Ana Sayfa Art-izan Cam, demir ve devrimden yapılma bir makine!

Cam, demir ve devrimden yapılma bir makine!

Cam, demir ve devrimden yapılma bir makine!

20. yüzyıl başlarında Sovyetler’de ortaya çıkan, “sanat hayatın içine” sloganıyla her çeşit günlük nesnenin tasarlanabilmesine yol açan bir akım olan konstrüktivizm, kendini ilk olarak mimaride göstermiştir. Sanatı gündelik hayatla birleştirme gayesi taşıyan konstrüktivizmde zaman ve mekan kavramları ön plana çıkartılmış, yapılarda işlevselliğe önem verilmiş, strüktürel öğeler estetik açıdan bir ifade aracı olarak kullanılmıştır. Heykelde ise konstrüktivizm, geleneksel heykel anlayışına ve anıt formuna savaş açmış, yeni teknoloji, malzeme ve tekniği konu edinerek kaideye bağlı mekan anlayışından sıyrılmıştır. Heykel sanatında ortaya çıkan bu değişimler, mekana dayalı üretimler bağlamında asamblaj ve enstalasyon gibi üç boyutlu çalışmaların da temelini oluşturmuştur. Rus avangardında kübizm fütürizm ile birleştirilmiş, Rus avangardı, Batı’yla kurduğu bu formalist olmayan, yeni sentezlerle oluşturulan akımları “devrimcileştirmiştir.” 1917 Ekim Devrim’i öncesinde akademik klasizme karşı tepkiler sanatçıların, şairlerin, tiyatrocuların komün bir hayat sürdüğü, sonradan “Gezginler” adını alacak “Abratmsevo Kolonisi’nde” buluşmuştur. Bu koloni sanatçıları, Moskova Koleji’nin klasist sanat anlayışına karşı kurumsallaşmasında başı çekmiş, Moskova Koleji’nde yetişen Vladimir Tatlin, şair Mayakovski gibi isimler de daha sonrasında Rus avangardının kuruluşuna rehberlik etmişlerdir. Rus avangard sanatçılarını akımlardan ziyade sanatçılar etkilemiş, bu isimlerin başında Gaugin, Cezanne, Picasso ve Matisse gelmiştir.

Tatlin’in sanat anlayışı 1913’te Picasso ile tanışmasıyla başlamıştır. Cam, ahşap, alçı, metal ve çeşitli atık malzemelerden gerçekleştirdiği soyut konstrüksiyonları ve (Counter Relief) “Köşe Rölyefleriyle” dikkat çekmiştir. Devrimden sonra Halkın Aydınlanma Komiserliği’nin (IZO KNP) Moskova şubesi başkanı seçildikten sonra Üçüncü Enternasyonal Anıtı çalışmalarına başlamıştır. IZO KNP’de sergileri organize etmek, yeni pedagojik sistemler üretmek, müzeler için parçalar temin etmek gibi görevlerde bulunmuştur. Eğitimcilikten, işçi kıyafetleri ve mobilya tasarımcılığına kadar uygulamalı sanatların her alanına aktif rol almış, devrimin amaçladığı yeni toplumsal düzenin inşası sürecinde büyük rol oynamıştır. Tatlin’in malzeme kültürü; en başta organik maddelerin geometri ve tasarımlarının incelenmesine dayanmıştır. Tatlin, kendi yetiştirdiği uçan böceklerin rüzgar gibi doğal hadiselere nasıl tepki verdiğini gözlemlemiş ve onlarda keşfettiği “makineyi” kendi makinelerine uyarlayarak “Letatlin” adlı planörünü yaratmıştır. 1929-1930 yılları arasında yapılan bu planör tasarımı, insan gücüyle çalışan ve insanların bisiklet gibi kullanabileceği uçan bir makinedir. Aracın içinde uzanan insanın kollarını ve dirseklerini oynatmasıyla kanat çırparak hareket edeceği şekilde tasarlanmış, insanın uçma ihtimalini, hareket özgürlüğünü ifade etmiştir. Tatlin’in modernliğe karşı çıkan, işlevselliği olmayan “laboratuvar çalışmaları”, malzeme ve konstrüksiyon araştırmaları, zaman içinde belli bir amaç etrafında şekillenecek; çöpten ikonlar yapan çağdaşlarından ve ready-made sanatçılardan onu ayıracaktı. Bu dönüşüm Tatlin’i “maddenin ve teknolojinin şiirselleştiği” bir mimari tasarım olan Tatlin Kulesi’ne, Üçüncü Enternasyonal Anıtı’na götürecek olan yolu açacaktı.

Tatlin mühendislik ve geometriyi sanata mal etmesinin ardından, Lenin’in 1918’de başlattığı Anıtsal Propaganda Planı kapsamında “bir vida” olan, Üçüncü Enternasyonal Anıtı’nı tasarlamıştır. Lenin, “üzerlerinde Marksizm’in temel ilkeleri kazınmış olan taş levhalar ve bloklarla, sosyalizm, devrim ve kültür tarihinden önemli kişilerin büstleriyle, heykelleriyle ve kabartmalarıyla süslenmiş şehirler” istediğini Lunaçarski’ye söylemiştir. Lunaçarski ise bu görevi IZO Norkampus’un (Halkın Aydınlanma Komiserliği) Moskova şubesi başkanlığı yapmış olan Tatlin’e vermiştir. Moskova’nın her bir köşesine, kaidelerinde ajitatif yazıların yer alacağı, 1917 Devrim’i kahramanlarının anıtlarının yapılacağı bu proje birkaç figüratif heykelle sınırlı kalmıştır. Tatlin’in arkadaşı olan sanat tarihçisi Nikolay Punin, 1919 yılında kaleme aldığı bir makalede bireysel kahramanlık anıtlarının sosyalizmle bağdaşmadığını, bu Anıtsal Propaganda Planı’nın Ekim Devrimi’yle alakası olmadığını yazmıştır. Bunun üzerine Punin’in yazısından bir yıl sonra Tatlin, kendi devrimci anıtını tasarlamaya başlamıştır.

Yayın merkezi olarak düşünülen bu anıtın şekli, maketin inşasına başlanmasıyla değişmiş, sırasıyla yerleştirilen küp, piramit ve silindirik kütlelerden oluşan kulenin yasama, yürütme ve propaganda işlevlerini gerçekleştirmesi düşünülmüştür. Bu kütlelerden en alttaki küp kendi etrafındaki dönüşünü bir yılda, ortadaki piramit bir ayda ve en üstte yer alan silindirik kütle dönüşünü bir günde tamamlayacaktı. Neva Nehri’nin üzerine yer alacak, kemerleri nehrin yanlarına oturacak ve kulenin ayakları da nehrin iki yakasına basacaktı. Tatlin kuleyi tasarlarken zamanın simgesi olarak gördüğü “en dinamik form olan vidadan” yola çıktığını söylemiştir. Anıt dev bir vida ve bir makinedir. Konstrüksiyonu cam ve demirden oluşan kule için Lissitzki; “demir proletaryanın iradesinin gücünü, cam ise vicdanının temizliğini” simgelediğini söylemiştir.

Tatlin’e göre sanat toplumu değiştirebilecek bir güç olarak kullanılmalıydı. Savaşın yol açtığı düşmanlıkları, kardeşçe bir iş birliği içinde ortadan kaldırmayı ve uluslararası sosyalizmi birliğe kavuşturmayı amaçlayan kule, Paris’teki Eiffel Kulesine bir yanıt olacaktı. Eiffel, Paris’te düzenlenen 1889 Evrensel Sergisi’yle birlikte inşa edilmiş, 300 metrelik bir yüksekliğe sahiptir. 1889 sergisi genel olarak Fransız emperyal gücünün üstünlüğünü, Eiffel Kulesi ise Fransa’nın dünyanın ve modernliğin merkezi olduğu düşüncesini simgelemekteydi. Yaklaşık 400 metre olarak tasarlanan Tatlin’in kulesi ise tüm dünya işçilerinin birliğine adanmıştır. Tatlin’in kulesi Babil kulesiyle de kıyaslanmıştır. Babil kulesi efsanesinde anlattığı gibi, evrensel bir dil, dolayısıyla evrensel bir armoni arayışını simgelemiştir. Tatlin’in kulesi de evrensel bir özgürlüğün simgesidir. Tatlin’in kulesi birçok açıdan Albrecht Dürer’in geometrik sanat felsefesi ve ölçü üzerine kurduğu konik spiralleri ile ilişkilendirilmiştir. Diyalektik materyalizm de değişimin iki boyutlu bir düzlemde inişli çıkışlı daireler halinde değil, aşağıdan yukarı doğru yükselen spiraller şeklinde geliştiğini söylemektedir.

Kule dönemin maddi imkansızlıklarından dolayı inşa edilememiştir. 1. Dünya Savaşı içerisinde, yeni kurulan bir devlet olan Sovyetler Birliği, önceliğinin daha yaşamsal, büyük ölçekli işlerde olduğunu söylemiştir. Tatlin dönemi itibariyle farklı bir ekonomik sistem kurmayı amaçlayan bir ülkede, o sistemin insanını sanat üzerinden dönüştürebilmek iddiasını taşıması açısından oldukça önemlidir. Mühendislik ürünlerinden soyut bir biçimsel dil oluşturma çabasıyla konstrüktivizm, akademik klasizmle bağlarını koparan, geleneksel teknikleri terkederek heykeli kütleselliğinden, resmi ezberci biçim ve formlardan uzaklaştırırken; modernizmin ilerlemesinde büyük rol oynamıştır. Tatlin’in kübizm etkisiyle yarattığı köşe rölyeflerinden, hiçbir zaman hayata geçirilememiş olan Üçüncü Enternasyonal Anıtı’na kadar uzayan işlerinde açıkça görülür ki, 20. Yüzyılın başında Sovyetler’de sanat formlarının yerini hayat formları almaya başlamıştır.

Günlük yaşantıdaki malzemelerin sanatın içinde yer alması o kadar etkili olmuştur ki hem toplumsal olmakla beraber hem de sanatsal bir etki sağlamıştır. Malzemenin günlük hayatımızdan alınıp tuval ve konstrüksiyonlar halinde tekrar izleyiciye sunulması, halkın sanat eseriyle ister istemez bir bağ kurmasını sağlamıştır. Bu gelişim ilerleyen zaman boyunca tuvalin sade boya olarak vermiş olduğu etkiden çok, üzerine yapıştırılmış kolajların, yani materyallerin zenginliğiyle farklı düşünsel etkilere neden olmuştur. Konstrüktivizm ve Tatlin sadece resimde değil mimaride de soyut anlamların yüklenmesine neden olmuştur. Binaların tek düzelikten farklı, işlevselliği ve “makine estetiğini” bir arada bulunduran yapılara dönüşmesi, soyut sanattan ne kadar etkilendiklerini ortaya koymaktadır. Tatlin‘in yapmış olduğu tasarımların hepsi kendi döneminde bir soyut anlayışın varlığını düşündürmüştür.

Burjuva toplumlar, hayatı yeryüzü üzerinde kurar, yer düzlemiyle haşır neşir olarak, mağazalar, pasajlar, bankalar inşa ederler. Kent meydanlarına odaklanan burjuva hayatı seyre açıktır, gösteriş için yaşanır. Hayvansal güdülerin yönlendirdiği hayatta, yaratıcı insanlık toprağa gömülüp kaybolur. Rusya’da Ekim Devrimi’yle özgürlüğüne kavuşan hayat, yeryüzünden kurtulur, yükselir. Yeryüzünden yukarıya yönelen bir düzlemde yaşama alanları ve toplumsal mekanlar kuran konstrüktivizmin bir ürünü olan Tatlin’in kulesi, modernliğin ve çağdaş hayatın ifadesidir. Eleştirmen Viktor Şklovski’ye göre, “cam, demir ve devrimden yapılma bir makine” olan bu yapı, aynı zamanda büyük ve yeni bir sanatsal forma sahip olmuş, burjuva dünyasına hakim olan, “estetik görünüşün önceliği” ilkesine darbe vurmuştur.

KAYNAKÇA

AntmenA., (2014), 20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, İstanbul: Sel Yayıncılık.

Artun A., (2015), Formların Siyaseti ve Tatlin Kulesi, Dosya Dergisi, Sayı: 37 ss:4-15, Ankara: Mimarlar Odası Ankara Şubesi Yayını.

Artun A., (2015), Sanatın İktidarı 1917 Devrimi Avangard Sanat ve Müzecilik, İstanbul: İletişim Yayınları

Berger J., (2007), Sanat ve Devrim, çev: Bilge Berker, İstanbul: Agora Kitaplığı

Sanat Manifestoları, Avangard Sanat ve Direniş, (2010), (Der: A. Artun), İstanbul: İletişim Yayınları

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl