Kısa süre önce yitirdiğimiz araştırmacı~gazeteci Emin Karaca’nın, Türk Solunun nevi şahsına münhasır kahramanı Doktor Hikmet Kıvılcımlı’ya ait kitabına verdiği başlık, ¨Sosyalizm Yolunda İnadın ve Direncin Adı & Hikmet Kıvılcımlı¨ idi.

Kıvılcımlı’ya dair bütün anlatılar hep onun inat ve direniş hikâyeleri çevresinde toplanır.

Alınız, mesela; Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’ndaki Mahkûm Halil şiirini…

Şairimizin TKP’den yoldaşı, ama Partiyle geçimsiz olan hapishane arkadaşı Doktor Kıvılcımlı anlatılmaktadır; kim bilir kaç kere okumuşsunuzdur:

“Evinin her basılışında

aynı rahatlıkla açtı kapıyı

Ve müdüriyette her kalkışında sopanın altından

(yanaklarında parçalanmış gözlüğü

ve tabanlarında ayıpladığı bir sızı)

yüreğinden fakat

hiçbir şey söylememiş

kimseyi ele vermemiş olmanın rahatlığı

aynı rahatlık.”

Vala Nurettin Vanu’nun anı kitabının başlığını, dilerseniz, ¨Bu Dünyadan Nâzım Geçti¨ gibi, Hikmet Kıvılcımlı da geçti diye okuyabiliriz.

Bir psikiyatri doktoru olduğu için ona hitabın ¨Doktor¨ diye ortaya çıktığı Kıvılcımlı

üzerine çok şey konuşulmuştur; pek çoğu da menkıbe gibi bir sis perdesi ardında kalır.

Lakin Doktor hakkında akademik düzeyde güçlü bir metin, derli toplu biçimde Türk sosyal ve siyasal bilimler alanında pek görülmez.

Birkaç yıl evveline kadar Doktor üzerine yazılmış akademik tez sayısının üçü geçmediğini, fakat 2018’den sonra birden artış gösteren bir tablonun varlığıyla, Kıvılcımlı düşüncesinin YÖK arşivine altı yeni tez çalışmasıyla katıldığını, Dr.Canan Özcan Eliaçık’ın Birikim dergisinin web sayfasındaki Tanıl Bora’yla yaptığı söyleşide okuyoruz.1

Söyleşinin yöneldiği konu ve kapsamı Canan Ö.Eliaçık’ın kısa süre evvel, 2021 başında yayınlanmış eseri ¨Barbarın Tarihi, Ezilenin Dini~Hikmet Kıvılcımlı’da Tarih ve Din¨ üzerinedir.

¨Canan Hocanın¨ bu eseri 2018 tarihinde doktora tezi olarak kabul edilen bir çalışmaydı, aradan geçen süre içinde tezi kitaplaştırmak düşüncesi çok haklı ve yerinde bir tutkuyla yazarımızı meşgul etmiş görünüyor.

Kıvılcımlı’nın ¨Pratikten her başını kaldırabildiğinde¨ tarih tezi üzerine çalıştığı ve neticede kendi duyguları ve zamanı ile boyadığı tarih tezinin ortaya çıktığı eseri için, ¨kitap benim hissiyatım oldu, bu kitap benim tek vukuatım oldu¨ dediğini yazarımız da benimsemiş, sevmiş görünüyor.

Canan Ö.Eliaçık kendi eserinden, tıpkı Kıvılcımlı’nın ifadesi gibi, ¨Birlikte geçirdiğimiz onca yıl sonunda, benim de naçizane ‘vukuatım olan’ bu kitap¨ diye bahseder. Eserini dikkatle okurken, yazarımızın bundan sonra da başka vukuatları olacağını hissediyor ve bunu zaten ondan beklemeye başlayarak kitabı tamamlıyoruz.

Giriş yazısıyla okuru fazla oyalamak istemeyen yazarın eseri 3 bölümden oluşuyor; birincisinde Türkiye Sosyalist Hareketinde Kıvılcımlı’nın Yeri tartışılıyor, diğer iki bölüm Doktorcu 2 Tarih Tezi ve yine onun Din üzerine değerlendirmelerine ayrılmış olarak kitapta yer ediniyor. Alıntıları, kaynakçası, hepsinden önemlisi yazarın konunun dışına çıkmayan bir sözel hakimiyet gücünü gördüğünüz eser, yine akıcı bir Türkçeyle ¨akıp gidiyor.¨

Sözüne Kıvılcımlı’nın bir aydın mı bir entelektüel mi olduğu tartışmasıyla giren yazarın, burada özellikle entelektüelizmin etimolojik tarihi üzerine saptamaları, eğer sadece bu alanda derli toplu bir kaynakça arayan okur varsa, onu dahi memnun edecek yoğunluktadır. Aydın ve entelektüel ayrımını irdelediği I.Bölümün ilk paragraflarında, birine entelektüel diyebilmek için onun eleştirel yaklaşımlarının varlığından bahsetmek gerektiği sonucuna ulaşınca, biz okurların da kendisini sorgulaması gerekiyor: ¨Biz aydın mıyız, yoksa entelektüel mi?¨

Zira ¨eleştiricilik, entelektüelin ayırıcı ya da tanıtıcı yönlerinden biri olarak kültür diline yerleşen¨ bir olgu; bu haliyle aydın, münevver kişiyi sistemle karşı karşıya getiren biricik ölçü… Bu kavramların Kıvılcımlı’yla bağlantısını araştıran yazarımızın vardığı sonuç, Doktor’un aydın kişiliğini eleştiren bir entelektüele çevirdiği yönündedir.

Böylece ¨Entelektüelin ayırt edici özelliklerinin bilgi üretmek, sahip olduğu bilgiyi kullanmak ve iktidar odaklarını eleştirmek olduğu düşünüldüğünde hem mevcut hükümetleri hem de kendi örgütlü olduğu partiyi eleştirebilen Kıvılcımlı’nın¨ entelektüel dünyası tanımlanmış olacaktır. [C.Ö.E, 39]

Yazarımız daha sonra Cumhuriyet Dönemi Aydınları başlığıyla bu bölümde kapsamlı ama yeterli bir özet gibi Kıvılcımlı’nın (1902-1971) kendisini içinde bulduğu toplumsal koşulları ve siyasal ortamı aktarıyor; gereğinden fazlasıyla oyalanmadan Tarih Tezine ve Din Yorumuna yer ayırıyor.

Kıvılcımlı’nın Tarih Tezini oluştururken Fransız tarihçi Jules Michelet (1798-1874) tesirinde kaldığını öğrenmesi dahi kitabın Doktoru tanıyacak olan okuruna bir katkıdır. Michelet’nin, ¨Fransa’yı gördüm, yıllıkları vardı ama bir tarihi yoktu¨ diye başladığı kapsamlı eseri, bu tarihçiyi kendi entelektüel gelişiminde epeyi geç tanımış olan Kıvılcımlı’da Tarih Tezine ait ateşi kıvılcımlayan bir eserdir.

Tarihte ilkel komünal topluluklara atfedilen barbarlığın, barbarlığın temelinde olan kan bağına dayalı sosyal oluşumun bugünkü medeniyetle çatışan niteliği üzerine kurulu Tarih Tezi, ilkel insanın medenî olandan daha üstün olduğu görüşüne dayanır. Rousseau’cu bir nitelemeyle karşılaşmaktayız aslında: Soylu Vahşi/Noble Savage. Bu soylu ama barbar olanın pek çok iyi niteliği medeniyetle bozulmuştur. Kıvılcımlı, ‘barbar insanın ‘medeniyetin çökerkenki ışığına, ateşe uçan pervaneler gibi uçtuğunu’ söyler, ¨Ona göre medeniyet kişinin haysiyetini ve ahlakını sıfıra indiren, toplumun dirlik ve düzenini bozan yalanı icat etmiştir.¨ [C.Ö.E, 157]

Buradan yola çıkıldığında Kıvılcımlı’nın Tarih Tezi, doğal olarak Asya Tipi Üretim Tarzı-ATÜT’e gelip dayanacaktır. Özellikle 60’lı yılların hararetli sosyalist teori tartışmalarına konu olan ATÜT, Marx ve Engels’in yazılarında kıyısından geçip seyrettiği Asya’nın hidrolik toplum ve doğa yaşamına ait nehirler ve su kanallarının mevcudiyetine bağlı şark devletlerinin toprak mülkiyetini Batı feodalizminden ayrı biçimde örgütlenmesinde arıyor; tartışmaların omurgası bu!

Elbette Kıvılcımlı’nın Osmanlı tarihi üzerine çalıştığı bölümde ATÜT teorilerinden uzak durması düşünülemez. Cezaevi arkadaşı olan romancı ve tarih tezleri yazarı Kemal Tahir’le (1910-1973) ATÜT üzerine bir kıyaslamayı da ele alan eserin bu kısmı ATÜT üzerine aydınlatıcıdır. Tahir’in romantik bir kendine özgücülükle devrimci kimliği muhafazakâr hâle getirdiğini, fazlasıyla geleneksel Devlet merkezli baktığını, Kıvılcımlı’nın ise ezilen sınıf ve halk kitlelerine yönelik hassasiyeti ortaya konulmaktadır.

Nihayet Din gibi çok hassas bir alanda Kıvılcımlı’nın yorumlarına, ateşe elini sokar gibi cesaretle yönelen yazarın tanımlayıcı ama didaktik olmaktan uzak, tartışmaları okuruyla birlikte ele alan bir yazım üslubuyla eserini tamamladığını söylemeli; bu okuma uğraşısının lezzetini okura bırakmalıyız.

Doktor cefa dolu bir hayat yaşamıştır. Prostat kanseriyle boğuştuğu 69 yaşında ağrı kesicileri çantasında, o vakitlerin ¨sosyalist halk cumhuriyetleri olan¨ Balkan ülkelerinde kendisine hastane ararken hayatını kaybetti; o yaşına kadar 22 senesini, değişik ceza süreleriyle birlikte, hapishanede geçirdi. Türk Solu, ister görüşlerine katılsın ister doktorcu olsun ve isterse tümüyle karşıt, ne vakit Doktoru hatırlasa belli belirsiz bir kalp sızısı çeker. Bana gelince, bir tür İsa’nın çarmıha gerilmesi gibi ona ait bir hissiyat içimi kaplıyor.

Türk yayıncılığının akademik düzeyde en başarılı kitabevlerinden birisi olan İletişim Yayınları arasında yer almış kitabın yazarının eserin girişinde, örneğin Dr.İlker Aktükün gibi teşekkür gönderdiği seçkin ¨hocaların¨ ardından, yayınevinin lokomotif ismi Tanıl Bora’ya sözü getirmesi, bu seçkin isimlerin dikkatinden geçmiş bu eserin kusursuzluğuna delalet ediyor.

Hem yazım kuralları ve baskı titizliğiyle hem eserin bir bütün olarak okura vaat ettiği ufuk genişliğini sunabilmesi kitabı değerli eserler arasında kitaplık raflarına yerleştirmeye yeterli gerekçe sayılmalıdır.

Eğer mutlaka bir eleştiri yapılacaksa, biraz da müstehzi bir ifadeyle, kitap kapağında kullanılan Doktor’un elinde baltalı fotoğrafı üzerine yazılabilir. Belli ki arkasına yığılmış odunların kırılacağı sırada çekilmiş bulunan fotoğraf 1939 yılına ait, meşhur Donanma Davası duruşmalarının sürdüğü günlere ait…

Yazarımızın bunda kusuru aranmamalı, zira Doktor’un fotoğraf çektirmekle pek arası olmadığını da hissediyoruz. Elimizde yeterince görsel malzemesi maalesef bulunmuyor.

¨Barbarın Tarihi, Ezilenin Dini-Hikmet Kıvılcımlı’da Tarih ve Din¨

Canan Özcan Eliaçık

İletişim Yayınları,

2021, 1.Baskı

(Dizinle birlikte) 342 sayfa

1Birikim dergisi, Tanıl Bora söyleşisi için: https://birikimdergisi.com/guncel/10516/pratikten-basini-kaldirdikca?fbclid=IwAR1Kehv6hJcaLXB6q4gMXkRkYrGKxNmVY-YK5NKfwjvPWAkNyklGamDaTw4

2 İtalikler ve kalın harf kullanımı bu yorumun yazarına aittir.

TEILEN
Önceki İçerikSamuel Beckett: Sessiz Röportaj (1969)
Sonraki İçerikDoğumunun 100. Yılında ENVER GÖKÇE’ye Armağan
1958 yılı, İstanbul doğumludur. Üniversite yıllarında, 1978’de, Cumhuriyet gazetesinde gazetecilik mesleğine başladı. Yedek subay olarak tamamladığı askerlik görevi sonrasında bir süre serbest ticari faaliyette bulundu, ardından 1998’de ABD’ye ailece göç etti. CBC-TV kanalının Indiana Eyaletindeki haber dairesinde çalıştı ve bu arada, Purdue Üniversitesi’nden almakta olduğu siyasal bilgiler üzerine non-credit doktora derslerine devam etti. Şenol, Gazi Üniversitesi Ekonomi Fakültesinde lisans eğitimden sonra, İstanbul Üniversitesi SBF’de yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamlamıştır. 2010 yılında Kanada’ya taşınan M.Şenol’un yaşamı, 2016’dan beri, bu ülkeyle Türkiye-İstanbul arasında geçmektedir. 2008-2009 yıllarında Kadir Has Üniversite’sinde üç sömestir boyunca sosyal bilimler/iletişim kuramları üzerine dersler veren M.Şenol’un yedisi roman olmak üzere basılı 12 kitabı bulunmaktadır; Türkiye’nin Altın Kitaplar, Papirüs, Alfa, Ayrıntı gibi seçkin yayınevlerince basılıp yayınlanmıştır. Uluslararası Pen Yazarlar Birliği üyesidir. Serbest olarak hâlen yazılarıyla Cumhuriyet’te gazeteciliğe devam etmektedir; edebiyat, siyasal bilim ve kültür dergilerinde pek çok sayıda makalesi yer almıştır.