Tartışmalı erotik film, bilinmeyen oyuncular ve gerçek seks sahneleri kullanarak ilişkileri kelimenin tam anlamıyla çıplak bırakıyor. Filmin genç yıldızları, hepimizin bu kadar alıngan olmayı bırakmasının zamanının geldiğini düşünüyor.

Gaspar Noé’nin kışkırtıcı yeni filmi Aşk‘ta Karl Glusman tarafından canlandırılan hevesli film yapımcısı Murphy, “Kan, sperm ve gözyaşından film yapmak istiyorum,” diyor. “Hayalim, duygusal cinselliği gerçekten tasvir eden bir film yapmak.” Murphy Paris’te bir partide sarhoştur ve kız arkadaşı Electra onu izlerken o Paula adlı bir kadına bu cesur açıklamayı yapar. Dakikalar sonra, Paula ile küvette sevişmektedir. Pantolunun fermuarı açık bir halde dışarı çıktığında Electra ona kendisini eski erkek arkadaşıyla aldattığını söyler ve ikili Paris’te bir takside birbirlerine bağırıp çağırdıktan sonra evde yine birbirleriyle sevişerek barışırlar.

Murphy’yi canlandıran New York’lu genç ve tanınmamış Karl Glusman, “bunu yapan erkekler gördüm,” diyor. “Partilerde kız arkadaşlarını aldatıyorlar ve sonra kendilerinin de aldatıldığını öğrendiklerinde öfkeden deliye dönüyorlar.”

Glusman’ın karakteri Aşk‘ın içgüdüsel erotizminin merkezinde yer alıyor ve aynı şekilde oldukça alışılmadık bir şekilde, ekranda “duygusal cinsellik” görmek istediğine dair yaptığı açıklaması da öyle. Filmin karakterleri, kameraya fışkıran bir meni görüntüsü de dahil olmak üzere, 3D olarak çekilmiş, simüle edilmemiş ve yalın bir seks yaşıyor. Ancak Aşk aynı zamanda seksin insanların bağlanma biçimine nasıl hükmedebildiğini, yalan ve ikiyüzlülüğün nasıl kolayca yaptığımız en mahrem şeylerin bir parçası haline gelebildiğini tasvir etmeye çalışıyor.

Geriye dönüşlerle anlatılan hikayede Murphy yeni baba olmuş biri olarak hayatına alışmaya çalışmaktadır. Hâlâ derinden aşık olduğu gizemli eski sevgilisi Electra’nın yasını tutmaktadır. Bir zamanlar Omi adında sarışın bir komşuyla üçlü yapmışlar, Murphy Electra’yı onunla aldatmış ve onu hamile bırakmıştır. Şimdi buradadır, Omi küçük oğluna bakmaktadır ve Electra kayıptır, belki de ölmüştür.

Noé’nin alametifarikası olan stilizasyon ve kendini önemseyen bir hoşgörüyle çekilen Aşk‘ta yönetmen, Noé’nin filmlerinden aşina olduğumuz abartılı şiddet çok daha yaygınken, zamanımızın çoğunu üzerinde düşünerek geçirdiğimiz sinemasal sekse karşı neden hâlâ dengesiz bir püritenliğin var olduğunu sorgulamayı amaçlıyor. Glusman kendini neyin içine soktuğunu biliyordu. “Bana çıplak olacağımı ve penisimin açıkta kalacağını söyledi” diyor Noé ile konuşmaları hakkında. “Bana seksi sansürlemeyeceğimizi ya da sanki kötü bir şey yapıyormuşuz da bunu gizlememiş gerekiyormuş gibi hareket etmeyeceğimizi, hepimizin düzenli olarak yaşadığı bir şeyi göstereceğimizi söyledi. Panjurları kapalı bir odada mahremiyeti tasvir ettiğinizde insanların bu duruma neden bu kadar üzüldüğünü bilmek istiyordu.”

Glusman’ınki tipik bir “performans” değil ve Aşk‘ın başrol oyuncuları daha önce sinemada nadiren görülen bir şekilde vücutlarını ortaya koyuyorlar. Electra’yı canlandıran Aomi Muyock, daha önce oyunculuk deneyimi olmayan Parisli bir model. Altı teknisyenin iki kamerayı yönettiği çekim olasılığını dehşet verici bulduğunu söylüyor.

“Başlangıçta çok korkmuştum,” diyor. “Bir yandan, orada çok fazla insan vardı, bu yüzden tamamen samimi bir anın içinde olduğumuz söylenemezdi.” Diğer yandan, Noé oyunculara çok az yönlendirme yapmaya özen göstermişti. “Çıplaklık rahatsız edici değildi” diyor. “Rahatsız edici olan daha çok yapmamız gereken eylemlerdi. Çekimlerin ilk gününü oldukça zor buldum. Ama bunu yapmanın yanlış olmadığını da fark ettim.”

Omi’yi canlandıran eski bir ressam asistanı olan Danimarkalı aktör Klara Kristin de aynı fikirde. “Büyüdüğümde vücudumla ilgili çok fazla kompleksim vardı” diyor. “Anneme bile göstermezdim. Ama öyle bir aşamaya geldim ki: ‘Ne olacak ki? Neden utanayım ki? Hepimiz insanız.”

Seks sahnelerinin doğaçlama doğasının altını çizdiği bu insani yön, Aşk‘a belli bir sıcaklık katıyor. Her üç oyuncunun da görece bilinmezliği, neyin gerçek neyin gerçek olmadığı arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor. Glusman filme gelen tepkilerle ilgili olarak, “Oyuncuların berbat olduğunu söyleyen insanlar okudum,” diyor. “Belki de rol yapmadığımızı düşündüler. Evet, bir dereceye kadar öyle değildik çünkü bir sonraki adımda ne olacağını biz de bilmiyorduk. Yani orada benden de bir şeyler var. “Glusman ve Muyock birbirlerini orgazma ulaştırmaları gereken ilk çekimden yalnızca bir gün önce tanışmışlar. “Birlikte bir kahve içtik,” diye hatırlıyor. “Oldukça gergindim, bu yüzden ona sordum: “Sence yarın çekimden önce öpüşmeli miyiz? Sadece aradan çıkarmak için? Gülümsedi ve “Hayır, bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum” dedi.”

Yardımcı oyuncuların sık sık bir araya gelmesi artık neredeyse bir klişedir. Ama işin içine gerçek seks girdiğinde, bu günlük işinizi daha da karmaşık hale getirir mi? “Herhangi bir ilişki sahnesinde rol arkadaşınıza biraz aşık olursunuz,” diyor Glusman. “Bu da benzer bir şeydir. Her gün kendimden bir parça veriyormuşum gibi hissettim.  Sonra otel odanıza gidiyorsunuz ve gece Paris’te yalnızsınız. Her gece biraz kalp kırıklığı yaşıyordum.” Artık sadece arkadaş olduklarını söylüyor ve içtenlikle ve biraz da garip bir şekilde ekliyor: “Gaspar Noé’nin yaz kampında ensest kardeşler gibiyiz, kıskançlık yok, korku yok ve her gün Noel gibi.”

Aşk yeni bir çığır açıyor aynı zamanda oyuncu kadrosunun da çığır açmasına oldukça yardımcı oldu; filmin Mayıs ayında Cannes’daki prömiyerinden bu yana Glusman, Tom Ford’un Nocturnal Animals ve Nicolas Winding Refn’in The Neon Demon filmlerinde rol aldı. Bu, ekranda seksin daha fazla kabul göreceğinin bir işareti mi? “Umarım öyledir,” diyor. “Çünkü biz sapkın ya da sapıkça bir şey yapmıyoruz. Tuhaf bir şey yapmıyoruz. Filmdeki her şey, tüm seks, en azından bana oldukça doğal geliyor.”

Glusman, bir çift çok uzun süre öpüştüğünde sahnelerin kesildiği eski Hollywood’dan bahsediyor. Ama o pek bir şeyin değiştiğini düşünmüyor. “Nymphomaniac‘a bakın. Lars von Trier bize seksi daha önce hiç görmediğimiz şekilde göstereceğini söylüyordu. Sonra hepsinin dublör olduğunu fark ediyorsunuz. Bu bana çok garip ve yabancı geliyor. Belki de bu film yıldızı oldukları ve Disney’in onları işe alıp almayacağından endişe ettikleri için böyledir.”

Yani Disney’den bir telefon beklemiyor mu dersiniz? “Bilmiyorum, ama ışın kılıcı kullanmak benim çok hoşuma giderdi.”

 

*Bu yazı The Guardian dergisinden çevrilmiştir.

 

Çeviri: Ali Tacar