Ana Sayfa Kritik GESTALT KURAMI: ALGI VE ALGIDA ÖRGÜTLENME

GESTALT KURAMI: ALGI VE ALGIDA ÖRGÜTLENME

GESTALT KURAMI: ALGI VE ALGIDA ÖRGÜTLENME

İnsan beyni, mantığı, yapıyı, kalıpları gözlemleyebilecek şekilde yapılandırılmıştır.  Dünyayı algılamamıza yardım etmektedir. İnsan duyusu ile birlikte algı, günümüze kadar gelen modem gelişmelerin ışığında gelişme ve değişme göstermektedir. İnsanlar, herhangi bir nesneyi düşünürken ya da bir düşünce süreci analiz edilirken genellikle ögelere ayrı ayrı odaklanmazlar, büyük bir bütünün varlığı olarak görmektedirler. Gestalt teorisi, bu tür insan algılarıyla ilgilenmiştir. Algı, ögeleri mümkün olan en basit sade şekilde düzenleme eğiliminde olup, beynimiz uyumlu kompozisyonları tercih etmektedir. Gestalt teorisinin ana çalışma alanı algıdır. Gestalt kuramı, 1912 yılında Wertheimer’in yazdığı bir makale ile başlamıştır. Bu kavrama göre bütün, parçaların toplamından farklı bir anlam yüklenmektedir. İnsan, bütünü parçalarına ayrıştırarak ayrıştırarak değil, bütünlük içinde algılanmaktadır. Doğadaki nesneler de bütünsellik içinde daha iyi algılanmaktadır.

 

Gestalt kuramı ayrı ayrı parçaların değil, parçaların oluşturduğu bütünlükte biçim ve örüntüye önem vermektedir. Gestalt psikolojisine göre, her şey bir uzay ortamı ve zaman içindeoluşmakta ve o ortam içinde anlam kazanmaktadır. Wertheimer, Gestalt kuramı ölçülerinden sayılır. Strüktürcülerin ve davranışçıların atomcu görüşüne bir tepki olarak gelişme göstermiş, Almanya’dan doğarak ABD’ye kadar yayılmıştır.

 

Gestalt kelimesi Almancada “örüntü, biçim, şekil” anlamlarında kullanılmaktadır. Herhangi bir karmaşık durumda ögeler değil, öğelerin oluşturduğu şekil, biçim ve örüntünün önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bu davranışı parçalara ayırmak, onun bütünlüğünü bozmakta aynı zamanda niteliğini ve anlamını da değiştirmektir. Gestalt psikolojisi, kaotik dünyada anlamlı bir algının temelindeki kanunların neler olduğunu anlamaya çalışan bir görüştür.Gestalt kuramının özünde, zihnin kendisinin algıladığı şeyleri de bir bütün görmeye organize etmek düşüncesi yatmaktadır.

 

Gestalt psikolojisi, ruhsal olayların bütününe dikkat çekmiştir. Buna göre yaşantılar, bütün ve karmaşık olaylardan ibarettir. Tüm bu olaylar psişik ve fiziksel, çevresel, içsel pek çok etmenlerin belirli şekillerde örgütlenmesinden oluşmaktadır. Bu şekilde oluşan bütün, içindeki öğelerin toplamından daha fazla bir özellik olmakta ve kendine özgü nitelikler taşımaktadır. Bireyin çevresini nasıl algıladığını, yorumladığını inceleyen, bunu açıklamaya çalışan Gestalt kuramı psikologları, insanın ne kadar çok parçadan oluşursa oluşsun, bir nesnenin bütünüyle ilgilendiğini öne sürmüşlerdir. Bütün, parçaların toplamından çok daha fazla şey ifade etmektedir. Kant, Descartes, Husserl gibi düşünürler, bu kuram üzerindeki teorik temeli geliştirmişlerdir. Gestalt ilkeleri bilişsel süreçler içerisinde algı ve algısal örgütlenme konularına yoğunlaşmış olan ilkelerdir. Gestalt kuramı, algılama ve problem çözme süreçleri ile ilgilenmektedir. Bu kuramda algı, bir örgütlenmedir ve algıda örgütlenmenin ilkeleri bulunmaktadır.

Algıda seçiciliğe göre, insan zihni, zemin ve şekil ilişkisinde bir ayrım yapmaktadır. Şekil-zemin ilişkisinde dikkatin yoğunlaşmış olduğu kısım şekil, diğer kısım ise zemindir. Zemin, şeklin gerisindeki dikkat edilmeyen, algı alanının dışında kalan kısımdır, ancak dikkatin yoğunlaştığı duruma göre şekil-zemin ilişkisi değişim gösterebilir. Şekil, zeminden daha dikkat çekicidir. Bazı durumlarda şekil ve zemin birbiriyle yer değiştirebilir ancak, aynı anda her ikisi birlikte algılanamamaktadır. Şekil-zemin ilişkisinde normal şartlarda beyin, zemin üzerindeki şekle odaklanmaktadır. Yakınlık ilkesinde ise, duyusal anlamda birbirlerine yakınlık duyan uyarıcılar, bir grup olarak algılamaktadır. Örneğin: müzikteki ritim algılaması zamanla birbirlerine yakınlıklarda bulunan vuruşlara dayanmaktadır. Yakınlık ilkesi nesneleri birbirlerine olan yakınlıklarına göre gruplandırarak algılamaya neden olmaktadır. Zaman ve mekan bakımından birbirlerine yakın olan ögeler, birbirlerine ait iseler, hatırlanmaktadırlar.

 

 

Gestalt kuramında, birtakım duygusal özellikler yönünden benzer olan resimlerin bir küme olarak algılanması benzerlik ilkesi olarak isimlendirilir. Nesnelerin şekil, renk, koku, cinsiyet vesaire gibi birçok özelliklerinin birbirlerine benzeme durumunda kümelenmesidir. Görsel uyarıcıların algılanmasında olduğu kadar, işitsel uyarıcıların da algılanmasında önem taşımaktadır. Duyusal olarak noksan girdi içeren uyarıcıların tam olarak algılanması durumu tamamlama ilkesidir. Örneğin; bir fotoğrafta bir kişiyi tanımak için fotoğrafın yarısını görmek yeterli olmaktadır. Çünkü zihnimiz geriye kalan eksik parçaları tamamlamaktadır. Sonuç olarak canlı, bütünlük oluşturan tüm simetrik şekillere yani sağlam bir “Gestalt” a ulaşmayı hedeflemektedir. Belirli bir yönde ilerleyen uyarıcılar bir bütün olarak algılamakta, aynı yöndeki çizgiler ya da noktalar birlikte gruplanarak algılanmaktadır. Süreklilik ilkesi olarak ifade edilmektedir.

 

İnsanlar basit ve düzenli olarak organize edilmiş şekilleri algılamaktadır. Çünkü basit ve düzenli şekiller, karmaşık olanlara göre daha kolay şekilde algılanmaktadır. Gestalt’ın basitlik ilkesini temsil etmektedirler. 1920’lerde bir grup Alman bilim adamı insan davranışına ve zihnine bütün olarak bakmış, insanların kalıpları, benzer unsurları nasıl tanıdığını, karmaşık görüntüleri nasıl basitleştirdiğini tanımlayan bir dizi yasa getirmişlerdir. Gestaltçılara göre canlılar, sadece çevreden gelen uyarılara tepki vermezler, çevre ile etkileşimde bulunmaktadırlar. Gestaltçılar, davranışçıların da yapısalcılar gibi en küçük birimler üzerinde çalışmalarına tepki göstermişlerdir. Gestalt kuramı, aktif zihin gücünü savunmakta ve bu gücün de katılım yoluyla belirlendiğini ifade etmektedir. İçe bakış yöntemine karşı değildir, ancak bütünü parçaları ayırarak değil, bir bütünlük içinde incelemek için kullanmaları gereklidir.

 

Gestaltçılara göre, psikolojik yaşantı ile beyinde var olan süreçler arasında izomorfizm (eş biçimlilik) bulunmaktadır. Dışsal uyarıcılar beyinde reaksiyona sebep olmaktadır. Bunun sonunda yaşantı kazanılmakta, dolayısıyla beyin, kendisine gelen duyusal uyarımları anlamlandırıp basitleştirmekte, bütünleştirmekte ve organize etmektedir. Gestalt yaklaşımına göre, yaşam boyunca edinilmiş olan yaşantılar iz sistemlerini oluşturmaktadırlar.  Bellekte iz bırakan algılar anımsanmaktadır. Bu izlere “bellek izleri” denilmektedir. Gestaltçılar, organizmanın dışarıdan gelen duyulara bir şeyler katarak yaşantıyı yeniden örgütlediğine inanmışlardır. Wertheimer, belli uyarıcıların nasıl yapılandırılacağını ya da yorumlanacağını belirleyen uyarıcı değişkenleri oluşturmuştur. Bir objenin değişik koşullar altında aynı biçimde algılanması “algısal değişmezlik” olarak ifade edilmektedir. Uzaktaki bir ağacı küçük, yakındakini büyük olarak görmemiz gerekirken, ağaç denildiğinde her zaman aynı şekilde algılanmaktadır.

 

Gestalt kuramına göre, algının temel özellikleri olarak, algılama zihinde meydana gelen bir süreç olup çevreden gelen uyarıcılar, duyu organlarını uyarmaktadır. Bu şekilde oluşan sinir akımı beyne ulaştığında duyum ile birlikte algılama meydana gelmektedir. Bir kez algılanan nesnelerin büyüklükleri, şekilleri, renkleri değişmiş olsa da organizma o nesneleri hep aynı biçimde algılamaktadır. Nesneleri değişik ortamda ve şartlarda aynı şekilde algılama eğilimi “algıda değişmezlik” olarak isimlendirilmektedir. Gestalt ilkeleri, zaman içerisinde geliştirilmiş ve tüm dünyaya yayılmıştır.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl