Ana Sayfa Kritik Çağdaş Cumhuriyetçilik: Liberalizme Bir Alternatif mi?

Çağdaş Cumhuriyetçilik: Liberalizme Bir Alternatif mi?

Çağdaş Cumhuriyetçilik: Liberalizme Bir Alternatif mi?

Cumhuriyetin ilanının yüzüncü yılı vesilesiyle Türkiye’de “cumhuriyet” pek çok düzlemde olduğu gibi kavramsal düzlemde de tartışılıyor. Bu tartışmalarda cumhuriyetin bir rejim biçiminden, hükümdarsız bir yönetimden ibaret olmadığı tekrarlanıyor ve cumhuriyetin biçimsel boyutundan ziyade bir anlamda cumhuriyetin ruhuna, içeriğine vurgu yapılıyor: Cumhuriyet kimi zaman Montesquieu’nün Yasaların Ruhu kitabına atıfla “erdem”le, kimi zaman da bağımsızlıkla ve tahakkümsüzlükle özdeşleştirilerek sahipleniliyor. Bu türden cumhuriyet tanımlarının örtülü ya da açık olarak Quentin Skinner, Philip Pettit ve Maurizio Viroli gibi yazarların geliştirmiş oldukları çağdaş cumhuriyetçi akımın kavram setinden beslendiklerini söylemek mümkün.

Çağdaş cumhuriyetçiliğin tarihteki izlerini sürmek için XX. yüzyıl ortalarında yapılan tartışmalara dönmemiz gerekiyor. Anglosakson siyaset teorisinde Isaiah Berlin’in “İki Özgürlük Kavrayışı” (1958) başlıklı metniyle birlikte pozitif ve negatif özgürlük anlayışları arasındaki ayrım temel kabul edilmişti. Negatif özgürlük, klasik liberalizmin özgürlük anlayışıydı ve kısıtlamalardan, sınırlamalardan azade olmayı ifade ediyordu. Pozitif özgürlük ise Thomas Hill Green gibi Britanyalı idealistlerde örneklerini gördüğümüz, insanın kendini geliştirme ve gerçekleştirmesinin imkânlarını kullanması üzerinden tanımlanan bir özgürlük anlayışıydı. Isaiah Berlin negatif özgürlük tanımını benimsiyordu. Pek çok başka liberal yazar da “müdahalesizlik olarak özgürlük” anlayışına sadık kalacak, XIX. yüzyılın liberal tarihçilerinin yaptığına benzer bir şekilde bu tür bir özgürlük tanımı üzerinden Aydınlanma ve sonrası düşünce tarihini okuyacaktı.

Ancak negatif özgürlük anlayışını ve bundan kaynaklanan bir tarih okumasını kabul etmeyen yazarlar da vardı. Bernard Bailyn (1969, The Ideological Origins of the American Revolution) ve J.G.A. Pocock (1975, The Machiavellian Moment) gibi düşünce tarihçileri Amerika’da yaygın olan özgürlük kavrayışının kökenlerini John Locke yerine XVII. yüzyılın Harrington gibi “cumhuriyetçi” düşünürlerine dayandırmış, böylece Locke’un düşüncesini modern özgürlük fikrinin temel yapıtaşı olarak gören liberal tarihyazımına bir alternatif ortaya koymuşlardı (Rodgers, s. 489-490; Craig). Cumhuriyetçilik, giderek liberalizmin bir alternatifi olarak algılanmaya başlanıyordu. Çağdaş cumhuriyetçiliğin yıldızının parlaması 1980’li yıllarda mümkün olmuştu: Skinner, Pettit ve Viroli gibi tarihçiler ve siyaset bilimciler pozitif ve negatif özgürlük arasında yaygınlıkla yapılan ayrımın yetersizliğine dikkat çekmiş, Rönesans İtalya’sının ve XVII. yüzyıl İngiltere’sinin siyasal tartışmalarından hareketle “cumhuriyetçi özgürlük”ü bir üçüncü yol olarak önermişlerdi.

Peki, neydi bu çağdaş cumhuriyetçiliğin kendini liberalizmin çeşitli türlerinden ayırdığı nokta? Çağdaş cumhuriyetçiler, Cicero gibi klasik Roma yazarlarının eserlerinde karşılaşılan, Machiavelli gibi Rönesans düşünürlerinde ve 17. yüzyılın James Harrington gibi yazarlarında canlanma yaşayan özgürlük anlayışının özgüllüğüne dikkat çekiyorlardı: Bu düşünürlerin “cumhuriyetçi özgürlük”ü, kısıtlamadan özgürlük ya da kendini geliştirebilme özgürlüğü değil, “bağımsızlık olarak özgürlük” idi; başkasının iradesine tâbi olmama fikrini içeriyordu. Cumhuriyetçi özgürlüğün karşıtı olan tiranlık ise başkalarının iradesini tahakküm altına almak olarak tanımlanabilirdi. Negatif özgürlük üzerine kurulu olan liberal anlayış için temel sorun hükümetin yurttaşlara fiilen müdahaleler yapması iken Skinner (s. 211) gibi cumhuriyetçilere göre temel mesele devletin ya da hükümetin fiilen müdahale edip etmemesi değil, tahakkümcü olup olmamasıydı.

“Cumhuriyetçi” siyasal düşünce, liberalizm ve toplulukçuluk gibi düşünce akımları karşısında güçlü bir alternatif olarak görülse de çağdaş cumhuriyetçiliğin siyaset teorisi kimi temel sorunlarla maluldür. Öncelikle, çağdaş cumhuriyetçiliğin liberalizmden ne derecede ayrıldığı tartışma konusudur: Ellen Meiksins Wood’un dikkat çektiği gibi, keyfi iktidara karşı bireyin ya da toplumun bağımsızlığını korumak liberalizmin temel ilkeleri arasındadır ve bu temel konu dikkate alındığında “cumhuriyetçi” siyaset teorisyenlerinin liberallerden hangi noktalarda ayrıştıklarını tespit etmek son derece zordur. Üstelik liberalizmin “müdahale yokluğu olarak özgürlük”ü ile çağdaş cumhuriyetçiliğin “bağımsızlık olarak” ya da “tahakkümsüzlük olarak özgürlük”ü arasında da pek temel bir fark yoktur, ne de olsa çağdaş cumhuriyetçiler bağımsızlığı yine bir tür müdahalesizlik (keyfi idarenin müdahalelerinin yokluğu) olarak tanımlamaktadırlar. Cumhuriyetçiliğin alametifarikası olarak sık sık anılan “ortak iyi” ilkesi de aslında liberal düşünürlerin benimseyebilecekleri bir ilkedir: Liberal düşünürlerin büyük bir çoğunluğu için bireysel özgürlük ve ortak yarar arasında bir uzlaşma mümkün ve gerekliydi. Bunun da ötesinde, cumhuriyetçiler ve liberaller devleti kamu düzenini koruyan tarafsız bir kurumlar bütünü olarak görmekte ortaklaşmakta, devletin sınıfsal niteliğini yok saymakta, bağımsızlık ve tahakkümün üretim araçlarının mülkiyetiyle ve sınıf mücadeleleriyle ilişkisini görmezden gelerek onu soyut ve evrensel bir ilke haline getirmektedirler.

Düşünce tarihçiliği açısından baktığımızda çağdaş cumhuriyetçiliğin etkisi altındaki cumhuriyet tartışmalarında temel bir sorun dikkat çekmektedir: Skinner, Pettit ve Viroli gibi yazarların kabul ettiği cumhuriyet tanımı genelleştirilerek her dönem için geçerli bir tür cumhuriyet ideası, tarih ötesi bir cumhuriyet normu haline büründürülmektedir. Siyasal düşünce tarihinde cumhuriyet kavramının izini sürerken bu tanımı sabit kabul etmek ve Roma, Rönesans ve Aydınlanma siyasal düşünürlerinin cumhuriyet anlayışlarını çağdaş cumhuriyetçiliğin terminolojisini bu sabit tanımdan geriye doğru okumaktır. Oysa kimi zaman sanıldığının aksine klasik Roma’dan günümüze uzanan dönemde düşünürlerin tutarlı bir şekilde benimsedikleri ve nüanslarıyla savundukları bir “cumhuriyet” kavramından değil, içeriği somut bağlama göre değişen bir res publica/cumhuriyet teriminden bahsedebiliyoruz. Cumhuriyeti sabit bir kavram olarak kabul eden yaklaşımda aslında birbirlerinden son derece farklı içeriklere sahip olan, bambaşka toplumsal-iktisadi koşullarda ve siyasal tartışma ortamlarında gelişen Roma res publica’sı, Machiavelli’nin repubblica’sı, 17. yüzyıl İngiliz düşünürlerinin commonwealth’i (ve bu arada Türkiye’de 2023 yılında olması arzu edilen haliyle “cumhuriyet”) aynı kefeye konmakta, bunların arasındaki somut farklar bağımsızlık, tahakkümsüzlük ve ortak iyi gibi evrensel ve soyut ilkeler paydasında eritilmektedir.

Bu soyutlayıcı yaklaşımın sorunlarına bir örnek vermek için, Roma cumhuriyet kavrayışıyla günümüz arasındaki temel halkalardan birini oluşturduğu varsayılan XVII. yüzyıl “commonwealth” literatürüne göz atabiliriz. Bu dönemde James Harrington ve Marchamont Nedham gibi yazarlar keyfi iradenin tahakkümü olan tiranlık ve tahakkümsüzlük olarak cumhuriyet arasında bir ayrım yapıyorlardı, ancak bu yazarlar için tahakkümün sınıfsal niteliği çoğunlukla tartışma dışı bir konuydu. Buna karşılık Gerrard Winstanley gibi emekçi sınıflardan gelen ve onların temsilciliğini yapan yazarlar, sermayedarın ücretli emekçiyle ilişkisini bir tür tahakküm ilişkisi olarak ortaya koyuyor ve hükümdarın keyfi kararlarından kaynaklanan tahakkümle mülkiyete dayalı tahakkümün arasındaki ilişkilere dikkat çekiyorlardı. Dolayısıyla İngiliz Devrimi döneminde cumhuriyeti savunmanın birden fazla yolu bulunuyordu ve bu farklı yolların arasında sınıfsal nitelikleri bakımından önemli farklar vardı (Kennedy, s. 36).

Bütün bunların 2023’ün cumhuriyet tartışmaları için, özel olarak da Türkiye’deki cumhuriyet tartışmaları için nasıl bir anlamı vardır? Her şeyden önce, tüm diğer siyasal kavramlar gibi “cumhuriyet”in de basit bir biçimden, hükümdarsız bir yönetimden ibaret olmadığını vurgulamak ve bu terimin işaret ettiği gerçekliğe bakmak, dolayısıyla içeriğini dikkate almak önemlidir. Buna karşılık, bu içeriği somut toplumsal koşullar, sömürü ve tahakküm ilişkileri yerine soyut ve zamansız kavramlarda arayarak cumhuriyeti tahakkümsüzlüğün, “ortak iyi”yi sağlama çabasının vücut bulmuş hali olarak görürsek sınıflar üstü bir cumhuriyet kavrayışı üzerinden liberal devlet anlayışını yeniden üretmekten başka bir çıkış yolumuz olmayacaktır.

 

Berlin, Isaiah, “İki Özgürlük Kavramı”, çev. Zeynep Mertoğlu, Kirpi ile Tilki: Seçme Makaleler, haz. Murat Borovalı, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2008, s. 49-106.

Craig, David, “Republicanism Versus Liberalism: Towards a Pre-history”, Intellectual History Review, 33(1), 2023, 101-130

Kennedy, Geoff, “Freemen, Free Labor, and Republican Discourses of Liberty in Early Modern England”, Contributions to the History of Concepts, 8(2), 2013, s. 25-44.

Rodgers, Daniel T., “Republicanism: the Career of a Concept”, Richard O. Brooks (haz.) Cicero and Modern Law, London: Routledge, 2016, s. 485-570.

Skinner, Quentin, Hobbes and Republican Liberty, Cambridge: Cambridge University Press, 2008.

Wood, Ellen Meiksins, “Why It Matters: Review of Hobbes and Republican Liberty, by Quentin Skinner”, London Review of Books, 30(18), 2008, s. 3-6.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl