Ana Sayfa Kritik Bulgur ve Sınıf: Bulgur Palas!

Bulgur ve Sınıf: Bulgur Palas!

Bulgur ve Sınıf: Bulgur Palas!

Önce karnınızı tok, sırtınızı pek tutmaya bakın; Tanrı‘nın Ülkesinin kapıları önünüzde kendiliğinden açılacaktır.
HEGEL, 1807

Hiçbir kültür ürünü yoktur ki, aynı zamanda bir barbarlık belgesi olmasın

Walter Benjamin

 

İstanbul Büyükşehir Belediyesi-İBB müthiş bir hızla çalışıyor. Gerçekten yetişemiyoruz. En son Tersanede açılan ve koleksiyonları toplayan İstanbul  Sanat açılışı çok sevindirici. İBB neredeyse 4 yılda başta Hasanpaşa Gazhane olmak üzere birçok metruk alanı kültürel alana kazandırdı. Her ne kadar bu mekanlarda iş ve sergi yapan birçok ismin neredeyse “her dönem” ana akım olmasına rağmen, rakibi de düşünerek çok eleştiri almadı. Karşı dolayısıyla edinilmiş, kapana sokulmuş,  “kültürel iktidar” mücadelesi anlamlı. İBB tarihindeki en büyük kültür-sanat alanlarını açtı. Bu ortada ve taktir de edilmeli.

Ama benim kafama takılan “Bulgur” oldu. Yani “Bulgur Palas”ın kültürel alana açılması. Hatırlıyorum. Genç bir üniversite öğrencisiyken Cerrahpaşa’da karşıma çıkardı bu bina. Bana okuduğum ve seyrettiğim perili köşk hikayelerini hatırlatır ve hafiften tırsardım. Yenikapı’dan Langa’ya gecenin bir vakti hayta öğrencilerle tur attığımız dönemde “öteden” bir silüet olarak belirirdi.

Açıkçası uzun bir sürede düşünmedim ismini… Bina o kadar etkileyici ve hayaletimsiydi ki adı çok da önemli değildi. Sonra yüksek lisans döneminde ismini maalesef hatırlayamadığım bir yazı “Bulgur” hayaletini tekrar karşıma getirmişti. Bu çok anlamlıydı; bulgur yoksulluğun en önemli imgesinden biridir. Yağsız bulgur pilav dip demektir. Ya da soğan cücüğüyle beraber en lezzetli tayın. Ben hala çok severim! Neredeyse binlerce yıl önce neolitik devrimin arpasıyla birlikte gıda anlamında en önemli sıçrama. Arpa mı? Elbette sıcak bira… Piramitleri yapan kölelerin neredeyse tek öğünü. Pub! On dokuzuncu yüzyılda “ayak takımı”nın içtiği en önemli içki; Halk! Publication: Medya; yani Kamu… Meclis.

Neyse lafı çok uzatmayayım. Geçtiğimiz günlerde “Bulgur Palas” İBB emeğiyle kültür-sanat alanına kazandırıldı. Mutluluk verici elbette. Tarihi yarımada, Aksaray-Cerrahpaşa-Yusuf Paşa-Çapa-Fındıkzade-Topkapı alanı düşünüldüğünde kültürel bir mekan çok ama çok önemli. Tavuk dönercilere gömülmüş yoksul ve çok kültürlü bir alan bu benim için…

Fakat benim dikkatimi çeken bu ismin arkeolojisinin hiç konuşulmaması oldu. İBB, beşli çete, rant vs. konusunda elbette duyarlı. Kendini yıpratan ihalecilik, cemaatçilik dolayısıyla zaten yıllardır AKP ile kapışıyor. Kapışacak! Üstelik İBB tarihinde sanat tarihi disiplininden gelmiş, İstanbul sanat hayatını bizzat mekanlarıyla değiştirmiş tek isim olan Mahir Polat Fatih belediye başkanı adayıyken konuşulmaması. Bu sağ seçmeni ürkütmeyelim, beşli masa konusunun çok ötesinde artık. Ürkütün artık kardeşim! Bulgur BİM’de!

Oysa… Gelelim Bulgur Palas açılışına ve bunun medyadaki yansımalarına. Sağ ve İslami basını ciddiye bile almıyorum. Onların  bu konudaki cahilliği zaten bilinen bir şey. Goethe’nin “mimari dondurulmuş müziktir” sözü çok alıntılanır. Güzel elbette; ama mimari aynı zamanda donmuş iktidar, sınıf ve bellektir.

Nedir “Bulgur Palas”. Bu yoksul gıdanın adını taşıyan palas yani saray! Palas, Latince kökenli ve Fransızca üzerinden yaygınlaşmış bir kavram. Nedir o zaman Palas? Saray ya da otel…Hala kullanılır ve seçkin tınılar taşır. İngilizce “place” yani “lütfen” de aynı kökendendir. Ya da Almanca “Platz” meydan. İktidarın seni buyur ettiği mekan yani! Sen istediğin için değil; onlar lütfettiği için…

Gelelim “Bulgur Palas”a…  Harcı alem Wiki’den alıntılıyorum ki iyice “bulgur”olsun. “Osmanlı İmparatorluğu‘nda asker ve milletvekili olan Mehmet Habip Bey tarafından, İtalyan mimar Giulio Mongeri‘ye tasarlatıldı. Ancak Habip Bey’in yaşadığı ekonomik zorluklar nedeniyle inşaatı tam olarak bitirilemedi ve bina, Habip Bey’in 1926 yılındaki ani ölümünden sonra, ailenin borçlarına karşılık olarak Osmanlı Bankası‘na devredildi. Banka tarafından bir süre lojman ve arşiv olarak kullanılan bina, daha sonra terk edildi. Osmanlı Bankası’nın mülkiyetinde kalmaya devam eden bina, anılan bankanın 2001 yılında Garanti Bankası’na katılması sonrasında, Garanti Bankası’nın mülkiyetine geçti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Bulgur Palas’ı 2021 yılında satın aldı ve Renova Restorasyon-Mimar Bağış Kankotan’a restore ettirdi. Bina, 28 Şubat 2024’te ziyarete açıldı.

Gelelim gerçeklere o zaman; Mehmet Habip Bey,  İttihat Terakki Partisi’ne yakınlığıyla savaşın getirdiği imkanlar ve fırsatlarla tahıl ticaretiyle zenginleşen Bolulu Mehmet Habib Bey’in  ya da halkın bildiği adla, ‘Bulgur Kralı Habib Bey’in binasıdır.

İhaleci ve fırsatçı bir çarıklı burjuva var yani karşımızda. Tanıdık mı tanıdık! O zaman niye utanıyorsunuz böyle bir binayı halka ve kültüre açarken geçmişini duyurmaktan. O kadar bütçe verdiğiniz medya, pr ve gazetelerde bunla ilgili tek ibare yok.

Oysa sorumuz şu; bu açılış yapılırken “mimari donmuş müziktir ile” kafa şişiren” kültürel”  zevat neden “mimari donmuş sınıftır” demedi fularlarını ve kadehlerini savurarak. Güzel İstanbul Apartmanları diye fonlu şık hesaplarda bulgur yok! Onlar Tepebaşı ve Galata’dalar! Oysa Ahmet Rasim, Osman Cemal Kaygılı, Sermet Muhtar, Reşat Ekrem Koçu tarihi yarımada Bulgur’a ve “yatılı”ya yakındır! yani Fatih…

Ya da belediye bu tarihsel imgeyi tanıtımlarında neden vurgulamadı. Oysa AKP’ya karşı çok anlamlı olurdu. Bir savaş vurguncusu, ihalecinin yaptığı bina, İBB eliyle halka, yani ”bulgur”a geri verilmişti. Büyük kazanım! Ama kültür sınıfı yine gizledi! Tadımızı kaçırmayalım; sağ seçmeni gücendirmeyelim.  Tarihi bina halka kazandırıldı. Öyle mi gerçekten… Belleksiz mimari hiçtir ve iktidara yarar! Onlar sizi bulgur yapar bilin ama!

Bu işte kaçan tarihsel bir fırsat; güvendiğimiz muhalefetin de aslında çok rahat “palas” yani yer (place) haline gelme riskidir.

Oysa “meydan” mücaledele alanıdır saraylara karşı…

Bulgur pilavına en çok soğan cücüğü ve ayran yakışır!

Sevgiler.

 

 

 

Onu da göreceksiniz…

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl