmak, güvenmek ve iyimser olmak yeterlidir” liberal mottosu, giderek, başarının anahtarı, sonsuz büyümenin filozofik mihenk taşı ve kitle demokrasisinin mantrası haline geldi.

 

Berlusconi, büyük bir demokraside iki kez başbakanlık yapmış tek medya girişimcisiydi.

 

Neo-politika, onun sayesinde, tele-popülizm ve “videokrasi”nin karışımından bir kokteyle dönüştü.

 

Neo-politika, bir çeşit “tele-faşizm”in, bir medya baronu aracılığıyla icra edilmesi olarak öne çıka dursun, yeni bir fenomen olan “tycooncracy”i[4] de ele veriyordu. Bu yeni sağcı medya popülizmi, tarihsel retrospektif içinde bir çeşit Sezarizm’i[5] de çağrıştırıyordu.

 

İtalyan Solu, Berlusconi fenomenini yorumlanmaktan çok şeytanlaştıra dursun, siyaset sahnesinde boy göstermeye başlayan, “elektronik Peronizm[6]”in tehlikelerinin ayırdına varıldığında artık çok geç kalınmıştı.

 

Popülizm, gelişmekte olan ülkelerde demokrasinin çocukluk merhalesindeki bir maraza karşılık gelirken, sanayileşmiş ülkelerde bir çeşit bunaklığa tekabül eden, siyasetin bir hastalığıydı.

 

Popülizm, muğlak içeriğiyle bu yeni fenomeni yorumlamayı sınırlandırırken, siyasi figürü apriori olarak diskalifiye edip siyasi perspektifini geçersiz kılmayı amaçlıyor ve medya manipülasyonuyla birleştiğinde, siyasetin itibarını zedeliyordu.

 

Kısacası, popülizm, demokrasinin kendi içindeki sapkınlığı; bir çeşit köktencilik biçimiydi.

 

Berlusconi’nin tehlikeli “halkçılığı”, fikir ve eşyaya dair tatmin edici tüketiciliğin kaynaklarını ucuza manipüle eden bir çeşit ‘kelepir’ ekonomipolitik faaliyete dönüşmüştü.

 

Kısacası, Berlusconizm, popülizmin popülerlikle at başı yürüdüğü sağ popülizme, TV ve reklam eklenerek oluşturulan tehlikeli bir kokteyldi.

 

Berlusconi’nin popülizmi, “güç kazanmak ve onu elinde tutmak” olarak da özetlenebilen Machiavellist eğilimler taşıyor.

 

İtalyan Solu, Forza İtalia[7] koalisyonunu aşırı sağda sınıflandıra dursun, oysa Berlusconi, siyasi yelpazede merkez sağı işgal edip, hatta eski Sosyalist Parti seçmenlerinin önemli bir bölümünü geri kazanmayı sürdürüyordu.

 

Berlusconi, aynı zamanda, siyasi istikrarın sembol figürü olarak da öne çıktı; o, savaş sonrası dönemden bu yana en uzun ömre sahip (50 aydan fazla) bir hükümete liderlik etti.

 

Kendisi, bilgi birikimini, hayal ve pragmatizmin bir kombinasyonu olarak tanımlıyor:

 

“Kimse benden daha fazla hayalperest olamaz. Hiç kimse benim kadar ütopya peşinde koşamaz. Diğerleriyle aramdaki fark, muhtemelen, benim pragmatik bir hayalperest olmamdır. Ben kendi hayallerimi gerçeğe dönüştürmeye çalışırken, Sol ütopistlerin hayalleri hep hayal olarak kaldılar.”

 

Televizyon, Berlusconi’nin ticari ve siyasi başarısındaki en güçlü oyun kurucuydu. Berlusconi’nin ticari Neo-televizyonu, iktidarı ele geçirmede dolaylı bir rol oynaya dursun, sıkıcı devlet televizyonu RAI[8]‘ya da sağlam bir alternatif oluşturuyordu.

 

Berlusconi’nin Neo-televizyonu, aslında, özneyi stresten önce kapıp onu eğlendiren ve hayal kurdurtan bir çeşit “katarsis” televizyonculuğuydu.

 

O, kalıcı bronzluğu, televizyonun bir sunucusu gibi şakaları, kendini kasmaması ve sonsuz paslanmaz gülümsemesiyle, Berlusconi karakterinin kalıcılığını garanti ediyordu.

 

Aslında onun gülümsemesi, köhne devletin ve kurumlarının, Fordist kapitalizmden kaynaklanan toplumsal ve kültürel dolayımların abus ciddiliğini örterken, bir yası da perdelemiş oluyordu.

 

Berlusconi, İtalyan toplumunun neredeyse yarı-etnolojik haritasını çıkaran bilgisi sayesinde, televizyon izleyicilerinin istek ve beklentilerini karşılayan bir televizyon programcılığı yapmaya muvaffak oldu.

 

Berlusconi’nin medyası, harabeye dönmüş bir siyasi alanda, bir çeşit rüya endüstrisini finanse etmek için, önceden yerleştirilmiş reklamlarla, özneyle ticari ve duygusal bağlar kurdu.

 

Televizyon, Berlusconi’nin siyasi başarısına katkıda bulunduysa, bu onun kamuoyunu manipüle etmeye yarayan bir araç olmaktan çok, toplumu “kurgusallaştıran” ve kamusal tartışmayı dramatize eden bir aygıt olması yüzündendi.

 

Berlusconi, tüketicileri baştan çıkarmak için bir masal kurmayı ve ardından kendisini bu rüyanın aracısı olarak sunmayı biliyordu. Kısacası, o, hem üreticisi hem de habercilerinden birisi olduğu bir rüyayı sattı.

 

Mani Pulite[9], 1990’ların başında İtalya’da başka hiçbir Avrupa ülkesinin yaşamadığı bir siyasi boşluğa neden oldu ve başta Hristiyan Demokrasi (DC) ve Sosyalist Parti (PSI) olmak üzere birçok siyasi partinin siyaset sahnesinden kaybolmasına yol açtı. Oysa bu iki parti ülkeyi 1960’lardan beri birlikte yönetiyordu.

 

Berlusconi, siyasi arenada “anti” (karşı) sözcüğüyle tanımlanan bir figür olarak öne çıktı. O, parti karşıtlığı, establishment karşıtlığı, müesses nizam ve devlet karşıtlığı ve nihayet Komünizm ve Katoliklik karşıtlığıyla, siyasi yelpazenin “merkezinde” yaratılan büyük boşluğu doldurmaya geliyordu.

 

Berlusconi, tüketicilere bekledikleri ürün ve hizmetleri nasıl sunacağını her zaman iyi bilen biri olarak siyaseti, adeta, medya araçlarıyla devam eden görsel-işitsel bir şov haline getirdi.

 

Cavaliere, geleneksel siyasi temsilin derin krizine çare olan “imgeselin yönetsel pratiği” aracılığıyla, dinozor siyaseti tasfiye ediyor ve onu (siyaseti), yeni içerik, yönetim, televizyon ve spor sembolizmiyle dolduruyordu.

 

Kendi holdingi Fininvest örneği ile, kendi başarılı kişisel yolculuğunu örnek alan, kazanan ve tam istihdama sahip bir İtalya düşünü inşa etmeye çalıştı.

 

Berlusconi, baştan çıkarıcı reklamlarla, sıkıcı günlük aile hayatını bir tüketim masalına dönüştürüp, onu bir çeşit popüler ütopya haline getirerek, siyasi boşluğu doldurmaya çalıştı.

 

Ticari televizyonu, giderek, boş zamanın paraya, satın alma eylemlerine veya oylara dönüştürülmesi için gerçek bir araç haline geldi.

 

İzleyici-tüketici olarak yurttaş-seçmeni, satın alma arzusundan nihai tüketim eylemine kadar yakın takibe alıp, onun Caddy[10]‘den oylama kabinine geçişini küçük ekran aracılığıyla yönetti.

 

Berlusconi, seçmeni de bir müşteri, bir tüketici olarak gördüğü için onu memnun etmek adına, ona siyasi bir teklifte bulunup “ürün yelpazesini” kamusal alana genişleterek siyaset alanını vampirleştirdi. Onun tüketici seçmene sattığı ürününün adı kadük kalan “İtalyan rüyası”ydı.

 

Berlusconi’nin bu “yeni dünya dini”, kapitalizmi manevileştirerek ona yeni bir ruh kazandırma iddiasında bulunuyordu.

 

Kısacası, İtalyan görsel-işitsel endüstrisinin iş lideri ve “ulusal şampiyonu” Berlusconi, İtalya şirketinin (Devletin) inşasına katılacağını ilan ediyordu.

 

Bu iş odaklı vizyon, ulus-devlete gömülü liberalizme son verip, onu, küresel rekabete gömülü bir liberalizm ile değiştirdi.

 

Silvio Berlusconi, reklam dilinin, tüm siyasi mantığı ezdiği, yeni bir katodik çağın narsistik peygamberiydi.

 

Berlusconizm de, reklamcılığı evrensel bir dil haline getirip, vatandaşı müşteriyle değiştiren bir hareketti.

 

Berlusconi fenomeninin, Türkiye siyasi arenası ile analojiler kurdurtan özellikleri bulunuyor.

 

Ülkemizdeki siyasi merkezin parçalanmasıyla siyasal İslam’ın yükselişi arasındaki koşutluk, ana akım medyanın demokratik siyaseti iğdiş eden yayıncılığı, tüketici kapitalizm televizyonculuğunun, futbol, eğlence, diziler ve tüketim olguları etrafına attığı düğümler, devletin adeta bir şirket gibi yönetilmesi şiarı, vesayetin gücünü kırma iddiası ve seçmene pazarlanan, siyasi İslam’ın “ütopyası” Türkiye Yüzyılı rüyası gibi olgular Berlusconi İtalya’sı ile ülkemiz arasında çarpıcı paralellikler olduğunu gösteriyor.

[1] Bir İtalyan Hikayesi

[2] Şövalye anlamına gelen ve Berlusconi’ye atfedilen bir lakap

[3] Silvio Berlusconi’nin kurduğu holdingin adı

[4] Bir çeşit kodaman yönetimi

[5] Roma Cumhuriyeti’nin son diktatörü Jül Sezar’ın yönetim modeline gönderme yapan bir kavram

[6] Arjantin’de Juan Peron’un popülist ve milliyetçi politikalarına verilen ad ve bu siyasi akımın medya aracılığıyla yaygınlık kazanması durumu

[7] İtalyan milli futbol takımının taraftarlarının stadyumlarda bağırdıkları ve “Hadi İtalya” anlamına gelen slogan. Berlusconi’nin başını çektiği partiler koalisyonunun adı

[8] Açılımı “Radiotelevisyone italiana” olan ve bizdeki TRT’ye karşılık gelen İtalyan devlet televizyonu

[9] İtalyan devletinin bağırsaklarını temizlemeyi hedefleyen “Temiz Eller” operasyonu

[10] Alışveriş sepeti, arabası

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl