Charles Wright Şiirleri, Sessiz Kuşak ve Küçük Bir Not
ABD’nin en önemli şairlerinden Charles Wright’ın Türkçeye çevirdiğim beş şiiri geçen haftalarda Cumhuriyet Kitap ekinde, Şiir Atlası sayfasında yayımlandı. Bu şiirlerin içinde daha önce Sayın Cevat Çapan Hoca tarafından çevrilmiş bir şiirin, Sessiz Kuşak’ın olduğunu şiiri çevirdikten sonra fark ettim. Çevirdiğim diğer şiirlerle birlikte Sessiz Kuşak çevirisinin de yayımlanmış olması benim Sevgili Cevat Hoca’nın zarafetine, usta ve bilge bir insan oluşuna kişisel tanıklığımdır. Bu şiir Kitap Eki’nde, sayfa mizanpajı sırasında yaşanan talihsiz birkaç dizgi hatasıyla çıktı. Bu hatalar şiiri de çeviriyi de anlamsızlaştıracak boyuttaydı. Bu nedenle Charles Wright’in sessizce sarsan güzel şiirlerini çevirdiğim haliyle EK okurlarıyla paylaşmak isterim. Bu iki şaire Charles Wright ve Cevat Çapan’a selam olsun.
Elif Firuzi
Lagün Dertlenmesi
Dünyanın kıyısında, günlerden bir cumartesi öğleden sonra
Beyaz sayfalar uçuşuyor ve düşüyor rüzgârda
Tozlu düğümler çözülüyor kalpten, dalgalanıyor ve düşüyorlar
Akortsuz bir şey aklımı kurcalıyor
Her ne ise canımı sıkıyor durmadan.
Hava sıcak ve söylediğim sözlerin üzerinde rüzgâr esiyor
Dans ediyorum birazcık
Kargalar denizden dönen bir esinti sarmalını yakalıyor
Küçük bir şarkı tutturuyorum
Canımı sıkan şey, canımı sıkıyor durmadan.
Cumartesi öğleden sonrası, kargalar aşağılara doğru süzülüyor
Kara sayfalar yükseliyor ve düşüyor
Biber fidanı ve keneotları yorgun başlarını ağır ağır döndürüyor
Bir şey, akortsuz ve incitici
Her ne ise, canımı sıkıyor durmadan.
Tu Fu Okuduktan Sonra Küçürek Meyve Bahçesine Çıktım
Doğu tarafım, batı tarafım tastamam yaz
Kendi bahçendeki alacakaranlık ne kadar derindir başka bir yerden
Yuva arayan kuşlar
Dönüp duruyor çimenliğin üstünde
Gece küçük bir tekne gibi yaklaşırken
Günden güne azalıyor kendime faydam
Şu alaycı kuş gibi
Daldan dala atlıyorum
Hevesle bekleyecek neyim var şimdi, elli dört yaşında?
Yarın karanlık
Yarından da karanlık bir sonraki gün.
Gökyüzü köpekleri inliyor usulca
Ateşböcekleri akşam sükûnetini kaldırıp sürüklüyor
Nemli çimenlerden
Hayatın curcunasının içine, günün bitmeyen keşmekeşine,
Sessizce git, sessizce.
Sessiz Kuşak
Arka bahçede öğle sonları, hayatımız da fotoğraflar gibi
Sararıyor başka bir yerde,
Başkasının albümünde,
Saklıda, ocak ayının güney yeli
Kolayca dağılıyor kara dalları arasından meyve ağaçlarının
Neydi o, hiç söylemek zorunda kalmadığımız şey?
Kim hatırlayabilir şimdi-
Dünyanın haksızlıkları hakkında bir şey
Bir şey, yağmur gibi ürpertiyle silkelediğimiz üzerimizden
Uzayıp giden bir tarlada
Şimşeğin çakmayacağına inanarak-
Pişmanlıkla kol kolayız artık, bir sol adım ileri, bir sağ adım,
Kimsenin hakkı kalmasın diye, şeytana da hakkını vererek
Bir aşağı bir yukarı adımlıyoruz Dünya’yı
Canımızı dişimize takarak.
Ölünce ölürüz çünkü, savurur rüzgâr ayak izlerimizi.
Gelecek Zaman
Sonunda her şey hem acı hem tatlıdır-
Boş bir nazar, küçük bir ara istasyon, sessizliğin az ötesinde.
Eğer her günden zevk almayı bilmezsen,
burada gelecek yoktur sana.
Ve eğer zevk almayı bilirsen, yine de gelecek yoktur.
Ve zaman, o kara köpek, ne mal olduğunu anlar,
ve zayıf yanaklarını yalar,
Ve yanına yatar- sıcacık sokulur-ve kıpırdamaz.
Maden Ocağında
Ben ki bütünlükten var olmuşum
Dedi o, ve içim ışıkla doldu.
Ve karanlık karşıda,
parçalanmışların durduğu yerde.
Sert kelimeler, Yek, çetin kelimeler.
Dağ sırtları boyunca beyaz bulutlar büyüyor
Toprağın altında ne kadar da uzağız evden,
ya da daha yakın.