Ana Sayfa Kritik ŞİİRDE SÜPREMATİK, İNFORMEL VE POSTMODERN EĞİLİMLER ÜZERİNE

ŞİİRDE SÜPREMATİK, İNFORMEL VE POSTMODERN EĞİLİMLER ÜZERİNE

ŞİİRDE SÜPREMATİK, İNFORMEL VE POSTMODERN EĞİLİMLER ÜZERİNE

Çizgiden renge, renkten ışığa ve onu anlamlandıran gölgeye, tek boyutluluktan çok boyutlu gösterimlere, katı kavramsal içe kapanışlardan soyuta, soyuttan olanaklara ve olasılıkların sonsuzluğuna

Başta göz, bir ayna gibiydi. Olanı görmek, görüntüyü dondurarak detayların algılanmasını sağlamak, tanrıyı aramak, korkunun eşsiz veriminde heyecanla kalmak… İnsanı eğitmek, tanrıyı görünür kılmak, öğreticiliğin gücünü, bilginin egemenliğini ve imzayı keşfetmek, sanatçının gücü keşfetmesi, ismin yapıtların önüne geçmesi, bilginin akılda tutulabilen bir güç olmaktan çıkması, tanrının ölmesi, zevk vermek için haz güdü ve dürtüler üzerine yoğunlaşmak. Aydınlanmanın kendi duvarlarını örüp beyaz bir hapishaneye dönüştürmesini izleme…

Rasyonalitenin açıklayamadığı her şeyi, dipsiz kuyulara kapatıp hapsetmesi, insanın ölümü, kültür endüstrisinin geleneklerden oluşan bir çöplüğe dönüşmesi, beyaz konteynır, siyah kare, beyaz gürültü. Gerçeklikten soyuta, öğretilenlerin intiharından klasik tek yönlü biçimlerin reddine, dördüncü boyutaki zamana, soyuttan çokluğa, olasılık ve olanaklılığa, sanallığa…

Artık figüratif kadar soyut da yoktur. İdealden gerçekliğe, gerçeklikten soyutluğa, soyutluktan olasılığa, insan imzasıyla bağın koparıldığı yeni yorumlara ve çağrışımlar demetine… Artık soyutlama yoktur; yalnızca tüm somutluğuyla zevk alabileceğimiz doğrudan doğruya madde vardır. Sonsuzluğu bir toz zerresine veya maddeye ve dokuya müdahale etmeden orta yere koymak…

Bir yandan evrensel bir esin ve mevcudiyetle dolu bir tohum, diğer yandan kaos, süreksiz sonsuzluk, her biri net bir biçim tanımına sahip olmaya devam eden unsurların yoğun bir biçimde çoğalmasıyla elde edilmiş, açık ve kontrollü bir sarhoşluk.

Bütün bu oldu bittiyi somut isimler ve üretimler üzerinden, ülkemizde yazılan şiirde birkaç isimle görünür kılmaya çalışırsak…

*

ERKAN KARAKİRAZ, SÜPREMATİZM VE SİYAH KARE

Erkan Karakiraz; okuru da sürece dâhil ederek süprematik bir tutum sergiliyor. Maleviç’e göre, Siyah Kare bir şeyin değil, hiçbir şeyin resmiydi ve o buna sıfır-biçim adını vermişti. Ölümü halinde mezarının üzerine Jüpiter’e bakmak için bir teleskobun konmasını istemişti. Maleviç’in teleskobunu kullanan bir tutumu var Karakiraz’ın. Sıfır biçime yaklaşarak, aslında dördüncü boyutu, zamanı ve değişimi göstermeye çalışıyor. Teleskobu şiire dönüştürüyor. Öncesinde, zihnimizde oluşan imge algılarından sıyrılabilmemiz için siyah bir kare bırakıyor önümüze. Maleviç’in her kelimeye, kavrama ve figüratif ya da nesne bazlı her şeye, zihnimizde oluşan önyargılarla yaklaşmaktan kurtulamayışımıza bir çözüm olarak başvurduğu geometri. Boşluklarda, izleyene istediği başlangıcı yapma şansı vermesi gibi. Eserle okur arasına bir zaman ve çağrışım olanağı koyarak, okurun kimsenin okuyamayacağı bir hazla öyküsünü kendine anlatmasını sağlıyor.

Erkan Karakiraz, şiir ve dil karşısında oluşan ezberlerimiz ve yargılarımızdan kurtulabilmemiz için okuyucuya yer açıyor. Şiirdeki kalıplaşmış eğilimleri kırarak, şiiri geçmişte kalmış bir nostaljik alışkanlık olmaktan kurtarıyor. Az’ın çok’a kattığı anlamı ve büyüğü küçükle, karmaşayı sadelikle, görme biçimlerini tersyüz ederek, şiire yeni olanaklar kazandırıyor. Dile, kitaba, başlangıca ters köşe hamleler yapıyor. Bir harfi azat ediyor örneğin, kelimeye ve onu okuyan göze egzersiz yaptırıyor böylece. Görüntü ve algı bolluğu içinde körleşen yanlarımıza Bi’ dur! diyor. Başlangıcı, okuma düzenini değiştirerek, okuma alışkanlıklarımızı tembelliğinden sıyırarak, ölü beğenilerimizi alıyor. Şiire, bir peeling etkisi. Böylece, tek anlamlı okumalara izin vermiyor.*

LEVENT KARATAŞ, GEOMETRİ VE KÖŞELİ YAZI

Levent Karataş, köşeli bir yazım tekniği kullanıyor. Geometrik, ancak yuvarlak ve oval formlarda bir geometri kullanmıyor şiirinde. Hayatın keskin köşeleri ve karşılaşmalarını, çarpışma anlarını, hatta duvara çarpıp yamulmaları anlatıyor. Devingen ve birbirine dönüşen değil, kırılan ve bütünden kopan parçanın tek başına serüveni gibi yazıyor. Kırılan parçanın bütününden düşerken, görünmezliği ve bu görünmezlik içindeki özgürlüğü de ele alıyor bir bakıma. Küçük bir ayrıntıyla kocaman bir gerçeği gözler önüne koyuyor. Geometriyi, dile çeviriyor bence. Çağrışımlarıyla, okura sonsuz olanaklar sunması bakımından, çok etkileyici! Bu çağrışımlar, geleneksel iç gıcırdatıcı ya da arabesk değil, köşeli…Yaşamın bizi çağıran köşelerine göndermeler yaparak. Bunu, lirik-soyut bir düzlemde yapıyor. İnsan içindeki yokluğu yakalıyor kanatlarından. Hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırız. der Camus. Levent Karataş’ın şiirindeki hız, unutma isteğinden geliyor. Cennetin unutmayla bağını, şiirin ritmine dönüştürüyor.

*

LÂLE MÜLDÜR, İKONOGRAFİ VE İMGE

Lâle Müldür, erken Hristiyan-Bizans ikonografisinden etkilenen imge yapısıyla, farklı dilleri ve kültürleri bilmenin ve farklı disiplinlerle kendini ifade etmiş olmanın olanaklarını, dile en ustaca çeviren şairlerden. Deneyimin o öğretilemez yollarını aşındırdığı için şiiri de lekenin, gölgenin, karanlıkta kalanın sesini görünür kılmaya çalışıyor. Aslında görünür kılmaya da çalışmıyor; hissettiriyor. Şiir kitabına yaptığım iki çizimden biri, deniz kızıydı. Rengin ve akışın içinde başkalaşan, pullanan ve ütopikleşen bir kadınşiir. Diğer çizim ise Nefertiti’ydi. Eski, gizemli ve güzel. Altın rengi, güneş, sıcak ve kum. Yakıcı ve serap gördüren bir atmosferin şiiri. Kişileri çok olan ve içindeki tüm Lâlelere söz hakkı veren bir şiiri var Lâle Müldür’ün. Dominantın armonisi, aynı zamanda bir dinleme alışkanlığı da oluşturur; tüketici toplumu kafiye beklentisi içindedir ve ondan hoşlanır. der Eco. Gözün ve kulağın doğal beklentilerini yıkarak, alışkanlıkları yalpalatıyor ve dile çok işlevlilik kazandırıyor. Dilin alışılmadık kullanımını ve imgelerin alışılmadık tarzını ortaya koymak için sözcüklerinin olanaklarını zorluyor.

*

ONUR SAKARYA, İRONİ VE ASAMBLAJ

Onur Sakarya, Türkiye’deki çarpık kültürün oluşturduğu kolaj çöplüğünden, bir asamblaj yapıyor şiirlerinde. Asamblaj tekniğinde, güncel sanat ögelerini kullanıyor. Dildeki bütün yapılardan çer çöpü, hurdayı toplayıp onlardan üç boyutlu yeni olanaklar yaratıyor. Agresif ve ironik yaklaşımlarıyla, kültürü her yere yamalayarak, bir kültür endüstrisi oluşturan ve bundan nemalanan sanat ortamını da tiye alarak, kalabalık bir şiir yazıyor. Çıkış noktasının çok yüzeyli doğası, her şeyi aynı bohçaya tıkıştırmaya çalışmanın Türkiyesi’ne, asamblaj bir şiir yazıyor. Dümdüz bir zemine, üç boyutlu bir ayakkabı yerleştirebiliyor mesela. Geniş bir yelpazesi var malzemelerinin. Atıl kelimeleri işlevselleştiriyor. Üstelik bunu sadece bir hurdacı gibi metal ögelerle yapmıyor. Kültürün bütün katmanları, gündelik eşyaların hepsi, faturalar, reçeleler, prospektüsler, araba yazıları da giriyor şiirine.

***

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl