Ana Sayfa Manşet Yiğit Yavuz ile John Milton ve Yitirilen Cennet Üzerine

Yiğit Yavuz ile John Milton ve Yitirilen Cennet Üzerine

Yiğit Yavuz ile John Milton ve Yitirilen Cennet Üzerine

Yiğit Yavuz’un Türkçeye kazandırdığı John Milton’ın Yitirilen Cennet kitabı İthaki Yayınları tarafından yayınlandı. Deneyimli çevirmen ile Milton ve çeviriyi konuştuk.

– Batı edebiyatının temel metinlerinden Yitirilen Cennet’i dilimize kazandırdınız. İlk defa karşılaşan okurlar için ana hatlarıyla Milton ve Yitirilen Cennet’in önemi nedir?

John Milton, İngiliz edebiyatının en önemli isimlerinden. İsmi Shakespeare’in hemen ardından anılıyor. Yitirilen Cennet ise gerek İngiliz edebiyatının, gerekse dünya kültürünün temel kaynaklarından biri ve Milton’a büyük şöhretini kazandıran temel metin. Asırlar içinde sayısız yapıtı etkilemiş; ressamlar, şairler, yazarlar, müzisyenler bu metnin isminden, karakterlerinden, motiflerinden istifade etmişler. Türkiye’de ise Milton fazla bilinmezken, eserinin adının büyük tanınırlığı var. Bu adın yaygın çevirisi olan “Kayıp Cennet”e, ticari ürünlerden tutun seçkin sanat ürünlerine dek birçok yerde rastlayabilirsiniz. Milton ve eseri, haliyle, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerindeki derslerin de temel konularından biri. Bu büyük önemine ve şöhretine rağmen, 17. yüzyıldan beri Türkçeye sağlam bir çeviriyle kazandırılmamış olması büyük ve şaşırtıcı bir eksiklikti. Bu eksikliği giderdiğimiz kanısındayım.

Kayıp Cennet yerine Yitirilen Cennet demeniz özel bir tercih mi?

Çevirinin editörü Selçuk Aylar’la birlikte yaptığımız bir tercihti bu. İsim meselesi çok kritik bir husus; okur, bir kitapla öncelikle ismi vasıtasıyla tanışıyor. Çeviri kitapların isimlerine dair nihai karar, genellikle çeviri bitirildikten sonra alınır; öyle de olmalıdır. Kitabın içeriği, bu içerikle başlık arasındaki ilişki, çevirmenin ve editörün söz konusu ilişkiye dair kavrayışı, isim çevirisinde belirleyici oluyor. Eserin özgün ismi olan Paradise Lost, Türkçenin imkânları çerçevesinde farklı şekillerde çevrilebilir; mesela “yitik” kelimesi, elden gitmiş cennet bahçesini ifade etmek üzere, “kayıp”tan daha sıcak geliyor kulağa: Yani kaybedilmiş, bulunamayan bir nesne değil söz konusu olan: Aslında, yitirilmiş, elden kaçırılmış, artık ulaşılması mümkün olmayan bir saadet mekânından söz ediyoruz. İlginç bir örnek olarak, Sezai Karakoç’un Milton’dan esinle yazdığı ünlü kitabının adı Yitik Cennet’tir ve bu ad, Paradise Lost tadının şiirsel tınısını pek güzel karşılar. Bununla birlikte, eserin içeriğini bütün olarak değerlendiren ve buna uygun bir isim çevirisi arayan kişi, doğru tercihi sadece ismin tınısında değil, anlamında da aramalı ve kendisine en uygun gelen çözümü bulmalıdır. Milton’ın eseri, Âdem ile Havva’nın yitirdiği cennet bahçesini anlatır, orayı betimler ama söz konusu betimleme, eserin temel amacı ya da ana motifi değildir. Milton, öncesiyle ve sonrasıyla yitirme sürecini anlatır aslında. Biz de o sürece dönük bir isimlendirmeyi tercih ettik ve olası isimler arasından, “Yitirilen Cennet”i uygun gördük. Artık okurlar arasında bu ismin benimseneceğini, tutulacağını ümit ediyorum.

– Din adamlığının yanında Milton İngiliz siyaseti içinde aktif bir figür. Cromwell destekçilerinden. Yitirilen Cennet anlatısına bu siyasal duruş nasıl dahil oldu?

Dediğiniz gibi, Milton siyaset sahnesinde hep aktif olmuş. Kral I. Charles’ın yönetimine muhalif duran Püriten hareket içinde yer almış. Uzun bir iç savaş döneminin ardından kralın devrilip Cromwell önderliğindeki Cumhuriyet yönetiminin kurulması aşamasında, I. Charles’ın idamını meşru gösteren Kralların ve Sulh Hâkimlerinin Görev Dönemleri (The Tenure of Kings and Magistrates) adlı eseri yazmış. Cromwell hükümetinde Dış Yazışmalar Sekreteri olarak görev yapmış, görev süresi boyunca yeni yönetimin konumunu savunan metinler hazırlamış. Gelgelelim Cumhuriyet’in sona erip monarşinin yeniden tesis edilmesiyle gözden düşmüş, hapsedilmiş, idam edilme tehlikesiyle yüzleşmiş; nihayetinde bir köşeye çekilip sessiz-sakin şekilde yaşamasına müsaade edilmiş. Yitirilen Cennet’i bu sakin, görme kabiliyetini de tamamen kaybetmiş olduğu dönemde yazıyor Milton. Destan formundaki eser, farklı türden okumalara açık: Milton’ın geçmiş siyasi yazılarındaki fikirlerin izini, bu eserin dizelerinde sürebiliriz; Yitirilen Cennet’teki karakterler ve olaylarla, eserin yazıldığı dönemin politik aktörleri ve gelişmeleri arasında benzerlikler görebiliriz. Mesela ikinci bölümde Şeytan’ın isyankâr melekleriyle oluşturduğu konsey ve bu konseyde yapılan tartışmalar, Milton’ın geçmişindeki politik tartışma ortamlarını aklımıza getirebilir. Şeytan’ın ilahi iktidara başkaldırısı, Tanrı’nın melekleriyle isyancı güçler arasında gerçekleşen savaş, İngiliz İç Savaşı’nı akla getiriyor kaçınılmaz olarak. Ama gerçek dünyanın politik hadiseleriyle Yitirilen Cennet’teki öykü arasındaki benzerliklere temkinli yaklaşmak ve kaba eşleşmeler kurmaktan kaçınmak uygun olur. Çünkü her ne kadar Milton’ın destanı yazıldığı günlerin politik atmosferiyle çok uyumlu olsa da, esasen ilahi bir bağlamı var ve dinî meseleleri ele alıyor. Milton, şiirinin başında temel amacını, Tanrı’nın yol ve yordamlarını insanların gözünde haklı kılmak (“justify the ways of God to men”) olarak ortaya koyuyor; Âdem ile Havva’nın yasak meyveyi tadarak Firdevs’ten çıkarılmalarına, dünyaya ölümün ve günahın gelmesine yol açan süreci, bilhassa “özgür irade” kavramı çerçevesinde sorguluyor. Yitirilen Cennet’in içeriğiyle Milton’ın siyasi hayatı ve geçmiş eserleri arasındaki en net bağlantıyı, bu kavramın işlenişinde izlemek mümkün. Milton gerek dinî, gerekse sivil hayatın düzenlenmesinde aklın gereklerini ön planda tutmuştu. İdealist, özgürlükçü, her bireyin baskıdan uzak şekilde ülkenin birliğine katkıda bulunacağı bir Cumhuriyet fikrine sahip çıkmıştı. Yitirilen Cennet’teki Firdevs’in böyle bir özgürlükçü cumhuriyet modeli sunduğu söylenebilir. Tıpkı destandaki Cumhuriyet olan Firdevs gibi, Milton’ın savunduğu ve makam sahibi olduğu İngiliz Cumhuriyeti de nihayetinde elden çıkmış, yitirilmiş.

Gustave Dore

Anti-kahraman 20. yüzyıldan sonra hem edebiyat hem de sinemada çok önemli bir yerde. Milton’ın kitabında Şeytan da neredeyse anlatının en önemli unsuru. Hatta okura samimi ve sıcak gelen bir karakteri var.

Şeytan, destanın en renkli ve cazip karakteri ve gerçekten, okurun kendini çok yakın bulduğu bir tarafı var. Zaaflarıyla, öfkesiyle, pişmanlıklarıyla, kibriyle en insansı karakter olarak belirdiği söylenebilir herhalde. Eserin ilk eleştirmenlerinden William Blake, Milton’ın farkında olmaksızın Şeytan’ın tarafını tuttuğunu söylemiş. Percy Bysshe Shelley ise Milton’ın bu hususta ne yaptığının pekala farkında olduğunu savunmuş ve kendi tragedyası Zincirlerinden Kurtulmuş Prometheus’ta (Prometheus Unbound), Milton’ın Şeytan’ından esinlenmiş. Aslına bakılırsa Şeytan, destanın ilk kısımlarında daha kendinden emin, güçlü ve etkileyici bir görüntüye sahipken, anlatı ilerledikçe fırsatçılığı, çıkarcılığı, ikiyüzlülüğü ön plana çıkan bir karakter. Destanın gelişimi içinde gerçek bir kahramanlığa erişemiyor ve Tanrı’nın belirlediği kader doğrultusunda yenilgiye uğrayacağının, başının ezileceğinin kesin olduğu bize bildiriliyor. Ama dediğiniz gibi çağdaş kültür ürünleri, bilhassa sinema, Milton’ın Şeytan’ı gibi kusurlu figürleri cazip buluyor.

 

– Milton’ın Şeytan’ı bir tarafıyla merkezileşmeye başkaldıran bir merkezkaçı göstermesi ve isyanı, üstelik Tanrı’ya isyanı göstermesiyle de batı edebiyatının öncü yerinde mi bulunuyor?

Milton, I. Charles’a karşı muhalefetin içinde yer almış, tiranlığın her biçimine karşı çıkmış, kilise örgütünün piskoposların egemenliğinden kurtarılıp tabana yayılmasını savunmuş, Cumhuriyetçi devrim hareketi içinde yer almış bir kişi. Ama Yitirilen Cennet’te ortaya konan isyan, İngiliz topraklarındaki isyandan farklı elbette: Burada adaletsiz bir krala karşı değil, hikmetinden ve adaletinden sual olunmaz Tanrı’ya karşı girişilmiş bir isyandan söz ediliyor. Bu isyanın taraflarına farklı politik pencerelerden bakıp, farklı yorumlar inşa etmek mümkün. Başından itibaren de öyle olmuş: Metnin ilk yorumcularından John Dryden, 1677’de Yitirilen Cennet’i Masumiyet Hali ve İnsanın Düşüşü (The State of Innocence, and Fall of Man) adıyla bir libretto olarak uyarlamış. Dryden bir kraliyet taraftarı olduğu için, Milton’ın eserini politik olarak tepetaklak etmiş: Onun uyarlamasında Şeytan, Oliver Cromwell’i temsil edecek şekilde yer alıyor. Sonraki dönemde Romantikler, Milton’dan muazzam derecede etkilenmişler. Mary Shelley’nin Frankenstein’ında Yitirilen Cennet’e yoğun göndermeler var: Bu romanda, yaratık Yitirilen Cennet’i okuyor ve kendisini bir yandan Âdem’le, bir yandan da Şeytan’la özdeş görüyor. Çağdaş romanlar arasında adıyla, izleğiyle Milton’ın eserine açık referansta bulunan çok ünlü örnekler görüyoruz. İşçi hareketini işleyen bir eser olarak, Steinbeck’in Bitmeyen Kavga adıyla bildiğimiz romanı geliyor akla. Eserin özgün adı (In Dubious Battle), Yitirilen Cennet’ten alınma: “Cennet’in düzlüklerinde sonu belirsiz bir savaşa tutuştuk.” / “Indubiousbattle on theplains of Heaven”.

 

– Eski metinleri çevirmek birçok zorluğu beraberinde getiriyor. 17. yüzyıl İngilizcesi ve şiir beraber düşünüldüğünde zorlu bir süreç olmalı.

 İngilizce 17. yüzyıldan bu yana muazzam değişikliklere uğramamış aslında, fakat elbette dönemin şiir dilini anlamak ve Türkçeye aktarmak zorlu bir mesele. John Milton’ın dili ise katmerli zorluklar yaratıyor, çünkü alışılmış bir İngilizceyle yazmıyor Milton. Latinceyi çağrıştıran, İngilizcenin söz dizimini alt üst eden, çoğu yerde kelimelerin o dönemdeki anlamlarından ziyade etimolojik kökenlerine yönelen ve çoklu anlamlar kuran bir dili var. Dolayısıyla özgün metni okumak ve anlamak için İngilizceye vâkıf olmak yeterli gelmiyor; Milton’ın kurduğu karmaşık dil yapısına yapıya nüfuz edebilmek gerekiyor. Öte yandan, kafiyesiz bir vezinle yazıyor ve anlamı çok sayıda dizeye yayıyor; anlam beş-altı dize boyunca dönüşerek, âdeta yeniden oluşturularak kuruluyor. Böyle bir dilin yapısını anlayıp, ardından Türkçeye aktarmak başlı başına meşakkatli. Milton’ın Türkçemize aktarılmasının gecikme sebebi, bu olsa gerek. Bugün bu işi başarabilmemiz, Milton üzerine yapılmış sayısız araştırmaya, incelemeye, açıklayıcı notlarla zenginleştirilmiş baskılara ve yalın İngilizceyle yorumlanmış Paradise Lost varyantlarına ulaşabilmemiz sayesinde mümkün oldu.

Gustave Dore

– Milton Tevrat’tan İncil ve İslam’a kurucu mit olan Âdem ve Havva anlatısını Homerik dünyanın yankısıyla da okuyor. Bu zenginlik Türkçe çeviri sürecini nasıl etkiledi?  Çok başarılı bir çeviri olarak görülen Azra Erhat ve A. Kadir’in İlyada ve Odysseia ile Ovidus’un Dönüşümler çevirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 Azra Erhat – A. Kadir çevirileri, destan dilinin görkemini ve güzelliğini Türkçe çeviride güzellik, zarafet içinde inşa etmenin nasıl mümkün olduğunu ortaya koyan çok değerli çalışmalar. Bu çeviriler hem ilham verici, hem dil yaratımı bakımından yol gösterici oldu bana. Azra Erhat – A. Kadir ortaklığına hep özenmişimdir; yeri geldiği için söyleyeceğim: Çevirimde böylesi bir ortaklığı, farklı bir boyutta da olsa, Selçuk Aylar’la ortak çalışmamızda buldum. Kendisiyle uzun aylar boyunca yazıştık, anlamın daha güzel ve doğru aktarılması, çevirinin daha iyiye evrilmesi için kelimeler, dizeler üzerinde elbirliğiyle gayret gösterdik; bundan ötürü çok memnunum. Evet, Yitirilen Cennet’te bilhassa Homeros’un sesini duyuyoruz; bir bakıma kendi döneminin Homeros’u Milton: Mitolojik anlatıların ışığını Hıristiyanlığın prizmasından geçirerek şiirine yansıtıyor. Vergilius’un Aeneis destanı ve Ovidius’un Dönüşümleri de, metinde yansımasını net olarak izleyebildiğimiz ve Türkçede çevirisini bulabildiğimiz metinler. Dipnotlarımızda Aeneis’in Türkân Uzel tarafından yapılmış çevirisini ve Dönüşümler’in de Asuman Coşkun Abuagla çevirisini tercih ettik. Türkân Uzel çevirisi, özgün şiirin hece ölçüsünü tutturarak yapılmış ve Jaguar Yayınları tarafından yeniden gözden geçirilmiş çok emekli bir çalışma. Asuman Coşkun Abuagla da çevirisinde, özgün metnin yanı sıra farklı dillerde yapılmış çevirilerden yararlanmış ve güvenilir bir çeviri ortaya koymuş.

 

– Türkçedeki diğer Paradise Lost çevirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 Bir eserin çevirmeni, eski çevirileri değerlendirirken dilinin ucunu ısırmalı. Bildiğim tek özgün çalışma, Enver Günsel tarafından yapılmış çeviri. Benim gördüğüm kadarıyla kaynak metne bizimkinden çok farklı bir anlayışla yaklaşılmış. Çeviri, Pegasus Yayınları tarafından Kayıp Cennet adıyla basılmış. Burada benim sözüm çevirmene değil, söz konusu yayınevine olacak. John Milton’ın özgün eseri on iki bölümden müteşekkildir. Bende bulunan 2014 baskısında bu on iki bölümden sonuncusu yoktu; on birinci bölümde kitap bitiyordu. Demek aslında eksik bir metin, tam metin çevrilmişcesine okura sunulmuştu. Bunun yıllar boyunca fark edilip eleştiri konusu yapılmamış olması ilginç. Durumu 2020 yılı içinde sosyal medya hesabımdan duyurmuştum. Herhalde buna istinaden, kitabın son baskısına on ikinci bölümün çevirisini bir şekilde tamamlayıp eklemişler. Yayıncılık etiği açısından ele alınması gereken bir vakadır. Bundan ötesi okurlara kalıyor; değerlendirmeyi onlar yapacaklar. Benim dileğim, bizim çevirimiz vesilesiyle sonraki yıllarda yeni, özgün Paradise Lost çevirilerinin ortaya çıkmasıdır.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl