Ana Sayfa Kritik Bir Baba’ya Yas: Erkin Koray’a 2000 Sonrası Bir Gözden Bakış

Bir Baba’ya Yas: Erkin Koray’a 2000 Sonrası Bir Gözden Bakış

Bir Baba’ya Yas: Erkin Koray’a 2000 Sonrası Bir Gözden Bakış

Bir Baba daha yitti. Kendisi hakkında eminim daha öncül şeyler söyleyebilecek, sırası benden önce gelen insanlar vardır. Ne var ki ister 7 ister 77 yaşında olun Erkin Koray ismi her kulakta bir şeyleri çağrıştırır. Her şeyden önce 60’ların yetiştirdiği bir Cumhuriyet meyvesidir Erkin Koray. Yé-yé ve Underground’la tanıştırır Türkiye’yi. Kelimenin tam anlamıyla bir ‘devrimci’dir. Konuşulması ve özellikle de anılması gerekir. İlklerin dahi başını çeker. Bilinen İlk Türkçe Rock şarkılarından biri olan “Bir Eylül Akşamı”nı 20’lerinde -yıllardan 1962- kayda alır (Diğer yüzünde ise “It’s So Long”). Bir Eylül Akşamı aynı zamanda çok sevilen grup Rolling Stones’un “Paint It Black” şarkısının da ilhamı oluverir. It’s So Long’da 11 May 1961’de Radio Istanbul’da canlı performans verir, bizler yine bunu Baba sayesinde hatırlarız: Efendim, bu da kendi bestem ‘It’s So Long’. Şarkı başlar.

“Sanatçının yapacağı işe karıştık mı, onun da aklını karıştırıp, kendisini bulamamasına sebep oluruz, diye düşünüyorum.”

Biz 2000 ve sonrası kuşak (çoğunlukla) bu ilk şarkıları ancak bizden önceki kuşağın sosyal medyaya geri kazandırmasıyla veya 3. şahısların  attığı -Erkin Baba’nın kızdığı- şekilde dinleme imkanı buluruz. Çünkü ortadaki ürün 45’lik plaklarda kalmıştı! Sonrasında “Kızları da Alın Askere” ile birlikte gelen şarkılar 70’lerde tekrardan yeni albümlere eklenmiştir (Erkin Baba bundandır ki ilk plağını Kızları da Alın Askere kabul eder). Mesela bir başka örnek: Razıyım. Her açıdan şaheser sayılabilecek “Razıyım” kendi dönemlerinde çok popüler olan iki Türk televizyon dizisinde belli aralıklarda birer kez tekrar gündeme gelir. Onun haricinde Razıyım’ı dinleyebileceğiniz tek kayıt 10-12 senelik bir youtube videosuydu (Baba Aras Bulut İynemli’den gitarını dizideki işi bittiyse geri istemeyi unutmaz (!)). Erkin Koray’ın diskografisinde flu kalan kısımlar, yanlış bilinenler çoktur. Adına izinsiz çıkartılan albümler, 55. Sanat Yılı Limited Edition CD’ler… Spotify, YouTube ve diğer müzik mecralarında da dikkatsizce eklenen bu korsan albümler göze çarpar. Eski albümleri “Erkin Koray Tutkusu” kapağındaki fotoğrafa benzer vintage diyebileceğimiz fotoğraflarıyla ısıtılıp tekrar kitlesine sunulur. Baba’nın kendisi de açtığı YouTube kanalından “ultimatom” verir fırsatçılarına. Bu kadarla kalmaz, suskunluğunu bozar. Yeni albümler için eski plaklardan alınan stüdyo kayıtlarına inat, kendi elindeki kayıtları YouTube üzerinden yine kendisi paylaşır. Önümüzdeki yıllarda dileriz Baba’nın tüm diskografisi, dijital aleme kendi ekibinin elinden aktarılma imkanını bulur…

“Düşünebiliyor musunuz? Herif PEMBE plak kapağı yapmış. Kendi ruhunu yansıtıyor herhalde.”

Sanatın ve sanatçının özünü taşıyan bir başkaldırı, Anarşizmin asiliği Erkin Koray’ın damarlarından akıyordu. Erkeklerde uzun saç Türkiye’de dönemin ifadesiyle “satanistlik” veya “feminenlik” olarak adlandırılıyor, rock’ın getirdiği bu esintili hava (şu anda da olduğu gibi) sözüm ona kurulu düzenlerin tadını kaçırıyordu. Halbuki bizim toplumumuzda erkeklerin saç uzatması Orta Asya’ya sırtını yaslamışken ‘memleket olgusuyla müzik yapan bir sanatçı’nın bunları duyması ilginçtir. Tıpkı Barış Manço’nun da dediği gibi “Uzun saçın cefasını Erkin, sefasını ben sürdüm.” Tepkiler azalmaz araya bolca kavgalar laf atmalar girer. Erkin Baba da karşılıksız durmaz haliyle. Fazlasıyla bahsetmemiş olsa da ne yaşandığını en iyi yine kendisi biliyordu. 2000 Sonrasından baktığında 68 kuşağının Baba’ları ve sevenleri olmasa sanırım şu an bizler de saç uzatamazdık.

“ERKİN KORAY SAÇLARINI KALÇASINA KADAR UZATMAK İÇİN YEMİN ETTİ”

Ben ise çok sonralardan fark etmiştim Erkin Koray’ın aklımdaki yerini. Dinlemelerim CD biriktirmelerim arttıktan sonra babam hatırlattı; çocukken bize Erkin Koray’ı, Barış Manço’yu tekrar tekrar dinlettiğini. Unutmak mümkün olur mu hiç? Sözleri adeta büyülü gibiydi. Ruha işleyen o psikedelik hava… İçinde, geldiği yerden kopmayan bir ses vardı: Anadolu. Geldiği yeri unutmuyordu. Elbette bir bozlak değildi abdal değildi ama Orhan Gencebay ile birlikte elektro-bağlamanın da babasıydı. Ben onun esrarengiz riff’lerine dalmışken ayağımı bastığım yeri, memleketi hatırlatan o sözler hep karşımdaydı. Doğu-Batı müziğinin entegrasyonu onda kendisine uyumlu ve yeni bir tanım kazanıyor, bizim dönemimizin henüz doğmadığı yıllarda yaptığı konserlerde; ünlü beyaz Gibson marka gitarı eşsizce ışıldıyordu. Şu an bu konserlerden mahrum kaldığını fark etmek insanı ister istemez derin düşüncelere sokuyor.

“Bizi vurduğumuz ilk notadan itibaren anlarsın ki, bu budur.”

Ve cidden öyleydi. Teknik Üniversite yurdunda kaldığım 3 yıldan beri fark ettiğim bir şeydi; çoğu zaman eksik kalmaz Erkin Koray. Bir gece dinleyen çıktı mı kimse yadırgamadan kendi açmışçasına dinler, sesin geldiği yere katılırdı. Bazı geceler bunun için toplandığımız oluyor, ilk saniyelerden çalan parçayı tanımaya çalışıyorduk. Sadece çocukluk anılarımı değil üniversitede geçirdiğim şu günleri de hâlâ süslüyor Baba’nın müziği.

Damla Koray Abla’nın 7 Ağustos’ta yazdığı kısa mektubundan alıntıyla tamamlamam, bu metni hak ettiği yere götürecektir;

Eminim “senin çocuklar” da, ülkelerini, kültürlerini ve onlara layık gördüğün cumhuriyeti ileri götürmek adına yaptıklarına her zaman minnettar kalacaktır.

Sevgili Erkin Baba kıvançla söyleyebilirim ki 100 yaşına basan Cumhuriyetin kanatları altında büyüyen bu nesil, bilim ve sanat ışığında, onu en az senin kadar arşa çıkaracak imgelerle günden güne yeşeriyor. Huzur içinde uyu.

 

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl