Ana Sayfa Kritik BOŞLUĞU TAMAMLAMAK 

BOŞLUĞU TAMAMLAMAK 

BOŞLUĞU TAMAMLAMAK 

Çağ nevrotiklik çağı. Çünkü teknolojinin hazırlıksız yakaladığı insan duygusu, bu baş döndürücü hıza ayak uydurmakla direnmek arasında bir seçeneği tercih etmeye karar verebilecek durumda değil. Bu da psikolojik açıdan ruhu tahrip edecek bir şey kanımca. Bu duyguyu tanımlayan şey sanatın ‘sorumluluk alanında’ ise, böyle bir döneme tanıklık etmek ve bu dönemin sanatını yaratmayı denemek de  aslında epey zorluklar içeriyor. Çünkü nevrotik yapının bir parçası da sanatçı. Sanatın işlevinin döneme tanıklık etmesi gerektiğini söyledik. Foucault“Entelektüelin Siyasi İşlevi” kitabında, entelektüeli sivri bir varlık olarak niteler. Entelektüel aynı zamanda sanatçı ise -ki, sanatçı aynı zamanda bir entelektüel olmak zorundadır kanımca- bu sivriliği taşımadığı müddetçe, yaptıkları ‘eski döneme dair şeyler’ olarak; düşündükleri/eylemleri ise felsefi açıdan eksik kalacaktır.

William Turner‘ı, Renoir‘ı, Mondrian‘ı tekrarlamak değilse amaç, -bu da gereksizdir- o zaman yeni bir sanat dili yaratmak gerekiyor. Ülkemizde ve dünyada, son elli yılda olan teknolojik, sosyal ve politik değişimler göz önünde bulundurulmaksızın, sürekli tekrara düşen sanatçı ve onun gerçekleştirdiği kendi sanatı, bir bakıma felsefi işlevini yerine getirmiyordur. Sanatın diğer sanat dallarından ve felsefeden aldığı ışık da toplumsal yapıdan bağımsız bir şey değil. Akılcı soru, toplumsal, entelektüel ve sosyo-politik işlevin sanatsal ve felsefi dile aktarılıp aktarılamadığıdır. Yeni bir sanat dili öneriyoruz; bir anlamda da bu yeni dili izliyoruz. Çünkü bu dil çeşitli sanat dallarında yeşermek zorunda, amaç çağdaşlık ise. Kısıtlı sayıda da olsa gerçekleşiyor bu. Eski dönemin dilinin, -eskiyi ve yeniyi birlikte yaşayan- sanatçıda, ısrarla yinelenmesinin karşısında, nesnel bir eleştiri kurumu var mıdır, bu da bir başka soru. Aslında çağın sanat dilinin dışavurumculuğu da içeren yeni bir kavramsallık olabileceğini düşünmek için çok sayıda neden var önümüzde. Yani fütürist öğelerin geçmişten bugüne taşıdıklarını da göz ardı edemeyiz. İlgili olduğum alandan (sinema) örnekleyeyim; Marcel Carne, yaklaşık yetmiş yıl önce, şiirsel gerçekçiliğe yüklediği anlamı bir üst dille sinemaya yansıtırken önemli bir işlev üstleniyordu. Bu işlev direkt anlatımlardan kaçınan bir düşünsel yapı ile ilgiliydi. Carne‘nin “Gecenin Kapıları” ve “Cennetin Çocukları” yapıtlarını bu çağda ve de ‘teknolojiden bağımsız olarak’incelerseniz çağın teknolojisiyle büyüyecek bir potansiyelden de söz edebiliriz. Yani bu dönem önceden görülmüş ve bu çağın öncü dili bir anlamda ortaya çıkmış gibi. Bir tek Carne‘de mi, hayır. 

Andy Warhol‘da, Marcel Duchamp‘ta ve de empresyonizm sonrası hemen bütün akımlarda, değişik adlarla bu dil kullanılmıştır. Yine plastik sanatlar diline entelektüel ve işlevsel çok şey eklemiş bir sinemacı olan Andrei Tarkovsky“Ayna”da hem görsel hem de düşünsel olarak farklı bir anlatım biçimi kullanır; bu da bir ‘iç konuşma’ örneğidir ve plastik olan nesne de bu iç konuşmaya örneklik gösterebilir. Ya da göstermelidir. Edebiyatta James Joyce‘un, tiyatroda Ibsen‘in önerdiği de budur ve bütün saydığımız yazar ve sanatçılar bu önermeyi yıllar önce gerçekleştirdiler. O zaman anlamlı bir soru var: Nasıl oluyor da bir yüzyıl önce ortaya atılan bu gelecekçi tarzlar bugünün sanatına ışık tutacakken, bu çağda izlenimci, lekeci, renkçi, hatta naif üretimler bu kadar ilgi görüyor, övgü alıyor ve de zaman zaman ödüllerle taltif ediliyor? Bu sorunun yanıtını çağdaş estetik ve eleştiri vermek zorunda. Çünkü anıtsal özellikteki yapıtlar ‘yaşadıkları döneme aittir’; yani bir çağ sonrasında Degas‘yı, Dali‘yi, Manet‘yi tekrarlamak anlamsızdır. Anıtlar eski dönemleri tanımlamak için müzelerde tutulurlar zaten. O zaman, yaşanan çağ ile yaratılan ürünler arasında da bir çelişki ve terslik görmek de mümkün bugün dünyada ve özellikle de ülkemizde. Alain Resnais‘nin, Karel Reisz‘ın, Akira Kurosawa‘nın; ve de son dönemlerin en önemli ‘vurucu etkilerini’ sergileyen Leos Carax‘ın sinemada yaptıklarını plastik alanda tanımlamak gerekirse: yeni sanat dilinin görüntülerini, mekanı tekli çalışmalarla düzenleyen Benoit Maire‘nin*, ‘yapıtlar arasında bir düşünsel bağ kurup bu düzeni tüm mekana yayması’ dışında, izleyiciyi de bu felsefi  bütünlüğe kattığını görürüz. Çağın içsel, düşünsel ve de psikolojik sorunsalını sözcükler ya da net mesajlar olmaksızın sergileme işlevidir bu. Resnais‘nin “Last Year at Marienbad/ Geçen Yıl Marienbad’da”** adlı filminde, fotografik görüntünün içinde plastik yapı da vardır. Alan çok iyi düzenlenmiştir ve burada felsefi bir mesaj vermek de söz konusudur. Örneğin, görüntüde yer alan insanların gölgeleri varken kare’de bitkilerin ve cansız nesnelerin gölgesi yoktur. Plastik Sanatların yeni anlatım diline gelirsek, tabii ki eski yılları kapsayan kavramsal dil bu yeni anlatım dilinden farklıdır; çünkü olayın içine dünyasal görüntü girmiştir. Sorun da -eğer varsa- bu yüzyılın sorunudur; böylece bütün çağsal bunalımların nedenlerini de derinlemesine işleyerek çıkmak gerekir bu işin içinden.

Sosyal, ideolojik ve teknik sorunların sanata yansıtılmasında, çağdaş sanat felsefesinin yeri çok önemli olduğu gibi; ‘bütün sanatlar arasında estetik bir bağ kurarak’ düşüncenin sanata egemen olmasını sağlayabiliriz. Böylelikle elli ya da yüzyıl öncenin anlatım biçimleriyle avunmak yerine çağın tanığı estetik ve düşünsel işler çıkarabiliriz.

 

 

Dipnot:

*Fransız estetikçi ve sanatçı (D: 1978)

**Alain Resnais: “Last Year at Marienbad”/ Alain Robbe-Grillet senaryosundan çekilen ilginç film.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl