Ana Sayfa Litera Bir akşam konuşmalarından… (Öykü)

Bir akşam konuşmalarından… (Öykü)

Bir akşam konuşmalarından… (Öykü)

Maviyi hatırlıyor musunuz, ya da yeşili?

 

“Renklerden söz açıyorsunuz. Haklısınız. Benim durumuma bakıldığında akla ilk onlar gelir, onlar sorulur. Söyleyebilirim ki, artık burada, bu masamın yanındaki pencereden ağaçları daha berrak duyuyorum. Dalların ağırbaşlı ıslıklarını, yaprakların mırıltılarını. O mırıltılar bana yeşili getiriyor. Pek çok yeşili. Aralarından o an gönlüme uygun olanı seçebiliyorum. Kimi geceler aklıma çok başka, çok soluk, uykusuz bir yeşil düşüyor, onda kalıyorum.

 

Kuşları duyuyorum. Bana mavileri getiriyor, kaygısız yaz mavilerini, akşamüzeri turuncularını, morlarını, karanlık, soylu lacivertlerini. Cıvıltıları kuşların, bulutları canlandırıyor düşlerimde. Türlü türlü heybetli bulutların grileri belirginleşiyor.

 

Rüzgâr, çiçek kokularını getiriyor. O kokuların salınımları bambaşka kışkırtıcı renkleri.

 

Eskiden sis düdükleri duyulurdu uzaklardan, çok eskiden, kış aylarında, gecenin ortalarında, geç gelen sabahlara yakın. Deniz canlanırdı hayal perdemde. Neden bilmem artık pek duyulmuyor. Oysa iyot kokusunu da getirirdi o sis düdükleri bana, uslanmaz dalgaları da.”

 

Bütün bu kokular, renkler… Bu masada mı buluşuyorsunuz, her zaman?”

 

“Bütün yolculuklarımı burada, bu masa ve sandalyede yaptım. Uzaklara, yakınlara… Masam, her sabah doğduğum, her akşam öldüğüm masam. Oysa masanın atölyeye geldiği gün, bende kaplayacağı yeri anlamamıştım. Benzer günlerden birinde gelen suskun bir eşya gibi algılamış olmalıyım. Sonrasında kimi kadınlar, bazen kimi kediler sordu, bu masada bıkmadan ne yaptığımı.  Kadınlar geldi ve gitti. Kediler dinledi yanıtlarımı. Çoğu kalmayı seçti.

 

Gecenin ortasında, geçmişteki bir günü hatırlıyorsunuz. O zamanlar önem vermediğiniz, size sıradan gelen bir günü. O günkü ışığı, o an uçuşan müziği, yanınızdaki kadının yüzündeki gölgeyi. Çoğunlukla unuttuğunuzu zannettiğiniz anı gömüleri beklenmedik zamanlarda, kimi bir soru ile, kimi bir ses, ışık, koku ile bellekten sızıyor. Her ne kadar anların sindiği tüm perdeleri söküp attığınızı düşünseniz de, kayda tekrar baktığınızda, geçmişte gömülü o anın değerini belki ilk kez, belki tekrar anlıyorsunuz.

 

Şimdi uzun yıllar sonra o gün atölyedeki ışığı, gölgeyi hatırlıyorum. O gün atölyede duvarlara yansıyan gölgelere bakıp: ‘Bir daha asla bu anki gibi olmayacak, aynı ışık, aynı gölge olmayacak, bizler gibi.’ diye düşünmüştüm. Evet, hatırlıyorum.

 

Birazdan dışarı çıkalım sizinle. Bahçede, çardakta oturalım. Serin bir sessizlikte. Hem saati geldi, az sonra kirpiler dans etmeye çıkarlar saklandıkları yerlerden. Ürkütücü sesler çıkartarak çok hareketli gösteriler sunuyorlar böyle gecelerde. Bekledikleri saygı ile yaklaşırsak, bahar danslarını seyretmemize izin verebilirler. Yalnız çıkarken basamaklarda dikkatli olun, gerekirse omzumu tutun, ben size yol gösteririm. Bakın bu gece ay da yok.”

 

       “Ama siz görüyor musunuz?”

 

“Ah, sevgili bayan, görme engelli olduğuma siz buraya gelmeden önce karar vermiştiniz. Aslını isterseniz sizi üzmek istemedim. Ben bakmamayı seçtim bütün etrafımızı saran bu karanlığa, yozluğa. Küçük bir aydınlık belirdiğinde elbette tamamen açılır gözlerim.”

 

 

NOT

ELEŞTİREL KÜLTÜR (EK Dergi) sitesinin edebiyat editörü Erkan Karakiraz’ın seçtiği eserler, sitenin edebiyat bölümü Litera’da yayımlanıyor. Matbu ya da dijital herhangi bir ortamda yayımlanmamış öykü ve şiirlerinizi, literaoykusiir@gmail.com e-posta adresine gönderebilirsiniz.

 

.

.

.

 

 

 

 

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl