Ana Sayfa Art-izan Nasyonal Sosyalist Çevre Politikalarının Resim Sanatına Yansıması (Naziler ve Sanat VI)

Nasyonal Sosyalist Çevre Politikalarının Resim Sanatına Yansıması (Naziler ve Sanat VI)

Nasyonal Sosyalist Çevre Politikalarının Resim Sanatına Yansıması (Naziler ve Sanat VI)

Nasyonal sosyalist düşünceye göre Alman ırkı, üzerinde yaşadığı topraklardan, içinde yaşadığı doğadan bağımsız olarak düşünülemez. Yahudiliğin veya Aydınlanmacılığın insana aşkınlık yükleyerek onu doğadan koparması ve yaşamı, insanın doğaya karşı verdiği bir hakimiyet mücadelesi olarak görmesi karşısında Nasyonal Sosyalizm insan-doğa ilişkisinde erken romantizm yaklaşımını benimsemiştir. Buna göre insanlar doğanın bir parçasıdır, doğaya aittirler. Kültürel olanla doğal olan birbiriyle çatışmamalı, uyum içinde olmalıdır. Bu yaklaşım doğal olarak toprak sevgisi ve doğaya karşı aşırı ilgiyi barındırmaktadır. Nasyonal sosyalist ekolojinin en önemli kuramcılarından Walter Schönichen, 1942’de yazdığı Popüler ve Uluslararası Kültürel Ödev Olarak Doğanın Korunması isimli kitabında doğaya karşı insanmerkezci yaklaşımı reddetmiş, doğal dünyanın kendi başına saygıya değer olduğu düşüncesini savunarak şöyle demiştir: “Yüzyıllar boyunca, işlenmiş toprakların hukukunu savunmanın bir gelişme olduğu fikriyle kafamızı şişirdiler. Ama bugün, tarlaların yanı sıra vahşi doğanın haklarını savunmak gerçekten de bir gelişmedir. Ve yalnızca ağaçlıklı alanların değil, ama aynı zamanda da kum tepelerinin, bataklıkların, taşlıkların, yalıyarların ve buzulların haklarını.”

III.Reich güçlü ekolojik kaygılar gütmüş ve bunu yasalara yansıtmıştır. 24 Kasım 1933 tarihinde hayvanların korunmasına yönelik kanun (Reichstierschutzgesetz), 3 Temmuz 1934 tarihinde avcılığı sınırlayan yasa (Reichsjagdgesetz), 1 Temmuz 1935 tarihinde ise doğanın korunması hakkındaki yasa (Reichsnaturschutzgesetz) yürürlüğe girmiştir. Luc Ferry, Ekolojik Yeni Düzen isimli kitabında bu yasalar hakkında şöyle yazmaktadır: “Bu yasalar, dünyada, kapsamlı bir ekolojist projeyi gerçek bir siyasal müdahale kaygısıyla bağdaştıran ilk düzenlemeler oldukları halde, bugün çevre konusunu işleyen literatürde izlerine bile rastlanmaz. Oysa ki, fazlasıyla ayrıntılı ve daha sonra kendini ‘derin ekoloji’ diye adlandırılacak olan şeyin yeni-muhafazakâr yorumu olarak son derece anlamlı bir dizi metin söz konusudur.” Söz konusu yasalar insanmerkezciliği tamamen yadsımıştır. Örneğin bu doğrultuda evcil hayvan-vahşi hayvan ayrımı ortadan kaldırılmış, hayvanların korunmasına yönelik yasa tüm hayvanları kapsamıştır. Daha fazla kaz ciğeri elde edebilmek için kazların aşırı beslenmesinin yasaklanması, hayvanların ameliyatı sırasında anestezinin mutlaka kullanılması, trenlerle yapılacak hayvan taşımalarında dikkat edilmesi gereken havalandırma, beslenme, dinlenme koşulları gibi birçok maddeyi içeren yasa kurban kesen Yahudilerin barbarlığına da değinir.  

Hayvanların konu edildiği nasyonal sosyalist resimlerde anıtsallık söz konusudur. Kartal, aslan, boğa gibi hayvanlar daha çok zaferin, kahramanlığın sembolleri olarak ele alınırken sığırlar ve atlar kırsan yaşamın önemli öğeleri olarak resmedilmiştir. Sığır ve at Alman köylüsünün toprakla olan uyumunun vazgeçilmez unsurlarındandır. Köy yaşamını kolaylaştıran birer araç olmaktan ziyade o yaşamı paylaşan canlılardır. Çalışmaktan yorgun düşmüş hayvanlar değil güçlü, vakur, Alman topraklarının hayvanları söz konusudur. Michael Kiefer özellikle Nasyonal Sosyalizmin sıklıkla kullandığı sembollerden olan kartalı kendisine sıklıkla konu edinmiştir. Sanatçının kartal üzerine yaptığı çeşitlemeler, alman Hava Kuvvetleri’nin sembolize edilmesi olarak da değerlendirilebilir. Carl Baum ve Julius Paul Junghanns gibi dönemin diğer önemli hayvan ressamları daha çok at, sığır gibi hayvanları resmetmişlerdir. 1904 yılından itibaren Düsseldorf Akademisi’nde ders vermiş olan Junghanns’ın eserleri Adolf Hitler tarafından özellikle seçilerek ilk Büyük Alman Sanatı Sergisi’nde sergilenmiştir. Hollanda ekolünden farklı olarak Junghanns’ın hayvanları insana eşlik eden sevimli, güzel birer canlı değil, anıtsal olarak resmedilmiş, güçlü, kahramanlığa vurgu yapan, gururlu hayvanlardır.

Doğayı Koruma Kanunu’nda nasyonal sosyalist manzara resminin kavranmasına yarayacak önemli ifadeler söz konusudur: “Eskiden olduğu gibi bugün de doğa, ormanlarda ve kırlarda, nostaljik coşkunun (Sehnsucht), sevincin nesnesi ve Alman halkının yeniden canlanmasının aracıdır…Ulusal kırsalımız (heimatliche Landschaft) çok çeşitli tarzlarda bozulmuştur…Bugün, Alman kırsalındaki böylesi bir çöküşün entelektüel, ama aynı zamanda da ekonomik zararları konusunda açık bir bilinç oluşmuştur. Alman Reich hükümeti, en yoksullar da dahil olmak üzere vatandaşlarımızın tümünün, Almanya’nın doğal güzelliklerini paylarını güvenceye almayı bir görev olarak görmektedir.” Yasa metninde sürekli ‘Alman’ vurgusuna rastlanmaktadır. Doğa soyut bir kavram olarak değil, Alman doğası olarak ele alınmıştır. Manzara resminde de işlenen Alman doğasıdır. Alman ırkının üzerinde yaşamış olduğu ve halen yaşadığı topraklar, içinde yaşadığı doğa nasyonal sosyalist manzara resminin konusudur. Resimlere uygun görülen isimlere göz atıldığında ‘Alman’ vurgusuna sıklıkla rastlanmaktadır: “Alman Yaz Günü” (E.Frommholt), “Doğu Prusya” (R.Holst), “Alman Meşe Ağaçları” (R.Holst), “Alman Toprağı ve Bahar” (W.Peiner) vb…

Phillip Otto Runge, Caspar David Friedrich gibi Alman romantik ressamlarının manzara resimleri ile nasyonal sosyalist manzara resimleri karşılaştırıldığında da ortaya çıkan en önemli fark ‘Alman’ vurgusudur. Runge ve Friedrich, teolojik çıkış noktalarından manzaraya aşkınsallık yükleyerek onu bir aidiyetten çıkartmıştır. Oysa nasyonal sosyalist manzarada Almanların ait olduğu, içinde yaşadıkları, her türlü eylemde bulundukları doğa işlenmektedir. Friedrich’in manzaraları bu aşkınsallığa katkıda bulunan nitelikteyken, nasyonal sosyalist manzara gerçeklik kaygısındadır. Nasyonal sosyalist sanat yazarlarından Wilhelm Westhecker, dönemin sanat dergisi III.Reich’ta Sanat’ta (Kunst im Dritten Reich) yayınladığı bir makalede şöyle demiştir: “Bugünün ressamları doğaya romantiklerden çok daha yakındır. Temel çıkış noktaları dini değil varoluşsaldır. Her manzara, sanatçının kendi ruhuyla aydınlattığı Alman vatanının bir parçasıdır.” Dönemin diğer bir sanat yazarı Walter Horn ise nasyonal sosyalist manzaranın izlenimci manzaradan farklılığını şöyle ortaya koyar: “Alman manzara ressamı ışığın ve havanın kendisine yarattığı izlenimleri sergilemeyi reddeder. Alman manzara ressamı insan-doğa birliğini işler, organik gelişmenin ebedi kanunlarını yorumlar.” Biçim, üslup gibi sorunlar Alman ressamlarınca bir kenara itilmiş, resme metafizik endişelerle yaklaşılmıştır.

Manzara ve hayvan resimlerinin dışında nasyonal sosyalist resmin sıklıkla işlediği konulardan biri de kırsal yaşamdır. Köylüler toprağı işlerlerken, aileleri ile birlikteyken ya da portre olarak resmedilmişlerdir. Köylülerin gündelik yaşamda kullandığı eşyaları konu edinen ölüdoğalar da nasyonal sosyalist resmin konu dağarcığında bulunmaktadır. Köylü sürekli olarak yüceltilmiştir. Alman köylüsünün, binlerce yıllık geçmişe sahip, ilelebet varlığını sürdürecek olan Alman ırkının yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak gibi kutsal bir görevi vardır.

Oskar Martin Amorbach’ın “Hasat Zamanı” isimli eserinde hasat yolundaki köylü bir Alman ailesi resmedilmiştir. Omuzlarında oraklarla yürüyen iki erkeğe iki kadın ve bir çocuk eşlik etmektedir. Erkeklerin ayakkabılı kadınların ise çıplak ayaklı olmasından anlaşılmaktadır ki erkekler tarlada çalışmakta kadınlar ise onlara yardımcı olmaktadır. Zira bir kadının elinde su testisi diğerinin elinde ise içinde büyük ihtimalle yemek bulunan bir sepet göze çarpmaktadır. Kompozisyonda çocuğun olması aileye yapılan bir vurgudur. Çocuk dahil bütün figürlerde sert bir surat ifadesi varken, çocuğa bakarak onun elini tutan büyük olasılıkla anne olan figürde dikkatli, gözetici bir ifade görülmektedir. Derin bir ufuk çizgisine doğru uzanmış manzaranın önünde yer alan anıtsal figürlerdeki sert ifadeler ve dik duruş, Alman ırkına yönelik misyonu sahiplenmiş Alman köylülerinin gururunu göstermektedir. Heinrich Berran’ın “Harmancı” isimli resminde ise Yunan mitolojisindeki dünyayı omuzlarında taşıyan Atlas figürünün nasyonal sosyalist resme uyarlanması söz konusudur. Alp Dağları’nın sarp kayalıklarında, sırtında devasa yük taşıyan Alman köylüsü aslında Alman ırkının sürekliliğini yüklenmiştir. Leopold Schmutzler’in “Çiftçi Kızların Tarladan Dönüşü” isimli eserinde meyve toplamaktan dönen dört kızın neşeli hali resmedilmiştir. Kızlardan biri akordeon çalmakta, bir diğeri sırtında küfe olmasına karşın eliyle coşku içinde selam vermektedir. Meyveler toplanmış, görev tamamlanmıştır. Bunun verdiği mutlulukla Alman çiftçi kızları müzik çalarak, dans ederek, güler yüzlerle tarladan dönmektedir.

Kırsal yaşamın işlendiği resimlerdeki figürler ya vakur ya da mutlu bir ifadeye sahiptir. Mutsuzluk, umutsuzluk, bitkinlik, yorgunluk söz konusu olamaz. Kompozisyonlarda makinanın kesinlikle yer almadığı görülmektedir. Nasyonal sosyalist resimde Alman köylüsü tohumu tarlaya kendi elleriyle serper, tarlasını hayvanlarının yardımıyla sürer. Hayatı kolaylaştıran makine, Alman köylüsünün kudretini zedeleyici bir unsur olarak görülmüş, köylünün sarf ettiği emek olabildiğince yüceltilmiştir.

 

Kaynaklar

-ADAM, Peter, Art of the Third Reich, Abrams, 1992.

-ELİAS, Norbert, Studien über die Deutschen, Machtkaemfe und Habitusentwicklung im 19. Und 20. Jahrhundert, Suhrkamp,1990.

-FERRY, Luc, Derin Ekolojik Düzen, çev.Turhan Ilgaz,  Yapı Kredi Yayınları, 2000.

-HINZ, Berthold, Art in the Third Reich, Pantheon Books, 1979.

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl