Ana Sayfa Kritik ‘‘Aile Arasında’’ Çözelim Sonra Yine Güleriz

‘‘Aile Arasında’’ Çözelim Sonra Yine Güleriz

‘‘Aile Arasında’’ Çözelim Sonra Yine Güleriz

Aile Arasında filminde seyirciyi rahatsız edici düzeyde bir ürün yerleştirme mevcut. Gülse Birsel şov dünyasına ‘‘gag’’ programı sunarak girmenin hakkını vermiş doğrusu! İlginç reklamların sunuculuğunu yapan Birsel kötü reklamların kurbanı olmuş.

Gülse Birselin yazıp Ozan Açıktan’ın yönettiği ve iki haftada iki milyon bilet kesen Aile Arasında’yı izledim. Film maaile bir beğeni topluyor mu bilinmez ancak seyircisini yakaladığı gün gibi açık. 

Reha Erdem’in Hırsız Var ve Korkuyorum Anne gibi filmlerinden sonra yerli bir güldürüde İspanyol kara komedi duayeni Alex İglesia’nın aklıma geleceğini düşünmezdim. Yanılmışım, usta işi bir Akdeniz komedisiyle karşı karşıyayız!

Yazıyı birkaç alt başlıkta zenginleştirmeyi ümit ediyorum. İlk olarak filme baktığımızda nasıl bir toplumla yüzleşiyoruz?

Başlarken Kimi Sosyolojik Çıkarımlar

Aile Arasında filminin, bana kalırsa, malumun ilamı biçiminde de okuyabileceğimiz en değerli mesajı Gezi İsyan’ının yenilgisidir. Seyirciyi toplum kimliğinde bir belirteç sayarsak direniş çekilebileceği en geri noktaya çekilmiştir. Nümayiş değil, Cezayir Sokağında düzenlenmiş toplantı değil ‘‘Gezi nereden çıktı’’ diyebilirsiniz? Gezi bir yerden çıkmadı, Gezi hep buradaydı. 

‘‘Gezi mizahı’’ diyen dillerde tüy bitti; şiir sokağa taştı, ‘‘şiir sokağa’’ döküldü. Yeni bir kuşak yetişti, yeni bir söylem gelişti iddiaları parlatıldı. Uzun lafın kısası Gezi’nin isyanından türeyen bir kültürel arka plan neredeyse tüm mizaha bulaştı, mal oldu; bilhassa yayıncılığı ve mizah dergiciliğine yön tayin etti. Konuyu dağıtmadan filme getireyim. Gezi’nin komedi filmlerindeki etkisini Bana Masal Anlatma (Burak Aksak, 2015 ) filmi üzerinden yazmaya çalışmıştım. Gençlik henüzi sinmemişti. Değişen gençliğin beklentileri doğrultusunda etkiler taşıyan, buna karşılık biraz da gençliğin yaklaşımlarını belirleyen Leyla ile Mecnun ekibinden Burak Aksak’ın çektiği bu filmde ‘‘mahalle’’ hatırlanıyordu. Kentsel dönüşüme tepki örgütleniyor, dayanışmanın altı çiziliyordu. Bana Masal Anlatma filminde ‘‘aileler’’ vardı, birbirini kollayan esnaflar vardı. Aile arasında filminde ‘‘birkaç aile’’ var, yan yana dükkân açmış iki bacanağın tatsız ticari rekabeti var. Sanırım çok önemli ayrımlar. Aile güvenli sudur ve mahalle güldürüleri, aile eksenli güldürülere kıyasla taşkınlık potansiyeline sahiptir, vurguların düzen dışına taşma ihtimali bulunur. Bir evi, bir aileyi yani ‘‘içeri’’yi pek kolay kontrol altında tutabilirsiniz. Yönetmen de kamerasını ‘‘filtreleyebilir’’ ancak mahalle anlatısı genellikle ‘‘geniş ölçeğe’’ tâbidir; taraf tutmak durumundadır kamera arkası. Filmi yönetenler sözlerini net söylerler. Aile, çekirdek, yine sözlerin söylendiği, düzenin yeniden ve yeniden üretildiği güvenli sudur. Ne demişler? Evli evine köylü köyüne! 

Aile Arasında, sokaklardan çekilmiş bir genç seyirciye hitap ediyor. Yani evindekilere ve köyündekilere…

Ailenin Niçin Altı Çizildi?

Gülse Birsel ailenin dışına çıkmayı yeğlememiş. Ona has bir tutum değil elbette Türkiye sineması eve kapanmış, sit-com sinema örnekleri izliyoruz. Stüdyo mantığı Türkiye’de dizi setlerinin sinemaya aktarılmasıyla billurlaşıyor. Dizi setleri, anlayışları, kullanım kılavuzları, hileleri gözetiliyor; yârin zülfü esirgeniyor, ‘‘kazancı garanti’’ işlerin peşinden gidiliyor.

Televizyonlar özelinde dizi sektörü çözülünce sinemamız da çözülmüş oldu. Bir yönden ‘‘Almanya yenilince biz de yenildik!’’

Diziler -son dönemlerde ‘‘Behzat Ç.’’, ‘‘Leyla ile Mecnun’’ vb. örnekleri hariç tutarsak- ailelerin beğenisine sunulur. Dizi evde olana satılır. Dizi doğrudan bir müşteri ilişkisine işaret eder, ‘‘doğrudan satış’’ mantığı işlemektedir. Dizilerin çözülmesi dizileri taklit eden, hele de televizyondan gelen bir mizahçının filminde ‘‘ailenin dirilişi’’ ile kendini gösteriyor. Ticari filmler, ticari güldürüler derin bir açmazın içinde… Geldikleri kanala artık gondol falan sığmıyor. Suyun dışına da çıkamayacaklarına göre mecburen aileler ‘‘kanalın kenarı’’na, sinema salonlarına çağırılıyor!

Son yıllarda izlediğimiz komedilerin önemli bölümü aile güldürüsüdür ve bu konseptte ısrar tesadüf sayılamaz.

Diğer yandan ‘aile’ toplumun muhafazakârlaştığı bir esnada daha fazla rağbet görür. Tam bu noktada, tahta başında dikilip “komik bir şey varsa söyleyin hep beraber gülelim” diyen hocalar dışlanır. Komedi gruplar arasına sıkıştırılır. Bu kompakt, ‘‘paket’’ bir yaşam tarzıdır. Aile arasında gülünür, aile arasında halledilir. Bu tür anlatılarda mahalle ve şehirler fona indirgenmiştir.

Salt komediler değil; hakkında “ciddi ciddi” sayfalarca yazdıran, yükte ağır pahada hafif festival filmleri de içinde bulunduğumuz türden bunalım kesitlerinde ‘‘panaromik bakış’’tan haç görmüş vampir hızıyla kaçarlar. Aile; söylemin daraltıldığı, çatışmaların düzen içinde sönümlendirildiği ve buna karşın tüketimin alevlendirildiği odaktır.

Aile Arasında aileyi, aile olma’yı tartışmaya açıyor. Tavrını düzenden yana koysa bile.

Gülse Birsel’in Aileleri

Birsel, aile ve apartman anlatmakta mahirdir; biliyoruz. Avrupa Yakası ve Yalan Dünya dizileri; geniş aile, iş ilişkileri üzerinden şekilleniyorlardı. Birsel’i nasıl eleştiriyorlardı? Tek tip ailesi vardı: geniş, hali vakti yerinde, geleneksel ve çağa uyum sağlayamadığından çürümüş, dolayısıyla gençlerin haylazlıklarının yadırgandığı bir aile. Birsel’in aileleri zengindi ve evlatlar şımartılmışlardı. Şive de yapsalar, duyarlılık da sergileseler çürümenin aslı değişmiyordu. Değişen yalnızca suretle sınırlı kalıyordu. Birsel devam ediyor; cemiyet, cenah, sektör eskizleri çiziyordu. Aile apartmanı anlatısı ‘‘cemiyet, cenah, sektör’’ eskizlerinin göbeğindeydi. Bir yuva kuruyordu Birsel, bir ağaç ekiyordu ve dallar kendi yollarına ayrılıyordu: Nişantaşı’nda bir moda dergisine, Cihangir’de dizi sektörüne. Birsel suya sabuna dokunsa bile elini köpürtmüyordu çünkü odak anlatısı düzene ‘‘göbekten’’ bağlıydı. Göbeğin dışında kalanlar karikatürden ibaretti: Avrupa Yakası’nda kapıcının oğlu Gaffur ve idare müdürü Burhan Bey; Yalan Dünya’da pavyon şarkıcısı kadın vs. Karikatürler merkezin etrafını öyle sarıyordu ki hikâye aile hikâyesi olmaktan çıkıyordu. Diziler artık bu tuhaf karakterler için izleniyordu.

Şimdi Gülse Birsel’in bir aile senaryosu yazmasında şaşırtıcı bir şey yok fakat mizahçımız anlatısını epey geliştirmiş. Aile Arasında’nın olay örgüsüne geçmeden ‘‘aileleri’’ni konuşmaktan yanayım. Filmde üç aile var: ikisi hiç aile olmamış, teki de aile taklidi yapıyor. Üç karikatür aile… Gelişim demiştim. Birsel bu kez merkezi karikatürize ederek sınırlarını zorlayıp dilini geliştirmiş. Filmin açılışı çok hoş! Sevgisiz bir aile, kadının (Mihriban – Gülse Birsel) kararıyla dağılıyor. Damdan düşercesine! Bu sarsıcı bir giriştir. Dağılan ailede ekonomik sorunlar yaşanmaktadır, esnaf Fikret (Engin Günaydın) iflasın eşiğindedir. Müşteriye yalan söylemeyi dahi beceremez. Onu zaten hiç sevmeyen karısı yirmi bir yıl sonra “sıkılmıştır”. Çocuk da yapmamışlardır, velayet hususu görüşülmeyecektir. Bir boşanma davası geç de olsa meseleyi kökünden halledecektir. Fikret karısını falan sevmiyordur; o, düzeninin bozulmasından huzursuzdur. Fikret bir ‘‘aile fetişisti’’dir! İkinci aile fırtınalı bir ailedir. Klarnetçi Neco (Şevket Çoruh) ve müzikhollerde vokalistlik yapan Solmaz (Demet Evgar) evlilik dışı bir çocuk sahibidirler. Baba stresli, serseri, hovarda bir tiptir. Anne cefakârdır, sanatının ve anneliğinin değeri bilinmemiştir, ekmeğinin derdindedir. Kızları Zeynep (Su Kutlu) kendisine âşık zengin bir gençle flörtleşmektedir. Bu ailelerin karikatürden karbon kopya hallerine bir bakalım. Avrupa Yakası’nda kapıcının kızı apartman sahibinin yeğeniyle flörtleşmektedir. Filmden bahsini ettiğim ilk ailede; gudubet kadın ve hem obsesif hem öfke kontrol problemi yaşayan pasif agresif koca yer alıyor. İkinci ailedeyse Birsel’in daha evvel dizisinde işlediği pavyon şarkıcısının ayakları yere basan bir versiyonu var.

Karikatür anlatının merkezine kaydığında zengin aileye de ihtiyaç duyuluyor ve Adanalı, sonradan görme bir aile portresi çiziliyor. Zengin gencin (Emirhan – Fatih Arıtman) ailesi -bu üçüncü aile- Birsel’in diğer zengin ailelerinde olduğu üzere geleneksel çürümemiş, tuzu kokutarak çürümüş. Görgüsüzlüğün, patavatsızlığın dibine vurmuşlar, suça karışmışlar. Gelinlerini (Gülümser – Devin Özgür Çınar) köleye çevirmiş eziyorlar, gelin adaylarını her fırsatta aşağılıyorlar. Kimseye inanmıyor, güvenmiyorlar.

 

Şarkıcı Anne, Dışarıdan Baba ile ‘‘Olunamayan Aile’’

Genç çiftin ilişkisi ciddiye binince dördüncü bir ailenin adı anılmaya başlanıyor ve ‘‘aile arasında’’ ifadesinin de çağrıştırdığı ‘‘kız isteme, kına, düğün’’ şenliğine geçiliyor. Zeynep’in kan bağı olan babası ailesinden kaçtığı ve kaderleri tesadüfen kesişen Fikret aile babası rolüne en ideal aday olduğu için taşıma su ile değirmen döndürülüyor; aile kuruluyor. Olaylar pek hızlı gelişiyor. Fikret birkaç haftadır tanıştığı insanların babası, eşi, kardeşi olacak samimiyete nasıl varıyor? Sert girişin ardından hikâye hiç soluklanmıyor ve paldır küldür bir kaynaşma, tanışma faslı çıkıyor karşımıza. Geriye iki dağılmış aileden çatılmış bir sahte aileyle Adanalı ailenin arasında köprü vazifesi gören bir aile adayı kalıyor. Bu üç ailenin temaşası ise Birsel’in olay örgüsünü belirliyor.

*

Mekânlara bir yerden aşinayız! Gözümüzün ucunda, çıkartacağız… Bildik tamam! Cihangir, Beyoğlu’nun arka sokaklığına soyunmuş bu defa. Cihangir’de Birsel’in ilk ailesi kuruluyor. Tamıdık mekânda kurulan bu aileden Adana’ya uzanılıyor. Hikâyenin olgunluğu şurada geliyor: geleneksel odaktan karikatür cemiyete bir yönelim söz konusu değil; karikatür odaktan bir başka karikatür odağa gidiliyor. Adana da komediye şivesi ve ‘‘sinir krizi eşiğinin çoktan aşıldığı’’ sıcak, acı yaşantısıyla katkı sunuyor. Adana filme renk katması açısından işlevselleştirilmiş. Yine de Cihangir mekânının gözümüze sokulmayıp dış çekimlerin Adana’da yoğunlaşmasını senaristin bugüne değin bizzat kendine ördüğü duvarları yıkma çabasına yorabiliriz. Bir diğer deyişle hayra yorabiliriz! 

Ahşap müstakil bina sıcaklığı, ‘‘aile apartmanı’’ndan uzaklaşma, yenilikler deneme kaygısını gösteriyor. Bu müstakil bina aile apartmanlarına nazaran samimi… Trans şarkıcı (Behiye – Ayta Sözeri), güzellik salonu çalışanı Leyla ( Derya Karadaş) ve Solmaz, kızıyla bu binaya sığınmışlar. Sığınma durumu, ezilenlerin dayanışması Birsel’in daha evvel senaryolarında estirdiği kırk yamalı bohça havasının ötesinde atmosfere olanak sağlıyor. Dizilerde göremediğimiz çatışmaya (ezilen-ezen çatışmasına) Aile Arasında filminde tanıklık ediyoruz. İstanbul’da ezilenler; ticari pozisyonları batmakta olanlar, vokalistlikten hiç kurtulamayanlar düğün için Adana’ya/deplasmana gidiyor. Düğün kazasız belasız gerçekleşirse ezilenler muradına erecek.

Obsesif Kompulsif Katarsis Bozukluk!

Filmin kişiliklerinde derinlik değilse bile bir zenginlik belirgin. Kaldı ki Aile Arasında’ya Akdeniz güldürüsü yakıştırmasını da buradan temellendirmek istiyorum. Fikret, hastalık hastası, ölüm korkusu yaşayan bir karakterdir. Zira filmde birçok kere vurgulanan ‘‘hayatın ilk yarısı’’nı yaşamayarak geçirmiştir ve ‘‘ilkbaharında’’ ölmekten çekiniyordur. Öte yandan Solmaz da bir gece içip içip ağlar ve ‘katarsis’ yaşadığını söyler. Bir komedi filminde katarsis ifadesinin kullanımı nereye denk düşer? Elimizdeki örnekte katarsis, komedinin parçası olmak yerine dramatik yapıya bağlanmıştır. Solmaz da katarsisi yaşar yaşamaz ‘‘ilkbahar’’ evresine döner. Katarsisli ve takıntılı yaşamların kesişimi gerçek aşka doğru açılan yelkenlinin adeta direği olmuştur.

Birsel bu anlamda senaryosunu ustaca bölmüş, klasik anlatının kurallarını esnetmemiş ve Yeşilçam’ın güldürü melodram kalıplarına kendi anlayışından yaklaşmayı denemiş. Romantik komediyi aşan Yeşilçam anlatılarına atıf yapan bir iş çıkarmış. Bir bakıma kaleminin ikilemini metne de sindirmiş.

Benim mizahçım reklamcıdır, döner döner reklam okur!

Aile Arasında filminde seyirciyi rahatsız edici düzeyde bir ürün yerleştirme mevcut. Gülse Birsel şov dünyasına ‘‘gag’’ programı sunarak girmenin hakkını vermiş doğrusu! İlginç reklamların sunuculuğunu yapan Birsel kötü reklamların kurbanı olmuş. Üst üste iki ürün yerleştirme/bindirme izliyoruz. Adana’da Fikret bir okulun bahçesine dalıyor, kaleye şut çekiyor. Kamera ansızın yükseliyor: kolejin ismi… Kesme gömme/sonradan görme bir reklam algısı sürüyor: takip eden sahnede Fikret kahveyi dikiyor, fincanın dibi kabak gibi ortada. Porselen markası reklamı… Fincanı taştan ve kabak gibi oyuyorlar! Bize de ‘‘eh, hani filmin ilk yarısındaki samimiyet?’’ demek kalıyor. Sert giriş, samimi Cihangir denemesi, Adana’ya hareket… Devamında çatışmanın tam da hararetleneceği anda seyircinin dikkatini dağıtacak bir reklam bombardımanı… Bu bölümler doğru kurulmamış, dikkatler dağıtılmış. Gelin bir önerme sunalım: seyirci müşteridir, müşteri kerizdir öyleyse seyirci kerizdir! Yok öyle yağma Hasan’ın böreği! Sanırım ben de yazıya ürün yerleştirdim!

‘‘Aile Arasında’’ ama Komedinin Neresinde?

Film bana Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı Kılıbık (Yön: Osman Seden) filmini hatırlattı. 1983 yapımı bu filmde Sunal, kılıbık aile reisi Kamil’i canlandırıyordu. Mülayim bir adamdı; başına gelmedik macera, açılmadık bela kalmıyordu. Kimliğini kaybediyor, ‘‘Kara Bela’’ adında bir katilin işlediği suçlardan dolayı hapis yatıyordu. Filmin sonunda canına tak diyordu ve tüm kötüleri bir güzel pataklıyordu. 

Fikret rolünde Engin Günaydın ani patlamalarıyla âdeta Kamil’in izini sürüyordu. Filmi ‘‘bu adam nerede patlayacak acaba?’’ diyerek izleyebiliyoruz. İşin ilginci Kılıbık 83’te çekilmiş, darbeden sonra o siyasal baskı iklimi pasif Kamil karakterini pişirmiş. Bugünün baskı ortamı da obsesif kompulsif Fikret’i yaratıyor. Kamil adaletten yana çıkış yaparken Fikret aşkı’na sarılmak umuduyla korkak ruhunu karşısına alıyor, mizacına savaş açıyor. Bu ciddi bir dönüşümdür. Kamil öfkesini kötü adamlar kisvesinde baskıya yöneltirken Fikret faturayı sadece kendine kesmekte öfkesini de içinde büyütmektedir. Onun katarsisi aşkını yaşayıp ailesini kurmaktır. Kamil ‘olumlu’ bir karakterdir; idealize edilmiştir, idealisttir, toplumu tutar ve toplumu simgeler. Fikret ‘yarı olumlu yarı olumsuz’dur; geleceğini aramaktadır ve ararken karikatürizedir.

*

Aile Arasında’ya iki soru sorup iki de parantez açalım.

Bir: Bu film güldürürken düşündürüyor mu? Soru beni aşacağından şöyle politik yanıtlayayım: bana göre bir güldürü anlatısı alıcısına cesaret aşılamıyorsa uyuşturuyor demektir, düşündürmesinin kıymeti harbiyesi yoktur. Aile Arasında, seyirciyi cesaretlendirmiyor, ona baskının kökenlerini, aile kurumunun açmazlarını sorgulatmıyor; onu düzene/tüketime armağan ediyor.

İki: Aile Arasında nasıl bir Akdeniz güldürüsüdür? Film kara komedi olacakken direkten dönmüştür. Tesadüfler ve düğün kargaşası daha ince işlenseydi, örgüde açık verilmeseydi biz artık bir güldürü izlemezdik; izlediğimize ‘‘kara komedi’’ derdik. Film bana bir sahnesiyle Alex İglesia’nın La Comunidad (Cemaat, 2000)’ını anımsattı: Fikret’in gudubet karısının tepesine avize düştüğü sahne muazzamdı! La Comunidad filmindeki ‘‘asansör kazası’’ sahnesiyle örtüştürdüm bu sahneyi. O filmde hırs, bunda da saf kötülük cezalandırılıyor.

*

Yazımı bağlarken oyunculuklara kısaca değineceğim. Demet Evgar büyük oynuyor! Yüzü hem drama hem komediye dönük… Engin Günaydın’ın bu tür bir rolde başarısız olması pek mümkün gözükmüyor. Günaydın takıntılı karakterlerin enerjisini çok doğru yansıtan bir oyuncu… Taylan Biraderler’in Vavien’inde ve Zeki Demirkubuz’un Yeraltı filminde yalnız komedi oynamayacağını göstermişti. Aile Arasında hak ettiği performansa uygun bir metin bulmuş diyebiliriz. Fatih Artman karakterini güzel aktarmış. Zenginlik içinde ‘‘büyüyememiş’’, severek terbiye olan şımarığı duygularıyla coşkun sergiliyor. Ayta Sözeri gayet yerinde oynamış. Derya Karabaş ise biraz karikatür kalıyor. Sürekli malamat olmak (rezil olmak) korkusu yaşayan Adanalı ailede Erdal Özyağcılar (Haşmet) tecrübesini göründüğü her sahnede hissettiriyor. Mükerrem rolünde Devrim Yakut yine döktürüyor.

Aile Arasında başarılı bir komedi ve esas başarısı gişe kazancından ziyade Birsel’in mizah yazarlığında genişlettiği ufkuyla sivriliyor.

i Mahalleye Dönüş mü Masallara Kaçış mı? Başlıklı yazı; İnsancıl Dergisi, Kasım 2015 sayısı

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl