Ana Sayfa Kritik Damızlık Kızın Öyküsü Oryantalist bir eser midir?

Damızlık Kızın Öyküsü Oryantalist bir eser midir?

Damızlık Kızın Öyküsü Oryantalist bir eser midir?

Margaret Atwood’un kaleme aldığı ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ adlı eser, konusu itibariyle kadını merkezine almaktadır. Yazar, kadınların iki ayaklı seks kölesi haline dönüştürüldükleri distopik tarzda yeni bir dünya oluşturur. Batı toplumunun özgür kadınları bir gecede tüm özerkliklerini yitirir ve yaşanan politik değişim sonrası doğurabilen kadınlar ‘Damızlık’ diye nitelendirilerek doğum yapmak için görevlendirilir. Kitap, dikkatle incelendiğinde görülecektir ki yaşanan olaylar batı toplumunun huzurlu ikliminin biranda değişmesiyle vuku bulmaktadır. Bu değişime paralel olarak yeni yönetim, kendi tarihini ve kendi ideolojisini kadınları köleleştirebilmek için oluşturmuştur.

Eserin özellikle batıyı merkez alıyor olması, eleştiriye açık bir husustur. Eserde kadınların yaşadıkları olumsuzluklar bugün Ortadoğu’da ve Asya’nın kimi kesimlerinde zaten yaşanmaktadır. Kitabın dikkat çeken bir bölümünde tecavüzün yeni yönetim tarafından meşrulaştırmaya çalışıldığına tanık olmaktayız; “Janine on dört yaşındayken bir çete tarafından kendisine nasıl tecavüz edildiğini ve kürtaj yaptırdığını anlatıyor…Ama kimin hatasıydı bu, diyor Helena Teyze, tombul parmaklarından birini kaldırarak. Onun hatası, onun hatası, onun hatası, diye bir ağızdan söylüyoruz. Onları kim teşvik etti, diye parlıyor Helena Teyze, bizden hoşnut. O teşvik etti. O teşvik etti. O teşvik etti” (Atwood, 2018: 94). Özellikle bu bölümde kadınların tecavüzü meşrulaştırmaya zorlanması (Helena Teyze tarafından) okuyucuyu sarsmakta ve etkilemektedir. Popüler kültürün ürününe de dönüşen ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ (7 Nisan 2017’de dizisi gösterime girmiştir) Ortadoğu kadınının gerçekliğine tutulmuş bir ayna gibidir. Buna karşın yazarın, eseri bitirirken geri kalmış coğraflardaki kadınların trajedisine dikkat çekmiyor olması düşündürücüdür. Oryantalizm (Şarkiyatçılık), Edward Said tarafından oluşturulmuş bir kuramdır ve kavram olarak oryantalizm batı merkezli araştırmaların tümüne verilen ortak isimdir.

‘Damızlık Kızın Öyküsü’ refah toplumlarında yaşayan kadınlara kâbus dolu bir distopya sunmaktadır. Oysa üçüncü dünya ülkelerinde yaşayan kadınlar, bu cehennemi bizzat deneyimlemektedirler. Kendi ülkemizden bu soruna bakacak olursak, şort giydiği için bir kadının tecavüze uğramasının meşru olduğuna inan bir toplum, yukarıda alıntılanan bölümde geçen ifadeleri gündelik diline yerleştirmiş bir toplumdur. Özgecan Aslan cinayeti ya da Afganistan’da burnu kesilen kadın; örnek olarak gösterilen bu olayların hepsi aslında gerçek manada bir distopyanın içerisinde yaşadığımızı gösteren olaylardır. Bahsi geçen bu toplumlarda dinin güçlü bir fenomen olduğu gözlemlemekteyiz; tıpkı ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ kitabındaki hayali evren gibi. “Ateşli dincilik, hümanist girişimleri baltalayan belki de en tehlikeli tehditlerin başında yer alır, çünkü doğası gereği açıkça anti- seküler ve anti-demokratik olup, bir tür politika olarak tektanrıcı formlarıyla da hoşgörüsüz derecede insanlık-dışı şekillere bürünebilmektedir” (Said, 2005: 66).

Şeriat hükümleriyle yönetilen ve dinin toplumsal yaşamda güçlü olduğu bölgelerde zaten kadınlar ‘iki bacaklı rahimler’ olarak görülmektedir. Margaret Atwood’un tüm bu gerçekliği görmezden geliyor olmasını ‘oryantalizm’ bağlamında ciddi bir şekilde düşünmek ve eleştirmek gerekir. Zira gerçek dünyada her gün milyonlarca kadın tecavüze uğramakta ve toplumları tarafından asla ‘birey’ olarak kabul görmemektedirler. Tıpkı ‘Damızlık Kızın Öyküsü’nde olduğu gibi kadınların ekonomik, politik ve hatta cinsel özgürlükleri yoktur. Doğu’nun kadınları bugün hâlâ yaşayabilmek için erkeklerine sıkı sıkıya bağlıdır.

Kaynakça:

Atwood, Margaret (2018). Damızlık Kızın Öyküsü. Çevirenler: Sevinç Altınçekiç ve Özcan Kabakçıoğlu. İstanbul: Doğan Kitap.

Said, Edward (2005). Hümanizm ve Demokratik Eleştiri. Çev: Osman Akınhay. İstanbul: Agorakitaplığı.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl