Ana Sayfa Kritik MELİH CEVDET ANDAY ŞİİRİ: RADİKAL BİR KOPUŞ DENEMESİ

MELİH CEVDET ANDAY ŞİİRİ: RADİKAL BİR KOPUŞ DENEMESİ

MELİH CEVDET ANDAY ŞİİRİ: RADİKAL BİR KOPUŞ DENEMESİ

Anday şiirinin, 1962 sonrası için girdiği özgün kulvarda bildiğimiz ve alışageldiğimiz anlamda şiirden bir kaçış vardır. Dönem şiirinin temsillerinden, dilinden, biçiminden, içeriğinden, imge kurulumundan ve ahenk unsurlarından bir uzaklaşma isteğidir bu. Eskiyi temsil eden dönem şiirinin bir şiirsel modalitesi varsa ki var ona göre, Anday’ın özellikle yeni şiirinde bu yapı unsurlarının tecrit edilmesi, kazara da olsa belirmemesi için azami dikkat göstermesi gerekecektir. Bu anlamda şiirinin ne temsil edeceği belirli bir biçimsel modeli ne dili ne de bir hikâyesi vardır. O, ya şiirsel soyutlama yoluyla saf bir biçime ulaşmak isteyecek ya da eski şiirsel modaliteyi parçalayarak, söküp atarak, tecrit ederek kendi saf şiirsel yapısını gerçekleştirmek isteyecektir. Yerleşik, alışageldiğimiz şiirsel kurulumda, şiiri dışsallıkta temsil eden biçimsel, dilsel yapı; imgeyle, illüstre ettiği, bir bedene kavuşturmaya çalıştığı nesnesinin ilişkisini; yanı sıra imge de şiirsel yapının belirsiz atmosferinde salınımda olan başka imgelerle ilişkisinin karmaşık bağlamını içerir. İmge ile illüstre ettiği duygu nesnesi bağlılaşıklık içindedir. Şair, imge ile illüstre edilen arasındaki ilişkiyi canlı tutmak için ikisinin arasına bir hikâye yerleştirir. Anday, bu çeşit tahkiyeci imgesel illüstrasyonu engellemek, imge nesnesini içine dâhil edildiği hikâyeden kurtarmak, onu özgür bırakmak ister. Yeterli olmasa da ilk başta, bu çabasıyla verili şiir alanından mesafelenir.

Anday’ın verili şiir yaklaşımlarına, tecrübelerine ve edimlerine ilişkin saptadığı sorunlar elbet bu kadar basit ve sınırlı değil; sorun çok daha derin ve çetrefilli. Anday, şiirselin kurulumunda yer alan tüm parçalar arasındaki ilişkiyi yeni bir bakış açısıyla yapılandırmak, verili şiirde varsaydığı kusurları, eksiklikleri, yanlışları gidermek ister. Anday’ın ileriki bölümlerde üzerinde sıkça duracağımız önemli saptamalarının başında, şiirin maddi yapısının, imgesel düzeninin ve içeriğinin birbirlerinden ayrı düşünülemeyeceği, ele alınamayacağı, yani şiirin bu şekilde bir dekonstrüksiyona uğratılamayacağı bütünleşik, saf, sağlam tek bir yapı olarak ele alınması gereği vardır. Şiiri bir heykel gibi düşünürsek, heykelin içerdiği hareketin, heykelin maddi yapısından ayrılamaması gibi, şiirselde de imgeselin/içeriğin maddi yapı içinde, ondan ayrı düşmeyen bir hareketlilik içinde düşünülmesidir. İmgenin, metaforik illüstrasyonla görünür kılınmaya çalışılan nesnesi, şiirselin maddi yapısı ve şiirselde içerilen anlamın ayrı düşünülmemesi, aksine bunların bütünleşik, parçalanmayan, saf bir tek yapı olarak görülmesinden bahsedildiği anlaşılıyor. Dolayısıyla bu aşamadan sonra, şiir okurunu, eleştirmeni ve yorumcuyu ilgilendiren şey ise Anday şiirinde zemin işlevi gören dış yapı ile içerik işlevi gören imge ve nesnesinin figüratif görseli arasındaki yakınlaşmayı, uzaklaşmayı-mesafe alışı ve birliktelik ilişkisini de içeren saf şiirsel bütünün niteliğini belirginleştirmek ve anlamaya çalışmak olmalıdır.

Anday şiirinde, Orhan Koçak’ın “imgenin belirir belirmez dağılışı” dediği olgu, şairin şiirinde ortaya çıkan fluluk, muamma; onun şiirinin uzamını oluşturan yapı ve içeriğinin birbirinin üzerine kapanmış, birbirine dönmüş, birbirini iten-çeken iç içe döngüselliğinin tanımlanmaya, ayırt edilmeye izin vermeyen yeni modalitesidir. Bu yönüyle Anday şiirinde beliren fluluğun, sırrına erişilemeyen muammanın en azından iki türlü olduğunu söyleyebiliriz. Bu her iki tür fluluğun da şiirinin tümüne yayılan belirsizliğin, erişilemezliğin kurucu unsurları olduğunu görüyoruz. Nedir bunlar? Birincisi, içerik bağlamında, şiirinde net olarak görülen düşünsel, felsefi temaların netliğinin, yine içerik, dilsel kurulum, bağlam ve referansın fluluğuyla yok edilmesi çabası; ikincisi ise kendileri de şiirsel sistemin bir parçası olan biçimsel unsurların, serbest imler olarak iş görmesi veya alışılmış şiir araçlarını bozan-değiştiren yapı unsurları olarak içerikle bütünleşik kabul edilmesidir.

Anday’ın yeni şiirselinde yapı, yapıyı salt dışsallıkta beliren bir görünüş olmaktan kurtarmalıdır. Ona göre yeni şiir, eski şiirin karşısına, ilk önce imgede illüstre edilen duygu/içerik ile dışsallık olarak beliren yapı arasındaki kategorik ayrılığı sonlandırarak çıkmalıdır. Anday, bu bağlamda sık sık eski şiirin yapıyı, içerikten otonom bir kurulum olarak ayrı gören koşullanmasının son bulması gerekliliğini dile getirir. Yapı ve içerik biçiminde iki kurucu araç olarak varsayılan bu unsurların, birbirlerini karşılıklı olarak etkiledikleri, birinin yerine getiremediği rolü, diğerinin yerine getirdiği türdeki yaklaşımın yerini, bu kurulum unsurlarının karşılıklı olarak birbirlerini fethettikleri, iç içe geçerek tek ve bütünleşik bir yapıya dönüştükleri gibi bir anlayışın egemen olmasını ister.

Anday’ın yeni şiirinde, eski şiirde olduğu gibi yapı, içeriği destekleyen bir plastik kurulum malzemesi olmaz; aksine içerik ve dış yapı olarak birbirinde içkin olan bütünleşik yapı, içerik nüvelerinin özgürleştiği, imgelerin daha üst imgelere taşınmasına imkân veren; tematiğin daha belirmeden dilsel ve içeriksel klişelerce kuşatılmadığı, işgal edilmediği bir hermetik yorumsal sonsuzluğa açılan lekesiz, saf bir yekpare şiirsel uzam olarak düşünülür. Bu yolda doğal olarak en başta, eski şiirde olduğu gibi, şiirin, şiirsel yapı daha belirmeden virtüel olarak çoğalan klişelerce tutsak alınmasından uzak durulacaktır. Çünkü Anday bunu eskimiş, geri ve hatta şiir için tehlikeli bulur. Dışsallıkta beliren plastik yapı, ona göre tematiği sınırlayan, dağılmasını engellemek için etrafını saran, indirgeyen katı-geçirimsiz bir kurulumsal malzeme değildir. Aksine bu maddi yapı, hem anlamsal konturların serbestçe dağılımı için, hem de imgeselde belirenden yer yer kaçmak ve özgür bir dolaşımda bulunmak için anlamsalı modifiye eder/etmelidir. Bu noktada şairin, eski alışkanlıklarından kurtulması, özgürlük ve bilgiyle donanması gerekmektedir. Bu yapılmadığında şiir, estetik araçlarla gerçekleştirilen özgürlük arayışı, anlam ve varoluş çabası olmaktan çıkıyor ve bir çeşit dar görüşlü, kısır retoriğe hapsolarak kendinin tekrarına ve reddiyesine dönüşüyor. Bunu, Francis Bacon’ın fotoğraf için kullandığı bir tarifle de karşılaştırarak anlatabiliriz: “ Fotoğraf görünen şeyin bir figürasyonu değil, modern insanın gördüğü şeydir. “(1) Bu bağlamda Anday’ın da düşündüğü şey; şiirin, şair için onu kuşatan evrenin çoğul görünüşlerinin, onlara ilişkin duygulanımların özgür bir yorumsalın bakışına sunulmasının estetik bir çabası olarak gerçekleşmediği; bunun yerine, şiirin daha çok, şairin salt kendi kısır, dar, ufuksuz kadrajına takılanların, sabit klişelerle ifade edilen retorik bir söylem olarak doğduğudur. Yani şiir, şairin dar, bulanık ufkunun sınırıyla sınırlanmış olarak sanatın ve estetiğin sonsuzca özgürleştirici, yüceltici niteliğinden yoksun bırakılmıştır. Anday’ın bu durumu, hem şiir üzerinde kötürümleştirici bir egemenlik kurma hem de okura bir çeşit algısal dayatma olarak gördüğünü ve reddettiğini anlarız.

Anday’ın Kolları Bağlı Odyesseus ile başlayan şiirsel dönüşümünün niteliği üzerine düşünülürken, eleştirmenlerin sık sık ve yüksek bir sesle vurgulayarak belirtikleri şeyin, Anday’ın 1962 sonrası şiirlerinin, kendi bakışlarından, algı zeminlerinden kaçtığı ve onun şiirlerine nüfuz edilemediği olunca, Anday şiirinin bu anlaşılamazlık, erişilemezlik niteliği üzerine düşünsel bir meditasyon gerçekleştirmek gereği hissedilmiştir. Elbette daha önceleri de bu içerikte pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda da bir taraftan Anday şiirinin üstte de değindiğimiz yapısal ve içeriksel yeni kurulumu ve imgeselinin özgün teknolojisi bir taraftan da şiirselinin felsefe, dilsel yaklaşımlar, hermetizm ve düşünsel sistemler ile girdiği yakın ve paradoksal ilişkisi ele alınmıştır. Fakat bu analizsel çalışmalara rağmen, bu konudaki açıklık, boşluk güçlü bir şekilde görülmeye devam edilmiştir. Bu da konu üzerinde daha titiz, bütüncül, ayrıntılı, sistemli yeni çalışmalar yapma ihtiyacının devam ettiği anlamına gelmektedir.

Anday’ın Felsefi Şiirden Anladığı

Bütünsel, sistematik ve özgün bir felsefi çabaya/arayışa girişmek istemeyen Anday’ın felsefeyi, düşünsel sistemleri, mitleri, dilbilimsel yaklaşımları yeni tür şiirinin anlamsal ve biçimsel imkânlarıyla; şiirsel muhayyilesinin bir nesnesi olarak ele aldığı görülmektedir. Onun şiirinin, felsefi şiir niteliği, 1962 sonrasında bütün sanatsal yaratıları için girdiği yoğun, derin düşünsel çabasıyla da ilgilidir. Şiirsel gelenekten radikal bir kopuş anlamına gelen bu düşünsel soruşturmaları, Batı şiir ve düşüncesiyle girdiği sıkı, yoğun ilişki onun giderek gelenekten ve verili şiirsel yaklaşımlardan koparak tekil kanona dönüşmesine varmıştır. Anday, şiirsel çabasında en çok özgünlüğe değer vermiş ve bu nedenle de kendisi durmadan değişmiş, şiirini de değiştirmiştir diyebiliriz.

Onun şiirinin felsefi niteliği, geleneksel şiirde ve dönem şiirinde kullanılagelen içeriğe ve biçimsel modalitelere karşı duyduğu rahatsızlığın, şiirinde yol açtığı radikal dönüşümün yarattığı arayışa dayanır. O, yeni temalara ve biçimsel modalitelere dayalı, anlamsalına kolay ulaşılamayan hermetik bir şiir tasarlıyordu. Bu zengin içeriği de ona, ancak felsefi düşünce ve mitolojinin tükenmez hazinesi sağlayabilirdi. Anday felsefi düşünceyi ve diğer düşünsel disiplinleri bu nedenle şiirine katmıştır. Ancak bu durum, bu içerikleri sadece tematik düzeyde ele aldığı anlamına gelmez. Çünkü düz yazılarından, romanlarından, tiyatrolarından da görebileceğimiz gibi Anday, bir birey, bir sanatçı ve özel olarak bir şair olarak da derin düşüncelerin, felsefenin, tarihin, ideolojilerin, sanatsal düşüncelerin içeriğiyle yoğun ve derin bir çaba içinde baş başa kalmış, her biri üzerinde titiz okumalar gerçekleştirmiş ve yorumlamalara girişmiştir. Bir bütün olarak yaşamı, salt duygu yoğunluklu bir duyarlık alanı olarak değil, üzerinde çeşitli entelektüel düşünme araçlarıyla çalışıp derinliğine kavrayabileceği bir meditasyon alanı olarak düşünmüştür. Şiir ise bu düşünme faaliyetinin görünüşe çıktığı sunum araçlarından sadece biri olmuştur onun için.

Anday’ın 1962 sonrası şiirleri için anlaşılamaz olduğu tespiti sıkça yapılmış ancak bunun niteliği üzerinde yeterince durulmamıştır. Onun, şiiri, felsefeye yaklaştıran, felsefinin yücelik konumunu şiir için de talep eden bir şiirsel çabası olduğunu görüyoruz. Tam da bu nedenle, şiirselinin içeriğini gündelik, basit, sıradan, alışıldık, klişe temalardan uzaklaştırdığını; daha derin, ulaşılmaz, kolayca muammasına erişilemez soyut temalara yöneldiğini görüyoruz. Düşünsel ve felsefi sorunları kendine özgü düşünme/yorumlama/analiz etme biçimleriyle şiirsel muhayyilesine taşımış ve bu amaçla da yeni tür bir şiir dili, imge kurulumu, içerik ve şiirsel yapıya başvurmuştur. Felsefi düşünceleri şiirselinde ele alırken doğal olarak sistemli bir felsefi meditasyon faaliyeti içine girmemiştir ancak bu verili felsefi içerikleri, metaforik imgenin çağrışımsal zenginliğiyle buluşturarak şiirsel ifade edişin olanaklarıyla bir çeşit hakikat arayışına girmiştir. Anday’ın bu arayışta mitoloji kadar, Batı felsefi düşüncesine, yeni dilbilimsel arayışlara, zengin düşünsel kaynaklara da başvurduğu görülmektedir. Şiirlerinde özellikle Varoluşçu felsefi düşüncenin, ona bağlı olarak Fenomenolojinin, Hermetizmin, Saussure’in Yapısalcı dilbiliminin türlü izleklerine rastlandığını söylemek gerekiyor.

Kaynakça:

  1. Gılles Deleuze, Francis Bacon, Duyumsamanın Mantığı, Norgunk, çev. Can Batukan, Ece Erbay Nahum, 2020: 21

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl