Ana Sayfa Kritik Cellâdına Âşık Olan Erkekler: Femme Fatale’nin Tarihsel Gelişimi

Cellâdına Âşık Olan Erkekler: Femme Fatale’nin Tarihsel Gelişimi

Cellâdına Âşık Olan Erkekler: Femme Fatale’nin Tarihsel Gelişimi

“…gördüğüm en iğrenç insanı da asalak diye adlandırdım; sevmek istemiyor ama sevgiden geçiniyordu.” F. Nietzsche

Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabından alıntıladığım bu yargı femme fatale’nin tam anlamıyla özünü yansıtmaktadır. Femme fatale bir diğer deyişle felakete neden olan kadın figürü edebiyat, sinema, resim gibi birçok sanat dalında kullanılmıştır. Sinemada genellikle suç filmlerinde karşımıza çıkan femme fatale tiplemesi erkekler için kadınların tehlikeli hatta ölümcül oluşuna işaret eder. Dinlerin ve ataerkil düzenin böylesine bir figürün inşasında etkili olduğu savunulabilir. Semavi dinlerde insanlığın başlangıcı olarak Havva ve Adem’in yasak elmayı yemesi anlatılır. Havva yasak elmayı yemek için Adem’i baştan çıkarır ve bunun sonucunda cennetten kovularak dünyaya düşerler. Yani Adem, Havva’ya karşı koyamadığı için insanoğlunun sürgünü başlar. Bir diğer husus ise mesnevi dinlerde kadının cezp edici olduğu ve erkeğin buna karşı koyması, günah işlememesi gerektiği öğütlenir. Tabi ki bu durum sadece mesnevi dinlerle sınırlı değildir. Çok tanrılı dinlerde de femme fatale izler görürüz. Yunan mitolojisinde yer alan Medusa da güzelliği ile Poseidon’u etkiler. Poseidon bir gece Medusa’ya zorla sahip olur. Athena, Poseidon ve Medusa’nın birlikte olduğunu duyduktan sonra Medusa’yı lanetleyerek çirkin bir canavara dönüştürür. Ardından savaş ve ölüm içeren bir takım daha olaylar yaşanır. Sonuç olarak anlatmak istediğim, kadına duyulan arzunun tehlikeli olduğuna işaret eden tarihten gelen kültürel bir birikimin varlığıdır.

Ataerkil düzen konusunda ise kara film ve İkinci Dünya Savaşı’na bakmak gerekir. Bilindiği üzere İkinci Dünya Savaşı Amerikan toplumu üzerinde büyük travmalara neden olmuş, bir takım sosyolojik değişimlere yol açmıştır. Zafer Özden, kara filmlerde güvenilmez ve felaket getiren kadın temsilinin yaratılmasının arkasında, savaş yüzünden evlerini terk eden erkeklerin endişe ve kaygılarının yattığını belirtir. Bunun yanında savaşla birlikte erkeklerden boşalan iş alanlarında artık kadınlar çalışmaya başlamıştır. Bu nedenle erkeklerin kadınları bir tehdit olarak görmeye başladığı savunulabilir. Çünkü süregelen düzenin değişmeye başlamasıyla birlikte belirsizlik ortamı oluşmuştur.)

Double Indemnity (1944)

Femme Fatale ve Kara Film

Femme fatale suç filmleri ile özdeşlemiş bir kavramdır. Sinemada ilk olarak kara filmlerde görünen femme fatale tıpkı bir örümcek gibi cazibesini, çekiciliğini, cinselliğini kullanarak erkeği ağına düşürür. Erkeği istekleri doğrultusunda kullanarak felaketine neden olur.  Femme fatele bencil, çıkarları dışında başka bir şey görmeyen, etik kuralları ve sınırları olmayan, hırslı, sinsi, plancı, kötücül, tutkulu, kadınlığını kullanan, lüksü ve parayı seven ve her fırsatta aldatan karakterler olarak yaratılır. Arzunun ve ölümün temsilidirler. Erkek kahramanın yanında depresif, umutsuz, güçsüz ve korunmamız ruh hali içinde görünen femme fatale bilinçli bir şekilde hareket eder ve erkek kahramanı çıkarları doğrultusunda manipüle eder. Güçsüz gibi görünen femme fatale kontrolün erkekte olduğu hissini yaratır ancak kontrol aslında hep kendisindedir. En büyük silahı aşk ve tutkudur. Ancak kendisi âşık olmaz ya da âşık olduğundan bile emin olamaz. 1944 yapımı Double İndemnity bunun en güzel örneklerinden biridir. Walter’ı baştan çıkaran Phyllis, onu kendi çıkarları için kullanır. Kocasını öldürerek bütün mal varlığının onlara kalacağını ve birlikte yeni bir hayat kurabileceklerine Walter’ı ikna eder. Walter işlediği suçun ve Phyllis’in aslında kötü biri olduğunun farkındadır. Ancak kendisine de itiraf ettiği gibi ona olan aşkına karşı koyamaz ve suçu işlemeyi kabul eder. Phyllis ise Walter’ı sevip sevmediğini bilmediğini söyler. Onun emin olduğu tek şey kocasından kurtulup servetine konmaktır.

Kara filmlerde erkek kahramana göre femme fatalenin rolü belirginleşir. Double İndemnity’deki gibi kahramanı suça sürükleyen femme fatale’ler vardır. Öte yandan başkahramanı dedektif, avukat, polis onan ve suçun araştırıldığı filmlerde femme fatale işlediği suçu örtbas edebilmek için erkek karaktere yaklaşır. Âşıkmış gibi davranır ama nihai amacı suçunun ortaya çıkmamasıdır. Bu aşamada erkeğin filmdeki konumlandırılışı da önemlidir. Erkek kahraman femme fatale’nin tehlikeli olduğunu bilir ancak cazibesine kapılır ve onun üstünde denetim kuramaz. Umutsuzluk ve karamsarlık içinde olan erkek kahramanlar bulundukları girdaptan kurtulabilmek için âşık oldukları kadınlara sarılırlar. Ancak her zaman elleri boş kalır. Kadınlar ise isteklerine ulaşamazlar. Kendileri de dâhil herkesin felaketine neden olurlar. Robert Kolker kara film kahramanlarını şu şekilde ifade eder: “Erkekler, kahramanlar yerine mağdurlardı, kadınlar ise çoğunlukla katillerdi. Kara filmlerde kimse hiçbir şey kazanmadı olaylar neredeyse hep kötü sonla bitti”.

Neo Noir ve Yeni Femme Fatale

80’li yıllara gelindiğinde sinemada önemli değişiklikler oldu. Artık filmler renkliydi. Sansürden kurtulan Hollywood şiddeti ve cinselliği daha fazla kullanabiliyordu. Yapımcılar istedikleri konulara değinebiliyor, olayları istedikleri gibi bitirebiliyordu. Bunun yanında VHS, televizyon, daha sonraları DVD gibi ev izleme teknolojileri gelişmişti. Buna bağlı olarak eski film kalıpları değiştirilerek ortaya yeni tarzda filmler ve kahramanlar çıkarıldı.

Yeni femma fatale’ler özünden hiçbir şey kaybetmedi. Onlar yine bencildi, servet düşkünüydü, zayıf görünümlüydü, hala sevmek istemiyorlar ama sevgiden geçiniyorlardı. Ama bu sefer daha sinsiydiler, daha plancıydılar, daha takıntılıydılar, cinselliklerini daha fütursuzca kullandılar ve nihayetinde zafere ulaşmayı bildiler. Eski ile yeni arasındaki en büyük fark, femme fatale artık zafere ulaşabiliyordu. Erkekler ise daha zayıf ve daha az zeki yaratıldı. En azından kara filmlerde erkek kahraman işlediği suçu ve femme fatale’nin gerçek yüzünü görebiliyordu. Ancak hislerini yenemiyordu. Neo noir’larda ise erkek kahraman iş işten geçtikten sonra olayların gerçek yüzünü görebildi ya da hiçbir zaman fark edemedi.

Kara filmlerde suçun planlaması, suçun oluşturduğu gerginlik, insani hisler ön plandaydı. Neo noir ise cinselliği ve erotizmi ön plana çıkardı. Örneğin Body Heat filminde uzun bir süre Ned ve Matty’nin sevişmelerini görürüz. Filmde suç yerine erotizm izleriz. Sevgiye, ilgiye ihtiyacı varmış gibi davranan zayıf görünümlü Matty, deyim yerindeyse şeytana bile pabucunu ters giydirecek bir karakterdir. Filmin sonunda Matty’nin kurduğu planı öğrenince yanılgıya düşeriz. Öyle ki Matty’nin niyeti kocasını öldürüp servetine sahip olmaktır ve bunun için kusursuz bir plan yapmıştır. Ned bu planın sadece bir parçasıdır. Matty cinselliği sadece Ned’i baştan çıkarabilmek için kullanmıştır.

Basic Instinct (1992)

Basic Instinct filmi de benzer bir çizgiye sahiptir. Bert Oliver filmi postmodernizm çerçevesinde değerlendirirken bazı noktalara dikkat çeker. Oliver, filmde yürütülen soruşturmanın yüzeysel olduğunu, polislerin ve psikologların olayları derinlemesine incelemediğini aksine varsayımsal bir düzlemde hareket ettiklerini belirtir. Agatha Christie’nin Bayan Marple ve Hercule Poirot’un roman ve sinema uyarlamalarına dikkat çeken Oliver, bu eserlerde şüphelilere ilişkin nedenleri yakalamanın ön planda tutulduğunu fakat Basic İnstinct’de tutarlı nedenler ve ipuçları olmadığını söyler. Filmin erotik ve dehşet sahneleri arasında gidip geldiğini ve daha fazlasına ihtiyaç duymadığını ifade eder. Yani filmi sürükleyen şey suç ve suçun oluşturduğu gizem ve gerilim değildir. Sharon Stone’nun erotik ve ansızın yükselen gerilim sahneleri filmi sürükleyici kılar. Bugün bile Basic İnstinct denildiğinde akla gelen ilk şeylerden biri filmin konusundan ziyade Sharon Stone’nin bacak bacak üstüne atma sahnesidir. Body Heat, Basic İnstinct, Fatal Attraction, Original Sin gibi filmler göz önüne alındığında kullanılan erotizm ile birlikte femme fatale artık daha cezp edici, daha çok arzulanan bir hale dönüşür. Özellikle Sharon Stone ya da Angelina Jolie gibi yıldız isimler böyle sahnelerde yer aldığında seyirci garantisi artmaktadır.

Thomas Leitch bu tür filmlerin artmasının nedenlerinde biri olarak HIV hastalığını gösterir. HIV hastalığının yaratmış olduğu korku ve endişe filmlerde temsil edilir. Kadın, cinsellik ve ölüm kavramları bir arada işlenir. Kadın kahraman beraberinde ölümü ya da felaketi getirir.

Cellâdına Âşık Olan Erkekler

Hem kara filmlerde hem neo noir filmlerde femme fatale’ye âşık olan erkekler cezalandırılmaktadır. Onlar için mutlu son yoktur. Yanlış kadına âşık oldukları için kurtuluşları olmaz. Aşklarının ve tutkularının esiri olurlar. Neo noir filmler femme fatale karakterlere zafer verdiyse de erkekler kara filmlerden beri hep kaybeden taraf oldular. Üstelik aşklarının bir karşılığı bile yoktur. Sadece kullanılmışlardır.

The Maltese Falcon’da Samuel olayı aydınlatabilmek için Brigid’i ele verir. Çünkü Brigid bir suçludur. Samuel âşık olduğu kadını elleriyle polise teslim etmiştir. Dolayısıyla nihai bir zaferden söz edemeyiz. Sonuçta âşık olduğu kadını kaybetmiştir. Bu nedenle cellâdına âşık olan erkekler hep kötü sona mahkûm edilmiştir.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl