Bronislaw Malinovski ve Claude Lévi-Strauss arasındaki tartışmanın özünü “ilkel” ve “ilkellik” kavramları oluşturuyordu. Malinovski’nin, “uygar” bir dünyadan bakarak “ilkel” dünya üzerine kurduğu tezleri kıyasıya eleştiren Lévi-Strauss, bu gibi yaklaşımların hem bilimi kısıtladığını hem de araştırılan toplulukları aşağıladığını söyleyip “ilksel” veya “öncel” demeyi uygun bulmuştu. 

Lévi-Strauss’un bu demokratik ve hümanist tavrı, kendisinden sonra gelen antropologları etkileyip bakış açılarının değişmesini sağlamıştı. Malinovski ekolünü takip edenler de oldu tabii. Benzer şekilde Malinovski’nin esinlendiği isimler de vardı. Bunlardan biri, modern antropolojinin kurucusu sayılan, on dokuzuncu yüzyılda beyaz ırkı üstün gören evrimci antropolojinin temsilcilerinden olan etnolog Franz Boas, antropoloğu “ilkel insanın yaşantısı ve arzuları üzerine çalışıp bu doğrultuda ‘uygar’ dünya için bir çerçeve çizen kişiler” diye tanımlamıştı. 

İlkel” insanları incelemek, basit ve sıradan bir eylemdir ama Boas’ın ifadesiyle bunun sonuçları hayli kapsamlıdır. İnceleme tamamlandığında, “ilkel” insanın zihninin sihre ya da büyüye indirgenemeyeceği fark edilir. 

Toplumların klasik evrim süreçlerini izlemediği ve birbirinden farklı geliştiğini ortaya koyduğu, “uygar” ve “ilkel” ayrımını, düşünüş biçimleri ve eserlerin belirlediğini anlattığı İlkel Sanat, Boas’ın antropoloji ve kültür tarihi bağlamında kaleme aldığı kaynak bir kitap. 


Sanat eserlerinin ilk örnekleri ve günümüzdeki yorumları 

Boas’ın epey eleştirilen genelleyici yaklaşımlarına, İlkel Sanat’ta yaptığı “ilkel” insan tanımlamalarında ve belirlemelerinde de rastlıyoruz. Günümüzde etkisini yitirmiş ya da karşılığı olmayan bu bakış açısı, antroplojinin kuruluş aşamasında ilgi çekip iş görmüştü. Dahası, Boas’ın araştırmalarının ve kitabının öne çıkmasını sağlamıştı. 

İlkel” ve “uygar” insanın, aynı ölçüde birey olduğunu savunan Boas’ın “Biz” ve “Onlar” ayrımı dikkat çekiyor. Gününün antropolojik paradigmasına uygun hareket etmekle birlikte, Boas’ın kültürel ve sanatsal incelemeleri önemli çünkü uzak geçmişe dair hatırı sayılır bilgiler sunuyor. 

Boas, İlkel Sanat’ta dayanışmaya ve günlük yaşamda kullanılan nesnelere estetik katmanın tarihçesini ortaya koyuyor. İlksel sanat örneklerinde üslubu, simgeselliği, tasarımları, teknikleri, kullanılan çeşitli hammaddeleri, eserlerdeki hayvan figürlerinin hangi kültürel ve yaşamsal kodlara karşılık geldiğini, betimleme ve süslemeyi, edebiyatın, müziğin ve dansın bize ne anlatabileceğini inceliyor. Ardından şöyle bir belirleme yapıyor: “Siberyalıların kaba şarkılarının, Afrikalı siyahilerin danslarının, Kaliforniya Kızılderililerinin pantomimlerinin, Yeni Zelandalıların taş işlemelerinin, Malenezyalıların oyma işçiliklerinin ve Alaskalıların heykellerinin o halklar için cezbediciliği; bizim bir şarkı duyduğumuzda, sanatsal bir koreografi gördüğümüzde veya bir süslemeye, resme ya da heykele gıptayla baktığımızda hissettiğimiz şeyden farklı değildir. Bildiğimiz bütün kabilelerde müzik, resim ve heykel yapılması, yalnızca bu eserlerin sağlayabileceği bir tatminin arandığı ve insanların da bunlardan keyif alabildiğini gösteriyor.” 

Eylem-günlük yaşam bağlantısı 

Boas; sanatın, dil ve söylence arasında bir köprü olduğunu belirtirken yaratımın, bedenin ve eylemlerin anlatımı hâline geldiği notunu düşüyor. Başka bir deyişle duygu aktarımına dönüşüyor sanat. Bu bağlamda incelediği “ilkel” sanat eserleri, uzak geçmişteki düşünme biçimlerinin birer örneği olarak duruyor yazarın önünde. Bunlar, birer teknik deneme ve duygu-düşünce ifadesi biçiminde inceleme nesnesi hâline getiriliyor antropologlar tarafından. 

Biçim-teknik-içerik bağlantısı kurarak “ilkel” sanat eserlerini inceleyen Boas, merkeze eylem-günlük yaşam ilintisini koyuyor. Bununla birlikte eser-işlev ilişkisini de es geçmiyor. Yazarın “ilkel”- “uygar” ayrımını sürekli vurgulamasının altında da bu bağlantılar yatıyor. Çalışmanın sonunda bir belirlemeye daha imza atıyor Boas: “İlkel ve uygar insanların estetik duyumsamalarını birbirinden ayıran şey, ilkel toplumlarda eserlerin benzer niteliklere sahip olmasıdır.” 

İlkel Sanat, Franz Boas, Çeviren: Semih Gözen Esmer, Ayrıntı Yayınları, 446 s.